eV &t eç f 12 Sayfa SON POSTA Birinciteşrin 22 75 a z K TT on Posta,, nın Hikâyesi —wtamasıı kk dan; a. İ K Türkkuşundan: > B Türkküşu üyelerinin Ankarada resmi geçide iştirak etmek Üzere nısıf ücret kâğıtlarile yarınki (22/10/938) Cumartesi günü Türk hava kurumunun Cağaloğ- lundaki merkezine müracaatla (7158) ge llmnm. — Yazan : Peride Celâl — ANEmEWİr - Birbirlerine yolda tesadüf ettiler. N?—î gibi aydınlık, kalabalık bir caddede... A-|si bakışı yakalamak için içi titriyordu. Bu Aman işten dönüyordu. Saçı başı her za - dam koluna çarptığı için genç kız başını | anın zevki müdhiş olacaktı. Bazan yalnız manki gibi perişandı. Beresini ihmalkâr kaldırıp bakmıştı. Göz göze gelmiştiler | gözlerin karşılaşmasının, dudakların te - — bir şekilde giymiş, dirsekleri parlamıya başlıyan lâciverd pardesüsünün — belini göylece sıkıvermişti. Elinde 'de ta - mâamlamak üzere bazı evrakları - içine koyduğu küçük siyah çanlası vardı. Sokaklar aydımlık ve kalabalıklı. Ka- dınlar vitrinlerin önüne ışığa koşan kü -| Çük parlak kanadlı sinekler gibi birik - — mişlerdi. Erkekler kol kola hararetle ko- — nmuşarak geçiyorlar ve haşlarına giden bir kadın görürlerse gözleri ile onu bir an takib edip, yahud vitrine bakmak ba- — hanesile yaklaşıp sonra gene yollarına devam ediyorlardı Neriman bu kalabalığın arasında sür'at le yürüyordu. Herkese lâkaydane bakı - — yordu. Hoşuna giden pek şık bir kadın görürse gözleri biraz daha fazla onun ü- zerinde kalıyordu. Fakat erkeklere hiç — dikkatle bakmıyordu. Bu onun âdeti de - ğildi. Erkekler ona pek seyrek bakarlar- — di O da ayni hareketle onlara mukabele | — ederdi. Bu erkeklere karg — ret-duydüğündan değildi. Bi her ka- dim gibi sık sık onlara olan ihtiyacını | - kendi kendine itiraf etmişti. Fakat ma - dem ki kendisinden hoşlanmıyordular, — Öyle ise yüzsüzlük edin onlara yılışmak, sözle olmasa bile gözle rahat zel bir hareket olmasa gerek berabor Nerimana bakan kimseler etmek gü- Bununla hiş yok ta sayılmazdı. Onunla izdivaca ta -| — Mb olanlar da çıkmıştı. Bunlardan birı, /— yorgun yüzlü, insana daima esniyecekmiş hissini veren bir adamdı. Öbürü ise ak - — “gine deli dolu, her zaman saçma konuşan bir gençti. Neriman bu iki talibi de der- — hal reddetmişti. Çalıştığı yerde de Neri- mana yaklaşmak istiyen kimseler vardı, Fakat bunların hepsi silik simalardı, Ne- timan onların hiç birine aldırmıyordu. — Aldırmazdı da, bu elinde değildi, bu a - damlar onda en küçük bir alâka bile u- yandırmıyorlardı. K Neriman öbürüne, bu garib adama yol- da ti işti. Yukarıda anlattığım İ Takvor, hepsinin namına zabıta â - mirine teşekkür ve veda ederek, ar - kadaşlarının peşi sıra Çıktı. Sokak- ta, Gurabi efen - dinin bir koluna Torik, öbür kolü; na da Takvor gir- di. İhtiyar, dur - madan mırlıyor - du: «Ben., esme - ri..> 'Torik ona içerlemekle beraber, nef- Bini zorluyor ve ses çıkarmıyordu,. k Bir hayli yol aldıktan sonra, Torik — birdenbire durdu: — Peki amma, nereye — gidiyoruz? diye sordu. — Gerçek! Orasını — düşünmemişiz. Bir otel bulmalıyız. — Bu herifle mi arayacağız? — — Ne idelim? Bir yerde bırakama - — yız ki. Soram başımıza bütün bütüne belâ olur. — Bavulların da nerede — olduğunu — bilmiyoruz. Moruk! Nereye bıraktınız eşyayı? — — Ben, eşyayı. fistik ile. — Hay, senin ervahının fıstık ağacı- — na kandil asayım! Ulan, sen başka lâf bilmez, başka şey konuşmaz misın, be? — — Konuşurum.. şurum.. amma, & - — Meri isterim! k Takvor, Toriğin çileden çıkmakta olduğunu ve neredeyse bir tokat şak - — Tayacağını hissetti. Bunu önlemek için: — — Eşyanın yerini soram da ağna - — Yız; dedi. İlk peşin başımızı sokup da sabahı edecek bir yer bulalım. Sen ğ (Gurabi efendi ilen bir yere otur, ben gideyim otel arayım. — — Olur. Fakat sen de uzatma. Ça - buk gel. — — Çabuk ederim. Bu h ’_aıen yüreğin rahâf olsun.. — Me. İmitae Çra Ha süsta kati a fesfeselen -| zaten. En büyük zabıta âmirinizin bu . Bir lokantanin önünden geçiyorlar-| sında Mmahzür yoktür. |ve Neriman ürpermişti. Adam başkaları gibi doğrudan doğruya bakmıyordu. Ö- |nun bakışlarında garib bir hususiyet var- dı. Göz kapakları biraz aşağı doğru ini - yordu. Ve alttan, derinden, hattâ biraz sinsi- bir şekilde İnsanı öyle bir süzüşü vardı ki; Neriman bunu başka hiç kimse- | de görmemişti. Genç kız bu gözlerin ren- | gini de birdenbire anlıyamadı. Gri ile| mavi arasında bir tenkti bu... Bulütlü bir semayı andırıyordu, Ayni zamanda göz kapaklarının altından doğru sızan bir ışık iri göz bebeklerini aydınlalıyordu. Adam, ona bakmıstı, sonra başını çe - virmiş ve yürümüştü. Fukat artık ağır yürüyordu, bazan Nerimanla yan yana geliyorlar, bazan adam arkada kalıyor- | du. Neriman onun kendisini takib ede - bileceğini aklından bile geçirmedi. Yal - nız önünde, arkasında onu hissettikçe tatlı serin bir ürpertl içinde kalıyordu. |Ve hep adamın gözlesini düşünüyordu. Nasıl bakmıştı, nasıl alttan ve derinden bakmıştı! | Birlikte büyük caddelerden geçtiler. Genç kız her an içinden «şimdi yolları- |mz ayrılacak diyordu. bir sokağa sapıverecek» diye, rdu. Ayrılmak.. bu onu dehşetler içinde bırakıyordu. San- |ki dünyada yapayalnız kalacaktı. Bu ga- rib hlsse hayret etmeyi unutacak ka - dar da heyecanlı idi. Sokaklar tenhalaşıyor, elektrikler sey- rekleşmiye başlıyordu. Nihayet İkisi, evet ikisi yalnız kaldılar, Neriman arkasında, (ağır, fakat küuvvetli adımlar duyuyordu. Artık şübhesi kalmamıştı. O, kendisini takib ediyondu, peşinden geliyordu. Fa- kat gonra ne olacaktı? Birazdan evinin ö- nüne geleceklerdi. Onu kapida bırakıp içeri girebilecek miydi? Genç kızın heyecandan dişleri hafif ha- fif birbirine vuruyordu. Vücudü taham- gözlerini bir kere daha görebilmek, bir | kere daha o alttan derin, fakat biraz sin- raa gir. Dur baka - yım. İşaret koayım da döndüğümde bul- ması kolay — olsun, Haydi, ben gidoo - Tum, Kal sağlıcağ ilen. Sür'atle —üzak - laştı. Torik de baba- lığını sürükliye sü - rükliye — lokantaya girdi. Yirmi dakika sonra Takvor dön - müştü. — Büuldum; dedi Şuracıkta, temiz ve ucuz bir — otel, Bir gece için, iki odaa dört mark — istoor, Bizim para ilen iki papel demektir. Yarım kâğıda da bundan kiyağını bu- lamazsın. Gene hep birlikte otele gittiler, Ka- pıda, kapıcı bozuntusu bir herif, ağzı |leş gibi ispirto kokan Gurabi efendiyi | işaretle! | — Otele sarhaş kabul edemeyiz.. de- di. Polisce memnudur. | — Peki. Bü memlekette gerede yatar? — Evi varsa evinde,, yoksa, ya ka - İrakolda, yahud ki kaldırımların üze - | rinde. — Biz şimdi karakoldan sarhoşlar geliyoruz. adamı salıverdiğine göre otelde yatma- mülsüz bir sıcaklık içinde kalmıştı. Önun ı masını gölgede bırakacak kadar büyük çılgın bir raşe ile insanı sarstığı dakika- lar yok mudur? Neriman bir köşe başını döndü. Şim- di artık karanlık bir sokağın ağzında idi- ler, Genç kız an sonda, önünde elektrik feneri olan beyaz ahşab evde oturuyor - du. N telâşla kendisine doğru ilerlediğini duyu- yordu. Elini kalbine götürdü, Bir hareket yapması bir söz söyleyip ona cesaret ver- mesi lâzımdı. Belki sonrağan bu hareketi yıp çok ıztırab çekecekti. - Fakat rsa olsun ona bir şeyler söylemek tiyordu. 'Tam, sokağın dirsek yaptığı, Kıvrıldı- ih yerde idiler, Neriman birdenbire sön- ldırıp bakmadan tutük bir Şi ler söylemez de başı dardı, baktı donup kaldı. Karşısını nesi kır bir sakalla çevrili, gözleri içeri kaçmış yılışık, sarhoş bakışlı bir adam vardı. Onun suali üzerine adam yakl ti Gehnç kız uğradığı inkisarı bastıran bir körkü ile geriledi. Adam: L Ah güzelim, dedi. Bir de bir şey mi söyliyecektin, diye, soruyorsun öyle mi? Genç - kızın dudakları titredi, gözleri di. Koşüp kaçmayı, yahud bağırmayı dü. Bağırırsa imdâadına koşulaca « ğından emindi, fakat bir polis vak'asına adı karışmasından çekiniyordu. Koşmıya kalksa belki adam birdenbire alılıp ko » lundan tutacaktı. Bu sırada adam — öna biraz daha yaklaşmıştı. Genç kız iğrenç bir ispirto kokusu ile sarsıldı. Adam: yi — Ruhum, beraber gidelim diye ho - murdanmıştı. Neriman: — Çekilin şimdi bağıracağım diye, ke- keledi. Tam o sırada köşeyi bir gölgenin kıv- (Devamı 13 ncü sayfada) SON POSTANIN EDEBPİ RPOMANI an şimdi arkasındaki adımların | iyetin on beşinci yıldö: Birinciteşrin 1938 ayının 28, 29, 30 ve 31 nci günlerinde banliyö ve halk ticaret biletleri ile bazı hususi tarifelere tâbi biletler hariç olmak Üüzete satılacak biletlerin bedelleri üzerinden e 20 tenzilât yapılacaktır. Fazla tafsilât için istasyonlara müracaat edilebilir. —<4462. .7746. aa Haydarpaşa garında yapılacak elektrik tesisatı 6/12/1938 Salı günü saat 15 de kapalı zarfla eksiltmeye konulmuştur. Eksiltme Umum Müdürlük binasında malzeme dairesinde toplanan Merkez 9 uncu arttırma ve eksiltme komisyonunca yapılacaktır. Tesisatın tahmini keşif bedeli 27,752 l! radır. Bu işe girmek istiyenler 2081,40 liralık muvakkat teminat 1le kanunun tayin ettiği vesikalar e bu gibi tesisat işlerini başaracak fenni ehliyet ve kuğöreti ol- duğunu natık Wafla Vekâletinden alının ış bir vesika ve tekliflerini ayni gün saat 14 de kadar Komisyon Reisliğine vermeleri lâzımdır. Eksiltmeye girmek istiyen ve böyle bir vesikası olmıyan taliblerin — eksiltme gününden en az sekiz gün evvel istida ile Nafia Vekâletine müracaat ederek vesika istemeleri lâzımdır. Aksi takdirde bunlar eksiltmeye iştirak edemezler, Şartnamoclor 139 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. Nafla mütcahhitlik vesikaları muteber değildir. — (7756) RADYOLİN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞSŞAM Her dişlerinizi fırçalayınız. yemekten sonra muntazaman Pazarlıkla Eksiltme İlânı Zonguldak Amele birliğinden: i — Eksiltmeye konulan iş Zonguldak ta Amele birliği hastane binasının üçün- Cü katı ile çatı arası ve bodrum 1 nci, 2 nci kat verandaları, kalorifer tesisatıdır. 2 — İlk teminat (400) liradır. $8 — Eksiltme müddeti 15/10/938 tarihinden itibaren (15) gündür. & — Eksiltme 1/11/938 Salı ü saat (16) da Zonguldakta amele birliği salo- nunda birlik faal heyeti tarafından yapı lacaktır. 5 — Talibler, eksiltme şartnamesi, mukavele projesi ve bu işe aid diğer bütün evrakı (5) lira bedel mukabilinde Zonguldakta Amele birliğinden ve İstanbulda İktısad Vekâleti Madea irtibat memurluğundan tedarik edebilirler. — (7618) —33l— «La Feuille de Rose» şilebi'palamaz- larını çözmüş, demirlerini almış, halif hafif esen poyraz — rüzgârına — karşı, Hamburg limanından ayrılıyordu. Şilebin topu iki tanecik mini mini yolcu kamaralarında, İfakat hanımla, Torik eşyayı yerleştirmekle meşgul - düler, — Ben maalesef alamam. Karakol dan bir kâğıd getirmeliydiniz, Torik bu vaziyet karşısında, ayakta duramayıp sendeleyen zavallı ihtiyara çıkıştı: .— Gördün mü hırbo? Senin sebebi- ne bü geceyi kaldırımpalasta geçire - ceğiz. — Neresi.. neresi orası? Şarab var mı?., Esmer orada mı? — Vay canına, be! Herifçoğlu hâlâ esmer sayıklıyor! Takvor: — Biırak sayıklaşın! dedi; biz şimdik başımızın çaresine bakalım. Sen hele beni bir ara kapucu ilen başbaşa bırak. *« | tekrar aşağıya indiler, Torik kahveye, Takvorla Gurabi efendi ise, güver- tede, gittikçe gözden uzaklaşan şehri, kendilerini uğurlamağa gelmiş . gibi, geminin etrafında uçuşan — delişmen martileri; görünmeğe başlayan engini seyrediyorlardı. Fevkalâde güzel bir hava idi. Deni- zih üstü, gümüş bir satıh gibi pırıl pı- rıl parlıyordu. Masmavi gökte seyrek, Ja beraber, avucuna da para sıkıştırdı. Döndü, arkadaş- larının yanına gel - di.. — Oldu.. — hesifi kandırmışım.. — de - di; haydi — odamıza çıkalım. beyaz bulutlar, bir merasime iştirak e- Yukarıda, Gu -|den ak kadınlar gibi birbir - rabi — efendiyi güç|lerini ağır ağır takib ederek, şimalden belâ soydular, ya -|cenuba doğru gidiyorlardı. — Ufuktan, tırdılar. Ve — bin|birer nokta gibi süzülen — yelkenli müşkülâtla da, ağ - zından, eşyanın ne- rede — bulunduğunu öğrendiler, Kat uşağına, Gu- rabi efendiye mu - kayyed olmasını sı- kıca tenbih ederek, meçhul bir istikamette nazardan, hayal gibi kaybolmakta idiler. Şilebn sarı bacasından çıkan duman, biraz ev- vel terkedilen limana son bir —» halinde akıyordu. Grandi direğinde Te nerleri temizlemekle meşgul bir miço- nun taze ve pürüzsüz sesi engine kar- şi türkü çağırıyordu. Kaptan köprüsünde, süvarinin bir AA SA bavulları almağa, Takvor da karako - la İfakat hanımı alıp getirmeğe gitti - ler. Kahvenin vestiyer memuru, marka getirmediği için Torlğe bir hayli ezi - yet etti. Maamalih, garsonların şaha - detile, sonunda bavulları teslime razı oldu. Takvora gelince, sarhoşluktan ayı- br ayılmaz bir ağlama buhranına tu- tulmuş olan İfakat hanımı karakoldan alıp otele getirinceye kadar, anasın - dan emdiği sül burnundan geldi. Maamafih, gü süz, — patırdısız, Bir göz işaretile kapıcıyı içeriye hepsi de yerli yerine qaklkıgk_ sabadı Çekti, kulağına bir şeyler fısıldamak - ettiler. ö 4 R K Oşağı bit yukarı seğirterek aşağıya bir takım emirler verdiği işitiliyordu. Güvertede, Gurabi efendi, uzun bir Iskemleye yan gelip yatmış, bir geve evvelki meyhane âlemindenberi alış - tığı pipoyu emip duruyor, karısı, yere serdiği şalının üzerine bağdaşını kur- Mmuş, peynir, ekmekle safra bastırı - yordu. Hâlâ somurtmakta olan Torik Noc- mi, uzakta, küpeşteye dayanmış, gc - miyi, taklak atarak teşyi eden yunus balıklarını seyretmekte idi. Takvor ise - meydanda — yoktu. O, doğruca aşağıya inmiş, lâhzada ahhab oluverdiği aşcıbaşile yarenliğe — dal - mışte — * (Arkası var) ——