j | | | İ | | $ $ | : İ ıâ B E er kahvesinin bir köşesinde, asmanın altında oturmuştular. Kız, yirmi yaşla- rında ancak vardı. Koyu kahve rTengi gözlerinden tcessür içinde bulunduğunu anlamak kolaydı. Yaprakların arasından süzülen güneş masayı fiskeliyen mani- kürlü tırnaklarına vurarak onları birer mücevher gibi parlatıyordu. Karşısında- i adamın da bakışları muztarib ve ke- ldi. Düşünceli, dalgın durüyordu. lik başını kaldırdı, —alçak — sesle Hayır olmiyacak, - olmiyacak - bu.. dün gecedenberi gözümü — kırpmadım. Hep düşündüm ve en küçük bir hal ça- resi bulamadım. Genç kız acı acı gülümsedi: — Ben her şeye razı olduktan sonra senin bu kadar ince eleyip sık doku: maıı-l daki manayı anlıyamıyorum! — Üzerime alacağım mes'uliyet pek büyük sonra seni nasıl sevdiğimi bilir- sin: Bedbaht olmanı hiç istemem, — BSeninle evlenirsem bedbaht mı olu- rüum zannediyorsun? — Şimdi mes'ud olacağını sanıyorsun, fakat evlendikten sonra belki de niçin bu işi yaptım diyeceksin! Genç kızın ince uzün, beyaz ellerine kı- sa bir bakış fırlattı, sandalyasına yaslana- rak devam etti: — Şu güzel ellerinin ev işlerinden ne hale geleceğini hiç düşündün mü? Üze- rindeki elbiseye belki, benim bir möa- şım kadar para verdin. Bak şimdi kahve- nin kapısında otomobilin bekliyor. O za- man benim gömleğimde olduğu gibi se- n entarinde de yamalar olacak. En taç olduğun anlarda bile taksiye bi iyecek, tramvaya binmeye mecbur ne: kalacaksın. Düşün, iki odalı bir ev, eski| kırık, dökük eşyalar.. öyle şeyler ki ön- ları düzeltip hale yola koymayı — canın iştemiyecek, yazın hamam böceklerinin istilâsına uğrıyan havasız sıcak bir mut- fakta yemek pişireceksin. Kışın orada taşların üzerinde ayakların donacak, yal- nız bunlar mı? Daha bin türlü sefalet.. — Demek birbirimizden ayrılmaktan başka yapacak şey kalmıyor? Maalesef öyle.. — Birbirimizi çılgın gibi halde!. Sana olan aşkım seni bedbaht et- mememi bana emrediyor. zengin, hem ahlâkının da iyi olduğunu bana söylediler, Evlenirsen belki ilerde Mes'ud olursun. Erkek sustu. Genç kız ayağa kalktı. Boğuk bir sesle: — Gidiyorum diye, fısıldadı. Adam da kalktı. Yanyana başları dü- şünce ile önlerine düşmüş, hiç konuşma- dan yürüdüler. Kahvenin kapısında yep- yeni spor bir otomobil duruyordu. Genç kız çevik bir hareketle içine atladı, er- kek heyecanla yüzü solarak ona doğru eğildi: Vedalaşmıyacak mı; sevdiğimiz *Son Posta» nn ödebi romanı: Öbür adam | memmn” “Son Posta,, nın HikâyeSi ada ada SEN İSTEMEDİN IIII-Illillllll-lllll"llll-llllllllll-llilı. Yazan : «— Ben her şeye vazı olduktan sonra, Genç kız başını kaldırdı. Gözleri öfke ile parlıyordu. Genç adam onun bakışla- * İ vından ürpermişti. Sesi titriyerek mırıl- dandı: — Bana kızdın mı?. Genç kız sert bir hareketle başını çe- virip direksiyona geçerek cevab verdi: | — Unutma ki ben her şeye razı olmuş- tum, sen istemedin.. Birdenbire makineyi harekete getirdi. Genç adam düşmemek için geriye sıçra- maya mecbür - oldü ve otomobil tozu dumana katarak, sür'atle uzaklaştı. * Aradan seneler geçti. Adama talih gül- dü, giriştiği işlerde büyük — muvaffaki- |yetler kazandı. Nihayet bir gün sayıli zenginler arasında ismi söylenmeye baş- ladı. Birbirlerinden kır kahvesinin kapı- sında ayrıldıkları gündenberi sevdiği kı- zı bir daha hiç görmemiş, yalnız onun evlendiğini duymuştu. Zaten giriştiği sı- kıntılı, yıpratıcı bir takım işlerden va- kit bulup genç kızın hayatını takib de edememişti. — Yalnız ayrılacakları datd- kada sık sık kendisine kin, hiddet, hattâ nefretle tutuşarak bakan onun koyu kes- tane rengi gözlerini hatırlar, ürperirdi. olmakla beraber gene de kalbinin bit kö- şesinde yaşıyordu ve seneler geçip te zen- gin müreffeh bir hayata kavuştuğu sıra- larda bir gün, bir bahar akşamı ona yol- da tesadüf ettiği zaman kuvvetli bir ne- fesle külleri üflenmiş gibi içindeki ate- şin kıpkızıl kesildiğini, hissederek heye- |can içinde kaldı. Yanında bir arkadaşı vardı, İtizar etmeyi bile unutarak arka- daşının kolundan sıyrılıp koştu. onun arkasından gitti, genç kadın onu karşı- sında gördüğü zaman evvelâ şaşırdı, fa- kat kendini çabuk topladı, bakıştılar. A- dam sebebini bilmeden korktu, utandı. Derin bir hayretle sarsıldı. Kadın sen İlerce evvel ayrıldıkları dakikada kend ÇINARALTI nedense burada daha iyi bal r, Bu işlere bakan emekdar Süleyman ağa dedi ki: — Bizim tarafta pirenlik yoktur. Pi- ren olan yerde bal acı ve esmer olur, Bizim arılar bakla tarlalarında, çiftlik arkasındaki akasya ormanında dolaşır- lar. Onun için yaptıkları bal hem tatlı hem beyaz olur, Filiboz çiftliği arazi- sinde çok pirenlik vardır. Onların çiçe- ğini toplıyan arılar acı bal yapar, bu bal esmerdir de! Süleyman ağa bu izahatı verirken Filiboz çiftliğinin asıl balmı düşünü - yorum. O bal o kadar leziz bir bal ki! Ve daha fazla durmadan atıma sıç- radım. İki çiftlik arasında hudud teşkil eden Yılanlı dağlara doğru sürdüm. Yılan süvariye ne yapabilir? Zaten bu dağların yılan efsaneleri biraz mübalâga gibi görünüyor. Sözde bir tarihte bir gelin arabası buradan geçerken iri mefret bir yılan önünü kes- miş, arabacıyı boğmuş, gelinin yanın- Gakileri kaçırmış ve geline bir şey yap- madan bir zaman yüzüne bakmış, bak- mış ve sonra çekilip gitmiş. Bürhan Cahid yasasa Böyle tabiat sahibi yılan olacağını zannetmiyorum, Gene bu yılan hikâyelerine göre bir gün iki köylü Yılanlı dağlardan geçer- lerken bir çocuk sesi duymuşlar, sesin geldiği yere sokulmuşlar ve ne görsün- ler.. minare boyunda bir yılan üç ya- şında bir çocukla arkadaş gibi oynuyor. Korkularından bir şey yapmadan köye gelmişler, anlatmışlar. Yirmi otuz si- lâhli Yılanlı dağlara, çocuğun bulun- duğu yere gelmişler, aramışlar, tara - muşlar ne çocuk görmüşler ne yılan.. bu yılanın meşhur Şahmeran sülâle - sinden gelen bir perili yılan olduğu ri- vayeti etrafa yayılmış. Velhasıl bu yalçın kayalarla sik fun- dalıklardan ibaret sarp - tepelerde, o- |yuklarda elbette yılan olacak. Fakat Janlattıkları gibi gelin hanıma Aşık ve- yahud üç yaşında çocuğa arkadaş ola- cak yılanlar değil. İnsan ne kadar olsa, masal olduğunu da bilse gene tesir altında kalmaktan kurtulamıyor, Ben her ihtimale karşı hayvanın kuburluğundaki uzun bıça- ğin yerinde olup olmadığına baktım. Peride DA MT P Celâl — onaınIA genin ince eleyip sık dokumandaki manayı anlıyamıyorum!» sine nasıl hiddet ve kinle baktı ise gene ayni gözlerle bakıyordu. Adam heyecandan göğsü sık sık inip İkalkarak kekeledi: — Nasilsın? Kadın müstebzi gülümsedi: — Teşekkür ederim, çok iyiyim. Sözü- nü dinledim. O, zengin adamla evlendim. Çok ta mes'ud oldum. Mes'ud oldum derken sesi acı bir ma- dudaklarındaki tebessüm ge- Adam ona doğru eğilip fisıl- Na almı nişlemiş! dadı: — Mes'ud olmadığını sesin ve tavrın ifşa ediyor, eğer hâlâ beni seviyorsan birleşmemiz için hiçbir mâni kalmamış demektir. Genç kadın irkildi Yüzü sararınşıtı. Fakat gayet sakin bir sesle: — Evli olduğumu unutuyorsun, dedi. Adam sesi titriyerek mırıldandı: — Ondan ayrılırsın, bir zamanlar şu Uğursuz parasızlık ayrılmamıza — robeb olmuştu. Halbuki şimdi zenginim. Sonra seni hâlâ öyle çılgın gibi seviyorum ki düşün n& 'mes'üd olaclğız. — Kocamdan ayrılmamı nasil isliye- bilirsin! Ona alıştım. Sonra beni çok se- viyor. Eğer bırakırsam bedbaht olacak Aşkı eski hararetinden epey kaybetmiş | yazık değil mi? Adamın yüzü kederle kararmıştı: — Bir zamanlar her türlü fedakârlığa katlanacak kadar beni sevdiğini söyle- mez miydin?. — Fakat yazık ki senden ayn! muka- beleyi görememiştim. — Nasıl! Demek seni o zamanki fakir hayatıma karıştırmıyarak yaptığım fe- dakârlığı... Genç kadının vücudü birdenbire aşa- biyetle gerilmişti, gözleri ateş gibi yanı- yordu. Haşin bir tavırla onun sözünü kesti: — Sus, bu bir fedakârlık değil, bilâkis aşkının hesaba, kitaba sığacak kadar bi sit ve küçük olduğunu gösteren budalaca Yılana karşı tabanca ve filinta bir şey yapmaz. Ya iri saçma atan çifte ol- malı veyahud uzun saldırma, kiliç - gibi bir bıçak! Bütün bu tedbirlere rağmen hayvan- la dört dakika bile sürmiyen bu taşlı dağlardan rahatca geçtim. Artık Filiboz çiftliği arazisindeyim. Bayrakdaroğlunun miıntakası mer- kezden daha uzak, Büyük ormanları da yok. Fakat kocaman göl çok güzel, Gö- lün eteklerinde serin ve yemyeşil yer- ler var, Bayrakdaroğlu burada bir derebeyi hayatı yaşıyor. Zaten o ruhta bir adam. Uşaklarına emir verirken top gibl gür- lüyor. Yolu uzatmak için gölün şimal kıs- mından çiftliğe indim. Onlar beni Yı- lanlı dağlar Btikametinden bekliyor- lar, Uzakta derenin göle bağlanan nokta- sındaki köprü başında karartılar görü- yorum. Her halde onlar olacak, Bayrakdaroğlu şatafat meraklısı.. be- ni böyle maiyeti ile karşılamakla ken- dine de ayni istikbali yapmamı istiyor. Dehşetli de silâh meraklısı.. belinde çif- te tabanca, omuzunda filinta, arkasında en aşağı beş silâhlı olmadan dolaşmı- yor. İyi nişancı olduğu da söyleniyor. Bir köy düğününde tabanca ile yirmi beş metreden bir yumurta vurmuş. | Kaşelerinin Tesirini Diş, Adale Ağrılarını Unuturlar - NEZLE, KIRIKLIK, ROMATİZMA, GRİP VE EMSALİ HASTALIKLARA KARŞI BİLHASSA MÜESSİRDİR Terkibi ve tesirindeki sür'at itibarile emsalsiz olan GRiIPiN'in 10 tanelik yeni ambalâjlarını tercih ediniz. Geceleri tutacak olan ağrılara karşı ihtiyatlı bulunmuş olursunuz. icabında günde 3 kaşe alınabilir. İsmine dikkat. Taklidlerinden sakınınız ve GRIPIN yerine başka bir marka verirlerse şiddetle reddediniz bir hareketti. Sanra ben çok düşündüm ve kendi kendime şöyle dedim: «Eğer kendisine duyduğum derin sarsılmaz sevgi nisbetinde beni sevse idi, bütün 1s- | rarlarım karşısında bir kaya gibi sert davranarak, durmadan parasızlığı, bir takım maddi. mânileri ortaya atıp birleş- mememiz için inadla israr edemiyecekti. Açık konuşmak lâzım gelirse itiraf ede- yim ki bu hareketin içimde birçok şey- leri yıktı. Seni unuttum dersem yalan, fakat hatırladığım zaman da hiddet ve ölkeye düşmekten kendimi hiçbir zaman alamadım. Genç kadın geniş bir nefes alarak sus-| tu, etrafma bakındı. silkerek mırıldandı: — Ne ise bunlar geçmiş çeyler. Artık konuşulmaya değmez, burada yol üze- rTinde nazarı dikkati celbetmiyelim, hay- di Allaha ısmarladık. Yalnız ayrılınadan, senelerce evvel söylediğim bir sözü mü- saade et te tekrar edeyim: Ben her şeye razı olmuştum, Sen istemedin. Birdenbire döndü, sür'atli adımlarla yürüyerek uzaklaştı. Genç adam karanlıkta omuzları düş- müş, başı önünde hareketsiz kalmıştı. Kolunda bir elin temasını hissetti. Başını çevirdi arkadaşı idi. Kendisine hayretle bakarak, şöyle diyordu: Sonra omuzlarını Ben filinta ile şübheliyim. Onlara birdenbire görünmek - için Bgöl kıyısındaki ağaçları- siper - alarak sürdüm. Beş dakika sönrâ aramızda yüz met- re bir yer kalmıştı. Gördüler, Bayrak- daroğlu bana doj at sürdü. Kalabalık arasında Jaleyi Yoktu. Rüzgâr gibi yanıma yaklaşan Bay- rakdaroğlu hızını alâmıyan atına hele- zonlar çevirterek takılıyordu: — Bizi şaşırtmak ha! Bravo, alacağı- nız olsun! Şimdi at başı gidiyoruz. Benim sormama İlüzüum kalmadan kendi anlattı: — Hanım karşı gelemedi. Malüm ya, çiftliklerde işden anlar hizmetci yok. Size mahcub olmamak için sofraya ken- disi bakıyor. Ben onu görmeyince şübheye düş- müştüm. Bu cevab endişemi giderdi. Bu celâlli, derebeyi ruhlu adamla o ince ve zeki salon kadınının anlaşmalarına imkân görmediğim için aralarında ge- çecek her hangi bir kıskançlık hâdise- sinin fena neticeler vereceği muhak- kak! Böyle bir hâdisenin benim yüzüm- den olmaması için çok dikkat etmek lâ- Zzım. aradım. * Jale, benim kadın eli değmeden ha- ayrıldın kl merak içinde kaldım, peşiti ! zim bilmem ki böyle evli bir kadınıt ge kasından koşmak ne dereceye kadar Öğrenenler Baş, takibden kendimi alamadım. Fakat rudur. Adam dalgın dalgın sordu: — Demek onu tanıyorsun.. Öbürü gülümsedi: — Nasil tanımam. Kocası evvelce L zengin bir tücçardı, sonra iflâs etti. Ş” di çok sıkıntıda oldukları — söylenii Battâ zavallı kadın bir aralık bile kalkmış galiba.. vi YARINKİ NÜSHAMIZDA: Avcı borusu Çeviren: İbrahim HOYİ —e Şazi Tezcanın hakemlik elilı geri verildi Üç ay evvel Taksimde yapılan Penif” bahçe » Enosis maçı esnasında , hâdiselerde oyunun hakemi olan ’d Tezcanı mes'ul addedilerek elindef İindi kemlik ehliyetnamesi alınmıştı. rasyon Şuzi Tezcan hakkında yapmış, cezayı müstelzim bir görmiyerek ehliyetini kendisine miştir. zırladığım sofraya ©, kadar ımnd:; ki, beni davet ettikleri zaman hf tit daha üstün bir hazırlıkla kar; j ğimi tahmin - ediyordum. M doğru çıktı. Genç ve güzal kadın bugün ti wy köylü kıyafeti ile beni karşıladı. bir köylü kıyafeti ki tiyatrolarda kızı rolüne çıkan san'atkârlar gİ Ayaklarında kısa beyaz spor 9“':; rı, başında dantelli beyaz binesi, ıı kıvır saçları ve beyaz keten zerine geçirdiği bolero bıc"'” # lâciverd cepkeni ile o kadar dâ olmuştu ki dayanamadım: , — Mükemmel, dedim. Bugün :’ lik kraliçesi olmuşdunuz Jale fendi. Bâyrakdaroğlu, genç kadının tine aid yaplığım bu iltifatı kahkahalarla karşıladı: dir. AM — Bizim hanım marifetlidi! kalım yemeklerini nasıl b“lM Onun ne marifetli oldw bata lüzum yoktu. Fakat daha ileri götüremedim; sadeCt” y,p* — Her halde beni mahcub dedim. (Arkast ver)