Kadın gözü ile Yerli Mallar sergisi Yazan : Hatice Hatib Galatasaray mektebinin ardına kadar açılmış iki kapısından mekteb bahçesine » Yerli mallar sergisine - doğru akan bir insan selinin içine katıldım. Onlarla be- raber içeri girdim. Bahçe hıncahınç dolu!... Tam golda ve ortada yüksek bir yerde Şehir bandosu çalıyor... Bandonun karşısında yolun ke- narında basit kıyafetli kadınlar ve ço- cuklar yerde oturmuş, hem geleni geçeni seyrediyorlar, hem musiki dinliyorlar. Bahçede kalabalık arasında koşuşan gocuklar... Kol kola dolaşan genç kızlar var... Ben evvelâ bahçeye sapmadan binaya doöğru yürüyorum, , Ve kapıdan içeri giriyorum. Kapıdan girerken yapılan: Sağdan!... İhtarına rağmen halk gâh sağdan gâh Boldan ilerliyor... Her sene sağdan gitme usulüne daha hürmet edilirdi... Bu sene bunun ihma! edilişine sebeb nedir?... Belki de sıcak... Çünkü mekteb kapı- gından içeri girince boğucu bir sıcak ne- fesi kesiyor. İnsan sersemliyor... Yapa- Cağımı şaşırıyor, sarhoş gibi sağa, sola dalgalanıyor. Akla gelen ilk istek bir an evvel buradan kurtulmak!... Halbuki buraya girerken içimizde ser- Biyi gezmek için ne büyük bir istek ve nasıl sonsuz bir hüsnüniyet vardı. Galatasaray mektebinin böyle için hava tertibatı ve yapılışı hiç te el- verişli olmıyan salonlarında bu isteği bü- tün pavyonları gezip sergiyi bihakkın görünceye kadar muhafaza etmek im- kânsız. Acaba İstanbulda yerli mallar sergisi için bir bina ne zaman yapılacak?. Bu sene sergiye yüz altmış sekiz fir. manın iştirak ettiğini biliyoruz. Pavyon- lar dekorasyon tibarile geçen seneki pav- yonlardan daha güzeldir. Dekoratör Ve- dadın yaptığı İş Bankası pavyonu çok Bgüzel. Muvaffak İhsanın yapmış olduğu deri pavyonu da iyi yapılmış. Sergide geçen seneye nisbeten teşhir bususunda bir itina ve terakki kaydet- mek mümkün... Teşhir edilen şeyler ara- sında pamuklu mensucat branşındaki ilerlememiz çok açık bir surette görünü- yor, Memlekette esasen bir mazisi olan dericilik san'atı, bu sene de muhtelif fab- rikaların teşhir ettikleri eşya ile tekâ- lünü tebarüz ettirmiş bulunuyor. Cam de her sene biraz daha terakki bir iş üyi bir günde otuz, kırk bin kişi ziyaret ediyormuş. Şimdi bu dakikada koridorları ve pavyonları dolduran ka- Zabalık aldığım şu malümatı tekzib ede- cek gibi değil!... Hem asıl kalabalık yedi buçuktan sonra başlıyormuş! Bu sene sergide birinci defa olarak tes- hir edilen şey tayyare, plânür, otomobil karoserisi, otomobil löstiği, Merinos ipli- ği ve sun'i ipektir... Bunların bu sene yerli sanayiimize ilâve edilmiş oldukla- yımı büyük bir iftihar ve memnuniyetle görüyoruz. İpek kumaşlarımız bu sene geçen se- melerden daha cazib, daha modern desen- Jerle süslüdürler. Yün kumaşlarımız ka- lite değil, fakat çeşid itibarile Avrupa kumaşlarına rekabet edemiyecek bir hal- dedirler, Acaba daha mütenevvi ve daha güzel çeşidlerin yapılması çok müşkül müdür?... Gösteriş itibarile bu kumaş- lJarı daha sevilecek bir şekle sokmak mümkün değil midir? Bir yünlü kumaş fabrikasının sahibi ile görüştüm. Ona bu sözleri söylediğim zaman: — Siz İstanbul bayanları yerli kumaş- ların yerli kumaş okluğunu bildiğiniz zaman onu hemen Avrupadakilerden kö- tü görüyorsunuz, diye cevab verdi. Bi- zim bu fabrikalarda yaptığımız şeyleri siz Beyoğlu dükkânlarında Avrupa ku- maşı diye satın alıyorsunuz ve çoşidleri bizimkilerden 'çok güzel diyorsumuz.. Ma bizim bayanlarımız bu yanlış fikirle malül meselâ bizim fabrikamız var... Benim kendi kız kardeşim bir ke- re tutturdu: «Ben bizim fabrikanın ku- maslarını giymem. Yerli kumaşların çe- şidleri berbad oluyor. Ben Avrupa ky- maşı alacağım» dedi. Kendisine söz ge- çiremedim. Çıkmış Beyoğlunda bir dük- kündan dokuz buçuk liraya bir Avru- pa ('...) kumaşı almış, getirdi, akşama pa- Sesimi çıkarmadım: <Pek güzel>» dedim. Ertesi sabah onu erkenden uyandırdım: «Kalk dedim, fabrikaya gideceğiz.» İtira- zına kulak asmadım. Tuttum, kolundan fabrikaya götürdüm ve önüne bir top kumaş sererek bu defa da ben: «Bak» de- dim, kardeşimin yüreğine inecekti... Çünkü dokuz buçuk Hiraya' Beyoğlunda- ki dükkândan aldığı Avrupa kumaşı bi- zim kendi fabrikamızda dokunmuş, iki buçuk Hiralık bir kumaştı... «Sen al bu- nu şimdi git o dükkândan paranın üstü- nü iste» dedim, fakat ben dükkâncıları da tenkid etmiyorum., Kabahat bizim bayanlarımızda, onlara bir şey icin <yer- li» veya <ucuz> dediniz mi onu almıyor- lar. Benim de başıma geldi. Samimi bir arkadaşım vardır, Bayanını bana yolla- dı. Ben de ona Iyi bir kumaş gösterdim ve metresine bizim maliyet fiatımız olan iki Hrayı istedim. Elinin sırtile kumaşı itti: «İki Hralık kumaş giyilir mi”... Ba- na daha pahalı bir şey veriniz» dedi. Bu defa ben yüz elli kuruşluk bir mal çıkar- dim: «Altı vüz.» dedim. Fevkalâde mem- hüun oldu: «İşte güzel bir kumas» dedi ve bir buçuk Hralık kumaşı altı yüz kuruş- tan aldı. Sonra kocası bana para vermek için gelmişti. Kendisine meseleyi anlat- tım: «Sen bana yüz elli kurus ver met- resine ama evde altı yüzden de» dedim. İşittiğim bu iki hikâye bizde bu zi yeti iyi tebarüz ettirdiği içiu çok güzeldir. Fakat ben yünlü kumaşlarımızın daha iyi olmasını temenni ederken hıc te böy- le bir zihniyete saplanmış değilim, Den kendi hesabıma (iğneden sürmeye ka- dar) her şeyin memleketimizde yapılma- sını istiyen ve tercihan memleketimizde yapılanları kullanmağı sevenlerdenim. Bunun için yünlülerimizin, pamuklula- rımız ve ipeklilerimiz gibi Avrupa ku- maşlarından farksız olmasını istiyorum. Sümerbank pavyonunda gördüğümüz şu rakamlar da pek ziyade calibı mem- nuniyettir. Bünyan, Hereke Feshane fab- rikasından bir senede istihsal edilmiş o- lan yünlü kumaş 1,525,127 metredir. ve ayni fabrikanın pamuklu fabrikaları, Bakırköy, Ereğli, Nazilli ve Kayseri fab- rikalarının bir senelik istihsalleri de kırk dokuz milyon metrelik pamuklu kumaş- tır. Demir karyola ve demir eşya sanayiin- de de tekâmül görülmektedir. Alcmin- yom ve bakır fabrikalarının ımalâtı ev kadınlarını imrendirecek bir tenevvü gös- teriyor. Çorabların hariçten görünüşl pok gü- zel ama... İnsan kadın olunca onların ha- rief cazibelerine artık İnanmıyor. Çünkü yerli çorablarımızın maalesef cins'erinin kötülüğü her kadınca malüm clan bir şeydir. Hattâ işittiğimize göre Başvekilimiz sergiyi gezerken çorabcılara bayanların çorablardan çok şikâyet ettiklerin! ve çorabların kalitelerine daha dikkat et- ğ mek lâzım geldiğini söylemiştir. Gene Başvekil sergide gördüğü otomobil lâs- tikleri ile alâkadar olmuş, bu besi müntesiblerinin şikâyetlerini lemiştir. Bu şube istihlâk resminin faz- lalığından müştekidir. Başvekilimiz bu şan'at şubesinin inkişafı hakkında etüd yapılmasını Sanayi Birliğine emretmiş- tir. * Sergi bahçesindeki pavyonların niha- yetinde atlı karıncalar ve kayık — salın- caklar arasında çocuklar büyük bir nes'e ile oynamakta, büyükler de nişan bara- kalarının önüne toplanıp nişan — atarak, bez toplar savurarak eğlenmekteler. Bahçedeki kahve iskemleleri — dolu.. Şimdi Şehir bandosu susmuş. hoparlör- le plâklar çalmıyor ve süslü kadınlar, süslü genç kızlar iyi giyinmiş erkekler- den bir sel bir taraftan kapmım dışma,, bir taraftan sokaktan bahçenin içine a- kıyar. Yerli mallar sergisi, geçen seneye nis- beten bu sene çok daha muvaffak ol- Hulw Hımp 27 Temmuz / ///// Çarşamba akşamı /.% Tık;:ı:weıl::?l" Ğ;;;/ KOKAİN - ESRAR BON POSTA Kendisini saydırmasını - bilen bir tip Maraştan — Lütfi karakterini —soru- ” TI yor: Hayatında süu.. lik ve sükünet var, dır. Yorulmaktan pek — hoşlanmaz, daha ziyade hazır ve muayyen işler üzerinde ve direk. tif altında çalış- mak ister. Derli toplu olmak kayıdlarile pek üzülmek istemez. Başkalarının hu- susiyetlerine, dedıkodulın karışmaz. Sakin bir tip Galatadan Mus- tafa — karakter'ni soruyor: Kendisine çe düzen — vermesini ve kendisini gös- termesini ve Bay- dırmasını bilir, Kadınm mevzularile alâkadar olur ve kıskanç davranır. Arkadaşlarına menfaat temin edebilir. Bu sebeble aranır, sevilir ve bazan da çekememezliğe mevzu olur. e Eğlenceyi seven bir genç Ankaradan Ali imzasile — sorulu- yor: — Muvaffak ola« cak miyım? Göründüğü ka- dar sert ve keskin tabiatli — değildir. Arkadaşlığı ilerle- dikçe kendisi emniyet ve itimad çoğalır, Hile, riya ve dolambaçlı işleri başaramaz. Sevdikleri ve sevmedikleri hakkındaki hislerin! pervasızca meydana vurur. © Neş'eli bir genç İstanbuldan Di- Mmitri de karabkı» TİRİ soruyor: Zeki, şakacı - ve alaycıdır. Aklı işe yatar. — Neş'esini nadiren zayi eder, Sevgii maceralari- le ve kadın husu- siyetlerile alâka- dar olur, İddiayı, münakaşayı severse de işi mücadeleye vardırmaz, e Kolay inanmıyan bir tip Bandırmadan Fahri de fotogra- fenın tahlilini üsti- yor: Serbest ve so- kulgan — değildir. .| Muhitini bulduğu zaman ve arkadaş- larının yanınd konuşkan olur. B c şeye kolaylıkla 1- nanmaz. Menfaatlerini dağıtmakta — cö- merd davranabilir. © Herşeyden evvel emniyetve itimad Aksaraydan Meh med Çakar — sorv- yor: — Muvajfak ola- cak mayım, sevile- cek miyim? Sevgiliye emni- yet ve itimad tel- kin ettikten ve sev meğe ehil oldur- tan sonra se mek bir hak olur. Yalnız sevginin sert. liğe pck uhnmmulü ynlmu' Dünün, bugünün (Baştarafı 8 inci uıyycda) tinin ekalliyetler dolayısile Almanya ta- rafından idare edilmesini istihdaf etmiş- ti. Ve bu tekliflerin Berlinden geldiğine de hiç kimsenin şüphesi yoktu. İşler bu halde iken, Çekoslovakya ayni zamanda müdafaa plânları ile de meşgul oluyotdu. Çünkü bir harb olduğu tak -| dirde Rusya ve Fransadan yardım ge - linciye kadar dayanması lâzımdı. Ve kü-| çücük Çekoslovakya harikulâde kuvvetli bir ordu vücude getirdi. O kadar ki az bir zamanda, iki milyon 700 bin kişi tu- tan 34 piyade ve 4 süvari kolordusunu seferber edebilirdi. Birinci hatta da 800 bin kişi verecek bir vaziyette idi. Hava kuvvetleri de umursanmıyacak kadar e- bhemmiyetsiz değildi. 650 birinci sınıf ve 1720 de ikinci gınıf tayyaresi vardı. Sko - dada dünyanın en tanınmış mühimmat fabrikaları harıl harıl çalışıyordu. Binacnaleyh Beneş ile Krofta, Hen - Telnin taleblerini kesenkes - reddettiler. Fakat Alman hududlarında, Almanların mutad manevralar diye isimlendirdiği as- keri tahşidat müşahede edildi. Vaziyet gergindi. Ve yarının tarihi Çnklcr de böş durmadılar, ve hudud « larında bazı mütehassısların iddiasınca, Fransızların Maginot hattından daha müessir istihkâmlar vücude getirdiler. Berlinde, Hitlerin hariciye nazırı Rihbe bentrop İngiliz sefirine, «Çekoslovakya- daki hâdiselerden dolayı Almanların da- ha ne kadar sabredeceklerini bilemem..» Bibi sözler söyledi. Çekler sulh kokan nutuklar söylüyor- lar, Fransızlar da, Çekoslovakyaya karşı vâdlerini yerine getirmek için canla baş- la çalışacaklarını bütün dünyaya ilân o- diyorlardı. İngiltereden bazı ihtar sesleri yüksel- di. Çek ekalliyetleri meselesini hallet - mek üzere müzakerelere girişildi. Herkes, bir şey yapılmalıdır, kanaatini besle - mektedir. Fakat ne ve nasıl yapmalıdır?. Bunu hiç kimse bilmiyor. Hülâsa, Çekos- lovakya kelimesinin harfleri ister so - nundan, isterse başından teker teker söy- lensin, her iki tarafı da tatmin edecek bir sulh anlaşması yapılma, takdirde sulh uykusuzluğu, tedirginliği yılan hikâyesi gibi uzayıp gidecektir. (Arkası var) Bu sene soyretlecsgıımiz çok güzel bir film: “ Sis (Baştarafı 8 inci ınu]dda) için kulübeye iltica ettiğini anlar ve kızı sevmeğe başlar. Bu sırada dışarıda silâh sesleri işitilir, kulübenin sahibi Panama işe müdahale edince mütecavizler kaçar. Az sonra kulübeye Zabel girer. Elinin biri kan içindedir. Nelly bu adamı görün- ce bir köşeye çekilir. Zabel taarruza uğ- radığımı söyler. Gün doğarken herkes kulübeyi terkeder. Kartpostalcı olan Za- bel dükkânına gider. Çuart Vittel rıh - tımlarda dolaşmağa başlar. Nelly - ile Jean da gezmeğe çıkarlar. Ressam Kraus onları tahassürle süzer. Nelly ve Jean rıhtım üzerinde dolaşırlarken üç serse- riye rastgelirler. Bunlardan Lucion kıza hitab ederek Maurice'in nerede olduğu- nu sorar, Jean kızarak Maurice'i döver, serseriler kaçarlar. Jean kızdan ayrılarak şehre gezmeğe çıkar, Genç kızla akşamüstü buluşmayı da kararlaştırmışlardır. Jean az sonra cebini karıştırırken 100 | franklık bir banknot bulur. Parayı Nelly koymuştur. Jean-bu para ile kıza hediye ğlllllllllllIlllllllllllllNlIIlllIIlllIIllllIlIlllll T sli Rıhtim ,, miliğini yapan adamdır. Jeana bazı tekse liflerde bulunursa da delikanlı reddeder ve Panama döner, Adam ona ressamın elbisesi ile pasaportunu verir ve kaçma- sını tavsiye eder. Fakat Jean sevgilisini görmeden gitmeğe razı olmaz. Gece kız ile dolaşırken gene Üç serseriye rastgelir - ler. Jean kızarak Luciene tokat atar. Lu- elen intikam alacağını söyler. Nelly delikanlıya bir itirafta bulunur? Maurice'in vaktile dostu olduğunu söy- ler. Jean sesini çıkarmaz. Geceyi bir - likte geçirirler. Sabahleyin otelin gar- sonu onlara kahvaltıyı getirirken şehir- de çalkanan havadisi bildirir: «Maurtce öldürülmüş ve denize atılmış. Polis tah- kikat yapıyor.» Jeandan şüphe edilmeğe başlanır. Nelly Zabelin yanına gider. Zabel Nellyi sevdiğini ve onun yüzünden Mau- ricei öldürdüğünü söyler ve kızın Üze - rine atılır. Tam bu gsırada Jean çıkar ve Zabeli döver, Vapura giderken yolda karanlıkta üze- rine silâh atılır ve yere yuvarlanır. Nelly koşar ve sevgilisinin ölüsü üstüne ka - Türk - Hava “Kurtümir BÜYÜK PiYANGOSU 4 üncü keşide 11/ Ağustos/1938 dedir. Büyük ikramiye: 50_000 Liradır... Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (10.000 ve 20.000) liralık iki adet mükâfat vardır... Şimdiye kadar binlerce kişiyi iştirak etmek suretile siz de taliinizi deneyiniz... zengin eden bu piyangoya Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü ilânları Kiralık Mahallesi Sokağı No. sı Galata Yenlcami Fermoneciler 118 'Taksim Firuzağa Sıra gerviler ... Tophane Boğazkesen 164 yö4 154 154 1ök » 1ö4 Emlâk cinsi ikkân Ahşab ev Apartıman altında dükkâün — 7.00 1 ci daire 11.00 2cd » 18.00 Beü » 1400 4 cü » 14.00 K Gdi v 6.00 Yukarıda yazılı vakıf mallar 31-5-9890 sonuna kadar kiraya verilmek üzere “açık arttırmaya konulmuştur. İhalesi 29-7-988 Cuma günü saat 1 de yapıla- caktır. İsteklilerin Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü Akarat Şubesine gelmeleri. (4632) Muhammon — kıymeli muvakkat 00 00 00 cins Yukarıda mahallesi sokağı No cinsi mülâhazat ev ve mevkileri yazılı emvalı gayri menkullerin tamamı satıl- mak üzere 26-7- 6388 Salı gününden itibaren bir ay pazarlıkla verilecektir. İstakblarin Kadıkâv vakıflar mildüriüöüna salmalari YARAN.