16 Haziran Bolivyada bir ağaç kabuğun- dan yapılan ve çok hüzünlü sesler çıkaran bu çalgı her sene tıraş edilir. Zira süphrge gibi üzean dürmaktadır. W Çok garib bir yangın ç ça l'; İ| Yakılan bir ağecın kovuğunda bulunan bir tavşan tutı havlile bir çınar ağacına kaçmış, BON POSTA uşarak can e GÜ ç g& kovuğa girmiş ve ağaç da bu yüz- den baştanbaşa ” Neyvyorktu bir sümüklü böcek bir birkeç dakikada öldürmüştür Eser güze I, orijinal, fakat kusurludur Yazan: İbrahim Hoyi Yepyeni ve orijinal bir eser karşısında lunuyoruz: Yakub ve Ötekiler. Bu, bir | Proloğlu, dört aktlı ve on tabloluk bir Piyestir. Matbuat hayatına, bu — eserile €iren muharriri, Celâleddin — Ezine'nin Vasıflandırdığı gibi de «Bir rüya oyunu- dür,> Bir piyes, bariz karakteri icabı u- Mumiyet itibarile oynanmak için yazılır. tanbaşa Yelaefi kanaatler, doktrin ve 'Dıma komprimelerile bezenmiş olan, Jeryer adetâ bir ruhiyat, içtimaiyat, hat- V Telsefe kitabı okunuyormuş hissini ve- Ten bu eser - bu bakımdan - temsil cdi- İebilir mit. İnanışımızca hayır.. Zaten Celâleddin Ezine de bunu söylüyor: *Bu kitab ne sahne için yazılmış bir Piyes, ne de heyecan verici bir roman- Gr, Sadece bir rTüya oyunudur.» Filhakika, eser, beşer! olmaktan ziyade hayalidir ve muharririn kafasında, uzün #üdler, müşahedeler neticesinde yoğu- Tulmuş, birikmiş fikirleri adetâ birer oto- Mat gibi, söyliyen şahıslar vazifeleri bil- ten sonra hafızamızdan ip gilmek- Yedirler. «Mathias Çinli doktor gibi.) pi- Yesin kahramanı Yakub, etten, kemik- ten bir şahsiyet olduğu hiasi verilmesine , tamamile bir gayenin, bir fikrin Kelimeleşmiş enmuzecidir. O Yakub ki, fdtib ve md fikirlerile, düşüncelerile Ka Nuri gibi basit bir tipe felsefe o- Yacak, türlü türlü mazariyeler konfe- Tahsı verecek kadar hayalidir. Yakub, fevkalbeşer olmıya çalışan Bir tiptir. İçinde kaynaşan iki benlik onu lü türlü maceralar süzgecinden geçi- Tir. İkinci benlik piyeste Melon şapkalı dır. Onda, şeytani bir hüviyet var- * O da, Götenin Mefistosu gibi gül İler yerde Yakubu bulur, her yerde * Onun için de «Yakub ve Ö: Skurken, eski Alman klâsikleri İ Ü Ve çeşnisini duyuyoruz. Şur: fırlatmak Tâzımdır ki, Celâledi * Uzun müddet felsefe okumu ıu'f'ıu hazmetmiş, kültürlü bir. mu- ı’d:'rdh. Türkçesinde «nim karanlık, nim Nlhik, velevr gibi Rizumsuz - tâbirler İlarmasına rağmen, kafasında pişir- » Gğüttüğü fikirleri mevzularının ı“'ü vefasızlığı ve çetinliğine rağımen kolayca, sunabiliyor. Bundan üslübün güzel, oldukça kilçık- _.ı'::d“lu hükmünü çıkarabiliriz. Eserde kubu TU nazariyeler zincirleniyor. Ya- .hnn daima savaşan benlikleri, sosya- Sörp, Ve insan üstü küdret nazariyelerile Tn .ıh"r. Yakub, bütün bu çarpışmala- B Ynasıdır, menşurudur. Tan üniversitelerinden birinde del- *kuyan Yakub, bir müddet yaşadığı *İsit insanların önünde, göğsüne yumruk " İhamle göstermek Jâzımdır. Para ile g İbrahim Hoyl bir iç âleminden sonra insan üstü olmak | sevdasındadır. ve bu sevda ile ülkesine dönmüştür. Sevdiği bir kızın, başka risile alâkadar olduğunu anlayınca, ge- ne ikinci benliğinin teşvikile, maddiyetin, refahın kendis! için bir hiç olduğuna ina- nır. Her şeyi satar ve gözünde büyülttü- ğü bir umumhane kadını ile yaşar. İnanışımca, bu umumhane kadını (Ay- şe) hiç te beşeri değildir. O da, diğer şa- hıslar gibi, muharririn sokak kadını şekline manzumelerinin bir tezahürüdür. Lâkin, Yakub yükseleceğine, bir mukavole ile |bağlandığı Melon şapkalı ikinci benliği- |nin bütün tavsiyelerine Tağmen, irade- sini kaybetmektedir. Adetâ, ferdiyeti yok olmuştut, Meyhanede, alelâde, ba- yiyerek: — Hayir, bırak beni., diz çöküyorum, «Onlarin önünde iyorum> — diyece kadar alçalır. Fakat bir şey yapmak, nü kamaştırdığı maballe bıçkını Fiyaka Nuriye yeni yeni dinlör aşılamaya sava- şır, Kötü sosyalizm dersleri vermeğe kal- kışır, «Zengin iş adamları, Âdemle Havva yı inkâr ettiler; unuttular ki bugün sonda gelen yarın başta yürüyecektir. diyerek propagandalar yapar. Ona bu cemi- yette, fakirlerin haksız yere sefil olduk- ları, en meşru servetlerin bile barbarca çalındığı fikrini aşılar ve «Sen ilk erkek- sin, kadının da ilk kadındır. Bunu iyice belle» der... Adamakıllı nüfuzu, hükmü Jaltına aldığı külhanbeyini, hirsızlık ede- [ı—ek ve zengin bir bezirgânın apartıma- nana girerek, «Paralarımı ver. Onlar be- nimdir, asıl sahibi benim, malimı geri ver» dedirtecek kadar kandırır. Fiyaka yanmıştır feneri içine ker n metgur Sayesim- 2 saat zarfında bir Iğnede delik Sayfa 9 Afrikada — Pyg- * me denilen cü- celer diyarında bir “zevce,, al- mak İçin kizin anasına bir kö- pek hediye et- mek kâfidir de, karşı tarafında bulunan bir başka fenerrlen yılanı termektedir akseden Ziya ile gemilere yel gör Timurlenk Delbiye kadar bütün Hindistanı zabtettiği xaman, asirlerden birinin yür zünde gördüğü çek tatlı ve masum blr gülümcmeye — mukabil binlerce esirin mred edilmesini emretmişlir. NEŞRİYAT SAHASINDA BÜYÜK AKİSLER UYyNDIRAN BİR ESER: Nuri yakslanmıştır. Ömründe hırsızlık yapmamış olan külhanbeyinin böyle ne | idüğü belirsiz bir insanın uğuruna yan- dığını anlıyan ve Yakuba atıp lutan ar- kadaşları, onunla karşılaşmca, hınçları kabarır, Fiyakayı ele veren budur, diye Üzerine hücum etmek isterler. Yakub, Fiyakanın yakalanmasını bir prensip ve teori meselesi olarak görür, «Eğer karde- şimiz Nuri bugünün ahlâk kaidelerine göre bir cürüm İşlemiş ise; onun bu ha- reketi yarının insanlarının nazarında suç değil, fakat yeni bir ahlâk nazariyesi- nin başlangıcı olacaktır.. Nuri bir kah- ramandır, Bu jest, büyük harikulâde ta- savvur ve icra jestidir» der. Saçmalama- larına devam ederek: «— İşte iptidai insanın benliği ile İncilin birleşmesinden meydana gelen hakiki! sosyalizm mektebi.. ve ancak paryalar- dan, parazitlerden, tuleylilerden hakiki cemiyet kurulacaktir. Onün için Nuri, müstakbel dünya mefküresinin fedalsi, hakiki cemiyetin alemdarıdır» diye coşar. Fakat meyhanede bulunan halk Yaku- bun dediklerini anlamaz. Onu linç etmek isterler. Tam bu sırada Melon şapkalı a- dam görünür ve kendisile yaptığı mu- kaveleye riayet etmediği için Yakuba en büyük cezayı verir: «Bu adam çıldır- dı. Onun yeri tımarhanedir...> diyerek, zavallı ferdiyet sefili ve sahte sosyalizm peygamberini şifa yurduna gönderir, * Yakub ve Ötekiler hiç şübhe yok ki, Türk edebiyati için: yepyeni bir örnektir. Türk şahısları bile, düşünüş tarzları İle daha ziyade şimal ülkelerinin çeşnisini veren bu eserile Celâleddin Ezine, sessiz, sadasız, fakat uzun zamandanberi hazır- layarak bize, bu eseri vermekle, Türk e- debiyatı binasına yeni bir taş koyuyor. Eserin, öz mevzula o kadar ilişiği ol- mıyan, ve biraz da haddinden fazla 7en- list olan parçaları (isterik Boeatrisin Mathliasla olan sevişmesi) bir tarafa bı- rakılacak olursa Yakub ve Ötekilez, tatlı tatlı okunmaya değer bir piyestir. Şah- sında kıymetli bir edebiyat elemanını selâmladığımız, fakat fikirlerine orlak çıkmadığımız Calâleddin Ezine, vüdetti- Bi (Kırk yılın romanı) nda bakalım, bize daha ne gibi edebi ufuklar açacak, yep- yeni bir stilin nümunesini verecektir?.. İbrahim Hoyi (D Yakub ve Ötekiler: Bir rüya oyunu. Yazan: Celâleddin Ezine, ö0 kuruş. “YAKUB VE ÖTEKİLER, Eser Türk edebiyatını uykudan uyandırıyor Yazan: Fikret Âdil Bir eser neşredilir edilmez bir gok muhar-/ rir, Mmünekkid işe koyulur. Kimi eseri kendi fikirlerine basamak yapar, kimi malüemmatını dökmek için vesile sayar, kimi tamamla - mağa kalkışır, Bazımı beğenir, öteki bütün bunları eski ve söylenmiş bulur, hepsl ken- dilerinden bahsedeler. Yeni eser bir lâşedir, onu didikleyenler, karınları tok, kendilerine İbirer geref payı ayırırlar: Aslan payımı, Bir esar hiç bir vakit tamamı değildir. Onu tamamlıyan okuyucudur. Eser, okuyucunun tahteşşuurundaki tuşlara dokuünabilirse sen- foni o zaman doğar, Müellif, eserini tek ba- Şına vücude getirir. Her tek oluşun kusuru çift olmamak, ekzik olmaktır. Okuyucu, müellifle evlenip kendine telkih edilen tohumu havsalasında besliyerek bir doğum hâdisesinin zorluklarına dayanmak mecburiyetindedir. İşte bunun için okumak, sadece diş macunlarının markalarını sök - mek demek değlidir. Beni bu başlangıcı yapmağa sevkeden se- beb, neşredilir edilmez etrafında büyük akla- ler uyandıran Celâleddin Rzinenin «Yakub ve ötekiler» istmli eserinin yanlış anlaşılmış öl- masıdır. * Küuvvetli —muharrirler, beklemesini — bilen, |mevzuunu kafasının içinde, senelerin ve ça- |lışmanın verdiği tecrübe ve kültür ile yoğur- duktan sonra en mudil coreyanları, en sade, en anlaşılır şekilde verebilenlerdir. Celâled- din Bzine, bizim memlekette bu târifin hu- dudları içine girmeğe çalışmıştır. Bizde, alelekser muharrirlerin yazıyı bı - raktıkları bir yaşta lik Türkce eserini veren Celâleddin Ezine, onu, bir «Rüya oyunus de- mek süretlle ortaya çıkardığı zaman, muhi- tinde derin bir hayret uyandırdı. Çünkü onu dış tarafı ile tanıyanlar için, Celâleddin Exi- ne bir «dilettanteb idi, edebi meseleler hakkın da nadiren verdiği hükümleri de, söz arasın- da söylenmiş hükümler diye telâkki ederler- ĞL Bunun için, hayatı hakkında kısaca ma- lümat vermek istiyorum. Nerede kaldı ki, yukarıda, ben cbizde alelekser muharrirlerin yazıyı bıraktıkları bir yaşta...» dediğim gibi onun hakkında çıkan diğer yazılarda da ya- Şinin hayli Derlemiş olduğu hlasini verecek parçalar var. Hayır. Celâleddin Ezine sakalı göbeğine kadar inmiş, elinde baston, bur - nunda gözlük bir fâdı! değildir. Bilâkiş, genç- tir. Ve kendisi dünyaya, yirminci asırla be- raber gelmiştir. Ük tahsillerini Mektebi Sul- tani lle Frerler de yaptı. 1912 de Almanyaya gisti. Berlin ve Erfurtta liseyi tamamladı. Heldelberg ve daha sonra Lelpzig üniversite- lerine girdi. Oradan 1921 de Parise giderek «Belences Polltlgüues» de okudu. Bu zamana gelene kadar, Celtleddin Ezine hikâyeler ve Darmıstadtta rejisör Martung tarafından sahneye konan ve oynanan «De Wegb isimli bir piyes yazdı. Pakat 1922 den sonra yazı- larının sonuna bir nokta koyarak, tasarlmdı- Bi mevzuların kafasında — olgunlaşmasını bekledi ve ilk «tecrübe darbesi, bir Üstad darbesi» oldu. * Beş arkadaş, «Yakub ve Ötektler» kolkola mekteb hayatı yolundan ilerleyerek bir altı yol ağmına çıkıyorlar, hayatın önlerine çı- kardığı bu yollar karşısında duruyorlar. Hepsl temayüllerine göre, kendine birer yol seçecektir, ve hepsi, bu yolun sonuna vardık- ları zaman, bir çıkmaza sapmış olduklarını Fikret Adil Röreceklerdir. Bu yollar, muhtelif dünya gö- rüşlerini ifade etmektedir, ve haddi zatinde bir tek ve ayni şahsın karşısına — dikileri muhtelif meselelerin tottmal «complexe» idir, Bu itibarla, öserin kahramanını sadece Yas« kub olarak almak doğru değildir. Eserin beş kahramanı vardır, ve hepsi kendi başlarına, bir edüalite» dramı yaşıyorlar. Çinli Sun-Pu, Lao-Çe'nin — felsefesi tesirindedir. mürakae be Alimi yaşamak ister. Fakat sonra korsan olarak, bir hareket adamı olur. Beatris Lin bir amazondur. Kadının bayatta mühim biğ rolü olduğuna kanidir ve büyük ihülülia teşvikelsidir. Hislerini sun'lleştirir, şehveti, Kgüzelliği ve eti le hüküm sürmek ister. Ne« ticede, korsan Sun-Fu'nun pençesine düşer, ona râm olarak kadınım asıl yerinin neresj olduğunu gösterir Ömer, kitabların esiridir, tasnifci, ekolastik bir zihniyete — sahibdim, hafızası vardır, ve bu hafıza onu akamete, uğratır. Mevsu ve mektub her şeye, sisteme İnanır. Lâkin bütün bu nas ehramı, en alte taki küp çekilince gümbür gümbür yıkılınr, Mathias, daha prologun birinci tablosunda kendisinin epiküryen olduğunu ifşa ediyor ve sonra, Üçüncü aktta, Yakubun Karagüme rükteki evinde mağlübiyetini kabul ediyor, Yakuba gelince, 0, yukarıda kısaca gö « Tüşlerini anlattığımız eşhasın gittikleri yola ların yanlışlığını peşin görmüş ve kendi ba«< gına bir çığır açmak istemiştir. Belki bu çıe fatda muvaffak olacaktı. Pukat — ona bit «can yoldaşır bir «mahremi râz» llüzımdi, 'Tuttum zannederken kaçırdığı bu kuş, tibki «hakikat>» gibi onu inklaara uğrattı, ve arküs daşlarının yollarının yanlış olduğunu bludle ği halde, kendini gene onlarmkine benzet bir yola atmaktan alıkoyamadı, ve «Melon şapkalı adam> — süretinde — canlandırdığ) «egoiste> ve «eynigue» tarafına rağmen, İsayj taklide teşebbüs etti, halka, iptidal insanlat arasına inmeğe çalıştı. Fakat o da iflüs ede« rek hem nahvetinin, hem de «cünisme» nli kurbanı oldu. Böylece, bu beş amalümuli muadele, çözülmeden sonuna erdi. Eserin şematik hülâsası budur. Biraz yus karda, Celâleddin Ezinenin kuvvetli mu « barrirlere mahsus bir tecrübeye girişüğini söylemiştim. «Yakub ve Ötekilerle, mücllif, bu tecrübede, bizim ölçümüzle — muvaffak (Devamı 13 üncü sayfada)