25 İkinciteşrin — ASKERLİK BAHİS SON POSTA Almanya, müstemlekelerini geri alabilecek mi, nasıl, ne vakit ve ne şekilde alabilecek ? Yazan : General E. Emir Erkilet Eski Alman cenub batı Afrikasından bir görünüş —3 Bu başlıkla bundan evvel çıkan iki ya- 'da eski Alman müstemlekelerinin ia- İ Meselesinin mahiyetini ve hal güç- lerini izaha çalışarak, Almanyanın bu ltere ve Fransayı tazyike sadan, kazanmak ihlimalinin SAYı ve hattâ yok olduğu neticesine var- tım. Filhakika Almanya, eski müs- ilekelerini, ancak askeri kudret ve Vvetini, siyasetçe müessir olacak ’ğnde ( :"Wvğni bir daha göstermekle, geri ,J'yı düşünebilir; çünkü, bu müstem - ıh":eri yirmi senedenberi istimar ve is- Üeyi ir bir letler, bunları ellerinden çıkarmakta fakım giyasi, askeri ve iktısadi mah- lar gördükten başka bu hususta bir İhtiras ve menfaatlerin de rol oyna- 2 tabildir. n elâ, «Reuve de Paris» te eski Al- St ı Müstemlekesi Kamerun'un ladesine Tni Çden bir kısım Fransız düşüncele- ttiz KüYoruz: eFransa, buraya tevarüs %ândcnb»;_ her şeyi temelinden kur- "üuıu"' Fransız hekimleri yerli halkı haj haştalığından kurtarmıştır... Yerli Hiyı, PAkul bir idare sayesinde insanlık “Tİne gahib olmuşlardır... Binlerce 're']'lm'“"ğ“ndı iki demiryolu ve 500 Biz yaik bir rıhtımla beraber Duala de- Tanı İnşa olunmuştur ilâh...>. Fa- $ok ,'""i!"ib bulduğum için yazmadan ge- | ı,%î'ccm:rı ki, gene ayni yazıda, büyük %nd:lbt'ri Fransızların elinde ve hük- Ve gç Pülunan ve Pransiz mesal, zekâ ’!'!ıln '€si ile istimar edildiği ve adetâ M:'l kurulduğu iddia olunan bu eski Üleriniç temlekesinde, Pransız zirsat- Tah : nl'ıâiıki bir avuç eyorulmak bil- B çalışan, genç, canlı ve Berlinden İN işereto mantisin Alman göçme- harekete — getirmelerinden olduklarını görüyoruz. Fran- 'i lerine göre Kamerunun Fran- M"deki Pparçasında mevcud 2791 . idan 2011 4 Fransız olup halkı ar aleyhine — kaldırmalarından :l:,h t î:ının Sahibi en sonda «Fransızlar "M’. © kadar iyilik ettiler ki, bun- :;şh"k '_'k değiştirmeği düşünemezlere ııİlfl Müzpe T Bibi Semlek, M A;ırızg. İlkiş Fransız basınında, Alman © davasma dair türlü endişe Ta tesadüf edilmektedir. Res- ararı henüz belli © t ilmamıştır. Rmeın Fransız efkâri umumiye- L Mman müstemlekelerinin ge- '"!ı:"lndo Veyahud bunlara tavi- Mmeıeu Hindi Çini veya Mada- ııı-ılır'ı itasında bir beis gör- 9 olunuyor, Fakat bu efkârı ikamet) te kullanmaktan çekin-| P ederek artık benimsemiş — olan | Almanların sayısı yalnız 80 dir, | “Suyucularını avutmak istemiş- | ve Ka da bu mesele hakkındaki | umumiyeyi körükliyen hizibler - vardır. Bu meyanda askeri mahfellere fikir ter- cümanlığı eden «La Franse Militaire» de tesadüf ettiğim oldukça sert bir takım mütalesların bir hülâsasını yapmayı fay- dalı gördüm. Bu gazetemin askerf muharrirlerine Alman müstemlekelerinin geri ve - | rilmesi maddi ve manevi ba ilardan fa- hiş bir hata olur. Maddi cihetten, Alm ya bugün Fransadan iki defa kuvvetli- dir. Bu sebeble Fransa bir harbde, ancak deniz aşırı müstemlekelerinden çıkarıp |Fransaya getireceği renkli ordularla, | Avrupada Almanlara karşı bir kuvvet müvazenesi tesis edebilir. (Afrikadaki Fransız müstemlekeleri takriben 10 mil. yon Km. murabbaı olup 35 milyon nüfu- sa maliktir ve Fransız hazari ordu mev- cudunun hemen üçte biri müstemleke askeridir). Büyük harbde müstemleke kıt'aları, o zaman iyice hazırlanmış ol- alarına rağmen, Fransaya Avrupada ik hizmetler ettiler. Bugün ise bun- ların seferf mevcudları 1914-18 de oldu- ğundan 10 misline çıkarılmış bulımuyor. Bu hale göre Almanlara müstemleke vermek yalnız Fransayı, bir harbde, mü- $ kidar askeri kuvvetten mah- rum bırakmış olmakla kalmaz, ayni za- manda Almanyanın askeri kuvvetini ar- tırır ve bu suretle kuvvet müvazenesi Fransanın aleyhinde ehemmiyetli suret- te bozulmuş ölür. Almanya, Afrikada müstemleke sahibi olunca buralarda yerlilerden teşkil ede- ceği ordularla zafr devletlerin Atrika müstemlebelerin? zapt ve istilâ edebilir; bundan başka Almanya müstemleke © dinmekle, donanmasını arttırmak — için, emsalsiz bir iddia sebebine malik olmuş olur. Kuvvetlenecek bir Alman deniz do- nanması ile Alman hava filoları, Afrika- nan batı, cenub batı ve doğu kıyılarına hükmedecek olan Alman sömürgelerinin sahil ve karalarında istinad noktalarına malik olacağından, İngiliz ve Fransız imparatorluklarının ana vatanla deniz muvasalâlarını kesebilecek ve Avrupa darülharbine buralardan askert! kuvvet. ler, ham maddeler, erzak, petrol ve ilh.in vaktile yetiştirilmesine mâni olabilecek - lerdir. Fransiz askerf mehafili manevf bakım- dan da, Almanyaya müsaadekârlıkta bu- lanulmasını mahzurlu görüyorlar; çün- kü derakab bir yeni müsaadekârlık daha ister ve ulüvvücenab Ren nehrinin öte tarafında daima bir zâf eseri telâkki olu- nurmuş. Bunlara göre Alman müstemle- kelerinin iadelerine mukabil bir taviz o- larak, Almanyadan bir terki teslihat ve- ya ademi tecavüz muahedosi istihsal et- mek te beyhude olur; çünkü Almanlar mukavelelere riayetkâr değillerdir. Li Franse Militaire nihayet şu neticeyi çıxı:j | rıyor: «Eski Alman müstemlekelerini ge- ri vermek, 1914-18 harbinden kalan son kazançları da elden çıkarmak demektir. ayni zamanda; müstemlekeci devletlerin, Afrikanın yerli halkı nezdindeki nüfuz ve itibarını da kıracaktır ilâh., ilâh. Bütün bunlar ve evvelki izah ettiğim İngiliz endişe ve tereddüd- leri gösteriyor ki eski Alman müstemle- hemen ve gönül rızasile geri ve- klerdir; ve bu yüzden ya a bütün dünya yeniden rahatsız - olabile- cektir. Almanya, müstemlekelerini doğrudan doğruya istirdad için denizlere hâkim değildir. O halde, ne yapacaktır? sorgu- su vücud bulur. Fakat buna irgen (müs- bet) bir cevab vermek mümkün değildir. Zaten, biz de ancak ihtimalleri tedkik ediyoruz. Almanya batı hududlarını tahkim ve etmektedir. Hitler de, Almanyanın Fransa ile müstemleke işinden başka, hiç bir meselesi olmadığını söyledi. Bunların manası şudur ki, Almanya 1870-71 den- beri olan harb plânını değiştirmiştir ve bunda isabet etmiştir. Çünkü Fransa ve Belçikaya taarruzu daima İngilterenin müdahalesini celbedebilir. İngiltere ile harbetmenin ne kadar fena bir şey oldu- Bunu ise, Almanlar kâfi derecede tecrübe ettiler, Onun için Almanyanın, müstem- leke moselesinde, Fransayı ve dolayısile İngiltereyi meselâ, batı hududlarından bazı tahşidat ve tahkimatı işgal ile mü- terafık bir nim seferberlikle tehdid ve tazyıka kalkışması beklenemez. Böyle bir hareket beklenmiyen bir harbe vara. bilir ve bu sebeble Almanya böyle bir| hareketten çekinir. Cenub doğuya doğru herhangi bir top- lanma ve tazyik te, önüne geçilmez öyle bir takım ihtilâtlara meydan açabilir ki bunların sonunda hem müstemlekeler elde edilmez ve hem de askeri ve siyasi bir çıkmaza saplanılmış olur. Belki de, bu müştemleke işinde, İngiltere ve Fran- sayı ayni zamanda sıkıştırmamak ve işe meselâ, evvelâ Fransadan başlamak Al- manya bakımından maslahata daha uy- Bun düşecektir. Bu takdirde, asıl tazyikin İtalya üze- rinden Akdenizde ve şimali Afrikada ya- pılması ve bunun için Almanyanın İtal- ya emrine büyük mikyasta kara, hava ve deniz kuvvetleri (bilhassa denizaltı) ver. mesi hatıra gelebilir. Meselâ Almanya ile İtalyanın Akdeniz üzerinden — şimali Afrikaya 250 şer bin kişilik kuvvette ve her türlü teknik vasıtalarla mücehhez birer ordu geçirmeleri onların ana vata- nı müdafaa edecek kuvvetlerini ehem- miyetli bir surette eksiltmez, Buşün Almanya 1937 ye nazaran çok daha kuvvetlenmiştir. Çünkü Almanya evvelâ, Avusturyanın ve Çekoslovakya- (Deramu 10 unen sayfada) LERİ —| iki yazımda | N Sayfa 7 e olmak istiyorlardı Sörelie e D L A N ee TP NE OLDULAR ? —a diğdn aai iasi ai Doktor İbrahim Zati Öget ve Ressam Hayri Çizer eski hatıralarını anlatıyorlar? Anketi yapan: —25 — Dr. İbrahim Zati Özet Doktor İbrahim Zati Ögte: — Küçüktenberi istediğim şey, oku- muş bir adam olmaktı! diye söze baş- ladı, | Kendimi bildim bileli, mübhem bir şekilde de olsa, içimde daima bu ar- züyu duyardım. Sonra, aradan seneler geçti. Artık - dadiye gidiyordum. Bu sırada bende edebiyat ve kitabet hevesi uyandı. O zaman «Edebiyatı Cedidee doğmuş, Tevfik Fikretin adı dillerde dolaşmağa iyatı Cedide» nin bü- rini ezberliyordum. Bu arada, topal eşekle kervana karış- mak kabilinden. kendim de küçük k çük şeyler yazıyordum. Hattâ, edeb yat imtihanımıza Hüseyin Cahid ile Aynizade Hasan Tahsin mümeyyiz gel- |mişlerdi. Mevzu, Fırtına idi. Ben, bu- |nu öyle ballandıra ballandıra yazmış idimı ki hocamla beraber mümey: e adiler. Bana: — Âferin, güzel... Çok iyi... Hakika- ten muvaffak olmuşsun, dediler. Artık, sevincime payan yoktu. Bütün idadi tahsili müddetince ede- biyat hevesi devam etti. Artık, afle i- çinde de ivi yazı yazmakla meşhur ol- muştum. Kardeşlerime, bu istidad ve mi ffakiyetim örnek olarak gösteri- Hi akrabalarımın mektublarını ben kaleme alıyordum, Bir aralık, 13-16 yaşları arasında i- ken, «Hedaya yığını» adile küçük bir hikâye tercüme ettim. Bu tercümem, gazetede neşredildi. Ne yalan söyliye- İyim, yazı intisar etmiş görünce bir tuhaf oldum: Hem sevindim, hem sı- kıldım. sizi de içimizde yemiz.lâzım değil mi id — Evet amma, Üsküdar idadisi tabii- yat muallimi Müştak Bey merhum - Ü- niversite jeoloji profesörü - olmasay- dı... Müştak Bey hayvanat, nebatat ve tabakat derslerini okutuyordu. Mikros- kobla biyolojik tedkikler yapıyorduk. Mesieğinin cidden ehli olan hocanın te- sirilo, son sınıflarda birdenbire tıbbi- | yeye girmeğe heves ettim. Hattâ, me- zuniyet imtihanında tabil ve riyazi i- lâmlere karşı o kadar sempati duyuyor- dum ki kürrelarzın güneşten kopmuş bir seyyare olduğunu ve mihveri üze- Tinde döne döne şimal ve cenub kutub- larzının basıklaştığını anlatırken kendi- mi tutamadım: — Bir gün güneşin de bu vaziyete girmiyeceği ne malüm, dedim! | Bu sözü gayri ihtiyari sövlemistim. | Mümeyvizin biri güldü, biri kızdı, Müş- tak Bey merhum da suratı asık: — Çık dışarı, dedi! Benim de yüreğime indi. Eyvah! Sı- nıfla kaldım, hay bu sözü söylemez ©- laydıd, diye düşünüyor, adetâ hüngür hngür ağlıyordum, Nihayet, imtihan bitti. Mektebin ka- pısında Müştak Beyi bekledim. Korka korka yanına yaklaştım. Hocam: — Sınıfı geçtin, amma bir daha ken- dinden büyük işlere karışma, nasihati- ni verdi, Sabih Alaçam Doktor Tbrahim Zati çalışma odarında Rezsam Hayri Çizen . Böylece büyük bir nefes aldım. Tıbbiyeyi bitirdim. n anlıyacağır nız, okumuş bir adam olmakla, birinci emelime kavuşmuş oldum. — Ya,.. İkinci bir emeliniz de var demek? — Elbette! O da şu idi: İyi konuş « Güzel bir hatib olmak, Küçük» mdenberi natük olanlara — bayılı- rdum. Yüzlerce, binlerce adamım kar- şısında söz söylemek... Dinliyenler ta- rafından alkışlanmak... İşte, bütün bunlar içimde vakit vakit feveran &- den arzulardı. Yaşım ilerledikçe hitabet hevesim de günden güne çoğalıyordu. Nihayet radyodak!, Yeşilay gün ve içtimaların- daki ve mekteblerdeki konferanslarım- la da bu' yola atılmadan değil! Hattâ Avrupa seyahatlerimden birinde, Pa- 'a yapan genc bir maliye müfettişile karşılaştım. Beni gıyaben tanıdığını söyledi. — Nereden, dedim? — Galatasarayda talebe iken bir gün bize konferans vermiştiniz. Hattâ son cümleniz hâlâ hatırrmdadır, cevabını verdi ve o cümleyi de söyledi! Bu tesadüf, beni pek memnun et- mişti. Fakat, doğrusunu — söyliyeyim, istediğim kadar iyi bir hatib olama: dim! -H— Ressam Hayri Çizen İstanbul Hsesi resim muallimi ves- sam Hayri Çizen: — İlk çocukluk arzularımı tamamen hatırlamıyorum, dedi. Müreftede idim. Bu sırada ilk Yunan muharebesi çık- mışlı. Elime geçen harb meemualarının icinde ordu kumandanlarının resimleri de vardı. Bunları renkli kalemler ile boyar, pek nes'elenirdim. Nihayet, Edirne idadisine girdim. Resim muallimimiz, meşhur Hasan Rı- za methum idi. Onun teşvikleri sonun- da, artık iyiden iyiye ressam olmağa karar vermiştim. Fakat babam (Düyu- nu Umumiye Edirne vezne müdürü E- min Bey) bu arzuma şiddetle muhale- fet ediyordu. Annemle birlikte, beni karşılarına oturtuyorlar: — Ya Hukua girip adliyeci, ya Tıb- biyeye girip doktor olacaksın, - sözile (Devamı 10 ncu sayfada)