TP KAT ÇYT TEE NÇTT ÇTT PU TTT TU OA AT AF t — Radyo aldın m? — İyi — Amerikayı dinliyor musun? — BHayır.. — BSaat dokuzda, on dokuzu ara. — Bu gece ararım, — Yirmi beşte de Japonyayı bulursun. — Dur hele defterime yazayım.. — Anten nasil? — Yeni yaptılar.. — Kaç metre? — On beş. — Kâtfi, Böyle konuşanlar daürradyoya tutul muş olanlardır. * — Ali beyinki kaç lâmbat — Beşi — Necik hanımınki — Altı! —A:! — Az amma hoparlörü çok kuvvetli| Amiş, dün gece Pekini dinlemiş. — Pekini mi dinlemiş. Vay canına.. a- caba kaçta?.. — Sabaha karşı olacak. — Hele bu gece biz de beklivelim.. din- leriz. — Fena olmaz... — Selmanınki nasılmış? — Hiç canım teneke. tangur, tungur — Dinlenilmez.. ben ona evvelden o kadar söyledim. — Saate bak hele! L Bunları biliyor mu Nil nehrinde balık bolluğu Dünyanın en> mütenevvi — tatbı " su balığını ihtiva, eden nehir Nildir, Şimdiye kadar bu Balıkların malüm <-— ——— olan — cinslerinin sayısı (20) bindir. Bunun (800) nevi Ni- de mevcuddur. * Kadınlar artık dudaklarını siyaha boyayacaklarmış AURRADYO BON POSTA Kadın Köşesi — Biri yirmi geçiyor.. ne yapacaksın? Çabuk temîzıeniniı — Brezilyayı arıyacaktım amma zamanı gel * Erkek karısını uyandırır! — Kâalk kalk. — Ne var? — Aklıma bir şey geldi. — Ne geldi? edelim; bir dokuz lâmbah alalım mı? İlâmbalıların paraziti daha azmış. — Hem mobilyası da çok güzal | — Gözü başka türlü.. İbre de çiftmiş.. — İyi, iyiş yarın bizimkini loniardnn bir tane alırız. — Ne iyi. Vuyandırır: — Kalk kalk. | — Ne var? — Dokuz lâmbalılarda çift için tertibat var mi? — Olmaz olur mu? bir uyku bile kışmet olmaz. * tevli bir şekil almaktadır. İsmet Hulüsi idiniz ? »| 500 sane'ik bir kaplumb- ğa | Son zamanlarda |Küba adası sahil- Jerinde çok mu « azzam bir deniz kaplumba- ğası ele — geçiril - miştir. Bu kaplumbağa dört metre bü - yüklüğünde olup (500) kilo ağırlıktadır. Kabuğunun muayenesi ile bu hayvanın (500) yaşından fazla yaşlı olduğu anla - şılmıştır. Yani bu hayvan Kristof Kolam- bun Amerikayı keşfi sıralarında yaşa makta imiş. * Bundan böyle sakakta, otelde, sinersa-| Hayvanlar bizi nası! görüyor? da, vapurda dudakları simsiyah kazan isi İki Amerikan göz mütehassısı, muhte- ile boyanmış şik bayanlar görürseniz hiç / lif hayvanların gözleri üzerinde yaptık- Şaşmayınız. Zira Amerikadan Avrupaya | ları tecrübeler neticesinde şu kanaate yeni bir moda sıçramış bulunmaktadır. Bu moda da, Amerikalı bayanların artık kırmızı dudak boyasından bikip - siyah dudak boyası kullanmaya karar verme- lerinden doğmuştur. î varmışlardır: Beygir bir insanı, olduğundan ik: bu- çuk misli, koyun ise ancak üçte bir misli büyük görmektedir. Köpek gözü ise in- sanı ancak görmektedir. Evli bir adamın eski Hayatını karıştırmak Korısının hakkı mıdır Evli bir kadın okuyucumdan al- diığım mektubu aynen kopya ediyo- TuUmM: «Altı senedir evliyim. Evlendiğim- den bir müddet sonra kocamın, ev- lenmeden evvel bir metresi olduğu- mu bana söylediler. Fakat bunu söy- liyenlerin mânasız bir dedikodu yapmak, daha açıkçası beni şüpheye düşürmek niyetile hareket etme - dikleri âşikârdı. Bunu söylerken, demişlerdi ki: «Kocanın bir metresi olduğunu biliyorduk. Seninle ev - lenmeğe karar verdiği zaman onun- la bütün alâkasını kesmişti. Fakat © kocanızı rahat bırakmıyordu. Gü- nün birinde belki sizin de kulağın- 2a gelecektir. Belki bu kadiın sizin- le de konuşacaktır. Amma şu var ki, kocanızın onunla alâkası yok - tur.» Onların bu sözleri, benim üzerim- de umduklarından büsbütün başka bir tesir yapmıştı. O ane kadar şüb> he etmediğim kocamdan şübhelen- meğe başlamıştım. Ve nihayet o ka- dın beni aramadan ben onu aradım. Kendisile konuştum. Bana kocamın onu aldattığını, el'an kocamı delice- sine sevdiğini söyledi. Ben o akşam bütün olan biteni kocama anlattım. Kocara kızdı. O gündenberi aramız- da bir soğukluk başladı. Söyle Teyze, pek döğruüu hareket etmedim mi?» * Kızım, Sen yanlış hareket ettin. Duyduk- ların doğru olabilirdi. Fakat senin bu meselenin üstüne düşmen yanlış- tı. Ne ise olan olmuş, olmuşu tashih etmek lâzımdır. Şimdi yapacağın iş kocana karşı çok samimi ve çok dü- Tüst hareket etmek, onun için şüb- helenmiş olduğunu, gizliden gizliye onun evlenmeden evvel, yani sana aid olmadığı devirlerde yaptıkları- m tahkik Cettiğini unutturmaktır. O eskiyi unutmuştur. Onun eskiye ald olan hayatının hesabını sormağa hakkın yok!e — Ne dersin bizim yedi lâmbayı geri- ye verelim; Üzerine de farkı ne ise ilâve — Benim de aklıma gelmişti. Dokuz götürür, Uyurlar.. biraz sonra kadın kocasını hoparlör İşte sayın okuyucularım; son senelerde ortaya çıkan daürradyo böyle bir hasta. lıktır. Vaki aşısı, şafi seromu henüz keş- fedilmiyen bu hastalık günden güne müs- ““İve çabuk boyanınız lmemiş. Daürradyoya tutulmuş olanlar evlerin- de bunlardan başka bir gey konuşmazlar. Kadınların geç hazırlandığından, süs. lenmek için fazla vakit sarfettiğinden Daürradyoya tutulmuş olanlara, rahat çok şikâyet edilir. Bu, pek te haksız de- ğildir. Fakat süslenmek, güzelleşmek is- tiyen kadın, zamanını hakikaten kendine bakmakla değil, ne yapacağını kestireme- mekle geçirir. Çok defa elbisesini giyer- ken başını, bozar, başını düzeltirken tır- naklarının boyası silinir ve onu yeni baş- tan oyalar. Bir Fransız meemuası baştan ayağa en temiz, en uygun ve en güzel hazırlanmak için her kadına sabahlanı ancak üç çeyrek saat veriyor ve bu za- manı şöyle makul ve mantıki bir şekilde kullanıyor. Bu programın hepsinden de- Bilse bile mühim bir kısmından istifade edilebilir: 1L Kalkar kalkmarz dişlerinizi oğunuz. Ağzınızın tadını tazeler, dişlerinizi be- yazlatır ve sağlam saklar. 2. Arkasından bir bardak - soğuk veya ilik * su içiniz. Midenizin, barsaklarını zın temizlenmesi için bu, pok lâzımdır. Bu su İle kahvaltı arasında on beş, yirmi dakika geçmelidir. Bu müddet içinde: 3. Saçlarınızı fırçalayınız. Çünkü: Fır- çalanmamış saç iyi düzeltilemez. 4. On dakika basit bir jimnastik yapı- nız. Hiç değilse gerininiz, derin nefes a- hp veriniz. 5. Şimdi ellerinizi yıkayabilirsiniz. €. Yaz, kış kalınca bir ropdöşambr gi- yiniz ki vücudünüz terle toksinlerini atsın. 7. Oturduğunuz yerde yüzünüze (to- nik - deriyi kuvvetlendirici ve tazeleyici) bir su sürünüz. Bu sırada biraz da dinlen- miş olursunuz. 8. Saçlarınızı bukleleyiniz. 9. Başınıza bir file geçtriniz ki kuva- tarayınız, — dalagalayıp yüzde altı derecesinde büyük | (srünüz bozulmasın. 10. Yıkanınız. Banyo yapamıyacaksa. niz sabunlu sü ile siliniz. li, Bu arada tırnaklarınızı törpüleyi- niz, bacaklarınızı oğunuz. Çünkü sıcak su derinizi yumuşatmış, bunları hazır bir hale koymuştur. 12, Kahvaltı. Mümkün olduğu kadar dinlenerek. 13, Robunuzdan başka her şeyi yininiz. 14. Artık filenizi çıkarmalısınız. Başta file varken iyi boyanılmaz. izi gi- 15. İlk tabaka pudranızı bol bol sürü- nüz. (Bilirsiniz ki pudra iki kere sürü- lâr.) 16. Filenizi tekrar takıp elbisenizi gi- yinciye kadar deriniz bu pudrayı lüzumu kadar içer. Akşam yemeğinden sonra, inziva - gâhin, Mariye tahsis edilen odasında, küçük masanın üzerinde titreyen bir mum ışığında. başbaşa kaldılar. Burası perdesiz, biçimsiz kötü ya - taklı, beyaz badanalı duvarında etrafı kuru yapraklarla çevrilmiş bir İsa hey- kelciği asılı düran, her tarafına tuhaf bir koku sinmiş çıplak — bir manastır hücresi. Napolyon Marinin kulağına yakla - şarak, gayet yavaşca: — BSöyliyeceğim şeyi kimsenin bil « memesi lâzım. Amma sana açmalıyım bu sırrı. Dinle bak Mari: Ben karar verdim, Fransaya döneceğim, dedi: — Fransaya mı döneceksiniz? — Evet. Razı olacağımı mı sandınız? Pariste hüküm sürdükten, — koca bir dünyaya boyun eğdirdikten — sonra şu Porto - Ferrajo'da saltanat — sürmeği kabul edeceğime sahiden inanmış mı idin? Ölmek bundan daha iyidir, Mari, çok daha iyidir. Zaten dünya sahnesi- ne, kendim için çıkmak istiyorum san- ma. Bak ihtiyarladım. Zafer destanımı da çoktan yazdım ben... Yer yüzünde, Allahın ismi var oldukça, benim de &- dım yaşayacak. Eğer sade kendimi dü - şürseydim, Amerikaya gider, işi çiftçi- Hğe döker, ömrümün sonuna kadar ra- hat ederdim... Amma Fransayı, şerefi - ni kirleten bu sefillerin elinden kurtar- mak, oğluma tacımı, tahtımı geri - ver - dirmek istiyorum... Mari sesini çıkarmadan dinliyordu. Demek ki «endişeler malası» bu kadar kısa sürecekti! İşte Napolyon kendini gene dalgalara atmak üzere idi Acaba bu sefer deniz onu nereye sü- rükliyecekti. savgı ve tazimin en yüce tepelerine mi? Yoksa bir idam sehpa- sının başına mı? | — Evet. Döneceğim. Amma ne za - man” Bunu henüz bilmiyorum. Atıl - dığım iş güç ve çetin. Çok tehlikeli ta- rafları var, Amma göreceksin, — onlar ——— nn 17, İlk sürdüğünüz pudranın fazlasını fırça fle alınız, İkinci defa püdralanınız ve boyanınız. İşte hazırsınız. Boş bir dakika geçirme- diğiniz için bütün bu işler üç çeyrek için- de olup bitmiştir. Tercüme eden: Mebrure Sami Mari Valevskanın son fedakârlığı Napolyon EKlbe adamna sürüldükten son va Mari köşkün de hayat K Valevskanın Polonyadaki beni değil, ben bu tehlikeleri alt ede “ ceğim. Talihimi bir an içinde elimden kaçırdım, lâkin onu gene yakalayaca * ğım... Buna eminim. — Mızraklılarımı, neferciklerimi ardıma alıp, elimde ki * lıçla bu adadan çıkacağım. Tasavvur ediyorum... Karşıma ordular yollaya * caklar:. Üzerime tabur tabur asker sal* dırtacaklar, O zaman ne yapacağım bi* liyor musun Mari? Göğsümü bağrım! açacağım: —« Haydi eliniz. varıyorsâ, generalinizi vurun bakalım!» diye on* lara meydan okuyacağım.. O vakit a$* kerlerimin hepsi de ellerinden silâhlar rın! atacaklar, bunu biliyorum... Çün” kü bugün Burbon'ların alçakca elde ef tikleri hakimiyetin altında rahat rahaf yaşamağa razı olan bütün © yoktan vaf ettiğim Mareşalların, nazırların içinde düşmanlarım olabilir amma, ordu be * nimledir. Basit halk kütleleri benimle* dir. Sen de bizzat bunu söyledin. Kral* cıların hatıralarıma — karşı fırlat* tıkları hakaretlerle, biliyorum, benim temiz yürekli askerciklerim tit reşiyor... İhtilâlden evvelki esaret bür yunduruğu içine atmak istedikleri hal tabakası biliyorum beni istiyor, çağırıyor... Tereddüd ediyordum amma, bandi sen kararımı verdirttin, hissediyorun Fransa beni arıyor; özleyor. Bir kerd kendimi anun kıyılarına — atabileyimi: göreceksin kartalım çan kulelerinden, çan kulelerine uça uça, tâ Notre-Dam€ kilisesine kadar ulaşacak! Mari usulca: ş —İyi ama şevkelüm, ya Avrupa? Ö büu işe ne diyecek? Tam bir ittifaklâ birbirlerine ellerini vermiş olan biltüf hükümdarlar daha Viyanada duruyof” lar. Orduları hazır, bekliyor. Siz, on” lardan inecek yeni bir darbeye kar$i hazırlanmağa vakıt bulamadan, hi rden akın halinde üzerinize çullanıP size saldıracaklar... — Hükümdarlar mı? Yok canımtı |Fransa beni alkışlarsa, onlar da, parayâ muhtaç, tehlikeli bir harbe girişmede© evvel düşünceye varacaklardır. Taba * aları zaten kafa tutmağa hazır bir haf deler... Öyle uysallıkla hemen her d& diklerini —yapacak adamları nerede? (Arkası var) ——— e— —e ——— İ l Bacaksızın maskaralıkları : Gündelik vazife ı