ALTIN aN YA Çeviren : İsmet Hulüsi ae Koltuğun yanı başındaki ufak tabure- E'İ’osla,, nın Hikâyesi Diş tabibi Hüsameddin Dişbiler o sa- bah kahvaltıya oturacağı zaman nişanlı-| ye eğildi: gından bir mektub almıştı. Tereyağına €l atmadan, reçele ağzı sulanmadan, sü- tünden bir yudum tatmadan mektubu açtı. Kahvaltile midesini doyuramamıştı ama, nişanlısıniın mektubundaki — güzel cümlelerden ruhu doymuştu. Mektubu onuncu defa okuduktan sonra sevinçle yerinden fırladı: — BSeviyorum, seviyor, seviyorum, se- viyor.. Hüsameddin — Dişbiler son «seviyo- rüm» u diyeceği sırada kapı açılmış, ih- tiyar hizmetçisi görünmüştü. Bu yüzden seviyorum, kelimesinin ağzından kaçan üç hecesi, hayalindeki nişanlısına gide- cekken, kapı önünde duran ihtiyar hiz- metçiye kısmet olmuştu. Dördüncü hece de, ilk üçü gibi yanlış hedefe çarpacaktı ama Hüsameddin Dişbiler kendisini to- parlamış dördüncü heceyi ağzında mu- hafaza etmiye muvaffak olmuştu. Hiz- Mmetçiye hiddetli hiddetli sordu: — Gene ne var? Efendim, bir hasta gelmiş.. elmeseyd Hasta efendim. Ben hasta yapmadım ya! Evet ama, diş çıkartmaya gelmiş.. hem size şunu söyliyeyim; peşin para al- madan bakmayınız; giyimini, kuşamını pek beğenmedim. sameddin Dişbiler, arkasına beyaz gömleğini giydi. Salona çıktı. Siyah sa- saçlı yüzü buruşuk, üstü ba- bir adam bir sandalyada ilişmiş gibi oturuyordu. Hüsameddini görür görmez iliştiği san- dalyadan fırladı: — Aman beyim, çu dişime bir çare. bütün gece uyumadım.. çekin kurtula- yım. Hüsameddin Dişbiler, bütün dişçilere has olan: — Biz yapacağımız işi biliriz! Tebessümile adamın yüzüne baktı: — Hele bir muayene edeyim. İçeri ge- lin! Adamı muayene odasına aldı, makine- | K, tükrük hokkalı daha aklıma gelme- dik teferrüatlı koltuğu gösterdi. Adam: — Estağfurullah oraya siz buyurun. Dedikten sonra, kapıya seğirtti; ara- lıktan: yi — Necmi Bi Necmi Bey! diye de giyin- miş, o sırada aşı- ğıya iniyordu. Bu davet üzerine o- daya o da geldi. — Ne var? Ne istiyorsunuz? di - ye sordu. — Ağnattır geceki voliyi.. — Olmaz. Sonra bizim beybabanın ağzı sulanır da, o da gidip oynamağa kalkar diye korkarım.. Gurabi efendi nazarlarını evlâdlığı- nm yüzüne dikti.. — Gerçek mi evlâdım?. Sahiden öy- Te bir şey var mı? — Sen de bilirs lir ki kofti atmak nün için işin dosdoğrusunu söyliye - : Bizim anne hanım, göce, turnayı nden vurmuş; eksik olmasın. Sa- z yesinde biz de bir azıcık sebeplendik. — Öyle.. dedikleri kadar mı? — Sana ne dediklerini bilmem. Fa- kirin önüme bakan iki yüz elliden fazla. — İki yüz elli.. ne? — Bakla tanesi olacak değil a, be — babacığım?! Amma da tuhafsın! — Yani ya, demek istediğim, sikkel — hüsene mi? — Haydi, gene lüğat parala da beni dinden, imandan çıkar. Para aldık.. pa- ral, Allah izin verirse, kocakarıyı bu akşam bir daha saldıracağım, Aramızda Öyle karar verdik.. sonun: dar işli - yeceğiz. Yazef, onları bu muhavere üzerinde Bırakıp, usulcacık sivişmek istedi. Fa- kat tam kımıldayacağı sırada, korktu- ğuna uğradı. Gurabi efendi: sef, dostum! dedi. Şimdi vaziyet deği Nasıl olsa, biri âyalim, diğeri de evlâdımdır. Beni parasız komazlar. — Ben şuracığa otururum. — Olmaz canım, sizin dişinize bakaca- ğım. Oraya oturursanız nasıl rim? — Şey, bilmiyordum. Güçlükle koltuğa oturdu. Hüsameddin Dişbiler, koltuğun arkasındaki 34 numa- ra ayak eb'adında demire basıp koltuğu kıpırdatinca, korku ile ve ayni zamanda biraz da sevinerek yerinden fırladı: bakabili- — Allah sizden razı olsun, ağzımı açtı- Buman bile farkına varamadan ne çabuk ta dişimi çıkardınız. Hüsameddin Dişbiler, hem gülmüş, ni zamanda hem de acımıştı. Öm dişçi koltuğu görmemiş bu adam, kim bi- lir ne kadar ıztırab çekmişti ki sabah sabah kapısını çalmıştı. Herhalde fakirdi de, belki çok az kazanan bir amele, bel-| ki de bir işsizdi. iz ağrıyor? — Aah, işte sağda, üstte. Of, of.. 00... Adamın açık duran ağzından içeri, na girdi. Pens girdi. İğne girdi. Çuvaldı- za benzer bir şey girdi ve nihayet hüküm | verildi: — Bu dişi çekmeye yazık, doldururuz. temizler, — Çok rica ederim, Allah rızası için, | doldurmayın, çekin; çok ağrıyor. — Ağrısının ehemmiyeti yok biraz içini oyarım. Bir ilâç koyarım, bir ağrımaz. Yazık değil mi, neye bir dişir eksilsin.. hem de ön diş. — Öyle ama, çekseniz olmaz mı? — Çekmem için neden bu kadar 1srar ediyorsunuz? — Doldurmaktan ucuz olur da diş doldurtacak kadar param yok. Hüsameddin Dişbiler bir an viedanile konuştu. Zavallı adam, birkaç kuruş fazla olmaması yüzünden yarı sağlam dişi Hüsameddin Dişbiler ya dılışı itibarile bedavaya ucuza yanaşan- lardan değildi ama biraz evvel karmı benim dâ göz tokluğu vermişi — Peki, dedi, ben sizin dişinizi, diş çek- me parasına dolduracağım; DİŞ söyliyeyim ki, bana teşekkür filân etme- yiniz. Böyle söylemesine rağımen adam, gene teşekkür ctmişti. O günkü pansıman yapıldı. İki gün sonra ikinci pansıman yapılırken — ni- şanlısı gelmişti. Pansıman bittikten sön- ra müşterisini nişanlısına anlattı. Nişan- lısı boynuna sarılmıştı: — Sen meğer ne vicdanlı &damı Heso, Nişanlısının boynuna sarılması, ne vicdanlı adammışsın, demesi;- hele so- nunda çök tatlı olarak kendisine Helo vezninde Heso diye hitab etmesi, Hüsa- -| meddini dünyalar kadar gevindirmişti. Ertesi gün adam dişini doldurtmaya geldiği zaman dişin üzerine bir de Kuron takılacağı haberini aldı. — Aman efendim, kuron hiç — Niçin istemiyorsunuz. Kuron altından olurmuş, ben o ka- dar parayı nereden veririm. | — Zarar yok., ben diş çekme parasına kuronu'da koyacağım. Teşekkür filân is- temem, Nihayef h miş, kuron takilmış- tı. Sabıkan çürük, lâhikan altın dişli a- dam istenilmiyen teşekkür sözletini bol bol sarfettikten sonra çıkıp git Üç gün geçti, geçmedi, bir sabah Hü- in Dişbiler nişanlısından moektub ği için sabah kahvaltısında tere- ağile reçelini istekle yiyordu. Odanın | kapısı açıldı. İhtiyar hizmetçi göründü: N& var? İşte o geldi. O kim? Altın diş yaptığınız.. burasını be- Bendi galiba! Hüs: n Dişbiler altın dişli müş- terisini salonda buldu: — Gene dişiniz mi ağrıyor? — Hayır, bir ricaya gelmiştim. Bu İ istemem, -| yaptığınız altın dişi çekin. — BSizi, rahatsız mı ediyor? — Aman ne demek, neye rahatsız. et sin fakat rahat ta edemiyorum. iyor mu yoksa? — Hiç ağrımıyor. — Peki neye çektirmek- istiyorsun?. evvelden | — Doğrusunu söyliyeyim beyim, ben SON Kadıköy Vakıflar Direktörlüğü llânları Muhammen - İlk teminatı — Mahallesi Sokağı — No.su Cinsi —— Kadıköy Tuğlacı Cami 00 Tuğlacı camüi yanın- Waki harap — bina enkazı. Yukarıda mevki ve cinsi yazılı bina enkazı 30/8/938 tarihinden itibaren bir ay içinde pazarlıkla satılacağındanm isteklilerin Kadıköy Vakıflar Müdürlüğüne Mmüracaatları. (6187) Bütün Ağrıları Geçirir. İstanbul Emniyet Müdürlüğünden : Polis hayvanları için alınm>5: kapalı zarfla eksiltmeye konulan 101373 kilo yulafın beher kilosuna verilen 8 kuruş 95 santim ve 109500 kilo otun beher ki- lostana 3 kuruş ve 73000 kile sap samanın beher kilosuna verilen 2 kuruş 5- san- tim fiatların Veküâletçe haddi lâyık görültmediğinden Arttırma Eksiltme ve ihale kanununun 40 1ncı maddesina tevfikan pazarlıkla alınması takarrür etmiştir. İsteklilerin 13 Eylül 938 Salı günü saat 14 de 893 liralık teminat makbuzile Def- terdarlık muhasebesi müdürlüğü dairesinde kurulu komisyona müracaatları. <6202. STANIN EDEBİ ROMANI, Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. HN BH BEl İcabmda gönde 3 kaşe alınabilir. EE W EE fakir adamım,. pek iş güç yapmasını da beceremem, dilenirim. Eskiden ekmek pa ramı çıkarırdım. Fakat bu altın diş ağ- zıma takıldıktan sonta onu da çıkaramaz oldum. Elimi uzattıklarım yüzüme bakı- yorlar. Altın dişimi gürünce kimişi kızı- yor, para vermiyor, kimisi de gülüyor para vermiyor.. velhasıl beyim altın dişle dilencilik olmuyor. Sevab yapmayı se- |ver adamsınız, Allah rızası için şu dişimi çekiverin! YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yaşasın kanun Yazan: Kadircan Kaflı değil bin lei, silik bir metelik kaybet - sen, fiğanından durulmaz. Keyfin ye « rinde olduğuna bakılırsa herhalde kât dasın. Ha; Etâdo!. — Çattik, be! Bu nasin iş?, Biri ak satayi bozar.. oteki zorla kâr arar. Ben burada pâara mi kesiyorum.. zarphana mi oldum?, Valla ağnamiyorum, be! — Çok lâfa karnım tok, Palavrayı. Boşuna borç altına girmiş — olmıyayım, Şu senedi ver de ip- tal edelim. Sen de al paralarını. Yahudi kendisini kandırmak, vaz ge- â' k — kaygusuna — Nene ilâzum Mumiyiz bey! Bak: sana, daha oynaya - caklar. Bu tefa da, ister misin kaybet - sinler?, O — vakit belkim da iş işten yeçer, sermaye sa - hibi para vermez. İyisi mi? Yaninda kalsin. Ne ulur, ne olmaz. Sen da he - man harcayacak diğilsin a? Yabanci Gurabi Efendi nazarlarını evlâdlığının yüzüne dikti | — Almak üzere idim. yekün tut ta efendi efendi otur, hesab gör. Bir defa bizim sermayeyi ver., bin tane lei! Yasef, kendisi için bu işte kurtuluş olmadığını anlamıştı. Yağlı cüzdanmi bir daha meydana çıkardı. İçinden bin leilik bir banknot alıp Toriğe verdi. — Valla cepimden veriyorum.. — Ha, şöyle! i, Üst tarafını an- lhıyalım. — Anyi ust tarafi? — Avanta kısmını. — Birak Allayini seversan! Şakayi kes, işime yideyim. — Ulan yahudi! Karşındaki kaz dı ğil, adam, Bana adla, sanla Aksara Torik Neemi derler, Beni mandepsive bastırmak, zolaya getirmek zorun 22- rudur” Aynalarını dört açar da, sıfatımı dikizlersen anlarsın.. Ben, rahmetli anamın benim anam olduğunu nasıl biliyorsam, senin de dün gece kumar- — Olmaz mı? Mis gibi olur. Çıkar ba- kayım senedi! Ca - nına okumayım, se- nin. Yahudi, işin fe - naya varacağından korktu. Çarnaçar e- lni cebine soktu, senedi çıkardı, Gu - rabi efendiye uzat - ti — Vallâ, billa, Nicmi beyin yuzel hatiri, tatli dili içun| yeri yeriyorum. Yoksam, — ticaretti iç bir vakit, yapi - lan akit buzulmaz.. dedi; ve vermiş olduğu paraları ge- ı iye alıp, cebine yerleştiriyorken, To- — Neden icap etti? rik g koluna yapıştı. | man Yasefi karşinda bulamazsin. Bak,| Suçlu bir çocuk gibi başını önüne| — Şimdi horisti, buyur da biz hesap iyi duşun. eğen zavallı Gurabi efendinin ağzından | görelim, — Güzel söylüyorsun, Yasef, iki gö-|şu itiraf döküld — Anyi hisap? züm.. lâkin ben vaz geçtim, Sen sene-| — Dün gece.. ben de oynadım da..| — Ulan, hangi hesabı var mı? Akşam dimi iade et. kmil paramı verdim.. sana verdiğim bin leinin hesabını, — Ya, bezim kamisyon?. «Sanra? Gurabi efendi şaştı: — Sonrası, bu. Vereye gitti? — Ne komisyonu? Allah lâiğint versin! Biz de| — Kaybettik. — Öyle ya! Sana para buldum., rı dalgasında zannetti idik.. ne| — Yahudi! Aç gözünü!. — Vazgeçtim dedim a?! ise: Olmuş bir kere, Başa gelen çeki -| kekerez? — Vazyeçen tazminat verir, Aliş vi-|lir.. Herhalde, bizdeki mangizle idare| — Sayi diyorum.. na, babana sor. rişte oyledir... ederiz. Sen ver yahudinin paralarını| — Onun kendi derdi kendine yeter.. Bu konuşmaya kulak veren Torik| geriye. baksana, tersi: yemiş ispinoz gibi Necmi birdenbire atıldı: 'Yasef kafa tutmak istedi: düşünüyor. — Ne, ne, ne?. Sen bu adamdan ö -| — Olmaz! — Başka, nasin inandirayim? memleketlerde, siyahat ederken, er za- Banada mı dünç paramı aldın, bey baba? Torik herifin üzerine yürüdü, — Hiç uğraşma, inanmam nafile, Sen dan elin boş çıkmadığını öylece bili- yorum. Ama az, ama çok. Onun orasını senin sütüne havale ediyorum gayri.. Şimdi, bana düşen hisseyi tosla baka- lrm. — Yok, vallayi!. — Tos.. la! Lâf dinlemem! Dört yüz. beş yüz.. her ne ise., almadan, ölüm Allahın emri, seni buradan salıvermem. Katalavis? Çaresiz kaldığını gören Yasef, elleri ütriye titriye dört tane yüzlük bank- notu 'T'or Bnüne koydu. — Fihim paşayi da yeçtin.. Diye mırıldanacak oldu. Lâkin To- rik, lâfın alt tarafını ağzına tıktı. (Arkan var)