He_rgün Yol yapmıya Muhtacız Yazan: Mubhittin Birgen ünya tarihini ve insan cemi- yetini tedkik eden muhtelif nazariyeler arasında bir tanesi vardır ki medeniyeti ve cemiyetin tekâmül hare- ketlerini yollarla izah eder. On dokuzun- €ü asrın ilk yarısında bir aralık hayli kiymet kazanmış olan bu nazariye, şüb - hesiz her şeyi izaha kâfi değildir; lakat, içinde çok doğru olan bir hakikat saklar, Yol medeniyetin çizgisidir; medeniyet, yolun hem önünden, hem de arkasından gider. Oturduğu toprakları yol çizgile- rile süslemiyen cen t medenileşemez ve arkasındaki yol çizgilerini daima ileri- ye doğru götürmüş olmıyan medeniyet, hakiki bir medeniyet değildir. Yol ve me- deniyet, birbirinin içinden çıkan iki mel- humdür. Biri olmadıkça öteki, öteki bu- lunmadığı yerde beriki var olamaz. Bu hakikati izah için daha fazla söy- lemeğe tüzum yoktur; bugün, bu memle- | kette değil, her zaman, tarihin her dev- | yinde, her cemiyet bu meseleyi böyle an- lamıştır. Eğer bir fark varsa o da yalnız ifadesinde olmuştur. * Roma imparatorluğu yol sayesinde im- | paratorluk oldu; Bizans, ancak yol kuv- | vetile etrafa yayıldı; Osmanlı İmpa torluğu da evvelâ yol, sonra da uzak ik- lümlerde fütuhat yaptı. Anadolunun muhtelif sahalarında dolaşırken Osman- ht fütuhatı devrinin yapmış olduğu yol- ların hâlâ yaşıyan izlerini gördüm. Yol yapmasaydı Osmanlı imparatorluğu ne | büyür, ne de yaşıyabilirdi. Romalı lar nasil yaptılarsa Bizanslılar da öyle yaptılar ve Osmanlılar da ı kullandılar. Osmanlı imparatorluğu | tekniği değiştiremediği içindir ki inhita-| ta uğradı ve tekniği değiştirmek bakı- Mandan yaptığı bütün gayretler neticesiz kaldı. Bugünkü Türkiye, modı Bini memlekete yeni sok kniği tekniği çok de; bakımdan 'Türkiyede tam manasile modern on ki- Dömetrelik yol dahi yöktur. Şu halde,| demiryolları bir tarafa bırakılırsa, Tür- kiyede modern yol, hiç yok demektir. Halbuki, daha pek çok şeylere muhtaç olduğumuz gibi, biz yola muhtacız. Bunu da modern teknikle yapmamız mutlaka garttır. Şu halde yolu hem yapacağız, hem de bunu modern yol tekniği yapa- cağız. Tanzimat devri memlekete ne kâfi şo- 8€ yapabildi, ne de şose tekniğini bize tam öğretebildi ve bilhassa tatbik ettirdi. Cumhuriyet devri asfalt şose yapmıya başladı; fakat, itiraf etmeliyiz ki, bunda da kendimizi henüz muvaffakiyet güs- termiş sayamayız. Bir yandan yaptığı- mız yollar öbür taraftan bozulmaktadır. * Demek oluyör ki Türkiyenin bir yol st- yasetine sahib olması lâzımdır. Bu yol siyaseti, fikrimizce, şu muhtelif unsur - lardan mürekkeb olmalıdır. 1 — Devletin yapacağı milli yollarla wilâyetlerin yapacakları mahalli yolların | güzergâh ve teknik münasebetlerini tes- | bit etmek ve teknik bakımımdan standard yol şartları tayin eylemek. 2 — Bu yolların mütemadi tamir ve i- dame şartlarını kat'i surette tesbit et- mek. 3 — Milli yollardan, vilâyet yolların- dan sonra köyleri bu yollara bağlıyacak olan köy yolları için de bir rejim karar- laştırmak, Bu unsurlardan mürekkeb olan yol sis yasetimizi yeni bir yol kanunile kat'i su- rette tesbit ettikten sonra bunların in- şası için lâzım olan para kaynaklarım da bulmak icab eder. Bu paraları bugün- kü büdcemizle ihtiyaç ile mütenasib de- recede temin etmek müşküldür. Şu hal- de, bunlar için de fevkalâde varidat bul- mak icab ediyor. Her ne pahasıma olursa olsun, bunları da bulmamız elzemdir. Bu arada mevcud köy yollarını ıslah ve tan- zim işini de köylülerin üzerlerine yükle- mek için hususi bir nizam koymak icab eder, Bundan başka, bir takım Avrupa mem- leketlerinde ve meselâ, Macaristanda ol- duğu gibi yol inşası için bir takım şir- ketler vücude getirmek ve bu şirketlere yollardan geçecek nakil — vasıtalarından İrübenin imkânı olduğunu tahmin edebi- muayyen bir tarife ile bir ücret almak SON POSTA Resimli Makale : Sitroen basit bir atölye sahibi idi, zamı otomobil fabrikası kurdu, Avrupanın en sâhib oldu, fakat Ford ayarına çıkmak hı kapıldı, borca girdi, iflâs etti ve kalb Fransız gazeteleri onun için: — Kendisinde teşkilâtcılık dehası vardı, fakat israfl ile gürür da en büyük zâfı idi, dediler. Kör olmğa mahküm Zavallı çocuk Geçenlerde, gözlerinde kansere müşa- (i kla doğan, ameliyat edil -|? mediği takdirde öleceği muhakkak olan, |? bih bir ha: sonunda kör kalması tercih edilerek a - meliyat yapılan zavallı bir bebekten bah- ? setmiştik. Resmimiz, bu talihsiz yavruyu gösteriyor. usulü de hatıra gelebilir. Üzerinde bü- yük hareket olan yollarımız yok değil-| dir. Nüfus kesafeti fazlaca olan Garbi Anadoluda böyle yerler vardır. Meselâ, İzmirle Bergama arasında böyle bir tec- liriz. * Bu işlerin tatbikat şeklini bir makale ile Hade etmeğe imkân olmadığı iç bahsin bu tarafını bırakacağız. Yalnız şü nokta üzerinde ısrar edeceğiz: Bize yol lâzımdır, bunu müutlaka yapmalıyız ve bu husustaki faaljyeti yeni ve umümi bir kanun içinde toplamak mecbüriyetin- de; Mühtelif bakımlardan bütün ihti- yaçlara cevab veren bir kanun ile mem- leket, devletle milletin baştanbaşa ve her yerde elele vermesi şeklinde, seferber ha- le getirilmek lâzımdır. Bunun için ener- jik bir el ister ve bu enerjik el Ali Çetin- kayada vardır. Yapıştığı her işi mutla- ka koparan bu elin bu sahaya da uzan- ması ve memleketi, devlet makinesile, vilâyet makinesile ve köy kuvvetile ha- tekete getirmesi zaruret halindedir. Her şeyden evvel tek bir kanun, tek bir zaruret ve tek bir hakikat: Yol yap- mıya muhtacız! Muhittin Birgen anla muazzam bir yük teşkilâtına evesinde idi, israfa sektesinden — öldü, ölü haline geürir. izzeti nefsi başladı — İsraf ve gurur. — Gurur ve israf öyle iki mikrobdur ki insana doğduğu gün Birincisi müvaffakiyetinin, ikincisi de kazancının ile artar ve nihayet hastalığı yenemiyenin felâke- ti ile nihayet bulur, bununla beraber bu iki hastalığın aksi olan meskenet ve hasislik te o derece fenadır, insanı yaşıyan İnsanın mehareti gururunu başkasının ığı noktada durdurmakta, masrafını da kazancı ile ayarlamakta görünür, Hergün bir fıkra Fır;:t— ki.. Adaman biri bir vilâyette mektub- ; ? ct imüş. Vali değişmiş, yeni gelen va- i H geldiğinin ertesi günü bir bahane ? ile mektubcuyu işinden çıkarttırmışz. Mektubcu açıkta kalınca öteye beri- ye baş vurmüş. Fakat kendine münüa- : sib bir iş bulamamış. Nihayet bir ge- i miye gemici olarak girmiş. $ Zaman geçmiş, bir gün gemide ken- disini izden çıkaran valiye rastget - miş. Vali onu bu vaziyetle görünce: — Buna hiç üzülme, demiş, farzet i ki güneş bir müddet için bulütler al- ı tında saklandı. Fakat gene oradadır. İ Eski mektubcu valiyi yakalayınca : denite atmış, ve bağırmış: — Buna hiç üzülme, Gerçi şimdi süya düştün ama, gene kendini aya- ğın toprakta farzedebilirsin, çünki suyun altında toprak vardır. vecerrELA LA LA AER AA EReLLAKLEAKEKELEDEKLLERALAARLEmEnA 407 Mahkemede poker Oynayanlar Vere Clifton şehrinde ikamet eyle- mekte olan M. Henry Talbot bundan & ay kadar evvel müdhiş bir poker partisi oynar ve 4.800.000 frank kaybeder... Ya- nında bu mikdar para bulunmadığından bir çek doldurur ve kazanana verir... Pa- ra mühim mikdarda olduğundan Henry Talbot müteessir olur. Düşünür, taşınır ve ertesi günü soluğu mahkemede alır.. Dava açar ve paranın kendisinden sahte- kârlıkla alındığını söyler. Dava Los Angeles hâkimliğinde görül- meğe başlar... Mahkeme her iki tarafı dinledikten sonra poker partisini yapan- ları davet eyler ve huzurunda oyuna baş- latır... M, Henry ile muhasımı M. Leiv Brice karşı karşıya geçerler. Oyunda rölanslar hayli sert çekilir... Bluflar da hatırı sa- yılır derecelere varır... Oyun biter, fakat hâkim kararını vermek için muhakemeyi talik eder... Nihayet müddei haksız çı- kar... | Masraflarını posta Pulu ile ödeyen yıldız |lcan mev | Sözün Kısası Soğan DarM Buhranı lu Tanrı cümlemizi daha be- terinden korusun!. Acaba da- ha ne kötü günler göreceğiz?. Benibeşer€ oldu mu olanlar?! A, döstlar, a dostlaf, bakındı tasasız başımıza gelenlere! »e Avrupada soğan buhranı — başlan!ığı Duymadınız mı?, Gazetenin biri parmak kadar puntularla, üç sütun üzerine dizil* miş Hütdağı gibi başlıklarla haber veriz yör, ayol! Akşam, bizimki bir yandafi galdır güldur okuyor, öbür yandan dü merakından girt girt teftih koyuveriyof” du. Zavallı adamcağız bol soğanlı imattif bayıldının adetâ esiridir. Ne yapsın? S0f yıllarda onun bütün gücü, kuvveti boğü” zanda toplandı. Nerede ise mübarek pat” başlıyacak. M ife Fo an - bizimki patlıcana hOYE lezzeti olur? nsız kalmış, ©* raceli yos: le der - soğansız ne tadı, Alamanyada, millet soğ ğ nun yerine prasa kulları rmış. HiŞ olur mu? O başka, o başka! Soğan mute fakların ziyneti, bereketidir. Sonra, ©* acemi aştının her'zaman imdadına YE tişir: Yemeğin içerisine bol soğan doğrü” dın mı, tadı da yerine gelir, tuzu da. denberi, fasulya için evelinimet» tir d0f” ler. Soğansız pişsin de, onun velinimti” liğini göreyim! Diyeceğim şu: O, Y' dibine batası Avrupada (*) başlıyan Bf kıtlık tâ buralara kadar sıçrarsa ben Dü yaparım? Önümüz —mübarek ramâzülli Gün aşırı soğanlı yumurta yemezsem, 1” mazanın keyfini asla çıkartamam. PTi ile de yumurta pişmez a?! Hem, soğanın başka hassiyeti de VGf” mış, diyorlar. Pansiyonu düşürüyorım! domatismal hastalığına deva imiş, çoc! ların solucanlarını Söktürüyormuş. sılı, adetâ bir panzehirmiş.. bizimki, okU* muş adamdır; o söylüyordu. Yalanı, YaN” lışı varsa vebali uyduranların boynu” olsun!. Dün, * bizim kemşu — Bayan Vesile * | Moşhur sinema yıldızlarından Gloria Stuart, haftanın iki üç gününde Holly- wood'dan Nevyorka tayyaro seyahati ya- par, Her seferinde de yolculuk ücretini posta pullarile öder. Bir keresinde, bilet memuruna, içinde bir sentlik 24,500 pul bulunan bir paket uzatınca zavallı mme- mur şaşkınlıktan ne söyliyeceğini şaşır- miş: — Pardon madam, ben çikolata sev- mem!.. diyebilmiştir. Londrada deniz canavarını tutmak için şirket kuruldu İngilterede Loch-Ness'de görünerek, |halkı heyecana düşüren, bir zamanlar da |bütün dünyayı alâkadar eden deniz ca- navarını yakalamak için bir limited şir- ket kurulmuştur. Şirketin yüz hissedarı vardır. Bunların ekserisi de Cenubi İn- giltere ahalisindendir. Şirketin retsi 69 yaşında bulunan bir denizcidir. Hisse se- nedlerinin değeri birer şilindir. Şirket, Loch-Ness sahillerinde, fotog- raf âletleri ile mücehhez iki tarassud ku- lesl kuracaktır. Araştırma üç ay süre- cektir, Denizci, bu sefer canavarı yakalıyaca- ğından emin bulunmakta, «Onu öldür- meden yakalıyarak, ne yediğini, — nasıl yaşadığını, ne gibi tezahürler gösterdiği- ni tedkik edeceğim» demektedir. İSTER İNAN, İSTER İNANMA! madıkça işlemesi mümkün değildir. Plâjı, gazinoyu, kahveyi Bir arkadaş dün çıkan yazısına: — İstanbulda hava pahalıdır, başlığın! nefes almak ıçin gidip oturulacak yerlerin pahalılığından şi- kâyet ediyordu. Belediyeden: — Halkın istirahat etmesi için açılan yerleri kiraya verir- ken şartnameye yalnız müzayede bedelini değil, orada satı- lacak şeylerin flatlarını da koymasını, istiyordu. Arkadaşımız dileğinde tamamen haklıdır, fakat ucuzluk hakikatte bir makineye benzer, bütün teferrüatı tamamlan- İSTER İNAN, 1 koymuştu. Bitaz dikçe temin olunabi sen: K tutan adam oralardan kazandığı para ile makul kira, ucuz yiyecek, dünyanın standatd fiatına göre yiyecek tedarik ede- rek yaşıyamadığı müddetçe müşteriden istiyeceği flatı dai- ma pahalı bulacağımız muhakkaktır. Binaenaleyh biz ucuz- luğun umumi hayatımızda bir kül olarak mütalca edilme- ileceğine inanmıyoruz, fakat ay okuyucu TER İNANMA! nin böyle acı âcr derd dökmesini sonumt kadar dinledikten sonra, teselli matât mında kendisine birkaç söz söylemek zumunu duydum: — Bayan toyze! dedim, nafile üzülü” y n dediğin pek te öyle luğuna üzülünecek bir mata değildir. İsyan etti: — Suuus! Allah bana onun yokluğut! göstermesin! Bak, kaç yıldır. kırm nn hasretini çekiyoruz. Lâkerde pal'ği yiyemez olduk. Hem, dediğin gibi nin bir kıymeti olmasa, ceride andan türü direk direk yazı yazar mıydi? — Ceridenin her yazdığı mutlakâ nemli olmaz ya? — O kullandığın tâbiri ınııyı:n?d; ama, zararı yok: Ne de olsa ceridt mek kitab demektir. Kitabda yeri 04 iman etmiyen günahkâr olur. el — Sen gene de aldırma, bayan t€Y Varsın dünya yüzündeki kıtlık S0P münhasır kalsın! Bayan Vesile inad ediyordu. Başti hızlı hızlı sallıyarak: ylet — Yoo! dedi. Yetmiş iki buçuk © biribirlerini yerken — bilem mutfal' soğansız kalmadı idi. Mübareği Böyâf ” gözyaşı dökerdik.. şimdi de Allah bİF nun yokluğuna ağlatmasın! Baktım ki ne desem, nafile! ':ğ herkese, idrak seviyesine göre bİF veriyor.. Soğan buhranı da bizim Bayan Vn’:; ye derd olursa, hoş görmeli değil miş Hususile ki, bunun yanında daha nasız, ne saçma endişelerle, hayatı kendi kendilerine zehir ahmaklar var! A <İdalü —N aet - pakt ) Bizim komşu bayanın :ı;ıl"'" vizim d0 mayın. O, Avrupa denildiği arıy4* içinde dahil olduğumuzu bir türtü W mamıştır. Yoksa inkitar aei vesereser LA ReREEEEBaN! acercerAAKEA” Valiler arasında Değişiklikler 'Ankara 28 (Hususi) — Valiler #f87 | |bazı değişiklikler olacağı haber Vi 4| mektedir. Bu arada nüfas M Vaç Sülüra mezina ber vag y AĞ cekleri söylenmektedir. ne geh eden rict