2 Sayfa Hergün Memleketci Gençlik Yazanı F.R. Atay nkaraya gelen izcilerimiz, bu se- ne, iç Anadoluya doğru üç güne lük bir gezintiye çıktılar. Başlarında 83 muallim ve müdür bulunan — 2150 genç.| Kırıkkale ve Kayseride harb tabrikaları- mızla dokuma kombinasını gördüler. Kül tür Bakanlığının bu teşebbüsünü nc ka- dar övsek yeridir: Hattâ bunun bundan sonra Ankaraya gelen mekteb gençliği için bir an'ane olmasını arzu ederiz. OCsmatili gençlikleri bir, — nihayet İki çehirde mahpus — kalmışlardı. Taşrada Mektebe girmek demek, ana baba yur - dundan kurtulma fırsatı elde etmek de- mekti: Bir defa İstanbul veye ona ben- zer bir kalabalığın içine atıldıklan son - r&, bütün ömürlerinde sıla borcunu Ö - Resimli Makale: diyenler bile ne kadar azdır. Büyük şe- hirlerin ötesi, Osmanlı eliti için, . menfâ | ve gurbet sayılmıştır. Bu elit, memleke - ti öğrenmiyerek, bilmiyerek, onun hak -| kındaki bütün yabancı telâkki ve telkin- leri gözü kapalı kabul ederek yetişti. Os- manlı devrinin ne idaresinde, ne poli - tikasında, ne de edebiyatında m:mlekı:l.; davası görülmez. Eğer hiç kimse saray ve Babiâli eşik- Jerinden uzaklaşmak istemezse, eğer ze - kâ ve kabiliyetleri az çok işliyen — her 'Türk hazır şehirlerin hazır zevkleri içi - ne . atılıp kalırsa, Anadoluyu kim yapa - caktı? Yahud Anadolu kimin olacaktı? Büyük — harbte ister istemez taşraya çıkanlar, her tarafta çarşının, — mâmur| mahallenin, iş ve ticaretin kiulere aid olduğunu gördükleri zaman, bu sualle - rin cevabı ne olduğunu anladılar. Ankara rejimi, Osmanlı — devrinden kalma güzideleri, bir iki sahil şehrinin bağrından sökmek, hattâ Ankaraya ge - tirebilmek için hayli müşkülât çekmiş - tir. Meb'uslarımız kendilerine gelen ta- vassut ve iltimas ricalarının yüzde dok- sanının bir tek şarta, İstanbuldan ayrıl - mamak şartına bağlı olduğunu hatırlaya- caklardır. Cümhuriyetin on beşinci yıldönümün- de vaziyet başkadır: Anadolunun en üc- ra yerlerinde Cümhuriyetin memleket - çi gençliğinin her türlü iş kadrolarına ar- tık hâkim olduğunu — görmekleyiz. Bu gençlik, ilk zamanları, oldukça sert bir muhit mücadelesi yapmıştır ve kendin - den sonra gelenlere daha iyi imkânlar hazırlıyaark piyoniyelik şerefini kazan - mıştır. Demiryollarının, şoselerin ve en- düstri yahud maden faaliyetlerinin u - zakltan yakından dokunduğu her yerde, şimdi, memleketçi Cümhuriyet gençli - ğinin şevk ve sayli göze çarpıyor; mâzi | Kendine karşı müstebid, başkalarına karşı merhametli ve Mmüsamahakâr davran, hem kendi kendine, hem de başkasına karşı aldanmazsın. SON POSTA Konfuciüs'ün di kendini Tüz. vazettiği Ken- af gö- bir kaidedır. ailetmiyen başkalarından — dâima sosyal Milgonlarca değeri Olan dünyanın En güzel gözleri Bu gözleri tanıdınız. mı?.. Yüzlerce yıldır, dünyanın en gözel gözleri iddıa edilen bu bir çift göz, sahibine vaktile ne şöhret, ne de servet getirmiş değildir. Fakat bugün, milyonlarca değeri vardır, ve zamanın en yüksek resim — üstadının fırçasile ebediyete geçmiştir. Bu gözler, Monna Lisa'ya aiddir. İ - talyan ressamı Leonardo da Virciye, şim di Pariste Luvr müzesinde bulunan meş- hur (Jokond) tablosunu ilham etmiştir. Karısından ayrılmak isteyen adamın bulduğu çare Avrupa şehirlerinden birinde yaşa- yan bir adam, karısından ayrılmak is- tiyormus. Fakat bunun için bir sebeb |icad etmek lâzımmış. Karısını bir ba- hane ile annesinin evine göndermiş ve gramofon fabrikalarınkdlan birine mü- racast ederek; bir karı koca kavgası hasreti ile yıpranan Osmanlh güzidesi -| plâğı yaptırmış. Birkaç gün bu plâğı nin yerini, istikbal rüyası içinde kendi| evinde çaldıktan sonra zahmetlerini unutan Atatürk gençliği tu- tuyor. Eğer tâbir sadece ileri meselesinc alınırsa, eşraf artık onlardır; memleket ve halkın küvvet kaynakları | ile doğrudan doğruya onlar temastadır - lar. Eenebiler Cümhuriyetin eserini tanı- mak için İstanbuldan uzaklaşmalı, der - ler. Gözü görenler ve aklı anlıyanlar i « çin Cümhuriyetin eseri İstanbulda dahi bütün genişliği ile görülebilir. Vükıâ o - rada harab mazi, henüz genç Türkiye - nin umran eserini perdeliyor. Fakat- İs - tanbulun iş ve kazanç kaynaklarına, en- düstri faaliyetlerinin Takamlarına, hu -| susi inşalarına dikkat edilince, Cümhu - tTiyetin İstanbuldaki eserinin — adı dahi, sadece ve kısaca «İstanbulun kurtuluşu», Balkan harbindenberi devam eden yıldı- rım hızlı sukut ve inhitatın yerine sür - atli bir kalkınma kaim olduğu anlaşı! - mamak imkânsızdır. Fakat bu eser, Cüm huriyetin eseri, zihinlerde — bamboş bir harabeden başka hayali ve hatırası olmi- yan, Anadoluda en sathi bakışları dahi batarcasına kendine çekiyor. Şark - Şi - mal ve Cenup taraflarından Ankaraya doğru gelenler, umumi bir memleket inşasının insicamlı manzarasını görürler ve içlerinde mill! kudret itikadı her tür- Wi tereddüd ve zâfları kökünden giderir. Memleketi dolaşmak, eskiden, ümid- sizlik, ve yeise düşürürdü; şimdi, ümid- sİz. ve me'yus olanları — tedavi ediyor. Parti ve Kültür Bakanlığı, Türk gençli- ğini memlekette dolaştırmak için fırsat icad etmelidirler. Bize hak vermek için, bugünlerde, Türkiyenin yüzlerce mekte. binde 2150 gencin arkadaşlarına anlattı- ğt hikâyeleri toplayınız! — F.R. Atnay mahkemeye müracaat etmiş ve karısile geçineme - gelenler | diklerini, hergün evlerinde kavga et- İtik'erini ve komşularının da bu kav- gaları duyduklarını iddia etmiştir. Çağırı! komşular karı kocanın kavga ettiklerini işittiklerini söylemiş- lerdir. Fakat bir tesadüfle meselenin hakikati anlaşılmıştır. Şimdi erkek sahtekârlık cürmile hapistedir ve bu sefer karısı ayrılmak talebile mahke- meye müracaat etmiştir. İnsilterede içki yerine çay Yeni seçilecek olan Londra belediye “İyeisi, memuriyette bulunacağı müddetle, şerefine verilecek olan ziyaletlerde, res- mi kabullerde ispirtolu içkiler kullanıl- mamasını tavsiye etmiş, ayni işin Çay ve- ya Hmonata ile yapılabileceğini söyle- miştir. Londra belediye reisine verilen her ziyafette 4 bin İngiliz lirası harcanır ve bu paranın yarısı içkiye gider, Küçük çocukların arasında yeni bir talih oyununun salgın haline geldiğini niz ki bazı çikolata fabrikaları rağbeti toplanıp fabrikaya yollanırsa yollıyana fakat esas mesele burada dağil, Küçük çocuklar, üç beşi bir yere gelerek birer paket çiko- Kekar e İSTER İSTER İNAN, ları arasında bir müsabaka tertib ederler. Her paket çikola- tanın içişde bir resim, ve bu resmin üzerinde de birden baş- lhıyarak bazan 12 ye, bazan da daha yüksek bir adede kadar yükselen bir numara vardır. Bu resimler sıra numarasile ÜÜÜT A nnn Hergün bir fıkra Bunlardan başka Üstü başı yırtık Vir adam bir gün bir ? şehrin valisinin yanına girmişti: $ — Vali bey, demişti, dört karım var, ? 1 ©n alöt çocuğum var. Bir iş istiyorum. İ — Vali karşıstındaki adamı tepeden j tırnağa kadar süzdükten sonra sor - İ muüştu: — Daha başka ne iş bilirsiniz, onu İ ? söyleyin! $ seeerSeASESENA Sahibine senede 60 bin Türk lirası Kazandıran eller Bu eller sahibine senede 60 bin Türk lirası kazandırır. Sahibi 36 yaşlarında küçücük bir adamdır. İngilizlerin delişi oldukları at yarışlarındaki atları idare eder. . Kuvvet ilâcı reklâmı yüzünden bir artistin başına gelenler Fransada bir kuvvet ilâcı için film- le reklâm yapılmak istenmiş, reklâm filminin senaryosu şu imiş: «Film alma makinesi çalışmaya baş - layınca kadın artist kuvvet ilâcı şişe- sinin kapağını açacak, bir kaşığa ilâç- tan boşaltıp içecekmiş. Bu sahne birin- *cidı muvaffak olmamış, ikincide ha - keza.. Ve bu muvaffakiyetsizlik o ka - Idır devam etmişki, kadın artist tam |bir şişe kuvvet ilâcı içmek mecburi - |yetinde kalmış. Ve bu yüzden on beş |gün bir hastanede tedavi edilmek mec- buriyetinde kalmiış. İSTER kumarın demiyelim, öğreniyoruz. Bilirsi. celbetmek için alıcı- birden en k n yorlarmış. mübalâğalıdır, olsa bir mükâüfat verilir.. Bir arkadaş bu ©o Yüzlerimizin Sağı solundan Başka türlüdür er insanın yüzü iki kısımdan müte- <eAâkildir. Alından itibaren çeneye ka- dar yukarıdan aşağıya doğru bir çizgi çekecek olur ve sağ, sol yüzü ikiye a- yırıp bakarsanız bu farkları görürsü - nüz, Meselâ meşhur Lloyd Carc'un yüzü- ne dikkat ediniz. Sağda gördüğünüz re- sim, Loid Core'un yüzünün iki sol ta- rafından teşkil edilmiştir. Yani fotoğ- raf ameliyesile iki sol taraf Lolid Corcu bu hale koymuştur. Soldaki resimde de politikacının yüzünün iki sağ tarafın- dan teşekkül etmiş halini görüyorsu - nuz. Çok garib bir saat hikâyesi Newcastle'de (İngiltere) Çok garib bir hâdise kaydedilmiştir. Şehrin yegâne saatçisi olan James bun- dan bir müddet evvel ölmüş ve dükkânı- nıin İdaresi genç çocuğuna kalmıştır. Cenç saatçi geçen gün bir saatin tamirile meş- gul iken, tanımadığı bir adam dükkâüna gelerek tamir için bırakmış olduğu saati istemiştir. Dükküâncı genç, muhatabının yanıldığı- nı söylemiş ve kendisine böyle bir saat bırakılmadığını anlatmıştır. Yabancı müşteri hiddetle: «— Canım, nasıl olur? Ben, 1915 sene- sinde saatimi tamir için bu dükküna bı- rakmıştım. Şimdi de almağa geldim» de- miştir. Bu izahatı hayretle dinliyen genç dük- kâncı babasının eski dolabını karıştıra- rak hakikaten mevruubahs saati bulmuş ve sahibine iade etmiştir. İNANMA! lata alıyorlar, sonra paketleri ayni zamanda açarak hepsini üik numaralı resmi bulan arkadaşlarına veri- yunu kumar addediyor, Bizce hüküm olsa talih oyunu zevkini küçük kafalara || yerleştirecek bir adım sayılabilir, fakat arkadaşımız bu fe- ma başlangıcın hükümet kuvvetile menini istiyor ki, asıl mübalâğası bu noktadadır. Zira kendi hesabımıza biz çocuk üzerinde hükümet kuvvetinden ziyade gile kuvvetinin mü- İNAN, İSTER essir olduğuna inanıyoruz, fakat ay okuyucu sen; - N İNANMA|L Sözün Kısası Evlerimizin içi * E Talu iyadesi kendi emeği, birazı da talihin yardımı ile zengin ol muş bir dostunı var. Özene bezene bir ev yaptırdı. En meşhur mimar, en tecrübe- N ustalar, en iyi harcı ve malzemeyi kul- lanmak suretile bu evi eşsiz bir güzellik: te meydana çıkardılar, Allah sahibine sa fayı hatır versin! Geçenlerde, dostum beni oraya daveti etmek nezaketinde bulundu; gittim, onu, yazdan artmış güzel bir havada bahçesi- nin tanzimine nezaret ederken buldum. Avrupadan nadide ve yetişkin çamlar, gül fidanları, bilmem hangi meşhur bah- geden aşılı, aşısız meyva ağaçları getirt- Miş, diktiriyordu. Bir müddet, birlikte, bahçıvanın mabhi- rane çalışış tarzını — seyrettikten sonra eve girdik. Daha kapıdan içeriye adım atârken uğ- Tadığım inkisari hayali tarif için kelime bulamam. O canım kâşane, o nefis ve muhteşem konak Çadırcılardaki mahud koltukçu dükkânlarından farksız bir manzara arzediyordu. Antrede, Nuhu nebiden kalma, ve yağe h boya duvara çakılı çengel çivi ile tut- rulmuş portmantodan çutun da, yemeck odasının kârıkadim havaleli büfesine, bi« ribirlerine düşman gibi sırılan yerdeki halı ile duvar kâğıdına, münasehetli mü. nasebetsiz oturtulmuş, kimi paha biçil- mez kıymette, kimi de zücaciye mağaza- larının camekânlarında teşhır olunan ne- vinden biblolara, salonda duvar kıyıla- rına asker gibi dizilmiş yaldızlı kanape takımına, holdeki, limaon küfü renginde keten döşeli nikel kübik koltuklara, ta« #anlardan sarkan patlak göz rengindeki elektrik avizelerine kadar, her şey nazar- lJarımı tırmaladı, içimi gıcıkladı, ve ev sahibinin hesabına hayıflandım. Belli idi' ki bu evin dışına harcandığı kadar, içine de para harcanmıştı. Fakat gene belli idi ki binayı kuran bir müte- hassıs, döşiyen ise, bu gibi hususlarda acemi olduğu için zevki henüz terbiye e- dilmemiş olan dostumun kendisi veyahud ki bayanı idi. Onlar, hasır ve keçe döşeli, basit cski zaman konağından modern bir meskene henüz intikal eden takımdandılar, Eğer, burasını, dedelerinin, babalarının evi gi- bi döşemiş olsalardı gene — güzel ola « caktı, orijinal olacaktı belki!. Lâkin evlerini Avrupal bir tarza sok- mayı dilemişler, ve işte bunu becereme- mişlerdi. Öyle ki, on binlerce Jiraya malolan bu nefis konak, içinin zevksizli- ği yüzünden, kıymetinden yarı yarıya kaybetmişti. Ne yazık ki bu kusur yalnız mevzuu bahsolan dostuma hâs değildir. Evleri- mizden ekserisinin içi, anun evindeki yü- rekler acısı manzarayı arzeder. Bu hu- sustaki bilgimiz maalesel kıt, göreneği- miz eksiktir. Bu ayıb değil. Ancak başka işlere verdiğimiz ehemmiyeti, evimize, yuvamıza da vermek mecburiyetindeyiz. Âğdem evlâdının yeryüzündeki cenneti, onun evi, bucağı, harimidir. Bu hakikati herkesten önce idrak etmiş bulunan İn« gilizler, evlerine, hiçbir lisana tercümesi kabil olmıyan bir ad vörmişlerdir: Swect Home.. Hoame,, derler. Ve onlar, evlerini herkesten iyi döşer, rahatile, huzurile, göze munis görünen bhususiyetlerile ger« çekten bir cennete benzetirler. Biz ki, modernizmde ea sonra meyda- na atılan kimseleriz: Bu işde en mütekâ- eri geçemesek bile, ken- malıyız. Ev döşemek, ftezyin etmek, bugün mi- mari gibi, ressatdnlık gibi güzel san'atlat sırasına geçmiştir. Dekorasyon ve Amülb- Jâömandan bâhis me lar, gazeteler var, Bunları dikkatle b etmek, bun- larda göreceğimiz aefis enteriyör (evi leri kendi ke işek mütehassıslarını, zevk sahibi tanıdi- |ğimuz Aşinaları bulup onlara yaptırmak, hiç değilse fikirl ü k |şanelere mi L | Bayanlar! Kocalarınızı evlerinize bağ- Plamak için, siz de birer home vücude ge“ tiriniz. Zevksiz süslenmiş, fena dö; 1 bir ev, altın bir tasla sunulan kuyu suyu gibidir! E. Talu ı d Pj &, ŞS s P- SEVPVESCSYME --. —O