-- — İçiniz canım!... İçtim. Bakıyordu. Titredim, Gözle-|rü rinde gınb bir âateş vardı. — Söyleyin! — Benden ne istiyorsunuz? — Hiç!... — Yalan söylemeyin!... — Hiçbir şey!... Prens samimi değildi. Samimf olma: dığını da ruhunun sakladığı gözler belli ediyordu. O gözler. ki, ilk tanıştığımız gün olduğu gibi göz bebeklerimde mu- hakkak bir şey arıyardu!... — Bir likör daha!. — İmkânsız!., Dokunur!., — İçinizi,. Bu söz ne kadar kat'i idi ki.. o daki- ka sanki ben bir asker, o âmirdi. Söy- lediklerine itiraz, büyük bir mes'uli- yet doğurur gibi geliyordu. Başımın döndüğünü o da farketti. — Alnınızı ovalıyorsunuz?.. — Bir şey değil!. — Başınız dönüyor. » Muhakkak!.. — Belki!. — Baş döndürenlerin başı dönmeli!.. Titredim: — Baş döndüren... — Sen!. İlk defa olarak sen diye hitab etmiş- ti. O dakika jilâhi bir rüzgâr, sanki bü- tün mubhakeme kudretimi yeniden aldı, götürdü. Kendime sahip değildim. Avucla - rımda yanan bir elin sıcaklığını hisset- tim. İki kol, omuzlarımı yakaladı. 'Tek söz söyliyemedim. Boğuk bır ses, onun sesi; — Fir'avunun kızı!!.. Diye inledi. Kim?, —- Bütün gece yatağımda — kıvrandım. Ne uyuyabildim, ne de uyumağa niyet ettim. Yalnız bir ara kendimden geç- *mişim, öyle inlemişim ki yan odadan babam bile işitmiş, koşa koşa gelmiş. Hasta olup olmadığımı sordu. Kendisi- ni bir şeyim olmadığına inandırarak savdım. Bir hatıranın heyecanları bile o ha- tıranm kendisi kadar ateşli olabiliyor demek. Bugünkü hatıranın tesiri altında bilmem ki hangi kız, bütün varlığının sarsıldığını duymazdı. Kulübede esas itibarile neler oldu?.. Yemin ederim, prens şerefime leke sürecek bir hare - kette bulunmadı. Dün ne idiysem bu- gün de oyum. Prens Nâzım Âbad, iki gencin yalnız bulunduğu bir salonda işlenebilecek hataların en hafifi ile kaldı. Nazik konuştu, havaiyattan bah- setti çocukça sözler söyledi, delikanlıca göldü ve yalnız... Beni öptü. Kadımların çoğu için bir erkeğin en büyük güzelliği parasıdır, derler, Be- nim gibi küçüklüğündenberi macera seven insanların nazarında para en ge- ri plânda kalır. Bizim gibilerin ruhu ü- zerinde baş rolü oynıyan muhakkak ki şöhretlir. Prens Nâzim Âbad beynel- milel bir şahsiyet imiş... Bütün Avru- pa onunla meşgul, herkes onun haya- tındaki şaşaalara ,meftunmuş. Bütün bir muharrir ordusu, onun hayatını sa- ran esrarı yırtmak için çabalıyormuş. Fransanın en yüksek sosyetesinden bir çok kadınlar, onunla bir arada bulun - Tmak için can vermeğe razı imişler... Macera seven bir ruhun bir erkeğe kar- Şi zâf duyması için işte paradan dahâ üstün sebebler... Belki içki kultanmak- lığımdan, o dakika şaşkınlığımdan isti- fade ederek prens Nâzım Âbad benden daha çok şeyler istiyebilirdi.. Bunu yapmadı. Demek ki servet ve şöhret, bazı feylesolların iddia ettikleri gibi, ruhun asaletini mutlaka bozmuyaor!.. Benden bir şey beklemiyordu. Şu halde ormanlar ortasında kaybolmuş © ıssız kulübeye beni ne diye götürdü?. Pariste gazino mu yok, oturacak yerle- lira ve kıran mı geldi?. Herhangi bir müecs- Fi'ravunun kızıl!. sesenin hıızuıl bir nduındı ayni Hkö- ikram edebilirdi. Başka bir düşün- düğü vardı !.. Sonra... Ormanda- ki kulübenin her vakitki oduncu kulü- besi olmadığı belliydi. Hayli para dö- | külerek o gün yoktu. Sebeb?.. döşetildiğine — şüphe İşte —anlaşılamıyan nokta!. Bir şeyden şüphelenmek, sezi- | Jen bir sırrı tamamile anlıyamamak ne büyük azab!. Hayır... Hayır!.. Yemin ederim, prens bütün bunları bir mak- sadla yaptı, orta yolda fikrinden vaz geçti. İlk sözü bunu az, çok belli etme- miş miydi?. — Konuşmamız lâzımdı!. Neyi konuşacaktık ve ne konuştuk | ki?. Ormanların güzelliğini mi, pren- sin likörü çok sevdiğini mi?. Şaşkmlnşmaayaım belki © puseyi bile alamazdı. Prensin bir yanar dağ kadar kıvulcımlı dudıkları arasından süzülen inilti ne idi?. — Fir'avunun kızı!.. Fir'avun kızı ve ben!... Aramızda ne geniş mesafe var!. Bu söze bir türlü mana veremiyorum. Fir'avunlar hak- kında bir kaç kitab okumuştum. Fir'a- vunların en sembolik hususiyetleri, 'Tanrının çocuklarıyız diyen gururlatı imiş!.. Guruürla alâkası olmıyan birisi varsa o da benim!.. Prens Nâzım Âbad, Günün Bulmacası E EKEN HEHN ÇENEE EENEN SOLDAN SAĞA: 1 — Hiç bir taraftan olmuyan-bir nola. 2 — Açık açık anlatma-memnu. 3 — Rıza gösteren-bağlılık. 4 — Başkam-evlerde erzak konulan yer. $ — Rüstemin babası-gülme. © — Bir şey sürme-tren yolu. '? — Yakında çıkacak bir meyva. 8 — Yaldızlı kumaş-yükselme. 9 — Rabit edati - geyiği meşhurdüreyalide. 210 — At olan-taraflar. YUKARDAN AŞAĞI: 1— Ancık - memleket. 2 — İzahlar-dair. 3 — Zulümden şikâyet etme. 4 — Hayvanları bağladıkları yer-Azer - baycanlı. 6 — Bir uzuv-bir kadın ismi. 7 — Bir erkek ismi & — Bir erkek ismi-içkili, çalgılı eğlence i 9 — Moblilya yapılan beyaz ağaç-bir Ce- nup vilâyetimiz. 10 — Akar getiren-söz. bu sözü âdeta ithamkâr bir tabir gibi dudaklarıma çarptı!. Bu —sözde ben, prensin ruhunda Şşaklı şesrarengiz öz duygunun bir itirafını sezer gibi olu- yorum işte'.. Neden?.. Kendim de bil- miyorum. Şu dakikada anlaşılmaz bir tesir altında bulunduğum mubakkak!.. Böyle olmasa her zamanki güler yüzü- mün yerinde, aynalar bir feylesof so- murtkanlığı göstermezlerdi bana, Ba- bam da bunun farkına vardı ki bu sa- bah: — Neye sustun, bülbülcüğüm?.. di- yordu, Sonbahara daha vakit var!. Nöş'eli olmağa çalışıyorum, olamı - yorum, Zoraki neş'e olamıyor, Va - lancıktan gülmek istesem, kahkaham lbağuzkmdn bağuluyor. En hafif gülüm- semeler bile, karşımdakiler samimi ol- madığırm anlıyacaklar korkusile, du- daklarımı okşayamıyor. Bir ızlırabım var... Değiştiğimin far- kındayım. Sanki bir karanlıktayım ve aradığım bir ışığı bir türlü bulamıyo- rum, —— — Fir'avunun kızı!.. Azıcık dalmışım. Uyanır uyanmaz kulaklarımda canlanan ilk söz gene bu oldu. ıSon (Arkası var) Postanın hikâyesi : Veda sahnesi (Baştarafı 8 inçi sayfada) likeli bir hünerini tekrarladı. Sağa eğildi, bir elile çalılara asıldı, başım — taşlara çarptı, kucak kucağa yere serildiler. Jimnl gözlerini açtığı vakit her şeyi bi- rer birer hatırladı. İris hâlâ kolunda idi. Yanaklarında renk vardı. Murtazam ne - . |fes alıyordu. Büyük heyecanlardan sonra bazan insana gelen derin uykulardan bi- rine dalmıştı. Yavaş yavaş kımıldandı, gözlerini açtı. — Korkma İris! Kurtuldun. Tesadülen ben aşağıda idim. Seni tuttum. Nefes gibi bir ses cevab verdi: — Ağabeyimle o ağaca çıkmak için bahse tutuşmuştuk. Sen beni tesadüfen değil, bilerek tuttun. Ne harikulâde şey... Kim bir insanı düşerken tutabilir? — Bir cambaz. Ben cambhazım. Oh, nihayet onlar gibi kibar sınıfın - dan olmadığını itiraf edebilmişti. Vücu- dündeki ağrılar gittikçe arlıyordu, Fakat © mes'uddu. Öyle bir veda sahnesi yaşa - mıştı ki bütün ömrüne bedeldi. Kolunda İrisi tuttukça ne çekse vız geliyordu. Saç- larının arasında tüy gibi hafif bir şey dü- laştı, Sanki yıllarla uzaktan gelen bir fı- sıltı: — Aman Yarabbi diyordu, sesimi bir daha duymayacak mı? Jimni niye yap - tın, ben bu fZedakârlığa lâyık değildim. Ben sana hep yalan söyledim. Aile ismim bile yalandı. Senden o bin lirayı çekecek, sonra seni bırakacaktık, diyordu. Acaba bu bir hayal mi idi? — Seni seviyarum Jimni, beni kurtar- dığın için değil, çoktanberi seni seviyo- rum. Bunları sana söylemiye lâyık bile değilim. * Çıkımtının kenarında, kolunda bir ip tu- tan iri yarı bir adam göründü. Ve kaya- nın tepesindekilere seslendi: — Burada başka kimseye yer yok. Ben ipleri yalnız başıma bağlarım. Jimninin kafasında düşünceler birbi- ovalıyordu. Beni sevdiğini söyledi. Sağım (İris) in ağabeysi bizi kurtarmak için ip ve adam da getirdi. Artık ayrılmıyacağız. Ve daha düşüncesini tamamlamadan gözleri kapandı. Örnründe ilk dela bayıl- mıştı. Heyocanı hiçe sayan adamın de- mir sinirleri bu sevince dayanamamıştı. Kd ni ee (Baştarafı 7 inci sayfada) valtıdan evvel saray bahçesinde uzun bir gezinti yapar. Kraliçe yanındadır. Bilâ- hare küçük prenseslerin uyanmalarında hazır bulunmak üzere ayrılır. Kral sast 8 de muazzam yekün tutan dosyasının bir kısmını gözden geçirir. Bu dosyanın içinde hergün annesinden gel- miş bir mektub vardır. Sonra ekseriya bu saatte kardeşlerine ve dostlarını telefon eder. Kral ile kraliçe saat 9 da Garvanon salonunda kahvaltı ederler. Bu saatte kü- reçeli, jambonlu yınıını. balık, sandu- viç. Kahvaltı bitince kral bürosuna geçerek hususf kâtibini veya muavinini kabul e- der, mahrem evraka bakar, tayinleri tas- dik eder, bilâhare devlet reizi sıfatile kra- liçe ile birlikte hazır bulunmak mecburi- yeti olan merasim varsa onlar hakkında malümat alır. Satt 11 de krala bütün gazeteleri geti- rirler. Şimdi yapacağı şey bunlara birer göz atmaktan ibarettir. Dikkatle okuma- yı akşam yapactaktır. Bundan sonra sıra cenebi diplomatla- rın, müstemleke valilerinin, ve nazırların kabulüne gelir, 6 ncı Core kral olmak 3- çin yetiştirilmemiş olmasına Tağmen «Mesleğini» hayret veren bir sür'atle öğ- renmiştir. Kendisi ile konuşanlar bilgi- sinin derinliğine, hafızasınm — kuvvetine ve kolaylıkla idamesine hayran olmaktan geri kalmazlar. * Kraliçe öğleden evvelin bir kısmımı kızları ile geçirir. Onlarla oycar, müreb- biyelere talimat verir, prenseslerin çalış- maları üzerinde hocalarile konuşur. San- va refakat kadınlarını kabul eder, kâtib- lere mektublar dikte eder. Kraliçe yemek pişirmekten çok iyi anlar, bazan listeleri kendisi yapar. Öğle yemeği saat biri çeyrek geçe ha- | zırdır. Geçen nisanda 11 inci yıldönümü- nü tes'id etmiş olan prenses Elizabet de | azanlesi Sabani bBUukKMgam Sarayı hiç değilse haftada bir defa öğle yı ğinde hazır bulunur. Prenses fra öğrenmiye başladığı için O zaman bu dil konuşulur. Öğle yemeğinin n sü basittir. İki kap ile meyvadan ter küb eder. Bazan yemekte anne kı Mary de bulunur. Kral ailesi efradınd Bgayri davetlinin bulunması enderdir. Yemek bitince kral ile kraliçe &: geçerek birer kahve ile sigara Kral babasının ve dedesinin âdetleri h lâfma yaprak sigarası kullanmaz, sig içer. Onu da pek az kullanır. İkindi bidayetinde spora sadık kı olan kral biraz Ping - Pong oynar, yahud hava müsaid ise ata biner, Saat dörtte kral, kraliçe ve pre r | birlikte çay içerler. Majestenin en iyi za manı budur. Refikası ve çocukları ile b başa kalmıştır ve soöhbeti hiç kimse ih etmez, Saat 55 da kral tekrar bürosun ve kabine âzasından birini kabul ederek | günün siyasi hâdiseleri hakkında m mat alır. Kabul edilecek ziyaret varsa ans | ları kabül eder, En nihayet kâtibleri ile | ertesi günün programını yapar. Dd ASaat 7 de prensesler dairelerine çekil 5| meden evvel babalarını kucaklamıya ge lirler. Akşam yemeği saat sekizde hazira dır. Ve kral ile kraliçenin bu yemekti yalnız kalmaları nadirdir. Daima misafi leri bulunur. Yemekten sonra eğer bi yere gitmiyeceklerse misafirleri ilc, misa- firleri yoksa refakat bayanları ve lordla- n ile vakit geçirirler. Gazete okurlar, e- debiyat, #por münakaşası yaparlar, İ siyasetten asla bahsetmez. Buna mukabil. endüstri ve sosyal hareketlere c vardır. U Saat 11 de Bukingam derin bir uykuyi dalar. Hafta sonu Kralın ailesi cuama günü öğleden ra Bukingamdan ayrılarak hafta so geçirmek üzere ya Savdringam, | da Vindsor köşküne giderler. Artık 5J açık hava, ve dmknmc zamanıdır. Maraton koşusu dün yapıldı — 42 kilometreyi Ankaradan Selim 3.21.50 ıaa(te“ katederek birinci geldi Atletizm federasyonu tarafından ter- tib edilen birinci Maraton (42 kilametre 195 metre) koşusu dün Kadıköy stadında başlayıp Kartala kadar gidip gelme şek- Hinde yapıldı, Müsabakaya saat 3.40 da İstanbul, An- kara, Bolu, Kocaeli, Zonguldak mıntaka- larına mensub 18 atletin Iştirakile başlan- mıştır. Yirminci kilametreye kâdar gidişte iki, dönüşte ise dokuz atlet müsabakayı ter- ketmiştir. Müsabaka esnasında atletlere werilmek üzere otuz liman, 18 sölata, 18 şekerli çay sarfedilmiştir. Koşu esnasında yolda bir çeşmeden su içen Ankaralı Şevki yarışın son sekiz ki- Jometresinde koşuyu terketmiştir. Müsabaka esnasında gayelt acıklı sah- neler olmuşlur. Atletlerden — biri yelda rasigeldiği bir çeşmeden kana kana su iç- miş, biri tesadüf ettiği bostandan hara- retini teskin için bir mikdar salatalık ye- miştir. Müsabakada alınan dereceler şunlar- dir: 1 — Selim (Ankara) — 321.50 Satt 2 — Sulhi (İstanbul) — 34432 » 3 — Ali (Ankara) 34548 » 4 — Mehmed (Ankara) 40805 > 5 — Reşad (İstanbul) — 40335 » 6 — İbrahim, (İzmit). T — Galib (İzmit). 8 — Hüseyin (Ankara). Türkiyede ilk defa yapılan bı.ı koşuyu Berlin olimpiyadında Japon San iki saat 27 dakikada, Balkanlarda da Yunanlı Kir- yakidis 2 saat 48 dakikada bitirmiştir. Dünkü yüzme yarışlarını Boykoz kazandı I ıııı serbest: - İskender, Beykoz: 1,14. Müsabaka | na Mahmud. 131 Y.T. K. 4 100 Birtüstü: 1 - Şamil. Galatasaray: Beykoz: 1.31. 100 Kurbağalama: 1 - Saffan, Beykoz: 1.4.1, ğ 800 Serbest: 1 - Vedad, Beykoz, 2 - İskender, Beyko 4X200 Bayrak:; Â Fikret, Saffan, Fuad, Vedad. Küçükl öi 100 Serbest: ”| 1- ıeruı Beykoz: 120, 2 - Kemal, Galâ-. tasaray: 1.22.6, 3 - Özdemir, B. Ş. 4 - !üa addin, O. 8. 5 - Nukar, Beykoz. 100 Birtüstü: 4 1- Kemal, Beykorz: 1.39, 2 - Maruf, Be, Ş, LAZ. 3 - Necati, B. Ş. 143, 4 « Osman, B, &. 130, 2 - Fikret, 1 - Eftal, O. S: 3484 2 - Komal, B. Şi 348, 3 - Artin, B. Z. 4 - Ferld, B. $. 400 Serbest: 1 - İbrahim, Beykoz: 6282, 2 - R $: 635, 9 - Kemal, G. 8. « - Alâ B. B. Polis Müdürünün bir tezkere: İki gün evvel Köprüde Haliç iskelesile açılmış ve karıştırılmış olduğu görülmüştür Vak'anın tarzına göre bunun ufak yaşda