K İi bi b 4 İR f " Ki L f ) Ş g Paraları çıkışmazdı. Öyle ya, Edvard haf- Bir kaç ay, idareye hep ayni otobüsle gittim. Köşeyi dönüp te erabanın sarı ren- — gini görür görmez pergelleri açar, bizim — gaman yemez düldüle atlardım. İçeriye gi- rer girmez de, onu muhakkak surette ta'n — önde soldaki köşede oturmuş bulurdum. O, çıtı pıti bir kızdı.. 17, 18 inde var, ya yoktu... En cazib tarafı da, kocaman, par- K$ — Jlak mavi gözlerile bunları gölgeliyen kö- mür gibi siyah iri kirpikleriydi. İki durak sonra bir kız arkadaşı otobüse biner, yanına çökerdi. İşte o zaman bü- tün otobüs halkı, onun tatlı, biraz da tiz- den çıkan sesini dinlerdi. Arkadaşının ne söylediğini asla duya - O maz, anlıyamazdınız... Hem bunun da Zzerrece ehemmiyeti yoktu. (O) kız, arka- daşına ne anlatır mı idi?.. ,Bir gün bir tedansta (O) na rastlamış- tı. (O) nun ismi (Edâvard) dı. Ve Robert — Taylorla, Doryan Grey kırması bir tipte idi. Harikulâde dansederdi, ve konuş - Ö ması tatlı, haş bir insandı | İşte bu hoş İnsanla çarşamba akşamı B buluşn sözleşmişlerdi. Fakat mesele şurada idi: Acaba delikanlı gelecek mi idi.. Günlerden de pazartesi idi. İnanınız ki dostlarım, üç gün müdhiş bir kararsız. lik içinde bocaladık durduk. Hafakanlar Boğdu bizi âdeta. Karşımdaki köşede otu- — ran adam gazetesini okuyamaz oldu. Her | — gün dördüncü duraktan binen yaşlıca ba- /— yana daima yerini veren talebe, bu vazi-| fesini - vak'ayı daha yakından ve can ku- Tağile duyabilsin diye - unuttu gitti. Yaş- Jıca bayan da bu istiskale aldırmadı. Zira | ne de olsa, kendisinin de başından ayni| gşeyler - yıllarca evvel geçmiş, değil mi- | dir?.. ( öğrendik: ;' Delikanlı, tam vaktinde randevuya gel- O miş, ve genç kıza bir buket karanfi! ge- Üİ ürmişti. Birlikte, bir gazinoya gitmişler, ’ son otobüsü kaçırmalarına rağmen, de - b ] İ İ — Nihayet perşembe geldi, çattı. Neticeyi | Hkanlı kızı evine kadar geçirmişti, İşte üç gün hep bu bir türlü bitip tü - kenmiyen, yılan hikâyesi gibi uzıyan te- —| ferrüatı dinledik durduk. Pazar günü de .'; sinemaya gittiklerini, mevkide elele tu- © tuşarak oturduklarını anladık. —Locaya — Sen çimlerdensun? — Kimlerden olduğumu ne edecek - sin? — Yok. Haçan paa dayi tetun da, isteyim oğrenme- ğe hisimluğumuz neredendur? Torik arkada - şına mânalı mâ - nalı baktı: — Gördün mü? dedi; herif —aksi | mendeburun biri. Al şimdi Belâyı, a - tur aşağı! ğ Takvor, muhavereyi ileri — götür - & mekten vazgeçmişti. Sustu. Lâkin bu gefer de öteki bırakmadı.. W — Ha, te paa, Karatenuzlu misun? © Ofli misun, Hopali misun, Rizeli mi - A sım, Sürmeneli misun, Polâtaneli mi - — sur, yoksam Tirepuzumun çendisinden © misun?. — Takvor: — Hiç birinden de değilim.. diyecek oldu. Temel gene devam etti: — Öyle isan, Hamsi — çoyundansun. W Suratun paluğa penzeyi. © Torik ciddileşti. — Hey bana bak hemşeri! dedi; an - — hyorum: Sen, birkaç hafta deniz üstün- — de laf etmeğe fırsat bulamadığın - için| © — Şimdi burada acısın: çıkarmağa bakı - O yorsun amma, bizim karnımız - tok. O sebebden biraz çenelerinin cıvataları - Of ni kıs da, soracağım süale kestirme ce- yab ver. — Ha, sar, soyleyim — Hah, gördün mü? Şöyle yola gel! iğim şu. — Pen pilmeyim ne istediğinu. — Nereden bileceksin? Bilmezsin —| cibette. Ben söyliyeceğim ki, sana da | Ü N | İbut.. “Son Pos_la,, nın Hıkayaâ' aa OTOBÜSTEKİ GENÇ KIZ SAA gea SON POSTA ah Anlafar : İbrahim Hoyi — AEEEENİZ | | tada 15 lira kazanan bir kâtibdi zavallı -| cık.. Bir kaç gün sonra gayet mühim bi hâdise olmuştu. Sokak kapısına geldikle- ri zaman (burada genç kız eğilerek ar - kadaşının kulağına fısıldadı) Eğvard, u- zanmış onu öpmüştü, amma ne haş şeydi Bunu duyan yaşlıca bayan acırmış gibi, gazeteli adam düşüne düşüne, talebe ise hased ederek gülümsediler. Bana gelince: | Bırakınız şimdi bunu canım.. Neyse, kahraman kızımız şevgilisini a' ve tak- dim etmiş idi. Delikanlı da işini bilir cine| sinden annesine bir kompliman, bir kom- pliman, sormayın gitsin. O kadar ki Teo- bald amca bile: — Doğrusu oğlana kanım kaynadı. İyi çocuk demiş. Biz de, gün geçtikçe yüzle- rini göremediğimiz, kendilerini tanımadı- Bımız aileyi sevmeğe başladık. Ailede bü- yük hala Gertornddan meada h s deli- kanlıdan hoşlanmıştı. | Gene haftalar geçti ve Edvardın git - tikçe kendisini sevdirdiğim çaktık, — ve genç kızın saadet ve neş'eden neredeyse uçacak bir hale geldiğini, gözlerinin pırıl pırıl yandığını farkettik. O kadar ki, genç kızın saadetini içimde duya duya otobüs- ten inmeğe, idarede onu düşünürken bile âdeta ferahladığımı hissetmeğe başla - dim. Fakat, genç kızın talihi döneklik et- ti. Ve kızın arkadaşile yaptığı otobüs sah- betinden vermişler, ve halasının sözüne, düzenle - rine uymuşlar, ve o heriften sana hayır gelmez, parası pulu yok, Vazgeç ondan demişlerdi... Genç kız, bunları ilk önce gülerek an- lattı. Sonra arpacı kumrusu gibi düşün- meğe geceleri uyuyamadığından şikâyete başladı. Ve nihayet aradan bir kaç gün geçince de, kız urkadaşına kat'i kararını bildirdi: — Bugün ona artık seninle aramızda her şey bitti, bir daha buluşmuyalım ar- ftık.. diyeceğim... Çok feci amma, ne ya - payım. En doğrusu bu... Sen de böyle yap cicim.. diye söylendi. Böylelikle o arka - daşının & macerası olduğunu İişil miş bulunduk ta, kulaklarımıza inanmak istemedik. Filvaki o pırıl pırıl yanan gözler o gün kederli, buğulu... Yaşlıca bayan bile, bu kararı tasvib edermiş gibi, vira başını sal- hyordu. Pazartesi sabahı (kaçıncı tanrı bilir) inanır msınız, otobüse binmeği canım is- temedi vallah.. amma beri yandan da im- zayı kaçırırsam, «kıstelyevm» i düşün - düm, atladım arabaya.. genç kız, her za- manki yerinde idi. Neticeyi anlamak için yanıp tutuşuyorduk, amma biz alâkadar- lar birbirimize bakışarak, bineceği durağa kadar sahı neğe ka verdik. Neyse o da bizi üzmedi, geli kadaşının yanına oturdu. Genç kız, eldi- arkadaşının venlerini çıkardı ve uzun parmaklarının | birinde, bir nişan halkası parıldadı. Evet nişanlanmışlardı, nişanlısının haf- talığını arttırmışlardı. Kendisi de 20 lira kazanıyordu. Pek güzel idare edebilirler- di. Annesi, hattâ cadaloz halası bile bunu |kabul etmişlerdi. Evlendikten sonra gene çalışacaklı. Her şeye razı idi. Tek Ed - vardı kaybetmesindi. Artık, günlerce hep bu müstakbel yuvanın plânlarının tefor- ıüğatını, düğünün nasıl olacığına dair he- yecanlı heyecanlı anlatılan sözleri dinle- dik. We nihayet te dün evlendiler. Artık, pergelleri daha — geniş açıp bir evvelki otobüse yetişiyorum. Kak: otabü- | anladık ki, annesi, babası elelzİsümde 17 yaşlarında bir genç kızın aşk | OSTANIN (Z AA SON ROMANI Birinciteşrin 17 IDuM Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idarası ıla.ı!arıi İlk eksiltmesi feshedilen 70,000 lira muhammen bedelli 3 adet 6 tonluk buharlı vagon vinci ayni şeraitle 1/12/1938 Perşembe günü saat 15 de kapalı zarf usulü ile Ankarada İdare binasında satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenler 4750 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve tekliflerini a: saat 14 de kadar d ü vermeleri lâzımdır. A —KON Şartnameler 350 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. (7504) BPAR Muhammen bedeli 576009,93 lira olan 100 kilametrelik takriben 8000 tön ray 25/11/1938 Cuma günü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile Ankarada idare bina- sında satın almacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 26790,40 liralık muvakkat teminat ile kanunun ta- yin ettiği vesikaları ve tekliflerini ayni gün saat 14,30 a kadar Komisyon Reisli- ğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 2880 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. | (7342) Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. | EEE — GN İcebinia günde 3 kaşo almabilir. MN — ME İstanbul Sıhhi Müesseseler arttırma ve eksiltme komisyonundan. Sivas Nümune hastanesine lüzım olan 101 kalem ilâç ve sıhhi malzeme açık onulmuştur. 1 — Eksiltme 1910988 Çarşamba günü sant 15,380 da Cağaloğlunda Sihhat ve İçtimal Muavenet Müdürlüğü binasında kurulu komisyonda yapılacaktıy 2 — Muhammen fiat; 1050 liradir. 3 — Muvakkat garanti: 78 Nira 75 kuruştur. 4 — İstekliler şartname ve listeyi her gün komisyondan alabilirler. 5 — İstekliler cari seneya mid ticaret odası vesikasile 2490 sayılı kanunda ya- zıli belgeler ve bu işe yeter muvakkat garant! makbuz veya banka mektubu ile birlikte belli gün ve saatte kamisyona gelmeleri. — (7054) hikâyesini dinledim. Bu hikâye sinema - larda olduğu gibi «mes'ud bitiş ile bitti, bakalım bu yeni arabada neler duyaca- ae Türkçe öğretmeni ve Halkevi — yayın kolu başkam Ziya Kılıçözlü terflan ta- yin edilmi YARINKİ NÜSHAMIZDA: Fazci Nihad Çeviren: İsmet Hulüsi dır çok güzel binalar, favrikalar, "mâ - zalar. Bunları göresiniz lâzim, — Ne yapalım? İrademiz elimizde değil Yoksa biz de isterdik. Başımıza ( (öyle bir iş geldi ki ne siz sorun, ne de biz söylüyelim.. | — Süleyin bir, belkim de bulurum hangi bir çare. Zere, tanarım burada — Ha, penum a - ğüz —açtuğum var mi? Künahuma ci - reysun, Dinle, beni! Fındıklarını — sattın mı? Cevab ver. — Sana ne, pe u- şak. Sattıum, — sat - tum. Satmadum, satmadum. — Ortak İmi yuükülettuk ta - kayi? — Seni şimdi pa- taklarım, herifi, — Penu mu? — Yok, babamın oğlunu. — Pana ne? Pa- taklayacaksun ha - çan papanun oğlini, patakla! rükledi: — Haydi biz gidelim. Yoksa belâya gireceğim. Hem morukla koca karı do- kuz doğuruyorlardır. Daha da dünya kadar işimiz var, Onlar uzaklaşıyorlarken, Temel ar - kalarından seslendi: — Nereye gideysiniz? — Cehenneme! — Papana, dedene benden - sellim ço - | malüm olsun. — Hemşerileri soracaksan, sorma. çi aydur heberum yok. — Hayır. Onu soracak değilim. — Ya, ne soracağın? Soylesan a! — Ulan! Bırakıyor musun ki? 4 | türmeyi unutmayasın! 'Torik Takvora döndü: — Gördün mü köpokoğlusunu? Ar - kamızdan alay ediyor bir de! dedi. — Biırak, ne edemse etsini Biz 'ze bakalım. Rıhtım boyunda, kime başvuracakla. 'Torik Takvorun kolundan tuttu, sü-|rını tayinden âciz hir vaziyette gider-;wladx_ Heyecandan, ağzındaki yanar lerken, karşılarına şık giyinmiş, bal- mumu rengindeki yüzünün üstünde bir çift iri siyah göz parlıyan bir adam çık- ti Bu zatın Fransızcaya âşina olaca - ği Takvorun içine doğmuş gibi idi. 'Tekmil cesaretini toplıyarak, yanına sokuldu. Şapkasını çıkarıp eline aldı ve: — Affedersiniz, mösyöl dedi. Biz, Fransaya hemen bugün, en geç te ya- makta güçlük çekiyoruz. Bize bir acen- ta tavskya eder misiniz? çok kişiler, haçan hepisi de severler beni. — Nafile! Bizim derdimiz büyük; bi- kâyesi uzun Başınızı ağrıtmaktan baş- ka bir şeye yaramaz. — Eh, peki. Siz bilirsiniz. Ben ge - nem derim, kim ki sülemezse dertçee- zini, bulmaz derman, Haçan gidelim şimdik isterseniz o hangi bir acenteye. Ürenelim var mıdır vapur. — Evet. İyi olur. Gidelim. Eğer zah- met olmazsa... — Nice ulsun zahmet? Haçan emşe- risiniz, vazfemdir edeyim yardım size, — Eksik olmayın, Hicrf bey! Yürüdüler, Yolda giderken, Takvo - rün gevezeliği tuttu. Torik hakkında Bay Hicriye güya izahat vermeğe kal- kıştı: — Bizim Torik Beyimizi — tanımazsı « nız? İsmini işitmemişsinizdir hiç? O ise ki literatilr de pek menşur olmuş - tur. — Nesi iledir meş'ur? — Pencimek Talüa deyi bir yazıcı var- , işitmemişin hiç? — Bizim Samim Talu'nun akrabası mı? — Sanmam. Salt, adını, ona kantır - mıştiır, — Çalışır rm tütün, malifatra üzerin: de? — Yazıcıdır deorum. — Kimin müzasında? — Af edersin. Bir laftır etmiş isem, Ben da peşimanlık — getirmişimdir. Sa - bahki Karadetizli yetmoormuş gibi, saplanmışımdı.. çok vapur acenta - ları vardır.. buyu - run, bir tanesine birlikte — gidelim, tahkik edelim. — Teşekkür ede- rim, mösyöl Müsa- adenizle kendimi ve arkadaşımı size ta - tuttırayım, Ben, Takvor Kaşer., ar - kadaşım, Necmi To- rik. İkimiz de İs - tanbuldan geliyo - ruz. Bu sözleri düyar duymaz, mechul a - damın gözlerinde bir sevinç şimşeği siğarayı yere düşürdü. Ve, Takvorun iki elini birden tutarak, Türkce: — Sahi mi dersin, be çucük? dedi. Bilmezsin nice sevindim! Ben de Silâ- nikliyim. Satarım tütün. İsmim Hicrt. dir. Götüreyim lâzim şimdik sizi benim yazıhaneye, göresiniz.. oturasınız.. içe- siniz birer acı kahvecik. Torik bu daveti nazikâne reddetti: — Çok memnun kaldık bey ağabey ama, vaktimiz dar, Bu akşam olmazsa, yarın mutlaka vapura binmeliyiz. Mü- sandemiz o kadar. — Vah, vahi Fekat olur — mu büle?