10 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

y 10 Ağustol ; n ğ : - ' « “Sen d Yazan: Vedad Ürli e gebermelisin ? ,, — Netice?, — Buldum!... — Neyi?... ğ — Servetlerin saadetini size mıyan sırrı!... — Ne o?... -- Meslek.. — Hayır!.. İşte burada yanıldın!. v %deslek.. prensi. — Ölüler!.. , Ayni ses, itham edici bir çığlık tekrarlıyor: Miliğr. S İnsacîıluıılıî;ı;;.ne kararsız!... Koı.'ku,_ he- Yyecan, cesaret.; bütün bunlar bir lahâî içinde kayboluyor veya yıa:rleŞ_ı_veı*':ılği m. Bir an içinde, taş kesilmiş VÜCU a: yeniden muhakeme kudretine Ve ces Tetin tu gibi. İ LePIİaenv;,ış diyîı ilerledim... Ne diy bu bedbahtı öldürdünüz?.. : — Ölmesi gerekti.. — Niçin?. — Bir casustul!... — Casus y.:ırd sa mu sa t 0?... — Itlîıîm satmak istedi... , — Parasız ve bütün bir insanlık na ! mıîîı.s;m havada bir cisim x'nz'hyoî. Bir insan yeniden canavar kesildi. Gö- rüyorum: Prens Nâzım Âbâd, yanıb'a: şındaki cesedlerden birisini saran kaıîııa şı bir çılgın gibi kopaşdı ve kafa tası doğruxğîgunimıîîk;îğ" Kanlı elleriniz bir masum kanile daha boyansın. a İki kıskaç yeniden gırtlağımı sıkı yor. Deminki boğuk sesi: | : : — Sen de gebermelisin!... Kafatasımın mermerden mermere çarptığını hissediyorum. Sıcak bir su, dudaklarımı ıslatıyor. Keğg;dıiîîâîğmin verdiği lşorku, şimaîi çektiklerimin bağışladığı bir kuvv_et er: tında eriyor. Silkiniyorum ve beni ıîar- den yere çarpan lîasjlîkaçlaı' bu isyan iyor : FR z şmı—n-dğîevîiîiz. Prens!... İnsz_mlıga_ - şık vermek istemiyen bir âlemin tarihi, karısını öldüren bir çılgının hayatını da kaydetsin. îğ.İ;rîeıî.şılîıîî’;ğ:îııru;î:)âd!... Sen bir çıl- Binsın!... Dehşet saçan bir deliyor. Azrailin gözle Bölgelerine gömülüyor. Ağ'lk sesi var. Ve bu... bDâdın!... : b Kimya dairelerinin uğultuları yerlî_i de şimdi gayri tabit bu hıçkırık sesler hâkim, Nâzım Abâd, bir ölu_ n_rıas_asırılr Yanına çöküyor, bir çocuk gîbı ajghğmi Tm Çılgın!... Doğru!... Bir € gi H, Bu ses, deminki dehşet salan S€S îîte ğil, muztarib bir ruühun yalvaran inilti leri idi sanki.. ı —— Gelmemeliydin bu yerlere:.. Çin geldin?... Niçin?... ? Argtık isyan edîn bir ruhun ğ_cuvx(ğğ Di bulabiliyordum. Taştan vücudüm, ansızın bütün endişelerini lâV y_enn; %ışhrmak isteyen bir volkan kesilme İstiyor. | b — Prens!... Unutmayınız, â;rbışşiz- İim ve her kadın gibi benim Zeti nefsim var. Hangi kadın, yuvasıı Ütün içyüzünün bir kale KapıSI dg;r" Süratma kapanmasına Mip, erPEa ? angi kadın, samimiyet kuca İ ildığı bu yuvada her şeyin kendisin” den saklı tutulduğunu hisseder de ! Yan etmez. Beni bir cariye diye DU lere getirmediniz. Hind — sarayların? derinliklerinde kaybolmuş biF î“fkîe_ Mak üzere de beni bu yerlere sürü” öt Mediniz: Geldim... Çünkü samim v Sörmüştüm sizden. Çekinmedim... " Vakit gülümsediniz çünkü... Hind t0P klarına ayak basar basmaz he;r ile- heden değişti?... Yuvanın samimiye M yerinde karanlıkların ıztırablarını, K ümsemesine alıştığım Bözler L tanıttır- gibi tar!. Yüurdunuzu vücud, ansızın SEN- ri; bir çift elin İşitilen bir hıç- , NE | gözler, Farkındayım: |. b diye &- luk hissettiğim taş bakışlar b_uldum.'.. Avrupada beni seven_çl_egıldmız sanki.. ama ben burada da, sizi gene seven kî' dındım. Ayni kızdım.. naşıl t.al_ı'ammı_ıl edebilirdim?... Sağa döndüm, siyah bir bulut gördüm. Sola baktım, Azrailin bakışile karşılaştım. Karşımda geçe- mezsin diyen kaleler, ardımda tehdid eden şimşekler buldum. Bıı_r.ılaşm hep- sine boyun eğmek kolay dçgşlld_ı, Prens, İsyan ettim. Bana vermedikleri muam- ma anahtarlarını kendi elleı_'nînle bul- mıya, açmadıkları sır perdesini _tımak- larımla parçalamıya karar v(—:*r_dışn. _Cef vab veriniz, Prensl... Kendisini bilen hangi kadın bunu yapmıyacakti?... Ansızın haykırıyor: — Yeterl .a ghe Hıçkırıklarını bir an için güç tutan şimdi bana doğru bakıyor: — — Cevabi benden değil, onlardan is- tel... Ölülerden!... Bilmezsin, onlar ne dar gaddardırlar... İ ka_ Agtîıa siz bir yaşıyansınız, Nâzım Abâd!... ah ÜĞ00 cerei i bi Yeniden başı kanape üzerine dlf_ş_îf' yor. Daha demin, mezar âlem_mdî, O“f' ler arasında, bütün dünya ilim _a'le_m%- nin henüz keşfedemediği yepyeni bıf il mi parmakları ucunda, tutazî, kaynı- yan - bir kimya dünyasına _hukı:nede; sultan, şimdi iki söz söyliyemiyece kaîuBîmçugınun!... Doğru... Bir çıl- ım ben!... gu]ı?ıu ruh, sandığımdan da fazla muz- tarib. Bu vücud, umduğumdan da faz- la bitkin.. Nâzim Abâd, boğuk bir sesle: — Hayır!... diye haykırıyor. Ben yaşıyan bir mahlük değilim!.. İşleyen her cisim yaşamaz. Bak, bu makineler de işliyor. Ruh var mı onlarda.. hare- ketteler, fakat insan değiller.. ben de öyleyim.. bu vücud kımıldıyor., hayat- la alâkası yok.. bir tek elle, nasıl hari- ka.ar yaratan bu makinelere hükmede- biliyorsam, bana da hükmeden, beni çılgın bir makine haline koyan bir el var. .anlıyor musun... Yaşamıyorum ben!... Bu âlem, ölülerin âlemi. Bu yer- de herkes, dünyadan ayriılmış sayılır. İşte ben de hayatımı bu mezara göni- İlâhi bir süküt dört jyanı sarıyor. Şimdi o, yıkıldığı mermer döşeme üze- rinde, sessiz kıvranan bir yılan gibi. Daha konuşmak istiyor, muvaffak ola- miyor. Ölüler, bu hazin sahnenin tek korkunç şahidleri... — Bir çılgınım.. diye tekrarlıyor. O kadar çılgınım ki ne yaptığımın ken- dim de farkına varamıyorum çok za- manlar. Gömüldüğüm mezar içinde ra- hat bırakın beni!... Fazla şey sorma- yın!... Sorma — bana!.. — Hışmımdan kork!... Çılgınlığımdan sakın!... Pen- çemden uzaklaş!... Bu eller, belki far- kina varmadan, yeni bir masum kanile bulaşabilir!... Uzaklaş diyorum sana... Uzaklaşın kudurmuşun yanından!... (Arkası var) — Hikâye: Denizdeki kutu (Baş tarafı 12 nci sayfada) Oraya kadar indi. Paketi aldı, gizlice eve getirdi. Bu, iri mücevher mahfaza- sına benzer bir kutu idi. En üstündeki kâğıd süudan biraz bozülmüştu. Fakat ba- ğı ve ikinci sargısı olduğu gibi duruyor- du. Silvia yüz binlere değen bu antikayı ne yapacağını birdenbire kestiremedi. Sonra —meseleyi doğrudan — doğruya (Brook) a açmaya karar verdi. Çünkü Brook, Jeanne'ı seviyordu. Kimse_y_e o- 'nun hakkında şübhe vermeden, an_tıkayı sahibine teslim etmenin bir çaresini a- L mğitün gün Brookla bir lâhza yalnız ka- lamadılar. Bunun için gece yarısı bahçe- deki büyük heykelin altında buluşmayı kararlaştırdılar. Gece on ikiye doğru Silvia kutuyu al- dı. Heykelin dibinde (Brook) u buldu: — İşte Brook, getirdim. Herhalde sen de benim gibi Jeanne'ı bunu dî:nıze_’atar- ken görüp şübhelenmîştîn değıl mi? — — Evet... Daha sözünü bitirmeden bir ayak sesi duydular. Birkaç metre u;_:a_kt_a. elinde elektrik feneri mayolu birinin hızla getiğini gördüler. Bu geçen Jeanne'ın tâ kendisiydi. _Kı'ıtuyu _attığı ere gidiyordu. Brook, Sılıf'ıanm elinden îuttu. Gideni gizli gizli takibe b_aşladı]ar, Jeanne kayalığın dibinde denize daldı, tekrar daldı. Tam bu sırada bumuıî îık'îaı anından bir kayık geldi. İçindeki şğiu;rlîekten heykele bpenziyeni, -genç kı- n daldığı yerin az ötesindıî dfnme daldı. ;]In yüzücü ancak suyun yüzüne çıkınca birbirlerini gördüler ve delikanlı- çılgın gibi bağırdı: — Jeanne! Benim Jeanne'ım! — Çorç Yüzyüze buluştular. - Neye yolladığım paketi denize attın J'e;me? Üç gündür kasabgdayım_ Seni dürbünle gözetliyorum. İngılteredı?n yaz- ça mektublara cevab vermedin, Ni- dığımyüzüğümüzü. sana hediye ettiğim îîıtün mücevherleri bir kutuya koyup uuaımşsm. Alınca beynimden vurulmu- di döndüm. Tekrar sana gönderdim. O- N dî insafsızca denize attın. Benden bo- ça a şübhe ediyorsun sevgili Jeanne'ım! z ğvet Corç, bu sabahki mektubunu kîyunca haksız olduğumu ben de anla- a Kıskanacak bir şey yokmuş. dığım mektubları okusan benimle şimdi- ye kadar çoktan barışırdın. Bu sefer de açıp okumazsın diye zarfın üstünü baş- kasına yazdırmıştım. : — Ben de onün için bilmedim, açtım ya. Yoksa ne mektubunu okurdum, ne de adaya geleceğini bilsem halanın da- vetini kabul ederdim. . — Ama ben senin bu defa yanılıp mek- tubumu açacağını, açınca da beni affe- deceğini biliyordum. Biliyordum ki be- nimle barışınca paketimi attığına pişman olacaktın, buraya aramaya gelecektin. Üç gecedir sana rastlarım diye hep bura- ya geliyordum. Seni göremeyince daha evvel gelip paketi aldın mı diye suya da- lıyordum, Heyecandan kesile kesile hem konu- şuyor, hem kayığa yaklaşıyorlardı. Sil- via donakalmıştı. Dönüp Brook'a: — Zavallıların ne kadar. günahını al- mışız, “Götürüp paketlerini verelim. De- mek J&anne, Lady Laurian'ın yeğenine nişanlıymış, Diyecekti, birdenbire Brook'un yerin- de yeller estiğini gördü. O geceden sonra bir daha da onu ne villâda, ne de adada gören olmadı ve ancak o zaman zavallı Silviacık bu garib maceranın içyüzünü anlıyabildi: Meğer Lady Laurian'ın kim bilir nerede görüp beğendiği Brook, bir dolandırıcıdan başka bir şey değilmiş. Jeanne'ın attığı paketi ev sahibinin anti- ka çekmecesi zannettiği için bir vandan genç kıza hulüle çalışmış, bir yandan da geceleri deniz dibinde aranmaya çıkmış- tı. O gece Silvianın verdiği paketin anti-. ka koleksiyonu yerine mücevher dolu bir mahfaza olduğunu duyünca sıvışiver- miş, soluğu kim bilir nerede almıştı,. Kim bilir bu kapalı mahfazayı açınca da Sil-. via ile (Jeanne) a nasıl küfretmişti? Çün- kü: Denizdeki kutunun içi mücevherle değil, rastgele kıymetsiz şeylerle dolu idi. Corç, nişanlısının inadı tutar da kal- dırır kutuyu olmiyacak bir yere atar di- ye içinden bütün mücevherleri çıkarmış, yerlerini on para etmez şeylerle doldur- muştu, yi ; YARINKİ NÜSHAMIZDA: Mes'ud olmuştuk Çeviren: Hatice Hatjlb T fnad etmeyip te daha evvel yolla- |S ü * i — darağacı altında biten memuriyet hayatı: 60 - , Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım defteri titrek bir elle açtı. Tahrirat müdürü birkaç dakika sonra döndü. Getirdiği Defter baştanbaşa sabit mürekkeble yazılmış, yalnız Rus konsolosunun ianeleri kurşun kalemle satırlar arasına sıkıştırılmıştı Bu hususta doğru, yanlış be- lediye ve idare meclislerinin — malü - mat ve kararı bulunmamakla beraber, kömür gibi bütün Sinob ahalisinin muhtac oldukları bir şeyin inhisar altı- na alınması, böylece yalnız kömür imal etmek ve satmakla geçinen beş köy halkının maişet medarlarından mah - rum edilmesi gibi mühim bir mesele - den vilâyetin de haberi yoktu. Sinoblu tahrirat müdürünün akra - basından olan belediye reisi de, bu va- zifeye tayin ve intihab ettirilir ettiril- mez un ve petrol ticaretine başlamıştı. Ekmekcilerle yyuşmuştu. Kendi pet - rollerini belediye deposuna — ücretsiz koyduğu için, diğer petrol satıcılarının kendisile rekabet edememesi yüzünden çok istifade etmişti. Pek iyi bir tesadüf eseri olmak üzere, bir sene kadar evvel, belediye malları- nın devlet malı mahiyetinde olmasın- dan dolayı, bunları çalan ve ihtilâs edenlerin ayni şekilde cezalandırıla- icakları hakkında bir kanun neşredil - mişti. Kömürler, kimsenin haberi olmadan, belediye reisinin tayin ettiği adamlar vasıtasile imal ve alınan 40 beygirle naklolunarak satılıyordu. Ben, muameleyi incelemiye başla - yınca, verilen deftere nazaran, kosko- ca bir kasabanın kömür ihtiyacını te- min ve beş köy kömürcülerinin kârla- rını gasbeden belediyenin bir sene için deki temettüü, ambarda mevcud deni- len üç bin okka -1500 kuruş eder- kö- mürden ibaret idi! Fakat, ambar açtı- rılınca, içinde bir okka bile kömür bu- lunamamıştı. Belediye reisi, bunları da evine taşıtmış! — Belediye reisi, bu sair kanuna mu - gayir ve ağır cezayı mucip suçlarından dolayı tevkif edildi. Evinde, usulü veçhile yaptırılan araştırmada, kâğıd çantasında bulunan ve kendi el yazısi- le yazılmış olan puslada, kömür kazan- cı hesabının mutasarrıfa — şu şekilde verildiğintiğöddükr « H, — dağe gi — “Lirayı Osmani Zatı âlii mutasarrıfi ekremile- rine ceste ceste takdim olunan 1000 Kölelerinde kalan 500 Aza, memurin ve müstahde- minden isimleri malüm kim- selere verilen 300 Yekün 1800 Bir yıl içinde Sinobda sarfolunan kömürlerin yalnız 1800 lira kâr bırak- ması da gülünç bir hesabdır. Müteakib senenin ayni iki ayında kasabaya giren ve sarfolunan kömürler mukayese edi- lince, mutasarrıfa verilen hesabın üçte bir nisbetinde noksan yapıldığı anla- şilmiş idi! O “senelerde Yıldız sarayına intisap eden ve (Malümat) adile gazete çıka- ran (Baba Tahir) Sinob mutasarrıflı - ğinda bulunduğu esnada, bu belediye reisinin -biz Kasfamonudan İzmire gittikten sonra- galiba bir seneden zi- yade hapis cezasına mahküm edildiğini (aramızda başka bir muhabere geçme- diği halde) bir mektubla bana bildir- mişti. Ben bu kapkara kömür hesablarını tedkik ederken, ikinci defa olarak zi- yaretime gelen Rusya konsolosu, Sino- bun son yangınında evleri yananlar i- çin belediyece iane toplandığı - sırada kendisi tarafından verilen ve iş'arı ü- zerine sefaretten de gönderilen iane- lerden kimseye bir şey dağıtılmadığı gibi, hattâ bu paranın belediyece tutu- lan deftere bile geçirilmediğini hayret- le işittiğini söyledi. Belediye reisinin kaynı olan tahrirat müdürü yanımızda idi. Hemen söze ka- rışarak: — Öyle şey mi olur? dedi. Emreder- seniz bizzat belediyeye giderek defteri alır, getiririm. İanelerin deftere geç- tiğini konsolos bey de görürler. — İsabet olur. Çabuk gidip geliniz. -Sinoba muvasalatımı takib eden gün- & BK a v G L — - lerden birinde, yaşlıca bir H, ( bu tahrirat müdürüne: «Benim babam da tahrirat müdürü idi, Bundan dolayı bütün tahrirat müdürleri hakkında bir nevi akrabalık hissile ve binaenleyh hürmetle mütehassis oluyorum.» de- Tahrirat müdürü birkaç dakika son- ra döndü. Getirdiği defteri titrek bir elle açtı .Defter baştanbaşa sabit mü- rekkeble yazılmış olduğu halde Rus konsolos ve sefirinin ianeleri kurşun kalemle satırlar arasına ilâve edilmiş- ti. Buna hayret ettim. Tahrirat müdü- rünün yazısını tanıdığım ve şimdi yaz- dığını anladığım halde, konsolosa, İa- nelerin deftere geçirilmiş olduğunu söylemek zaruüretinde kaldım. Defteri bemen kapatıp müdüre verdim. Konsolos gittikten sonra tahrirat müdürünü çağırtarak şu pek kötü mu- ameleden dolayı kendisini muahaze e“ dince: : — İanelerin deftere geçirilmemesi ecnebi bir konsolosa karşı pek çirkin o- lacağından dolayı bizzarure ilâve et- tim, cevabını verdi. — Bu hal, kendimize karşı çirkin değil mi? dedim, Tahrirat müdürü sustu, Sonra: — Babamın da tahrirat müdürü ol- masından dolayı bütün tahrirat müdür- lerini akrabamdan sayarak öyle hür- met ederim, buyurmuştunuz. Önün İ- ııııı (Arkası var) Gasusluk tarihinden birkaç yaprak (Baş tarafı 9 uncu sayjada) ca kalebendliğe mahküm edildi. Hattâ bu kadarı da kâfi görülmedi. Ordunun ö- nünde zabit üniforması söküldü. Kulıci kı- yılip yerlere atıldı. O «masumum, ma - sumum» diye bağırdıkça etrafta topla » nan halktan küfür, ıslik sesleri yükseldi,. Oradan Şeytan adasına sürüldü. Ba - |şinda gece gündüz bir nöbetçi, vaktile cüzamlılar kampının olduğu yerde bir kulübeye hapsedildi. Her türlü işini ken- di görmiye mecbur bırakıldı. Türlü ha « şeratın, zehirli örümceklerin arasında ya- tıp kalktı Kaçmak istediğine dair bir de- dikodu çıktığı için zincirleri iki misline çıkarıldı, etrafındaki nöbetçi kordonu sıklaştırıldı. Dreyfüs, iftiranın cezasını yalnız çek- medi. Kardeşinin iki oğlu asker mekte- binden çıkarıldı. Karısi bile yanına gel- mekten menedildi. Onu suçsuz gören her insan gözden düştü. Emil Zola gibi ateşli bir muharrir Dreyfüsü müdafaa etmek istediği için İngiltereye kaçmak mecbu- riyetinde kaldı. İstihbaratın yeni âzala- rından biri Henry'nin hangi hileler ve uydurma vesikalarla Dreyfüsü mahküm ettiğini tesadüfen buldu meydana çı - karmak istedi. Derhal Tunusa sürüldü. Kilise, hükümet, matbuat, her şey Drey- füse ateş püskürüyordu. Fakat hakikat üç seneden fazla gizle - nemedi. Zayıf Dreyfüs taraftarlığı içten içe büyüdü, kuvvetlendi. Üç yıl sonra eğ- rar yavaş yavaş aydınlanmıya başladı. Henry mahküm oldu, intihar etti. Es - terhazy İngiltereye kaçtı. Şüphe ve te - reddüd devri bir müddet daha sürdü. Ni- hayet Dreyfüs yeniden muhakeme edil- di. Masum olduğu ortaya çikti, Tevkif e- dildiğinin on birindci yılında binbaşı rüt- besile yeniden orduya alındı. Lejion d'önör nişanı ile taltif edildi. Büyük harbde Paris müdafaasına iştitak etti. Emsali arasında en güzel ve şık Mobilyalar satan (ESKİ HAYDEN ) Yöni BAKER Mağazaları Ziyaret ediniz. SALON, YEMEK ve YATAK ODASI takımlarının zen- | gin çeşidleri her yerden iyi şartlar ve ucuz fiatlarla buıursuıîıuz. adam olan |

Bu sayıdan diğer sayfalar: