Zavallı t Lad Mozli'nin alaca kısrağını ben al- madım. Konu komşunun bir kısmı, güya be- nim hırsız olduğumu söylüyormuş.. halbu ki'biraz olsun beni bilen ve tanıyanlar bu iftiranın ne kadar saçma olduğunu der- hal anlarlar.. Mister Terner - beni size pekâlâ tezkiye edebilir. Kaç sene olduğu- nu ben de iyice hatırlamıyorum, ama, u- zun yıllardır ben Mister Terner'in ya- nında çalışıyorum.. diyebilirim ki, çocuk- luğumdanberi onun yanında çalışıyorum. Mister Con Terner benim bu kısrağı çal- madığımı çok iyi bilir.. Lad Mozli'nin bü- tün iddialarına rağmen bu kışrağı çal- madığımı sizi kat'iyetle temin edebilirim.. ben at hırsızı olmak için dünyaya gel- medim Evvelisi gün Mister Con Terner, kıs- rağı Betsiyi biraz gezdirmemi emretti.. ben ona, kısrakla bir yere uğramam i- cab ettiğini söyledim. Mister Terner: — Peki, dedi, Betsiyi gezdir de nere- ye uğrarsan uğra.. İşte iki sene oluyor ki ben kısrakla her pazar böyle bir gezinti yaparım.. Mister 'Terner hayvana Teksas eğerini vurma - — . mi tavsiye etti. Bense, eğersiz de gidebi- leceğimi söyledim. Benim için dizgin ve Son Posta'nın hiki sa& eğerini vurup vurmuyacağımı bana bir defa daha sordu. Eğersiz gitmek istediğimi ona tekrar- ladım. O da bana, istediğim gibi hareket edebileceğimi, canı acıyacak olanın ken- disi olmiyacağını söyledi.. hayvamı diz- Binlediğim Mmüddetce Betsinin ensesini okşıyarak hep yanımda durdu.. açıktan açığa sual sormamakla beraber, dolam- baçlı yollarla nereye gideceğimi öğren. meğe çalıştı. maamafih o benim nereye gideceğimi pekâlâ biliyordu.. Çünkü bâ- na ve hayatıma aid her şey onca malüm- du.. fakat onun maksadı benimle bir: alay etmekti. Fakat nereye gideceğimi söylemediğim için işe nerden ve nes:ıl :haşlıyacagxnı bilmiyordu.. bunun için, bana mani olduğu takdirde eğersiz de gi- debileceğimi, imalı bir şekilde söyledi. avlunun kapısını açtım ve Bişop dört yol ağzına çıktım. Bu, evvelisi gün, perşembe akşamı ol- muştu.. ben avltdan çıktığım zaman or- talık henüz kararmıştı. Buna rağmen ben Mister Con Terner'in, avlünun kapısına dayanarak durduğunu ve ardımdan bak- tığını farkedebiliyordum. O gün ben akşama kadar çapa çapala-| mış ve bir köpek gibi yorulmuştum. İşte| çalmadığımı gayet iyi biliyor. Fakat ben- bunun için, pazar günlerinin aksine ola- | dum, Neomi de babasının bu emirlerina âl- dırmıyor, her perşembe gecesi, bahçeye, sğaçların altına beni beklemiye çıkıyor- Gu.. Ben hayatımda, Lad Mozliye karşı hiç- bir zaman kötü bir niyet beslemedim.. bu sözlerimi Con Terner de teyid edebi maaynafih Lad Mozliye busust bir teve cüh veyahud sevgim de yaktu.. bunu biz- zat Lad Mozli de bilirdi.. benim Netmiyi sevdiğim gibi çök sevilen bir kızla hef- tada bir defa görüşmek kâfi mi idi?, Ben Neomiyi çok seviyordum, Fakat onun da beni ayni derece kuvvetle sevdi- ğini zannediyorum. Aksi takdirde, baba- sının emirlerine rağmen, benim perşem« be günleri de oraya gelmemi arzulamaz- d. 1 li, kızile haftada birden faz- la gö iğümüz takdirde, kızımı kaçıra- cağımdan korkuyordu.. işte , bunun , için haftada ancak bir defa, pazar günleri kı- zını ziyaret edebileceğimi söylemişti.. Şimdi ise Kırlangıç adlı alaca kısrağın! çaldığımı iddia etmek suretile beni yir- mi gene kürek cezasına mahküm etmeği düşünüyor.. hakikatte o, kısrağını bonim den kurtulmak ve kızını bir başkasına ırsız ayni odada yatardı.. Meri Li bu vakitler- do, ya her hangi bir delikanlı ile gezime- de bulunur, veyahud tam dokuz buçukta uyumağa yatardı.. Behn biraz daha yaklaşarak Noeminin penceresinden içeri baktım. Noemi kür- yolanın genişlemesine uzanmıştı; ablası Meri Li ize, onun başı ucunda duruyor, ve kız kardeşine bir şeyler anlatıyordu.. vaziyet kötü idi. Çünkü bazan Meri, No- emiyi kendisinden önce yatmıya icbar e-| derdi. Bu vaziyetlerde, bir, hattâ bir bu-| çuk saat beklemek icab ederdi.. çünkü bu şeraltte Noemi, benim yanıma gelebilmek için mutlaka ablasının yatıp uyumasını | beklemek meeburiyetinde kalırdı.. ablası uyuyunca, Noemi yavaşca yatağından kal- kar, giyinir, ve karanlıkta bahçeye çıka- rak ağaçların altına, yanıma gelirdi. — HI — Ot - oön beş dakika kadar Betsiden aşa- ği inmedim.. Noeminin ablasını nasıl at- latacağını tedkike koyuldum.. bana öyle geliyordu ki biz meseleyi Meri Li'ye aç- saydık, 0 bunu kimseye söylemiyecekti. Fakat her nedense Nocemi buna bir türlü cesaret edemiyordu.. kim bilir, belki de ablasının buna razı olmiyacağını, ve gidip l | . Yazan: Erskin Kolduell-Çevirer: H. Alaz rağmen bunun için ben oraya gidiyor-|ha avlu kapısından Neominin odasındaki İışığı gördüm.. Noemi, ablası Meri Li ile siyi karanlıkta, önüme ilk çıkan, tek böl- melerden birine koydum. Pencereden Lad Mozlinin ışığı görmesi Ihtimaline bi- naen kibrit çakmağa korkmuştum.. Betsi- yi ahıra yerleştirdikten sonra kapıyı ka- padım ve Noeminin çıkışını beklemek ü- zere ağaçların altına, bahçeye gittim. Eve dönmeğe davrandığım zaman, sa- at Şa yarım veyahud gecenin biri idi.. ay bulutların ardına saklanmıştı.. tavlada göz gözü görmüyordu. Kendi elimi bur- joumun dibine soktuğum hâlde onu bile göremiyordum; ortalık o kadar karanlık- tı. Maamafih buna rağmen kibrit yakmı- ya gene lüzum görmedim, El yordamile bölmeyi bularak, Betsiyi çıkarmak üze- — Te oraya girdim. Ortalıkta zifiri bir karanlık vardı. Gene el yordamile Betsinin başını bul- dum.. hayvan gemsizdi. Betsinin gemleri fırlatıp attığına kansat getirdim. Bekle- Mekten usandığı zaman gemleri silkip a- ması, Betsinin eski âdeti idi. Gemsiz ve dizginsiz hayvana binmeğe korktum. Çün kü Betsinin her hangi bir şeyden ürkerek çifte atmıya başlaması ve Lad Mozliyi uyandırması ihtimali vardı. Belki gemle- ri bulurum diye elimle yerleri aradım, fa- kat hiçbir şey bulamadım. Bunun üzeri- babasına işi açacağını tahmin ediyordu. | * tekrar tavlanın kapısına doğru gide- İşte asıl ikimizin de korktuğumuz bu tdi..|'*k, elimle duvarları yoklamıya başla- Biraz daha bekledikten sonra, Noemi- | 7ü-. çünkü şaşkınlıkla veyahud dalgın- nin muvakkaten yatmakta ölduğu karyo- | #kla gemleri, çıkarıp çiviye asmış olmam ladan kalktığını ve soyunmağa başladı-| Htimali de vardı.. neyse, çok aramıya lü- ğını farkettim. Noeminin bahçeye çıkışı- | TU kalmadan elime dizginler ilişti. Hay- rak dört nala gitmiyordum. Hayvanın | vermek için bundan iyi bir fırsat olamı- dizginlerini gevşeterek, ağır ağır gidiyor-| yacağını da çok iyi biliyor. İşte, ben bu dum; esasen acele etmeğe de lüzüum yok-| işi böyle anlıyorum.. benim at hırsızı öl- tu. İki saatlik vaktim vardı.. halbuki gi-; madığıma gelince, eminim ki bunu bü- deceğim yol topu topü üç mildi. İşte bu-|tün bu havali de bilir.. Mister Con Ter- nun için ağır ağır gidiyordum. ner de size bunu söyleyebilir.. benim böy- gem kâfi Bu şekilde ata binmek hep- sinden iyidir. Gideceğim yere eğerle git- | mek muvafık değildi.. çünkü eğer gicir- | dıyordu. Böyle sessiz gitmek isteyişim- | den kuşkulanmayınız. Benim hiç de fena | bir niyetim yoktu.. fakat bu iş münhası- ran şahsıma aid olduğu için kimseye ce- wab vermek mecburiyetinde değilim.. Pazar gezintilerimde ben her vakit e- ğerli kışrakla giderim, Fakat evvelisi gün perşembe idi. İşte bundan ötürü ben de Betsiye eğer vurmak istemedim, Mister Con Terner, benim fena bir iş | yapacak kıratta bir adam olmadığımı si- ze pek iyi söyliyebilir.. isterseniz Mister Con Terner'e sorunuz!, O beni çocuklu- ğumdanberi bilir.. benim şimdiye kadar ne Mister Ternere, ne de bir başkâsına kiçbir fenalığım dokunmamıştır. O akşam, akşam yemeğinden - sonra, Betsiyi ahırdan çıkardığım zaman Mis- ter Terner em gibiy düşürürüm bel - ki. 4 Parayı da bu suretle —sağlama bağlayınca, Zor * manın ilk işi, ü - nim başım dönüyor.. 5 Hi n Lad Mozli'nin küçük kızı Neomi'ye git- tiğimi herkes bilir.. işte o akşam da onu görmeğe gidiyordum.. fakat oraya dokuz |buçuktan evvel gitmek doğru değildi. Lad Mozli ancak haftada bir defa, o da pazar günleri, kizını görmeme müsaade ederdi. Halbuki evvelisi gün perşembe |- di. Ben Neomiyi bundan önce de birkaç deta daha, böyle kaçamak olarak, perşem- be akşamları ziyaret etmiştim.. tabil Lad Mozli benim bu perşembe ziyaretlerimi bilmiyordu.. pazardan maada perşembe geceleri de kendisini ziyaret etmemi ba- ha tavsiye eden bizzat Neomi idi.. İşte Lad Mozli'nin, haftada bir defa- dan fazla oraya gi menetmesine zerinde kalan bu kıymetsiz resİni mek olmuştu, Karşısındaki şahsı şöyle bir tartmış- tu Hem sarhoş, hem de pek toydu. Böyle ferlenmemiş insanların kafese girmeleri, mantara bastırılmaları ko - lay olur. Ona: — Sen azıcık burada otur, güzelim! Ben, bizi istirahat ettirecek bir yer a- rayım. Şimdi dönerim, Bavullar senin yanında kalsın.. demiş ve biçare kadıncağızı bekleme yerinde oturfarak, kendi ufak çantasını belli etmeden eline almış, savuşmuş - tü. İfakat hanım orada saatlerce, usan- madan, şüphelenmeden, ümidini kes - meden beklemişti. Ve eğer, karanlık basıp da, istasyon memuru bekleme yerini kapamağa gelmemiş olsaydı, da- ha da bekliyecekti. Memur: — Haydi, madam! Burada 'ne oturu- yorsunuz? diye sormuştu. Ve cevab ©- lamayınca, karşısındakinin dilsiz ol - duğuna hükmederek, onu, işaretlerle ve yardımla dışarıya çıkarmıştı. Artık ayılmış olan İfakat hanim, bir müddel de, istasyonun kapısı önünde, kaldırımların üzerinde, ayakta dikil - miş, durmuştu. En sonunda, gönlüne bambaşka bir endişe âriz olmuştu: — Acaba, delikanlı bir kazaya uğra- mış, bir otomobilin altında kalmış ol - masın? Gece olmağa başlamış, elektrik fe- nerleri yanmıştı. Devriye gezen bir polis memuru, oracıkta, güşlek| -eee sepetlemenin - ça-| bırakıp, uzun müd- düşün -| dettenberidir ay le bir adam olmadığımı Mister Con Ter- ner çok iyi bilir.. onün yanında o kadar çok eskiden hizmet ediyorum ki, son za- manlarda bana karşı bir akrabası gibi davranmak istemişti; fakat ben buna ra- zı olmamıştım. İşte bu suretle ben, perşembe akşamı, eğersiz olarak Betsiye bindim ve evden çıktım. Bir mil kadar yürüdükten sonra, dereve gelince hayvanden indim ve bir müddet orada oturdum. Saatimi çıkarıp | baktım; tam dokuzdu. Tekrar Botsiye nt- hyarak Lad Mozlinin çiftliğine yollan- dım. Çiftlik avlusunda kimsecikler yok- tu.. bu saatte evin içinde herke; uyur. Perşembeleri her vakit yaptığım — gibi, doğru avlu kapısından içeri girdim. Da- SON EDEBİ POMANI STANIN na kadar, muhakkak bir, belki de bir bu- çuk saat geçecekti.. Ay doğduü, avlu âdeta gündüz gibi ay- dınlardı. Diğer defalar Noemiyi ziyarete geldiğim zaman, Betsiyi, bağlamadan, başıboş avluda bırakırdım.. fakat evveli- zi gün bunu yapmağa korktum. Lad Moz- li'nin aklına su içmek, veyahud daha baş- ka bir şey yapmak gelir de avluya çıkar ve atı görürse?, O zaman Mozli bu atı, ya kendi atı zannederek, tavlaya kapar, ve- yahud benim atım olduğunu istidlâl eder- di.. bunların hiçbirisi de benim işime gel- miyordu.. bilhassa ikinci şıkta Mozli mu- hakkak benim orada bulunduğumu anlı- yacaktı.. İşte, bütün bunlara meydan kal- mamak için, tavla kapısını açtim ve Bet- ni noktada dimdik dikilen bu kadının kim olduğunu me - rak ederek yanına sokulmuş, sormuş - tu: — Ne bekliyor « sunuz? — BSağır misınız? İfakat hanım 'Türkce cevab ve - rince, memur sağır- hkla dilsizliğin bu - rada — mevzuubahs olamıyacağını ve sa- dece bir yabancı - nın karşısında bu - beklemişti. lunduğunu anlamıştı. mütehassısı bulmak hayli güç bir me- sele idi. Hususile, kadının konuştuğu |dll, çokluk işitilen ve kulakları az çok doldurmuş dillerden değildi. Polis, pa- saportlunu da sorup, işaretle, menfi ce- vab alınca, İfakat hanımı doğruca ka - rakola götürmüştü. 5 Orada, bin müşkülât ile, pasaportu- nun Viyanaya giden trendeki kocası- nın yanında bulunduğunu anlatabilen koca karının nasıl olup da buraya indis ği bir muamma halinde kalmıştı. İfakat hanım, Zormanın — tuzağına düştüğünü ve paralarını kaptırdıklar sonra da ekildiğini anlamış bulunu - İiakat hanım orada saatlerce, usunmadan, — şüphelenmeden, Jcihett mesküt geçiyor, başına — gelen Fakat bu ufacık kasabada bir lisan |hakkında zabılaya bir ima dahi yapmı- yordu. Karakolda, kendisine gösterilen bir koltuğun üzerine olurmuş, mütoyek kilâne beklemeye koyulmuştu, Bu müddet zarfında içini bir kurt kemir - mede idi: Kocasına ne cevab verecek, ötekilerin karşısına ne yüzle çıkacak- ? Zabıta onun mukadderatile meşgul ola dursun, ©, düşüne düşüne, yukarık! suallerden bir lanesinin cevabını, - şeytanın yardımı ile - bulmuştu. Bu suretle Gurabi efendiyi mat edecek sözleri zihninde tasarladıktan sonra, Torikle Takvora okuyacağı masalı kur- | rildiğini kendisine tefhim eyledikleri sırada, artık tama - mile — hazırlanmış bulunuyordu, Hududda, defter - lere bakılınca, haki- kalen, — sabahleyin geçen Viyana tre - ninde — yolculardan. birinin ibraz eyle - diği pasaportta adı Ve eşkâli yazılı bir kâadının ispatı vü - cud eylemediği an- laşılmış, bu isim ve eşkâl de üygün gö- zükünce, Viyana z bıtasına — müracaat kesmeden etmek ve vaziyetini düzeltmek — şartile Hakat hanım serbest birakılmıştı. Böylece, ertesi sabah, Viyana emni- yet müdürlüğü, Türkiye konsolosha - nesine telefonla, yanında kocasile se - yahat ederken yanlışlıkla yolda inmiş ve treni kaçırmış bir kadının mevcudi- yetini haber verdi. Tesadüfen, Torik Necmi de o sırada orada bulunuyordu. Konsolos, kemali nezaketle kendisine müjdeyi vermekle beraber, sordu: — Telefona çağırtalım, görüşmek ister misiniz? — İsterim. Emniyet müdüründen müsaade dile- ümidini vana taktığım gibi, onu tavladan dışarı çıkardım. Ortalık gene zifiri karanlıktı.. ihtiyatla, gene elimle duvarları yoklıya rak âvlu kapısına kadar geldim, Dışarı çıktım. Beygirin üzerine atladığım gibi eve yollandım. Fakat henüz bir kaç adım atar atmaz hâayvanın yürüyüşünde bir acaiblik sez- dim.. hayvan âdeta topallıyor gibi idi.. o- nun her adım atışında, ben gâh bir tarafa, gâh diğer tarafa kayıyordum. Eğer ol- madığı için tutunacak bir şey de yoktu. fakat farkına varılmadan sokağa çıkabil- diğim için memnundum; bunun için de beygirin topallayışına ehemmiyet vermi- yordum. Neyse, salimen eve geldim. Bet- (Devamı 13 üncü sayfamızda) Maz, nerede, kimin yanında bulundu - Büunu unutarak, kalayı bastı: — Seni, dinini, imanmı, mezhebini, geçmişini, geleceğini, soyunu, silsilesi- ni, kızını, kızanını, anasını, avradını.. bilmem ne ettiğimin gacosul. Seni kar« taloz şırfıntı, seni! Konsolos müdahâale etmek üzere iken, telefon da kapandı. O zaman kendine gelen Torik: — Affedersiniz, kusura bakma, bey ağabey! dedi. Karının böylesi adamı dinden, imandan çıkarır. Ne haltetti « ğimi bilmiyorum. — Fakat rica ederim, şimdi kavas nderip bayanı buraya getirteceğim.. daha temkinli olun. Ve kendisine, ni- hayet bir kadın olduğunu hatırlaya - rak, hüsnü muamele edin. Söz mu? — Söz! — Haydi, isterseniz şimdi, gidin de, © gelinceye kadar, sizde arkadaşlarını- zı keyfiyetten haberdar edin. 'Torik temennayı bastı: — Başüstüne ağabeyciğim! Yazım saat sonra, konsoloshanede, hep berâber buluşmuşlardı. Önce Gu tabi efendi söze başladı: — Yahu! Bu ne kepazelik! Ne reza: let! Sen bunu da mı yapacaktın? Bi yaştan sonra eteğini de mi kirletecek- tin? İrzıma, namusuma bu lekeyi sü- rtecek mi idin? Yazıklar olsun! Hele memlekete dönelim de bunun hesabın! orada görürüz.. kahpe! Bu son kelime, İfakat hanımı çileden çıkardı; huşunetle: — Sus! dedi, İleri gitme, papas he rif! Dam kedisi, Çöplük horozu!. Senin bana çıkışmağa ne hakkın var? Hangi yüzle bana kahpe diyorsun? Tencert tencereye dibin kara demiş de, o d9 seninki benden kara cevabını vermiş- Bugüne büğgün sen ne isen ben de o * yum., Sen yaptığın zaman ayıp, günalt değil de, ben yaptığım zaman miı suç mağa başladı. Ve nihayet, hududa ka-| diler; İfakat hanım telefonun öbür u-| kabahat oluyor? bavulunu yere'yordu, İzzeti nefsi isyan ettiğinden bul dar mabfuzen gönderilmesina karar ve-İcuna geldi, Torik, ahizeyi sle alır al - (Arkası var)