2 Sayfa BON POSTA İlkinciteşrin 21 “ATATÜRKÜN HATIRATI “Her halde vaziyeti umumiyenin fenalığını izale için yeni padişahı yeni bir istikamete sevketmek lâzımdır,, İ İ Di İ — Askeri vaziyetlerden çok iyi anlı - -yorsunuz, Türkiyede herhangi bir kuvve. te kumanda ettiniz mi? Müsbet cevab verdim: e— Mutlaka a - laya kumanda etmiş olacaksınız!'» dedi. Alaya evvelce kumanda etmiş oldu - Bumu söyledim: — Fırkaya da kumanda #ittiniz mi?> dedi. Sualine tekrar, evet, gevabını alınca: — Beni mazur görünüz, ben kolordu kumandanıyım ve sizin babanız yaşında- yım. Lütfen en son kumanda ettiğiniz kuvveti söyler misiniz? Bu temiz kalbli adamı meraktan kur- tarmak istedim: «Muhatabınız — fırka ve Kolorduya kumanda ettikten sonra, müte- addid ordulara kumanda etmiş bir srka - daşınızdır.. Bu cevab Alman kolordu kumandanı- ni benim hiç tahmin etmediğim bir ze « min Üzerinde mütehassis etti: «Affeder - giniz, biz şimdiye kadar size yanlış hitab ediyormuşuz. Demek siz <âkselans» sınız! Ve Alman ordusunda kolordudan bü - yük kuvvetlere kumanda edenlere ekse- Tans denildiğini de izah etti. Bu güzel kalbli askerin misafirlik müddetinin s0- huna kadar yaş davasımı unutarak — bize Çök hürmetkâr olduğunu zikretmek iste - rim. “ Biz Almanyaya Ermeni mease'asini konuşmıya gelmedik,, Alsasda bir gece valinin evine davet edildik. Güzel, vasi bir salonda, Vahdet- tio vali ile bir masada oturuyor ve ko - Buşuyor gibiydi. Ben salondakileri tedkik ederek geziniyordum. Bir aralık Vahdet - tir beni bulunduğu masaya — davet etti, göittim. Vali Vahdettine bir sual sormuüş. Vahdettin bamı cevablar — vermiş, fakat werdiği cevabları benim tarafımdan teyid ettirmeğe lüzum görerek demiş, ki: — Cebbelerde bulunmuş, memleke'i tanıyan bir kumandan yanundadır. İster- seniz onu da dinleyiniz! Veliahda mevzuubahs — meselenin ne olduğunu sordum: — Ermeniler! dedi. Alman valisi ermenilerin çok hüsnüni- yet sahibi olduğundan, Türklerin erme - nilere karşı feci tecavüzatta bulunduğun- dan, fakat ermenilerin bu tarzı harekete müstahak olmadığından bahsetmiş. Mi - safiri olduğumuz dost ve müttefik Al « manya milletinin, yüksek — bir valisinın, Mmüstakbel Türkiye padişahı ile ve k li ciddiyetle bu mevzu üzerinde ka ğunu anladığım zaman hayretle kal, — Bu kumandan temas ettiğiniz mese- İey! iyi bilir. Sizi tenvir edecek cevablar Verecektir... dedi. Valiye dedim: e— 'Nürkiyenin vellahdi ile Almanyanın, mutena — bir mıntaksda kiymetli olduğuna şübhe etmediğim bir valisinin bulabildiği mükâlem&e zemin! be Rİ mütehayyir etti. Evvelâ sizden şunu Anlamak istiyorum: Müttefiğiniz olan ve bu ittifak uğurunda maddi — ve manevf tekmil meveudiyetini mahveden Tirki - yeye karşı, tarfhin bilmem hangi devrin- de mevcud olduğunu iddia — eden ve bu Mevcudiyeti ihya etmek — için dünyayı İğfale çalışan ermeniler lehine konuşmak fikri size nereden geliyor? Bize dair pek nakıs — malümat sahibi olduğunu anladığım ve bütün fedakârlık- larımıza mukabil, hâlâ Türkiye toprak - Jarında bir ermeni hakkı olabileceği ze - habında bulunan bu vali ile müstehziya- De konuşmaktan men'inefs edeme: iştim. Muhatabım derhal bütün söylediklerinin n nihayet mesmuat olduğundan ve ga - bibi dava olmaktan uzak bulunduğundan Bahsederek beni tatmine kalkıştı. Mükâ - lemeyi bitirmek için kondisine dedim ki: — Vali hazretleri, biz, cebhelerde do - laşan bir heyetiz, buraya ermeni mese - lesini konuşmak için değil, fakat mütte - Hiğimiz olan ve kendisine istinad etmekte Olduğumuz Alman ordusunun hakikt va - ziyetini anlamağa geldik, onu anladık, kâ fi bir kuvvet ile memleketimize avdet e- Kiyoruz. — Ondan son - ra meşhur. Krup fabrikası sahibi « nin, muhteşem fab rikalar civarında » ki çatosuna davet edildik. Orada ak- şam — yemeğinde bulunarak — gece trenle Berline ha- reket ettik. Berlinde Ad - lon otelinde impa- Tatorun misafiri - dik, Hepimizi ayrı ayrı ve güzel yer- leştirmişlerdi. Vah deddin bu hüsnü . kabulden biraz da mağrur oldu; artılk memnuniyet için - de dünyü gazete - cilerile temaş edi- yor, — mülükatlar yapıyordu. Bir gün Naci Paşa bana dedi ki: — Vahdeddin be- ni yaver almak is. tiyor, halbuki bı - Mirsiniz ki ben saray hizmetinde bulun- maktan memnun olmam. Cevab verdim: «— Eğer Vahdeddin size bunu teklif et- mişse derhal kabul etmekliğiniz lâzımdır. Bu adam yarının padişahıdır. Siz temiz bir adamsınız. Lâzımdır ki onun yanın- da kendisine hakikatleri biperva söyli- yecek biri bulunsun; vakıâ saray hizme- tinde bulunmak güçtür, fakat memleket için her şey yapılır.» Naci Paşa muvafakat etti; ancak ya- verliği, biz İstanbula gittikten sonra ta- hakkuk etti. Daha evvel cereyan eden bazı mese- leler var. Adlon otelindeyiz. Bir gün btrkaç gazete muhabiri veliahdden gene mülükat istemişler, Mülâkatta ben de hazır bulundum. - Veltahd İstanbuldan son güne kadar aldığı fikirlerle mülhem görünüyor, kiminle görüşse, daflma ayni fikirlerle konuşuyordu. O gün ecnebi ga- zetecilerle müsahabesinden de memnun oldum. Gazeteciler çekildikten şonra, salonda ikirciz yalnız kaldık. Bana sordu: — Ne yapmalıyım? Şu yolda idarei kelâm ettiğimi hatır- larım: — Osmanlı tarihini belirtin. Bu tarihin bir takım safhaları vardır, ki sizi korku ve endişeye sevkeder ve bunda haklısı- nız. Ben zize bir şey söyliyeceğim ve o teşebbüste hayatımı size teşrik edece- ğim, memnun olur musunuz? — Söyleyiniz. dedi. — Henüz padişah değilsiniz, fakat Al- manyada gördünüz, ki imparator, veli- ahd ve prensler hepsi bir iş Üzerindedir. Neden siz bu işlerden uzak kalasınız? — Ne yapabilirim, diye sordu. — İstanbula gider gitmez bir ordu ku- mandanlığını isteyiniz, ben sizin erkânı- harbiye reisiniz olurum, — Hangi ordunun kumandanlığını? — Beşinci ordunun kumadanlığını: Bu isimdeki ordu, Leyman Fon San- dersin emrinde bulunan veya bulunmak lüzim gelen ve Boğazların müdafaasına memür ordu idi. . Vahdeddin: «— Bu komandanlığı bana vermezler» dedi. — Siz izteyiniz, dedim. — İstanbula güttiğim zaman düşünü- rüz, cevabını verdi. Nakledenler Siird Meb'usu merhum Mahmud ve Falih Rıfkı Atay 1926 Hteüi Şej, kühruman ordumu. n saüreğenle karpı lkişiye Bu benim için naümidene bir cevab idi. İstanbula geldik, fakat muvasalatımız zamanı kendimde feci bir ızirrab hisset- tim. Doktorlar sol böbreğimden rahatsız olduğumu söylediler. Bir ay kadar yata- Bıimı terkedemedim. Doktor arkadaşların tedavisi, ıztırabımı bir türlü esasından menedemiyordu. Bir aralık iyileşir gibi oldum. Fakat tekrar yattım. Nihayet doktorlar Viyanaya gitmekliğim lüzu- munda ırar ettiler. Viyanada müracaat ettiğim — profesör benim sanatoryomda yatmaklığımı zaru- |ri gördü. Bir ay kadar Viyana civarında (Kotaj sanatoryom) da bizzat bu profe- |sör tarsfından tedavi olundum. Sonra, gene ayni profesörün tavsiyesile, Karls- |Jbada gittim. Rahatsızlığım henüz tama. mile zail olmamış bulumduğu bir tarinte IGazi Paşa Karlsbadda aldığı notlarına bakarak bu tarihi buldu) 1918 temmuzu- nun 5 inci cuma günü Karlsbaddakı ika- metgâhıma İzmirde tanıdığım bir - zat, diğer bir arkadaşile geldiler. Misafirler pedişahın vefat ettiğini ve Vahdeddinm ftahta çıktığını haber vererek: — Allah cümleye ve yeni padişaha ö- mür versin, dediler. Ben bu haber karşısında biraz güyri tabil bir hal almış olacağım ki, misafir- lezimin nazarı dikkatlerini celbetmişim. Müteessir mi idim, memnun mu olmuş- tum? Pek tahlil edemiyordum. Hakikat şe idi, ki ne ölen padişaha acımıştım, ne de yeni padişahın ömrünün uzun veya kısa olmasile alâkadar idim. Acaba tees- sürümün sebebi bu tebeddül esnasında İstanbulda bulunamamak mı idı? Buna |dair de kat'i bir fikir söyliyemem, Yal- mız bir durgunluk geçirdiğimi hatırlarım, Birkaç gün içinde mütemmim — malü. mat geldi. Ben Vahdeddini telgrafla teb- rik ettim, cevab verildi. Yeni Padişahın yaveri Son malümattan anlaşıldığına göre İz- zet Paşa yeni padişahın yaveri ekremi olmuştu, bu hâdiseyi manidar buldum, Çünkü İzzet Paşa yaver olmaktan ziya- de, bu nam altında bir askeri müşevir veya erkânıharbiye relsi gibi bir vaziyet almış oluyor, zannettim. Birkaç gün son- ra İstanbulda bulunan yaverim Cevad Abbas Beyden bir telgraf aldı Henü> hastalığın geçmediği icin. ciddi bir se-| martesi günü Kar- lsbaddan hareket ettim. kalmaksızın seya - hatime devam et- mek niyetinde i - ken, 0 zamanın çok müstevit — ve Bidürücü bir has - talığına, İspanyol dum. İstanbula avdet Beni İstanbulda karpılıyan Cevad Ab- bas Beyden aldığım izahat şudur: <İstan- bula avdetimi bana yazmasını söyliyen yaveri ekrem İzzet Paşadır.> Geldiğimi İzzet Paşaya bildirdim; ha- tırımda kaldığına göre Perapalastaki da- iremde kendisile görüştüm. Sebebi dave- tin ne olduğunu merakla anlamak isti- yordum. Müşarülileyh hiçbir sebeb ol- madığını, ancak yeni padişahla veliahdl!- gindeki seyahatim münasebetile çok ya- kından temaslarım olduğunu bildiği için bu vemasları tekrar devam ettirmek su- retile faydalı olabileceğimi düşünerek büyle bir arzu izhar etmiş olduğunu be- yan etti. Müşarülileyhe beni hatırladı- ğından dolayı teşekkür ettikten sonra de- dem, ki: — Herhalde vaziyeti umumiyenin fe- malığını izale için yeni padişıhi yeni bir istikamete sevketmek lâzımdı:. Bu nok- tal nazardan kendisi ile görüşmekliğimi münasib bulur musunuz? Muvafakat etti. Derhal Naci Paşa de- Tâletile padişahtan mülâkat istedim. Mu- ayyen bir saat için müsbet bir cevab geldi. Vahdeddin ile mülâkat Seyahat arkadaşım veliahd Vahdeddin- le birkaç ay müfarakatten sonra, yeni padişah Vahdeddinin salonuna Naci Pa- şa delâleti ile girdim. Bu andaki tahas- süslerimi şöyle izah edebilirim; tahta o- turmadan evvel çok şeyleri çok açık gö- rüştüğümüz ve benim bütün noktai na- zarlarıma tasdikkâr mukabelelerde bu- lunan bu zat, acaba hükümdar olduktan sonra benim ayni tarzda görüşmekliğime müsasde eder ml ve ayni mukabelelerde bulunur mu? Bunda mütereddid idim. İşte padişah Vahdeddinle bu - tereddüd içinde karşı karşıya geldik. Beni çok nazik kabul ettiğini söyleme- Tiyim. Veliahdlığı zamanında olduğum- dan daha fazla mültefitti. Oturdu, bana da karşısında yer gösterdi ve aramızda- ki tabura üzerinde bulunan şigaralıktan bir sigara alıp verdi, kendisi de bir siga- Ta aldı ve yaktığı kibriti bana uzattı. Bu Viyanada — hiç| dedim, ki: — Beyahitimiz esnasında bütün fikir« lerim! çok açık Hsanla söylemiştim. Bu dakikada ayni tarzda görüşmekliğime müsaade buyurulur mu? — Hay, hay.. dedi, intizar ediyorum. Uzun mütalealarım içinde esaslı nokta şa idi: «Derakab başkumandanlığı birzat uhdenize alınız, kendinize bir vekil değil, bir erkânıharb reisi tayin ediniz, her şey- den evvel orduya sahib ve hâktm olmali lâzımdır. Ancak ondan sonra düşünüle- bilecek musib kararlar tatbik olunabilir.» Vahdeddin bu teklifim üzerine tıpki kendini ilk defa, veliahd iken ikamet et- tiği sarayda gördüğüm vakit olduğu gibi, .İgözlerini kapadı ve az sonra şu cevabi verdi: — Sizin gibi düşünen başka rüesayı M8- keriye var mıdır? — Vardır, dedim. — Düşünelim, dedi. Mükâlememiz kendiliğinden münkati olmuştu, izin aldım. Birkaç gün sonra idi, Naci Paşa padi- Şahın beni İzzet Paşa ile beraber kabul etmek hususundaki iradesini tebliğ etti. İkimiz Vahdeddinin huzurundayır. Ben ba daveti, ayni fikir ve mütalen üzerin- de ikimizi birden dinlemek arzusunda bulunmuş olmasile tefsir ediyordum. Ko- nuştuğumuz esnada bu noktat nazurımi takibe çalıştımsa da mükâlemeyi umum! mevzülardan çıkarmağa muvaffak — ola- madım. Vahdeddin çok ihtiyatkâr tavırlı idl Nihayet neticesiz bir mülâkatla pâ- dişahın yanından ayrıklık. * — Günler geçti tekrar yalnız olarak pâ- dişahla görüşmek istedim. Beni bu seler de kabul etti. Ben ilk noktai nazarımda musır görünen bir adam tavrı ile belki de mukaddemesiz ayni vadide konuşmâ- ğa başladım. Vahdeddin seri bir intikal ile bana cevab verdi: — Paşa, ben her şeyden evvel İstan- bul halkını doyurmak — mecburiyetinde- yim, İstanbul halkı açtır. Bunu temin et- medikçe alınacak her tedbir — isabetsiz olur. Bu cümlenin nihayetinde zatı şahant gözlerini kapadı. Ben tilki tahiatinde her entrikacının hergün şahidi olduğum yüz- lerce misallerinden biri karşısında bu- lunduğuma büyük teessürle kan oldum. Düşündüğüm şu idi: «Zatı şahane evvelâ İstanbul halkını kazanmak isttyor, kendi- ginin teşebbüsatı atiyesi için kuvvet Ve istinad noktasını burada arıyor, Takat gene düşündüm, ki şeraiti umumiye ıslah edilmedikçe, politikacılık noktal nazâ- rından doğru olsa bile, bu arzımun temai- ni kabil olabilir mi idi? Bunun için bir fikir daha söylentekten kendimi menede- medim: , — Çök doğru düşünüyorsunuz, fakat İstanbul halkını “doyurmak için alınması Uzım gelen tedbir ve teşebbüsler, zali şahanenizi bütün memleketi kurtarmak için elinması lâzım gelen mübrem ve müstacel tedbirlere tevessül etmekten menedemer. Heyeti umumiyenin selâmet- tini temin edecek mesai, ancak makine- nin heyeti umumiyesinin — işlemesilt mümkün olur ve heyeti umumiye işle- medikçe bu makineden bir kıtım muhat- sala dahi almak kabil olamaz. Söylediği- Ta'n isabetine kanlim, belki zatı şahane- lerince fazla telâkki buyurulur. Lâkin bildirmeğe mecburum ki yeni padişahifi raebdei hareketi evvelâ kuvvete tesahüli etmek olmalıdır. Kuvvet, devleti, milleti ve bütün menfa ri müdafaa eden kuv* vet başkasının elinde bulundukça sizili padişahlığınız dahi lâfzi olmaktan kurtu- |lamaz. Biraz tedbirsizce ol dişahın verdiği cevaba — Ben icab eden ver Paşalar hazera' Bunu söyliyen daha birkaç ay eV“ vel, veliahdliği: Talât ve Em şalardan müteneffir olduğunu an ve bu adamların, memleketi mahvalm ğuna kanlını; pâr cümle karışti! Ti Talât ve Em* ile görüştüm! tavırdan çok ümidvar oldum, evvelâ ken- |tan başka bir neticeye isal etmesi müfü” ettim, |(kün olmuyan teşebbüslerini tenktd eden , “ “CAFkân var) disini münasib bir lisanla tebrik sonra,çok mühim bir anda Osmanlı tah-| Vahdeddin idi: