7 Aralık 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

7 Aralık 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” Birineikânm SON POSTA LU İnanılmıyacak bir vak'a | Midesinde patlayıcı madde fabrikası taşıyan adam İgiliz gazetecisi anlatıyor: “Herif beni inandırmak için ocağa yaklaştı ve ateşin Üzerine kuvvetli bir tükürük fırlattı. Bir iki saniye sonra ocaktan (Hurrr) diye Yeşil bir alev sütunu fıskırdı. Sanki bir kasırga kopmuş gibi yere yuvarlandım,, Bir aze oğan de yok, Belki takibe değer... tin ir kadın yazıyor - yazısından çak- » güya bulunduğu kasabada bir ci- Peel işlenmiş. Madam Cons isminde kocasını öldürmüş, Mister Consun Ydanberidir ortalıkta görünmedi - kârının bu cinayeti sırf kocasının Mrüsma tama ederek yaptığı ve zavallı — evinin bahçesine gömdüğü dedikö- bütün köyde çalkâanıyormuş.. ” * müdürü sözüne devam etti: ha isin böyle aslı astarı, isbatı, şa - k olmıyan işlere burnunu sokmıyaca- İyem. Onun için kadın bizi de kol - İluyor, «Siz ki efkârı umumiyenin or- al haşirisiniz. Lütfen bu işe ehemmi - Mr tay, imal karı zıpırın biridir, biridir yi p8- Son zamanlarda böyle tahtalı kö- ryan kocalar da yok değil hani. de acuzenin dediği doğru çıkar. Ne Z ve aâdalet meydana çıksın kü n?.. Bahsettiği yer Suffolk'da. Mek Maş Pir göz at, sonra ilk trene yetiş, ve 2 yedide buraya gel. ln Pâralık bakkal kâğıdına yazılmış o- Yy tabu bir müddelumumi - ciddi- amp ettim. Arkasından da Li » aa trene atladım. İki yerde ak * Yong Yâptıktan sonra küçük bir istas - m Mektubda ismi geçen-köve 4 kadına hak verir gibi oldum. Ne > Adeta korkuhç bir yerdi sürası. Manet yuvası... Ahaliden bir şey öğ- İk, <*k mmümkün olamadı. Zira, dükkân- gi kapalıydı. İkinci tatili yapıyor. een Onun için doğru karekola yatsan tavırlı, enine boyuna, pos bi- La , benim saf saf «Burada bir nay olmuş, #ilânı öldürmüşler. de - makaraları koyuverdi, ka - ile güldü, ve: AY canına be, diye şaka elti, de - Ve izim Consu öldürmüşler ha... Ya.. Bani Vah!,. Bunu kendisi işitse kım bilir Map, vklenecek.. Yok be canım ; İnâns Yi, 22. Atmışlar. Mister Cons turp gi- #, geçirmek mecburiyetinde kalarak, oraya yollandım, * Karnım çok acikmıştı. Barı gözüm tut- , madı, Şöminesinde neş'eli bir ateşin yan- dığı tenha bir odaya sofra kurdurdum.Sa- londa, mariz tavırlı bir adam daha vardı. Üstünde bir bardak çayla, üç yumurta bulunan bir masaya abanmış, küçücük defterine bir şeyler çiziktiriyordu. Herifin konuşmıya niyeti olmadığını görünce, iş olsun diye cebimde taşıdığım, harcı #lem fenni bahisler kitabını çılcara- rek okumıya koyuldum. Bir yandan da çörbamı kâşıklıyordum. Bir ara, adamın kitabın kabına gözlerini diktiğini, hiç a- yırmadığımı farkettim, ve «neden bakı - yorsun?» der gibi ona baktım. Meçhul a- dam konuştu: — Affedersiniz, dedi. Acaba kimyadan anlar mısınız?, . — Eh şöyle, böyle. Amma çocuklu- Zumdanberi kimyayı severim. * Meçhul adam, bir müddet sustu, sonra, sözüne devam etti: — Size garib gelecek amma, anlata - yım efendim, bana bugünlerde çok tu « haf bir hal ârız oldu; bu tuhaf hali, aca- ba kimya ilmi halledebilir mi, diye kendi kendime soruyorum, Bakınız nası! oldu? Son zamanlarda midem bozuldu. Dek- tora gittim, herifçi oğlu bir ilâç verdi. Her gün üçer defa: yemeklerden son- ra birer hap alacaksın, dedi. Eh, dok. tor söyledi bunu.. İlmini okumuş, elbette ki bir şeyler bilir dedik. bir ay kadar yut- tuk hapları... Fakat ağzımın tadı değişti, ben de ilâcı kestim, amma.. ağzımın tadı yerine. gelmedi. Bilâkis ilâcın tadı, ko » kusu, bütün içime sindi, üstelik... zünle gör! Ben merakla ayağa kalkarken ilâve etti: — Yalnız ateşe pek yaklaşma, dedi. Son- ra kendisini arkaya vererek ocağa ku vetli bir tükürük fır. lattı. Bir kaç saniye kadar bir vakit geçti, Arkasından oraktan (Hurrr!) diye yeşil bir alev sütunu fiy. kırdı. Sanki bir kâ- sırga kopmuş gibi 8i- cak bir hava tazyiki dalgası beni ıtti, önü- ne kattı ve yerle yu- varladı. Masa, müd- hiş bir gürültü ile te- petaklak oldu. Du- rarda bulunan lev- hâların camları çatladı. * Koridordan koşarak gelen birisini, © küçük yapıl meçhul dostum, ocaktaki kömürlerden birinin içinde patlayıcı bir madde olduğunu, birden patladığını söy- liyerek savdı. Nihayet, onu zorla kandı - rarak temiz havaya çıkardım, ve birlikte, Altın Aslan sokağından aşağıya yürüme- ğe başladık. Anlattı: — Gözünüzle gördünüz değil mi7. Ns- sıl kurtulayım bu derdden Yarahbim?.. Kimyadan çakmadığım halde, mulıakkak diyorum, menhus doktorun verdiği ilâç- ta mel'un bir şey vardı, bu nesne, her ne ise, mide usaremi patlayıcı bir unsur ha- İline getirdi... Hakikaten, hen bugün, yü- rüyen, seyyar bir patlayıcı maddeler fab. rikasından başka bir şey değilim. Onun için de bir tüccar olmak bakımından ken- di kendime soruyorum: Madem ki böyle bir derde uğradık, gam ve gussayı bıra - kalım da, işin çıkar yolunu düşünelim, bu «mevhibes den nasıl para kazanabili- rim?. Kendimi, meselâ hükümete sata - bilir miyim, dersin?.. Bunun yolu, erkâm ne ola?. Rüya görmediğime emin olmak için habre kolumu, budumu çimdikliyordum, Hakikaten asrın en büyük hâdisesi ile karşı karşıya bulunuyordum. Düşününüz bir kere: İnsandan yapılma bir patlayıcı maddeler fabrikası... Dünya, dünya olalı böyle bir harika görmemiştir... İhtiyatı elden bırakmıyarak cevab ver- dim. — İhtimal ki, kömürde bir şey vardı da, o esnada patlayıvermiştir. Adam: — Zarar yok, bir kere daha tecrübe e- Bir hafta oluyor. Evde idim. Baktım 9-| deyim de gör!.. dedi. lecak gibi değil, bu kokuya dayanmak imkânı yok. Hemen hak tu.. Tükürdüm. 'Tükür bire tükür.. Şeytan mı dürttü ne- dir, birde döndüm, son bir defa da ocağa tükürdüm. Tükürmemle de odadâ toz du- mana karıştı, göz gözü görmez oldu. — Anlamadım.. Ne demek istiyorsu - nuz.. Nasıl toz dumana karıştı? — Ocakta bir patlama, iştial oldu. O - caktan bomba patlar gibi sesler geldi, a- levler fışkırı, fışkırıverdi. Duvarlar çat- dir 0. Yalnız karısının şirretliğin- | ladı. mobilyeler harab oldu. Mangala. Dünyaya kazık kakan 80- *n için, uzak bir yere gitti, / İşte o zamandanberi bir kaç kere daha tik, in, YE Miş, di: Bulunduğu yeri de kimsenin | denedim. Hep ayni netice ile karşılaştım. i istemiyor. Merakınızı yenmek ia, © bir de onu ele vermiyeceğinizi Ni, iz, tarif edeyim, gidip görü - tiz o, disini. 20 kuruşa patlıyacak size. hay düze atlarsanız, olur biter, Biz, or- Mhegi kiye mucip olacak bir şey gö - Yak, 'Bimiz için müdehale etmiyoruz. Mig neler uyduruyor.. San, Consun izinden gittim. Madam konuştum. Ve vi bu şir - ardan kaçışına hak verdim. İşi Seni te istasyona döndüğüm ——— Wa, © Bitmiş olduğunu öğrendim, ve iş- “mez göceyi Beyaz Ocak otelinde Anlaşılan içimde patlayıcı bir şey, bir madde var, dostum! Nasıl kurtulayım bu derdden?.. Ömrümde asla deli görmemiştim. Onun için, inanınız ki paçalarımın bağı çözül- dü.. Yiğitliğe leke sürmemek te istedi « Eimden, becerebildiğim #kadar dir yu - muşaklık ve nezaketle: — Bir bromür alsanız, fena olmaz. de- dim, Herif umursamıyan bir tavırla: — Bunu söyEyeceğinizi biliyordum. dedi. Sonra eni parlayışla söylendi: — İnanmıyorsun değil mi, gel de gö - (Devamı 10 uncu sayfada) Pehinde Çin kadınları Silâh taşıyorlar Pekinde Japon poksleri yolda geçen kadınları durdurarak üstlerini, başlarını aramaktadırlar. Bu araştırmalar netice. sinde birçok kadınların bacaklarına sa rik olarak küçük, büyük çapta tabanca- Jar meydana çıkarılmıştır. Naşidde prova YAZAN: Neşid Bundan bir müddet Turan tiyatrosunun önünden geçiyor - dum. Naşidi bir göreyim, diye tiyatro - ya uğramıştım. Naşid sahnenin arka - evvel bir gün sındaki soyunma odasında , idi. Onun bu odası çok hoştur. Karşılıklı konul - muş, örtüleri tertemiz iki sedir. Bir le- vabo, bir komedin ve duvarlara Fahri- nin, Kavuklu Alinin, Hasan efendinin resimleri asılmış. O gün Naşidle konuşuyorduk. Bir â- ralık sahneden kadın erkek sesleri du- yulmağa başlamıştı. Naşide sordum: — Sahnede ne oluyor? — Piyes provası. — Hat. Bu «Hal» nın, «Siz tülüatcılar da prova yapar mısınız?» manasına söyle- nildiğini tahmin eden Naşid, odasında- ki komedinin çekmesini açmış ve için- den birkaç defter çıkarmıştı: — Biz tülüatenlar bunları ooynarız. Hepsi yazılıdır. Prova da yaparız. Her gün provamız vardır. O günden beri Naşidin provaların - dan birinde. bulunmayı istivordum. Ve fırsat düşünce gittim. * Sahnede bir akşam sonra cak bir operet prova ediliyor. Naşid, bir zamanlar, İstanbul operet heyetinde tenör olân ve sonra okendi kendine şimdiki Milli sinemanın oldu - ğu binada Sahir operetini kuran Ce - mal Sahirle birlikte birkaç gün operet oynayacakm.ş. oynana - * Cemal Sahir, sahnenin oön kısmına konulmuş bir sandalyada oturuyor: — Hele bayan siz gelin! Sarı saçlı bir bayan sahnenin arka - sından Cemsl Sahirin yanına geliyor. — Suraya oturum. Yanındaki sandalyaya oturuyor. — Müzik., hans şv vals.. Tralay tra - lay tralay.. Müzik başlıvor, «Selâm, selâm, selâm.» Kadmlı erkekli birkaç see birden ba- ğırıyorlar, Bu da koro olacak.. Cemal Sahir bir başka bayana ses - leniyor: — Siz de gelin. Naşid trupunun kadın artisti Saade- ti tanıyorum. Tüldat sahnesinde gör - düğüm en iyi kadın artist. — Başlayın. «Genç yaşımda evlendim» «Kocamı hiç görmedim: Şarkı söyliyenlerin arkasında bir ma sa var. Masenın başında oturan kırmı- 7) şapkalı bayan çok meşgul, Şarkı söy- liyenlerin şarkılar; uzadıkça onun ör - düğü tentene de uzuyor. «Geliyor, geliyor prens geliyor. Hakikaten bir gelen var.. Naşid.. Naşidin sahneye çıkışmı görmüşsü - rüzdür. Sahnedekiler derhal değişive- rirler. Seyircilere birdenbire bir neş'e gelir.. Provada da öyle oldu. İSMET HULÜSİ pundan Hüseyin, Suphi, Faik, Niza « meddin ve Cemal Sahir ne diyeceğini merak ediyorlardı: — Burada demindenberi ne iş gör * dünüz? Baksanıza - gazetecinin yüzü gülmüyor. Biraz güldürsenize canım... Gene bana döndü: — Affedersiniz, biraz geç (kaldım. Bizim birader hastalanmış. Hastalanır ya.. sokağa tiril tiril ceketle çıkar.. eve gelir, hırka hirka üstüne giyer. Bugün kendisine: «Birader sen delisin» dedim. O da bana, «Ya sen, dedi, sen akıllı mısın?» Düşündüın. — E sonra. — Sonrası yok.. cevab vermedim. Sahnede bir dolaştıktan sonra, gene İ karşıma gelip, durdu: — Biz eskidenberi soyadı slmışızdır. Bize Yedi Deliler derlerdi. e Özcanlık snnrarlan gelmedir. Yedi Deliler, Fâik Coşkun, Naşidin o yanıbaşmâa idi. Atıldı: — Ben de bu ailenin amudu fıkari « siyim, Bana baktı; ve ilâve etti: — Konuşmuyorum. Piyesteki rolü - mü okuyorum. İnanmazsanız siz de ba kın. Elindeki defteri uzattı. Naşld konuşmaya devam ediyordu? — Bizim hepimizin soyadı vardır. Süflürlerini işaret etti — Soyadı Fırın, İzah etti: — Babası çok odun yemiştir de Etrafma bakındı; — Hüseyin nerede, Hüseyin?.. — Yok, gitmiş. — Soyundan sopundan bahsederim, diye korkmuştur. Benim akrabam ol « duğunu iddia eder amma. sakın inan » mayın, Bir dak'ka durdu ve ilâve etti: — Müsande ederseniz başlıyalım, — Buyurun. Prova başladı. Birinci sahne. ikinci sahne:. Üçüncü sahnede Naşid giriyor. Faik Coşkun haber veriyor: — Kenara kenara... Ben bu ailenin #mudu fıkarisiyim. Naşid Saadetle yanyana yürüdü, geç” ti. Sahne değişti. Naşid konuşuyor, gü- Tüyor... Amma o konuşurken Oben de gülüyorum. Sahnedekilerin hepsi gü - Yüyorlar. Mevcud olmıyan — telefonun Ahizesini eline alıyor. Karşısında bü - Tunmivan bir kadına çıkışıvor ve kol tuklarda oturmıyan seyircilerin alkış « larını topluyor. Sahneler sahneleri takib ediyor. Artık ben röportaj yapmak için gite miş olduğumu unuttum, Naşidin #eyir- cisi oldum, seyrediyor, gülüyordum. * — Hoğea kalın, Çıkıyorum.. tiyatronun kapısında Na Sahnedekiler değişiverdiler, Tek ge -İşidin adı ve renk renk ilânlar.. yirci ben de neş'elendim. Naşid sahnenin önüne gelip beni gör- müştü” — Vay beyim, safa geldiniz. Etrabındakilere baktı. Naşidin tru - Gözlerimin önünde (Naşid ve onun jestleri... — Halk, bu balk şan'atkârını beğen mekte çok haklıdır, diyorum. İsmet Hulüsi

Bu sayıdan diğer sayfalar: