3 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

3 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| 2 Sayfa SON POSTA Hergün Nerede kaldı O Türk buğdayı? Yazan: Muhittin Birgen ir gün, Budapeştede Macar D gostlarımla — konuşuyordum. Bir ziraat memleketi olan Macaristan- dan, bir ziraat memleketi olan Türkiye- den bahsediyorduk. Bir aralık, Macar- lardan biri bana dedi ki: e— Bizim Macar edebiyatında Türkiye mahsullerinin adı çok geçer. Meselâ, es- ki Macar hikâyelerinde Türk meyvaları- nin sık sık adları zikrolumur. Fakat, 'Türk mahsulleri arasında bir tanesi var- Gr ki bilhassa zikredebilirim: 'Türk buğ- dayı, Bizim eski zamana aid hikâyelerm mizde, tarihi sergüzeşt Tomanlarımızda Türkiyeden buğday getiren tüccarlar, başlı başlarına bir kahraman tipi teşkil ederler. Bunlar, Türkiyeden buğday ge- tirmek için sergüzeştten sergüzeşte geç- mişler ve bu altın renkli gıda taneleri sayesinde şu kadar büyük, bu kadar çok | servet kazanmışlardır. Karadenizin dal- | galarını aşarak, Tunanın sakin sularında | haftalarca akıntıya doğru çıkarak, Türk buğdaylarını merkezi Avrupaya nakle - den sergüzeştçiler, bizim tarihf romanla- yımızda, ekseriya, muradın ve saadetin tâ kendisine kavuşan bahtiyarlar — olarak tasvir edilir. Artık, bu Türk buğdayı buralarda görünmez oldu. Acaba, yol - lar mı değişti? Memleketler mi değişti? Nerede kaldı, o Türk buğdayı!» Bu sözleri şimdiki gibi hatırlarım. O zaman, dinledikten sonra, esefle bir gö- ğüs geçirmiş ve şöyle bir cevab vermiş- tim. «— O Türk buğdayı ihte kaldı. Türk toprağı gene o toprak, Türk köyl ge- ne o köylü, Halen çok yorgun olmasına Tağmen Türk toprağı gene veriyor; uzun #enelerin ıztırablarile bunalmış olması - na rağmen Türk köylüsü gene çalışıyor. Fakat, Türk buğdayının eski nesli bo- zulmuş, Türk köylüsünün de istihsal kudreti, yeni zamanım istediği şartlar derecesinde yükselmiş değlidir. Türk buğdayını Macaristanda ondan dolayı göremiyorsunuz ve sizin mübarek Tu - nanın mavi aynası üstünde altın taneli 'Türk buğdayının sarışın akislerini bunun için göremiyorsunuz!» * Romadaki enternasyonal ziraat ens'i- tüsünün birkaç sene evvel neşretmiş ol- duğu istatistik rakamlarına göre Avru- pada buğday istihsal eden memleketle- rin bire nisbetle randıman kudretleri â- tasında büyük farklar vardır. En başta| şimal memleketleri geliyor: Oralarda,| vasati olarak, bire nisbetle 26-28 derece- sinde mahsul alınıyor. Şimalden cenuba | ve garbdan şarka doğru gidildikçe bu nisbet düşer ve gayet dikkate değer fark- lar gösterir: Meselâ, Büyük Fredrikin | Voltere yazdığı mektubların birinde «Allah cezasını versin, bu bizim menle- Resimli Makale: Eski sadrazam «Âli» Paşa bir gün yaya olarak Çakmakçı- lar yokuşundan iniyordu. Tam fırının önünden geçerken yanında bulunan dostuna: — Hacı efendi, bir zamanlar param yoktu, bu fırından si- gene yiyemiyorum, dedi. Eski Avusturya Başvekilini seven Kontes Eski Avusturya Başvekili - Doktor Şuşnig'e hâlâ aşırı derecede merbut o - lan Kontes Vera Fugger Von Baben hausen (sağda) bir opera temsilinde ha zır bulunuyor. Devlet makamları Kontese eski A - vusturya başvekilini her zaman gör - Mesi için müsaade vermişlerdir. olan memleketlerin en bü; kuvvetleri kimyevi gübredir. Makinenin de tesiri yok değil, fakat, asıl rolü kimyevi gübre oynuyor. Geçen sene bir aralık bizim memlekette makine sevdası tekrar uyan- mıştı. «Kombina» yapmak, bol buğday almak düşünüldü. Halbuki llk yapılacak kette Sahrayı Kebirin bütün çöllerindeki kumdan fazla kum var!> diye tavsif et- tiği Prusyada bugün bire nisbetle 22 buğ- day alındığı halde Avrupanın hâlâ ayni vasfı muhafaza eden eski bir ziraat mem- leketi olan Fransada bu nisbet ancak 14-16 dır. Bulgaristana doğru — gelirken vasat! verim yüzde altıya doğru düşüyor ve eğer son senelerde büyük bir tahav- vül olmadıysa Rusyada bire dördü ancak buluyor. Birkaç sene evvel gördüğüm bu istatistiklerde Türkiyeye ald bir rakam dahi yoktu. Fakat, umümiyetle bizde va- Bati verim bire üç ile üç buçuk arasın- dadır! Türk buğdayının tohum olarak, cins olarak geçirdiği maceraların ve bunların sebeblerinin tedkikini ziraatçilere bıra- kalım; yalnız biliyoruz ki, bugün Türk buğdayı diye standard bir kalite göster- memize imkân yoktur. Hiç olmazsa ucu- za çalışan Türk köylüsü bundan bol ye- Tiştirse, ucuza mal etse, gene bu memle- kete bolluk, genişlik, ferahlık — verecek bir Türk buğdayı meydana gelebilirdi ve bunu, hiç olmazsa flat rekabeti ile, böl bol satar, Türkiyeye kuvvet yapardık. Maalesef bundan da mahrumuz. 'Türk buğdayı da Türk atı, Türk ineği gibi, yavaş yavaş kalkınacak, yavaş ya- vaş gelişecektir. Uzun seneler içinde bun- ların ıslahı için çalışacağız ve ondan sonra tekrar kendimizi bulacağız. * Buğday istihsali sahasında bire nisbel- le yüksek bir verim vasatisi elde etmiş iş, Türk buğdaycısını kimyevi gübre kullanmıya alıştırmaklı. Bu, henüz biz- de tecrübe bile edilmiş değildir, maliyet hesablari bile yapılmamıştır. Toprak mahsulleri için 'Bir olis yap- mak fikrinin içinde bitçök iyi şeyler gö- rünüyor. Hiç şübhesiz bu arada, toprağın verimini artırmaya yarıyacak tedbirler de vardır. Bu kanun bu sene çıkacak mı, çıkmıyacak mı bilmiyoruz. Fakat, arzu ve temenni ediyoruz ki bilhassa buğday meselemizin hal şekillerini arıyacak ol- duğu anlaşılan bu teşekkül bir an evvel hayat sahasına çıksın ve işe başlasın. Türkiyenin en büyük istihsal mevzuu, hâlâ ve hâlâ buğdaydır. Türkiye nüfu- sunun en büyük kısmı hayatını hölâ ve hâlâ buğday tarlasında kazanıyor. Türki- yenin kalkınmaya en çok muhtaç olan, en viran, en bedbaht ve en iptidal sahası da buğday istihsal sahasıdır! Müuhittin Birgen İ güzel bir kızı varmış. Zengin adam, İ kızını evlendirmek istiyormuş.. fakat İ $ : H İ $ $ : : İ İ : İ î — Peki alırım! $ ğ girdiği gece görmüş vE görür görmez ? İ î  EE AÂz nimet, azami istifade.. SÖZ ARASINDA GNL Hergün bir fıkra Ne susuyorsun, hemen bir şarkı söyle Zengin dir adamın yüzüne - bakıl> smyacak kadar çörkin Jakat sesi çok kızı kim görse almıyormuş. Nihayet tanıdığı ve kızını görmemiş olar bir gence: — Benim bir kızım var. Yüzü çir- ; kindir ama fevkalâde güzel bir sesi vardır. Onunla evlenir myisin? Demiş. Genç, adamın zenginliğine tama etmiş: eeDüneeSED aceAAdEENLEPEKEELELANAAAENEEAAAAA Demiş ve yüzünü [_!k defa güvey kayınpederinin kızından bahsederken söylediklerini hatırlamış: — Daha ne susuyorsun, diye bağır- miş, hemen bir şarkı söyle, o bitince bir başkasını söyle ve arkasını hiç kesme! NesutneasecesernesenereceerErERnErEE KA EELAR AARARA, Bir günde 28 khişiyi Öldüren âşık canavar Kara sevdaya uğrıyan 28 yaşlarırda bir Japon delikanlısının, gözlerini » bürümüş, eline geçirdiği bir silâhla 28 adamı öldürmüş, üç kadını da yarala- mıştır. Katil, itfaiye neferleri, polis ve gönül- lülerden mürekkeb bir takib heyetinin bütün gayretine rağmen kaçmıya tau- vaffak olarak dağlara çekilmiştir. Susuz porlahllan nasıl sulandırmalı? Susuz portakalları nasıl sulandırmalı? Bu indi bir iddia değil, portakala çok düşkün olan bir adamın keşfidir. Yaz mevsimi gelip te, şöyle ağız tadi- le sulu portakal yiyemiyen bu zat, nasıl yapsam da bu kuru portakallardan isti- fade etsem diye düşünürken aklına dâ - hiyane bir çare gelmiş hemen bıçağa sa- rılarak, kabuğu, tazeliğini muhafaza eden portakalı koparıldığı taraftan kesmşi, bir kâğıda sarmış ve iki gün o halde bırak - mış. İki gün sonra eline aldığı portakalın gayet sulu bit hâl aldığını görmüş. Şim- di, bu zat külliyetli mikdarda portakal satın almaktadır. 'Tablat acı Iütifeler yapmakla göhret bulmuş bir periye naatkârı ve en mütevekkilidir. benzer. Bize iyi bir hayat geçirmek için muhtaç olduğumuz | Zekidir: Onun bir uçurum kenarındali geyleri hep birden vermez, mutlaka en mühimlerinden biri- |Nasıl ihtiyatla yürüdüğüne dikkat etmif ni eksik birakır, bizim ona gösterebileceğimiz yegâne muka- | beniz, bu durendişliğin herhalde zekâ €& mid alıp yiyemezdim. Şimdi param var, fakat dişim yok, — bele şekli sadece bize verdiği mahdud nimetlerden azamf is- | Seri olduğunu inkâra diliniz varmaz. Hüe tifade temin etmenin yolunu bulabilmekliğimizdir. Kiliseye 10,000 Veren dilenci ü biri “î:n)mıuduıd: ınwhw“"mdm:ldk“nnh_ yen güzide muharrirler, eşeğin adı safik nın kilisesine gitmiş, papazın huzuruna çıkmış, koltuğunda tuttuğu, kirli kâğıd- i|lara sarılı bir paketi uzatarak: — Bu dint bir resimdir. Bana lüzumu | TIrsak katır doğurmak istiyen kısrakla* yok. Belki işinize yarar, demiş ve uzak -| "in halleri nice olur? Papaz Sen Piyeri gösteren resmi al -| birde ne isterler böyle?! Şehirden kovW” miş, hoşüna gitmiş, duvara asmış. Bir|dun.. şimdi de seni memleketten oYt © kaç gün sonra; tesadüfen o kiliseye gi -| mak, bir cani, bir namussuz gibi seri hÜ” ren ve resmi gören bir Tressam, eserin| dud meşhur ressamlardan Corregio'ya ald ol-| su veya odun taşımak için olsun, düğült duğunu, ve on binlerce İngiliz lirası et- / .çe bile davet edilir, herkesten —iti tiğini söyleyince, iş çatallaşmıştır. Papaz, şimdi bu hazineyi nereye nasıl saklıyacağını düşünmektedir. Buse hararetini ölçen âlet (” suna kızmaz, bir an için dikilen K Ametikada yeni bir âlet tcad' edilmiş- | laklarını tekrar gevşetir, kotaman DAf tir. Bununla cinsi cazibe ve büsenin ha -'nı önüne eğer, gene otlamana devam rareti ölçülmektedir. Kadranın Üzerinde| derdin.. " sifıitdan 129 a kadar rakam vardır. Ve|' Seni takdir için bu sükünun kâfi iktii ibre 90 nın üzerine geldi mi, busenin ol-'ne yapalım, kadrini bilmiyorlar, işte T dukça hararetlendiği anlaşılmakta, tam | bu sırada zil çalmaktadır. Yapılan tecrübelerde: Yeni nişanlanmış çiftlerin buse hara- Evet: Sade bundan dolayı! retleri derecesi 95. Yeni evlenmiş buse hararetleri derece- Uzun senelerdir evlenmiş çiftlerin bu- se hararetleri derecesi 30. kalatın'eöven' kük'veye kocalarık |di a an a leare l ! buse hararetleri derecesi 15 olarak tes- Evli kadın kocasımın buse hararetinin 15 olduğunu görünce, onun hiyanet ettiğini anlıyacaktır. kendisine İSTER malarına kulak misafiri olduk. haber nedir? diye sormuştu. daha göz attıktan sonra: İNAN, Dün Boğaziçi vapurlarından birinde iki arkadaşın konuş- Birincisi, bugünkü gazetelerde gerçekten hoşa gidecek Bir saattenberi bütün gazeteleri didiklemiş olan muha- tabı bu sual Üzerine yanında duran gazetelere birer defa İSTER şu fıkrayı okudu: İNANMA! — Göremiyorum, cevabını verdi. Bunun üzerine afkadaşı «Mali senenin başlaması münasebetile bütün icra muha- sebeleri devir ve kayıd işleri için dündan kapalı kalacaklardır. Ayın 6 ncı pazartesi sabahına kadar icra veznelerinde tediyat ve tahsilât yapılmıyacaktır. İşte size alacaklı için de, borçlu için de tatn bir hafta tatil!l» İSTER İNAN, İSTER İNANMA!| itibaren 6 gün Eşeği nasıl Unuturuz ? —e —e K TidA eçenlerde, arkadaşım Muhittini Birgen gene bu gazetede bif“ denbire eşeklere karşı tuğyan ederek *Onları unutalım'.» diye barbar bağırdr Bugüne kadar, arkadaşımızın o hiddes ti geçsin diye bekledim. Şimdi müsaade” sile bu hususta ben de fikir beyan edes ceğim. & Muhittinin hışmına uğrıyan zavalli mahlükun ezeldenberi dostuyum. İki #* yaklısından ne derecelerde nefret edefe sem, dört ayaklı eşeği o kadar severiille Severim.. çünkü eşek, adının bağlı bu* lunduğu kötü mefhuma rağmen hayvans ların en zekisi, en tâahammüllüsü, en kâ* 1â, insanların, en kalabalık caddelerde ©* tomobil, tramvay, araba, hamal tehlike* lerine pervasızca kendi kendilerini ara€“ derek çiğnendikleri ve bir türlü müte* nebbih olmadıkları bir zamanda ' eşeğili daima yolun kenarını takib etmekle göst terdiği dirayet üstünlüğü az buz şef midir? İ Gene herkesin, her aklına geleni bit ğıra çağıra ötede beride söylemekte OF masına mukabil, eşeğin, başını önüne © ğerek derin derin düşünmesi ibret alına” cak şey değil midir? h Onun sebebli sebebsiz yediği dayağli ses çıkarmadan katlanması, Nldlglnd' İ:ışmımuı. ne verseler ona kanaat etme” si, yonca bulursa yonca, diken bulursf İdiken yemesi, en hazzetmediği nesne olari suya karşı bilâfütur nefretini izhar ede* rek, üzerinden dahi geçmek İstemc! inadını hiçbir dayağa, hiçbir işkcn:îâ feda etmiyecek kadar celâdet gösterr bilhassa kudemal'n birçok kimselerili övündükleri meziyetlerden sayılmaz Mf «Folklore» umuzda önemli bir yer tatâlla darbı mesellerimize bile adı karışâflı Nasreddin Hocanın birçok menkıbeleri” nin kahramanı olan eşeği nasıl unuturuz! argoyu edebiyata sokmak istle unutulursa, lehcelarini daraltacak olafi bu boşluğu ne ile telâfi ederler? Eşeği unutur, varlığını ortadan kaldt Zavallı çayır feylesofu!, Senden ikidü mek istiyorlar. Sen ki. velet . görürdün.. Eminim: Gazetede senin aleyhinde yör zılmış olan yazıları sana, senin anlıya' ğin bir dille nakil ve izah etmiş olsalâf” ve e Ve sen, gene iki ayaklı adaşlarının Delr bad ettikleri bir namdan dolayı kurbiü edilmeğe mahkümsun.. e— TAKViM

Bu sayıdan diğer sayfalar: