ŞİİRMECMUALARI azmak, okumak bilmiyen biri, | Nasreddin Hocaya gitmiş: — Hoca, demiş, uzak bir yerdeki bir| akrabama mektub göndermek istiyorum. | Bu mektubu sen yazar mısın? Hoca ocevab vermiş: — Yazarım, fakat parasile. — Peki, para veririm. — Şunu da söyliyeyim.. ben üç türlü mektub yazarım: Kırk paralık, yirmi pa- ralık, on paralık.. sen hangisinden isti- yorsan, ondan yazayım. — Bunların farkları nedir ki? — Kırk paraya yazdığım mektubu. her- kes okuyabilir ve herkes anlıyabilir.. yir- mi paraya yazdığım mektubu, benden başkası okuyup anlıyamaz.. on paraya yardığım mektuba gelince: Onu başkaları okuyup anlıyamıyacakları gibi, kendim de okuyup anlıyamam! * Arada sırada elime, yeni yetişen ga: lerin çıkarttıkları şilir mecmuaları geçi- yor. Ben bunları -Nasreddin Hocanın mektublarına pek benzetiyorum. Bazılarını öokurken şairin ne demek is- tediğini anlıyorum. Bazılarını okurkon de şairin ne demek istediğini anlıyamı- yorum: — Şalri bulmalı ki, manasını anlatsın! Diyorum. Fakat bazıları üzerimde ho- canın on paralık mektubu tesirini bırakı- yorlar. Yazan şairi arasam, bulsam: — Bu yazdığının manası nedir? Diye sorsam; eminim ki o da: — Ne bileyim!.. Diyecektir. İsmet Hulüst D Bunları biliyor mu idiniz? —| Dünyanın en eski Dünyanın en es- ki ve daha hâlâ iş- hiyen saati, Dijon- da Nontrdam ki gesinin — üstünde bulunmaktadır. Bu gaat, 14 üncü asır- da yapılmıştır, Sa- &t o zamandanberi işlemektedir. Dünya yüzünde her gn yaz vardır Senenin ber bir ayında dünyanın bir noktası buğday hasadı yapar. Kânunusa-| nide Avustralya ile Yeni Zelanda ve Ar-| Jantinde, şubatta Hindistanda, martta Mısırda, nisanda Meksikada, mayısta Çinde, haziranda İtalya, İspanya, Kali- forniyada, temmuzda garbi Kanada, Fransa, Amerika, Macaristan, Türkiye ve orta Rusyada, ağustosta Almanya, Belçi- ka, İngiltere ve şarki Kanadada, eylülde İskoçya, —Skandinavya — memleketleri, merkezi Rusya ve şimali Kanadada, teş- rinievvelde şimali Rusyada, teşrinisanide cenubi Afrikada buğday mahsulü idrak edilir. Bir rüyanın Amsterdam sa- hillerinde bir kaç hafta evvel elleri ve ayakları bağ - £ lt bir adamın ce « sedini — denizden çıkarmışlar. Ce - sedin üzerinde hü viyetini isbat e. decek bir kâğı yokmuş, katillerini de bulamamışlar, fakat üzerinde şöyle bir kâğıd varmış: «Bir ay içinde bununla dört defa - dır ki ayni feci rüyayı görüyorum, Yüz Jeri maskeli iki adam beni yakalayıp kıskıvrak bağladıktan sonra denize a - tıyorlar ve öldürüyorlar, Bu rüya, be- nim için bir fikri sabit oldu. Çıldıra » cağım... Adamcağız çıldırmamış am - ma, binnetice hayatından olmuş. * j Yıldızların verdiği ışık Semada bulunan yıldızların en bü- yüklerinin ışığını biz, bir kilometre me safeye konulmuş bir mumun ışığı gibi görürüz, Diğerleri ise 15-20 kilometre mesafeye konmuş mum ışıklarını an - dırırlar, feci neticesi Damad değli, Evlâd olmak n İstiyorum İsminin ve adresinin gizli tutul- ması ricasile Kadıköyden postaya werilmiş bir mektub aldım, sahibi di- yor ki: — Üstikbali emniyetli bir vazife- deyim. Hiç kimsem yok. O kadar ki: Dayı, teyze, amca gibi en yakın ak- Taba isimlerine bile yabancıyım, Or- fta tahsilim var, İstanbulluyum. Do- ğum tarihim (333) tür. Bu kısa hal tercümemden sonra maksadımın temiz bir aileye damad değil, evlâd olmak olduğunu söyli- yeyim, Adresimi lütfen gizli tutunuz. * Bir vakitler gazetelerde «evlâd ol- mak istiyorum» başlığı altında ilân- Tar çıkardı, fena halde sinirlenirdim, gözümün önüne kendisine havadan baktırmak istiyen bir açıkgöz gibi gelirdi. «İstikbali emniyetli bir vazifede» olduğunu söylediğine göre bu oku- yucumun mektubunu o sınıftakile- rin birinden gelmiş sanmamalı. An- laşılan yazanın maksadı gürültüsüz, dedikodusuz bir muhitte, kendisine kol açacak bir aile bulmaktır. Fakat istediğini niçin bizzat aramıyor? An- laşılan o da kimsesizliğinin bir ne- Hicest, * «Düşün ve cevab vers Lâlelide oturan Bay Ş. B. diyor kit — Geçen gün artık ayrılmamı « zi teklif ettiğim zaman dastum bana kızdı: ağlıyarak sevda dilenmiştin, ayakla- rıma kapanıp yalvarmıştın, bıktın öyle mi? dedi. şisi erkeğinden kaçar. Bu hal zürri- yetin temadisini koruyan bir sevki tabildir. Buna mukabil her mahlüs kun erkeği dişisini kovalar, bu da öyledir. Sosyal tesirler insanlarda bu kovalamayı muhtelif tarzlara a- yırmıştır. Fakat ayıb değildir, çünkü tabil ve mecburidir. Bu kadını ev- velce sevmiştim, ona tapıyordum. Lâkin ben öona yaklaştıkça o benden kaçtı, peşini bırakmadım, yalvar- dım. Nihayet malik oldum. Şimdi sana sorarım: gururumdan kayıb mi ettim? kaçar diyorsunuz, yanlış. kaçar görünür. — Bir zaman dizlerimin dibinde şimdi Düşünüyorum. Her mahlükun di- — Ona yalvardığım için erkeklik * Evvelâ tashih edeyim: Her mahlükun dişisi erkeğitden Kaçmaz, Sonra cevab vereyim: — Hayır, ne gururunuzdan, ne de erkeklik rolünden bir şey kaybetmiş değilsiniz. Yalnız teessüf ettim, bir nokta var: Kadın, sizin karşınızda ilk rolü- nü yapmış, fakat yalvartmaya de- vam etmesini bilmediği için ikinci rolünde muvaffak olamamış. Kaba- hat kendisindedir. SON POSTA Kadın Köşesi Güzellik ve tuvalet Sonbahar. Yapraklar dökülüyor. 'Tabi- at bir değişiklik geçiriyor. Sizin de cildi nizde bir değişme var. Teniniz donuklaş- mış, sertleşmiş, kurulaşmış Bibi... Bcbel.ı: Hem mevsim değişiyor, hem geçmiş mevsimin tesiri kendini gösteriyor. Bu donukluğu, kuruluğu, sertliği cildinisden bir an evvel gidermelisiniz. Yoksa onu bozar. Bir duha eski halini almasm güç- leşir. 1. Bu mevsim için (hulle de paraffine)i en iyi bir «makyaj silici> olarak kabul ediniz ve kullanınız. 2. Haftada iki kere yüzünüzü şu buğu- 'ya tutunuz: Ağzı gen!ş ufacık bir leğene kaynar su doldurunuz. İçine birkaç dam- la teinture de benjoin damlatınız. Yüzü- nüzü leğenin üstüne tutunuz. Buğun et- rafa yayılmaması için başınıza kalın bir bhavlu örtünüz. 9. Bundan sonra yüzünüzü yumuşak bir bezle iyice kurulayınız. İçine litre başına bir kaşık borat dö sud katıştırılmış soğuk suya batırdığınız pamuk parçasını yüzü- nüzde dolaştırınız. Sıcağın arkasından soğuk yüzünüzde kan cereyanını hızlaş- tırır. 4. Yüzlerinde çizgi başlıyanlar bu s0- ğuk suyun arkasından bir egüzellik mas- kesi> tatbik edebilir. Yumurtanın beyazı en iyi bir maske olabilir. Köpürtülür, sü- Yur, on dakika bırakılır, Yhk su fle yâ- hud gül suyu ile temizlenir. İstiyenler, yumurta akının içine biraz arpa unile, bal karıştırabilirler. (90 gram arpa unu, iyi dövülmüş bir yumurta bo- yazı, 8$ gram da bal) kâfidir. Aklınızda kalsın. Maske hiçbir vakit makyajı iyice çıkarılmamış bir cilde tat- bik edilemez. 5. Maskenin arkasından sıcak suya bü- tırılmış bir havluyu kompres yapar gibi yüzünüze koyar, birkaç dakika arka üs- tü yatar, dinlenirsiniz. Bütün bunlar henüz pek genç ve taze cildli olanlar için değildir. 6. Tedaviyi bitirmek için sıra gene so- ğuk suya gelir. Birkaç kere bol soğuk su ile yüzünüzü çalkalarsınız, Yüzünüzde sivilce var mı? Varsa son- baharda muhakkak biraz artar. Ona kar- şı da şu ilâcı kullanmalısınız: Ether sulfurigue 100 gr. Aleool â 90 derece 100 gr. Camphre en solution 2 gr. Teintüre de benjoin 2 gr. 1. Bundan başka yemeklerinizde de ufak bir değişiklik yapmalısınız. Baharlı, bi- berli, çok yağlı şeyler yemekten vazgeç- melisiniz. 8. Ve bol bol yürüyüş yapmalısınız. Hiç değilse gideceğiniz yerlerin bir kıs- mını yürüyerek geçmelisiniz. Bu, bar- saklarınızın” faaliyetini tanzim eder — ve dolayısile cildinizin şeflaflığını yerine getirir. SEYAHAT MEKTUBLARI : 53 Tahran mey 'Tahranda Cemil isminde bir bemşeri-| miz vardır.. eski Osmanlı ordusunun yüzbaşısı olan bu zat yirmi beş senedir, aralarda kalmış.. İranın askeri mekteb- lerinde hocalık ta etmiştir. bu zat bu- gün, muazzam bir iş olan «İran tarihi» ni yazmakla meşguüldür. Sekiz on gildlik bir eser olan bu tarihten, caki İran tiyatro ve musikisi hakkında bazı şeyler öğren- dim. Bugünkü vaziyetini de tedkik et- tikten sonra, epey büyükçe bir yazı şek- line girecek olan bu bahsi ilerde neşre- deceğim.. yalnız, bu seyahat notları ara- Bına «hülâsa» olarak koymağı düşün- düm.. tiyatro ile uğraşan meslekdaşla- rımla, tiyatroseverlerin de belki hoşuna | Bgider diye... | 1 En eski İran tiyatrosunu, yahud vaks- Jarını bulmak ve tedkik etmek bugün hemen hemen imkânsızdır.. iki yüz kü- sur sene evvel, İran toprakları parçalan- mış, civar devletler tarafından istilüya uğramıştı.. şimalden Ruslar; şark ve ce- nubdan Efganlar, garbdan da Osmanlılar yürümüşler, komşularının topraklarında davullarını çalıp, fermanlarını okumuş- lardır.. Günün birinde, ümmi bir Türk mey- dana çıkmış. Taraftar kazanıp, teşkilâtı- nı genişleterek, ele geçirdiği İran tahtı- na, «Nadir Şah> ismile geçip oturmuş- tur.. İran devletini yeniden kuran bu ümmi Türk, ilk iş olarak, memleketi is- |kadar kolay mı yetişmiyordu?.. Yoksa '& tilâ eden düşmanları tepelemeği düşün- müş, ve muvaffak ta olmuştur.. Osmanlı |devletine gönderdiği protestoda: <«Ümmi olduğunu, bundan dolayı Osmanlı devle- tile barbetmek istemediğini, işgal ettik- leri toprakları güzellikle terkeylemele- rini> istemişti.. Düşman istilâsından memleketi kurtar- mağa muvaffak olan Nadir Şah bakmış ki; İranda «hars ve san'at» namına hiçbir şey kalmamış.. aşağıdan, yukarıdan, ya- nından, kıyısından sokulan düşman; se- nelerce işgal ettiği topraklarda hiçbir şey bırakmamış. İranın eski san'at, âdet, ilim ve irfanını kökünden silmiş süpür- Mmüş... Bunu gören Nadir Şah, muzaffe- ren girdiği Hindistandan, san'atkârlar toplayıp İrana getirmeği düşünmüştür.. ——— — ——— —— e— e ” l Bacaksızın maskaralıkları : Merdiven l ? Dünkü, bugünkü ve yarınki danlarından biri 1151 de Hindistanın «Delhi> şehrino gif dikleri zaman bir muahede yapmış, bif çok ganaimle beraber, tazminatı hkarbiyt mukabili olarak beş bin san'atkâr Hinö — liyi beraberinde İrana getirmişti. Bunla' rın içinde mimarlar, tezyinatçılar, rakı kaslar, çalgıcılar ve oyuncular vardı.. Bi san'atkârları esir olarak getirdiği haldf — kendilerine çok iyi muamele etmiştifi Muahedede bunların sayıları hakkında Ğ? sarahat var.. çalgıcı, rakkas ve oyunc$ olarak getirdiği san'atkârların yekünü — e«kırk» mış.. Hinâlilerle yaptığı sulh mür ahedesinde bir kayıd vardır ki; manasir — ni anlamak için beni bir hayli düşündüli | dü: «Esir olarak gelen mimarlar içinde © her biri on sene zarfında iki mimar y& tiştirirse memleketine dönmek hakkın' kazanır!.. Fakat müzik ve oyün san'at — kârları için böyle bir iütufkârlikta bulü" nulmamıştır. Onlar «Bilâ kaydü şart $ ğ $ randa kırk sene kalmak mecburiyetindt — dirler..» Bunun sebebini bir türlü halledemö dim.. müzik ve oyun san'atkârı, mimâf © zarmanda, bu zamanda olduğu gibi, mü — zik ve oyun san'atkârı, mimar kadar kar | zanamıyor, binaenaleyh rağbet ıorm“_z yor, hiç kimse bu san'ata heves mi etmit yardu.. hülâsa: Dedim &; bir mana verö medim.. * İşte böylece İranda, «Güzel urı'aıhr!'% Hindli san'atkârlar yeniden kurmuşlaf dır. * Bugün İran dahilinde tiyatro, «yok? denecek haldedir.. meveud ölan *bir İW tulâat ekumpanyası» oyuncularının €K serisini Ermeniler teşkil eder.. bü kulll panyalar da bütün İramı dolaştıkları içili Tahrana ne vakit uğrıyacakları belli d€ ğildir.. ben Tahran şehrinde an beş göf kaldım. Hacı bekler gibi yollarını gö ledim. Gelen giden olmadı.. eğer Tebriğ de de talihim yardım etmeseydi, İranif bugünkü tiyatrosunu göremeden İstaft bula dönecektim.. * Tebriz konsolosumuz Bay Ragıbın Ve diği malümata nazaran, umumi harbâü' (Devamı 11 inci sayfada) —