Bizim zamanımızda Büyük baba, sekiz yaşındaki tol anlatıyordu. Bizim çocukluğumuzda meddahlar nuna vardı. Torunu sordu: — Büyük baba meddah ne demektir? — Meddah kelimesi hakiki manasında, fazla metheden demektir. — Anladım büyük baba; onlar şimdi de var, Pek tek tük, — Dolu büyük baba, bızim eve gelen taşudıkların * meddah. — Ne mün et?.. — Ânnemin saçının kıvrımıni methe- derler, babamın boyunbağını metheder- 1 methederler. 1 t kelimesinin hakiki mana » Sini bir bırakalım. Benim meddah dediklerim, —0 da çe kit aynanın k. bonun taklidini yapar, Ağabeyim Klerk K taklidini yapar. — Bizim ça uzda sünnet dü » ğünleri yapılırdı. Bu sünnet düğünleri: hokkabazlar çağırılırdı. — Hokkabaz mı, dedin, büyük baba, | hokkabaz nasıl adamdiır ki?.. — Basbayağı bir adam, yanında bir de çırağı vardır. Bu çırak bilhassa herkesi güldürür. Hokkabaz çırağı, çiçekli bezden dikil- miş bol bir pantalanla gene ayni bezden dikilmiş ceketler giyerdi. Onun bu elbi- sesi çok gülünçtü. - Tuhaf şey. | — Neye tuhaf olsun? ne her gün plâja giderken giydiği elbi - senin ayni; fakat hiç kimse ablamı gü - lünç bulmuy | — Tarif ettiğin elbise, ablamın bu se- | | » fakat bizim zamanımızın ti - larının ekserisi tulüat tiyatrosu idi. Tulüat tiyatrosu nedir? Tulüat tiyatrosunun artistleri her akıllarına eseni söylerler. — Bizim komşu Bay Hüsameddin de tulüat artisti mi? — Neye? — Evvelki akşam bize gelmişti. Al » | manya, Çekoslovakya falan diye bir şey- O gittikten sonra babam.. «Gene aklına esini söyledi» dedi de, ler söyledi Bizim çocukluğumuzda, başka dram da vardı. Onlar da neydi büyük baba?.. — İnsanlar ölürlerdi, bayılırlardı, ağ- — Sahid cıktan, anetme yavrum, yalan - - Anladım büyük baba, onu da an « Biz öyle dramları her vakit sey. oruz. Annem bir yeni manto yap - k isteyince.. bayılıyor, ağlıyor, öle- ceği ye bar bar bağırıyor. — 20911? — Sahiden zannetme büyük baba, ya- lancıktan! İsmet Hul. L Bunları biliyor mu idiniz? » Konuşan ssat Paris rasadhane- y sinde gayet mahi- —- rane yapılmış bir saat vardır. Saat. - lerini ayar etmek Di istiyen — kimseler telefonla rasadha- neye müracaat et. tikleri zaman tıp- '“lfl. /:Ğ kı bir insan cevab veriyormuş — gibi saatin kaç olduğunu öğrenebilirler. Bu cevabı vereri insan değil, bir saattir. * Muhteşem bir ziyafet Geçen gün Londrada «Çine yardım komitesi» tarafından 400 kişilik bir ziyafet verilmiştir. Londradaki Çin ve Sovyet sefirlerinin de hazır bulunduk- Su gibi Akan para Kalble alâkası olmıyan bir sual kar- gısındayım. Soran Maçkada oturan bir aile reisi, Bay F. A... diyor ki: — Evimize mühim denilebilecek bir para girmektedir. Fakat ayın son ya- rısında daima sıkıntılı bir hayat yaşa- yız, bari giyinip kuşanmamız, evi dü zeltip doldurmamız yerinde olsa gene memnun olacağız. O da yok. Ayni apartımanda bir ecnebi aile sakindir, bilirim kazandıkları benim - kinden âz, kendilerile münasebetteyiz, umumi giyiniş ve yaşayış seviyeleri bizimkinden üstün. Size sorayım, de » dim: Bize ne oluyor? Paranın avucu « muzdan su gibi akıp gitmesinin sebebi ne'» * Okuyucum ailesi ve yaşayış tarzı hakkında hiç tafsilât vermemiştir. Sua- Hi cevabsız kalsa yeridir. Buna rağmen sırf umumi prensipler dahilinde kala» yak kendisine bir kaç esaslı hattan bah sedeceğim: Sarfiyatını iradına uyduramıyan ev. welâ programsız, sonra frensiz, en ni « hayet te ihtiyatsızdır. Programsız ol » duğü için büdece yapamaz, frensiz ol GÖNÜLİŞLER Banknot rökoru Büyük muhare- be esnasında en küçük — kıymette |banknot çıkarmak Çü rökoru birer ku- ruşluk banknotla- rımızla Türkiyede idi, büyük muha- rebenin — hitamın. dan sonra ise en küçük değil, fakat en bü- yük kıymette banknot çıkarmak rökoru başladı. Bu rökor gimdilik 1000 sterlin _XU !//// tulüattan | | | kıymetindeki banknotlarile İngilteredir | ki, bu banknotların beheri bizim para. mızla (6280) lira eder. ——— — a— ları bu ziyafetin yemek Tistesinin haş- lanmış pirinç, kuru fasulye ve sebze türlüsünden ibaret okluğu görülmüş - duğu için her hoşuna giden şey kar- şısında kendisini tutmaz, ihtiyatsız ol duğu için de bir kenara bıraz pars koymaz, bu okuyucumun bana anlattı: ği gibi daimi muzayaka içindedir. Fakat nazariyat başka, fiiliyat gene başkadır, ben söylerim, siz program yapar, fren edinir, ihtiyatlı davranır » sınız, netice gene değişmez. Okuyucum bana bir ecnebi ailesini, beğendiği yaşayışa bir nümune © « Jarak gösteriyor. Ecnebiler arasında bilhassa Almanlarla İngilizleri ve ge- niş bir daire çizerek bütün şimal mem- leketleri halkım takdir etmekle bera- ber birçok Türk ailelerini onlardan hiç geri tutmam. Gözümün önünde bir çok nümuneler vardır. Fakat madem ki beğenilen âile yanındadır. Kendi - sini taklid etmek daha kolay olur. * Kadıköyde Bahariyede <Yıldır> a: Evde kalmış kız yüzde doksan do « kuz ya ailesinin, ya muhiti yahud da kendisinin yaptığı bir hataya kur- ban olmuştur. Geriye kalan yüzde bir ihtimali sizin gibi talihin sırtına yük- lemekten pek kaçınmıyacağım. Ne ya- palım, aldanmak imkânına karşı bir de açık kapı bırakmak lâzım, TEYZE |ğil Çünkü: Şiddet, çocukta Vettiğiniz kanaatini uyandırır. |yiniz. Onun nasıl yiyeceğine, giyeceğine |şiriniz. Altı kızarınca tepsiyi altüst ede- | SEYAHAT MEKTUBLARI : 56 Birinciteştin 17 Anneler, sakın sinirli olmayınız Hele zinirliliğinizi çocuğunuza karşı kat'iyen göstermeyiniz. Bir çocuğun hu- zurünu bunün kadar bozan, bunun ka- dar ona yanlış fikirler, kanaatler veren şey yoktur. Çocuğa karşı sinirli Bu o kadar güç değildir. İhtimal ona kızmışsınızdır. Kızmakta da hakkınız vardır. Olmıyacak bir şey yapmış, bir zarar vermiştir. Ona yaptı- görünmemek.. e bi » | ğının iyi bir şey olmadığmı anlatınız. E!ırl Şehinşah Pehlevi Hazretlerinin; yer- |daha yapmamasını öğretiniz. Fakat ba »| S n de sevdiği iki insan vardır.. Biri Çıra bağıra, sinirli tavurlar ala ala de -| oğlu ve Veliahdi, diğeri de Atatürktür. haksızlık / Bürosundaki, masası üstünde iki resim |daima gi ün önünde durur: Biri «oğ- |lu>, öbürü ebiraderi»... O kadar sever ki: İfranın en güzel mıntakası olan Mazen - deran vilâyetinin Ramser denilen kaplı- ca şehrinde Atatürk için bir köşk bile yaptırmıştır. Çocuğun manevi tarafını ihmal etme- dikkat ediyorsanız etrafından yani siz « lerden duyacağı, belliyeceği şeylere de ehemmiyet veriniz. Unutmayınız ki ço- Bu havadisi duyar duymaz, hem köş- cuğun kulağı hep mühitindedir. kü, hem de İranın Mazenderan vilüyeti, Hafızası uyanıktır. İşittiğini kolay ko- Bahrı Hazer sahilinde, arkası — sık ör - lay unutmaz. İşin fenası bunları çok de- / manlarla kaplanmış muazzam dağlarla fa yalan yanlış anlar. İster iyi kavrasın, | çevrili mümbit, mahsuldar bir mıntaka- ister kavrayamasın herhalde — çocuğun | dır.. Meşhur İran pirinçlerinin en âlâ - duymaması lâzım gelen şeyleri onun i -|&ı burada yetişir. İranın mahrukat ih - şitebileceği yerde söylemekten çok sa- tiyacını — burası temix_ı_ eder, Tah - kınınız. randan, — Hazer sahiline — gitmek İiçin — “iki şose vardır. Biri — eski yol - Yemek bahsi: İdur ki: Şahın doğduğu Babul şehrinden AM E L M geçer.. Bu yolu tercih etmek elbette çok Tavuk böreği İenteresandı amma, ikinci yol da, «yolcu- Lâzım olan şeyler: Yarım okka yufka, 'Juk> san'ati itibarile emsalsiz olduğunu beş yumurta, haşlanmış semiz bir tavuk duymuştum. Hangisinden vazgeçersin? |veya piliç, üç kaşık erimiş yağ, mayda- Hiç birinden!. noz. | — Öyle ise karar: Yeni yoldan gider, e- Semiz bir tavuk veya pilici güzelce | ki yoldan dönerim.. haşlıyarak pişiriniz. Kemiklerini etinden | — Tahranın şimaline doğru, bir dostum- ayırınız ve etlerini küçük parçalar halin- 'la beraber hareket ettik. Altımızda va - de didiniz. Üstüne biraz maydanoz kıya- | sıta otomobildi. Benim gibi kamyon yol- rak böreğe iç olarak hazırlayınız. Beş| culuğuna alışmış bir insan için otomo « yumurtayı iyice çalkalayıp tavuğun su-| bil, bir tayyare kadar sür'atli ve uçucu yuna karıştırınız. Bunun içine erimiş iki|idi.. alabildiğine gidiyoruz.. — ilerledikçe kaşık yağ ilâve ediniz. manzüra değişiyor. Ovadan sırtlara, o - Tepsinin altını yağlayınız. Yufkayı iki | radan dağlara, dağlardan ormanlara gi- kısma ayırınız. Her yufkayı tepsiye ser- |riyor ve çıkiyorduk.. dikten gonra kaşık ile yumurtalı tavuk| — Bu kadar vahşi bir güzelliğe malik o- suyundan İnce ince üzerine gezdiriniz, |Jan bir yolu hiç bir yerde — görmedim.. Yufkanın bir kısmı bitince iç olarak ha-|Geçen sene bütün Avrupayı, Cenubdan zırlanan eti döşeyiniz. Üstüne gene yuf-| gidip, şimalden gelmek şartile taradı - kaları diziniz, aralarına tavuk suyundân |ğım halde, bu kadar enteresan ve bu ka- gezdiriniz. |dar insana haşyet veren bir manzara ile Mangalda hazırlanacak hafif ateşte pi-| karşılaşmamıştım. | Uçurumlar kenarından üç bin met « rek üstünü de pişiriniz. Evde mangalda fnyş kadar yükseldik.. Bu, lâfla yapıla - pişirilmesi fırma gönderilmeye tercih e-|cak bir şose değildi.. Sarfedilen paranın dilmelidir. İhesabsız olması lâzımdı.. Kilometreler - Bacaksızın maskaralıkları : Yazan: Vasfi Rıza Zobu 1 KN . . . “Bahri Hazer,, sahilleri Hıazerin uçsuz bucaksız kumlukları dünyanın en güzel sahilleridir Tahrandan gelen yolcular için ilk merhale “Çalus,, şehridir baştan aşağı yeniden yapılmıştır Şehinşah Pehleoi yeni demiryolunu açarken €e uzun; bitmek tükenmek bilmeyen yol euluğum, hep kayalar arasından geçiyor- du.. Saatlerce yarım tünellerden yürü « mek.. Sağımız kaya, tepemiz kaya, so « lumuz: Nihayeti görülemiyen uçurumdu. «Yarabbi» dedim, «tepemizdeki kayalar- dan biri kopsa da üstümüze düşse; aca - ba, aman, demeğe vakit — bulabilir mi - yiz?.» Sen milsin düşünen!, Beş dakika evvel altından geçtiğimiz bir kaya, kıyas metler kopararak öyle bir düşüş — dilştü ki: Bir sürü amele, ancak üç gün Üç ge- ce sonra yolu açabilmiş.. Gene bir uçurum kenarındayız.. T4 derinlerde iplik gibi bir suyun — aktığı görülüyor.. Benzinini otomobile koydu - ğumuz bir boş ter.eke elimde kaldı... Ba- zı Amerikası milyonerler gönüllerini eğ- lendirmek için bir otomobili — işletirler,, uçurumlara doğru sahverirlermiş, Bü - yük bir sür'atle hareket eden arabanın Bgöz önünde, uçup ta yuvarlanışı, büyük gürültüler çıkarıp tutuşup yanması, an * ların vahşi zevkini okşarmış. Bu öğlen « ceye ben de imrendim-. Karınca kara - rınca derler; onların otomobiline muka: bil ben de elimdeki gaz tenekesini sa * vurup fırlattım.. — Paldır küldür paldır küldür... Derken teneke gözümden kaybo!lu Biraz sonra ses sada da kesildi. —Akan suya ne vakit erişebilecek merakile uçü- rum kenarında tam on dakika — bekle - dim.. On dakika sonra kibrit kutusu ka* dar parlak bir şeyin suya girdiğini s çer gibi olmuştum! Vaz hayal eyleyin ne kadar yükseklerde olduğumuzu.. Bu, «Mazenderan» vilâyeti, inkılâb - dan evvel şunun bunun elinde imiş.. Ett büyük kısmı da © vaktin başvekiline a * idmiş. Bütün köyler, şehirler: Birer çilt- Tik; köylüler şehirliler: Çiftlik amelesiy- miş.. İranın en güzel yerinin böyle şahis- lar Üstünde kalması, sonra — da bakım * sız bir halde bırakılması mânasız bir i$ olduğundan Büyük Şehinşah bunları bir (Devamı 10 ncu sayfada) Mutfaktaki duman