Yeni eserler: Şekspirden hikâyelerr Nureddin Artamın büyük bir muvaffakiyetle dilimize çevirdiği bu eser, edebiyat tarihimizde bir merhale olarak sayılmağa namzeddi Bay Nured din Artam Elizabeth devrinin tayatro tarihinde, 1564 senesi, en mühim ve en manalı bir dönüm noklasını teşkil eder. Şubat ayının o fırtına- h günlerinde, serazâd, hattâ biraz vahşi ve bedbaht bir dâhi olarak tanıdığımız Chris- töpher Marlow, (Kristofer Marlo) doğmuş; kasırgalı mart geçip de, nisan ayının güneş- leri ve yağmurları toprağı güzelleştirdiği, ve insana yaşama, duyma zevkini tattırdığı an- larda daha Hüyük ve daha mas'ud bir dâhi dünyaya gelmişti. Bu dâhi, 374 yıldanberi, o cihanı kaplıyan eserleri ile dipdiri ve dimdik ayakta duran ve kendisi bütün bir kâlnat o- lan Şekspir'dir. 'Tablat şalri Vördzvört gibi, tablati seven, mektebe giderken bile, kırlar, bayırlar, or- manlarda, köylerde, kasabalarda dolaşan Şokspir, çobanlar, seyyar satıcılar, hancılar ve papaslarla ahbab oldu. Kendisine anla- tılan masalları dinledi. Garib bir zevk ve aşırı derecede bir hassasiyetle mahalli an'aneleri, darbımeselleri, eski balladları, ve halk ma- sallarını bir gramofon plâğı sadakatile ha- fızasının raflarında istifledi. Ve halkın âili- ni bütün renk ve hususiyetlerile belledi. Müreffeh bir hayattan engin bir darlığa, mahrumiyete düşen Şekspir allesinin, bu düâ- hi çocuğu, 14 yaşında Çalışmıya atıldı. Nasi- bini araı için Londraya gitli. Şalr ruhun- da, gün geçtikee yeşeren, filirlenen aktörlük ü, onu sahneye sürükledi. Ve bu san- At sevyi ve cezbesile, ebediyete mal edem eserlerini yazmıya başladı. Piyeslerin- de, san'at dalu bir ustalıkla harmanladığı, nesir, kafiyeli ve serbest nâzımda harikalar göstererek İnsan ruhunun, benliğinin sefa- ketini, fecaatini (Hamlet, Macbeth) neşterli- yerek, önümüze serdi. Leydi Macbeth'inde kin ve ihtirasın, Ophelia'sında — sevginin, Jaecgues'da, deryadil bir filosofun, Shylock- da para hirsile Insanlığın düşebileceği âdili- ğin bütün emmuzeclerini yarattı. Çocuklu- ğunda topladığı o değer biçilmez malzeme- lerle süslediği eserlerinden heybetle yükselen ve elle tutulacak kadar reel olan tipler, bu- gün bile aramızda yaşamaktadır. Ve biz- den sonmn da yaşıyacaklardır. ğ e Şekspir'in döğumundan tam 211 sene son- ta, Londranm gürültülü bir semtinde Temple denilen, köhne, harab bir evde, Charles Lamb doğdu. Lamb, hasta, sinirli bir çocuktu. Kız kardeşi de asabi yaratılmıştı. Ve bu asabiyet Onu günün birinde annesini öldürmeğe ka- dar vardırdı. Romantiklerin üstadı tabint şa- frl Vördzvörd'e bayılan, ve his itibarile de eserlerinde halkın keder ve neş'esini içli bir Beziş ve sempati ile canlandıran Lamb, fele- ğin sillesini yemesine rağmen, saluk gülüm- semesini asla kaybetmedi. Lamb, 1807 de ken- di gibi edebiyata İstidadlı kız kardeşile, Şeks- pir'in piyeslerini eŞekspirden hikâyelerr ismi Yle nesre çevirerek büyük bir şöhret kazan- di Ve bu, edebi devresinin ikinel faslının en mühim dönüm noktasını teşkil etti. 1997 yilmda da Nureddin Artam «Şekspir- den Hikâyeler» ! dilimize çevirdi. Bunu, Türk tereüme etebiyat tarihinde bir hâdise, bir merhüle olarak kaydedeceğim. İlk bakışta hükmüm belki garib görünecek, fakal şunu batırlatayım ki, tercüme edebiyatımızda An- Bd0 Baksan edebiyatı zevki bugün daha hâlâ hakiki yerini bulmuş, almış değildir. Pransız kültürünün soluk ışıkları bizi sarmakta de- vam oediyor. İlerde, Anglo Bakson edebiyatı, 'Türk tercüme edebiyatı çevresinde bütün san'at ve güzelliği İle yerleştiği zaman, 1937 de bir merhale diye vasıflandırdığım, Nu- reddin Artam'n bu tercütmesi, bu edebiyatın temel taşını teşkil edecektir. Bir kehanette bulunuyorum sanmayınız, bunu sadece muh-| otuz sekiz yaşında olduğu halde öldü. tarihlerini kendi kudretimce ik etmiş, hatlâ bes! ndirmiş ve anlamıya çalışmış bir yazımı sıfatile söy- Tüyorum. Onun için de üstad Nureddin Ar- n bu çalışmasını bir hâdise diye selâm- lyorum. Nureddin Artam, usta bir yazıcı olduğu ka- dar, Ürik bir şalrdir. Zengin ve rengin dill- mizin bütün nüans'larını pek İyi bilir. Du- daklarımızda zevkli bir. gülümseme çevre- Dyen nüktelerile bir mâna cihanı yaratan üs- fadın bir başka ve barlı tarafiı da mizah san'atkârlığıdır. Onun içln evükia» ları şiir ve mizah rzaviyesinden görür, ve garib bir realite halitasın: bize sunar, Cerenlerde dilimize çevirdiği — Kipling'in, «Çengel Kitabları» istmll eserile bize gürel bir tercüme mümuünesi veren mütercim, «Şekspirden Hikâyeler» de de ayni muvaffa- kiyeti göstermiş bulunuyor. Lamb kardeşle- rin sehlimümteni üslübu ve gayet sade bir ingilizce le yazılmış olan bu hikâyeler, ayni sadelikle ve gayet özlü olarak türkceye nak- lolanmuştur. İngilizceyi de pek iyi bilen, bu Nsana bâs o karışık, çetrefil Lübirlerin tam bir kavrayışla mukabilini bulan — Nureddin Artamın en büyük edebi hususiyeti metne kargı aşırı derecede titiz olan sadakatidir; ki, bu da hakiki tercümenin en önde gelen ve değişmiyen (birincl şartı) dır. Nureddin Artam bir şair olmak itibarile büyük dâhi Şekspirin şiirli ruhunu, alelâde bir okuyucudan dahâ iyi sezdiği, mizah fhumour) temayülü ve san'ati ile de, İngiliz şalrinin eserlerine serpiştirdiği mizah hava- sını daha kuvvetle kavradığı, duydüuğu ve sağlam ingilizcesi ile de eserin aslını sindire sindire okuduğu, anladığı içindir. ki «Şeks- pir'den Hikâyeler» en muvaftak tercümeler- den biridir. e Şark'da, Koca Baği'nin «Gülistan» 1 ne ka- | dar değerli ve her evin bir süsü isze, Lamb'a hakiki şöhretin! veren, ve Anglo Sakson kül- türü içinde yaşıyan üikeler külübhanelerinin €n sevilen ve dalma aranılan bir san'at âbi- desi olan «Şekspirden Hikâyeler» de İngiliz edebiyatında o derece kıymetli bir eserdir. Ve | Nureddin Artam bu eseri, dilimize çevirmek- | le Türk tercüme edebiyat tarihine en büyük hizmeti yapmış bir edebiyat piyonyesi'dir. 'Onu can ve gönülden tebrik eder, ve bütün akıtyucularıma da Şekspir'den Hiküyeler", | muhakkak surette okumalarını ve kütübha- nelerinde bulundurmalarını hararetle tavsi- ye edebilirim. Artam, Ulus matlaası, flatı 100 kuruş. Tarihten sayfalar (Baş tarafı 7 nci sayfada) ni yaptı. Hâkim haklı da olsa hükümdar- lik gürürünü yaralamış oluyordu. Melikşah bunu duymamıştı, belki de hiç duymıyacakt. Fakat Türkân Hatun fırsatı kaçırmadı. İşi kocasına açtı. Onun erkeklik ve hükümdarlık hislerine do- kundu. Bunun üzerine: — Devletimize ortaksa bilelim de ona göre davranalım, Yoksa kendisini hemen vezirlikten atarım, dedi. Bu sözler ihtiyar veriz söylendi. O da şu cevabı verdi: — Vezirlik benden alınırsa taç ve tahtı da sarsılır! Türkân Yatun bu sözleri alabildiğine şişirdi. Nizamülmülkün bütün mühim va- zifelere ve vilâyetlere kendi akrabasile adamlarını tayin ettiğini, böylelikle hü- kümdarın bir gölgeden farkısz kaldığını söyledi. 'Tacülmülk bu işde büyük rol oynadı. Nihayet Melikşah ihtiyar ve muktedir vezirini sürgün etti. İdare makinesinde birçok değişiklikler oldu. Batıni tarikati- ne mensub olan bir fedaft bu büyük ada- mı öldürdü. Melikşah ta çok geçmeden Çanakkalede bir Alman seyyahı Çanakkale (Hususi) — 4 ton hacmin- de Blankenese adıni taşıyan — kotrasi 1928 senesi Almanyadan çıkan Brakoı adındaki Alman seyyahı, bu 12 yıl zar- fında Alman limanlarından hiç birine uğ- ramadan yabancı limanlı nakkale limanına demirlemiş ve bir gün limanımızda kaldıktan sorkra İ hareket, etmiştir. Bu seyyahla gi Genel savaşta Çanakkalede bulunmuş, hatıratını anlatmaktadır. 1 gezerek Ça "i bula | ştüm, | SON POSTA Hikâye: Köpek ticareti nasıl y pim ? (Baştaratı © ncı sayfada) Nocl yortuları yaklaşıyordu. Biz, oksi- jenli su sayesinde siyah köpeği sarıya, Nitrat darjan vasıtasile de beyaz köpeği siyaha boyadık. Hayvanlar bu hokkabaz- | lığın neticesinde öyle bir havlamağa baş- ladılardı ki işitenler «Kinoloji Enstitü»- sünde en aşağı iki yüz köpek bulundu- ğuna hükmederlerdi. Bundan başka bizde bir sürü de köpek yavrusu vardı. Çijik, nereden buluyorsa buluyor, hergün bunlardan birkaç tane- sini paltosunun cebinde getiriyordu. Noel yortuları münasebetile kafama gayet parlak bir fikir geldi: Şehrin en büyük caddelerinden biründe bir dük- kân kiralamak.. süslü büyük bir çam u- ğacı dikerek altına da köpek yavruları- n doldurmak ve şu mealde kocaman bir plâkaj asmak: «Noel münasebetile çocuklara verile- cek en kıymetli hediye sağlam ve sih- hatli köpek yavrularıdır.» Yortulara bir hafta kala dükkânı kira- ladım. Çijik'e lâzım gelen talimatı ver- dim. Çijik köpek yavrularını — götürdü. Vitrini nasıl tanzim ettiğini görmek üze- re öğleden sonra ben de oraya gittim. Vitrinin önünde müdhiş bir kalabalık vardı. Demek ki, köpek yavruları büyük bir alâka uyandırmıştı. Fakat biraz daha dükkâna yaklaşmca sert ve öfkeli ko- nuşmalar duydum: — Büu görülmemiş bir rezalettir. Polis nerede? Neye harekete geçmiyor?. Vitrine sokulup ta manzarayı gördü- ğüm zaman dizlerim büküldü. Yere düş. memek için oradaki seyircilerden birine tutandum. Çijik, köpeklerin daha iyi görünmesi için onları tpkı asmalar gibi, çam dal- larına boğazlarından asmıştı. Zavallı kö- pek yavruları, dilleri dışarı uğramış ol- duğu halde tıpkı darağacındaki orta çağ mahkümları gibi sallanıp duruyorlardı. Boğazlarında şöyle birer yafta asılı idi: «Noel yortusu için çocuklarınıza sıh- hatli ve neş'eli birer köpek yavrusu he- diye ediniz!» İşte benim köpek ticaretim böylece so- nuna erdi. 'YARINKİ NÜSHAMIZDA! Annemin derdi Açılış 28206 0289380 15, 0060 462 16,7150 3,4580 Kapıanış Belgrad Yokohama Stokholm Landra Moskova Bomonti - Nektar Aslan çimento Merkez Bankası Bankası Telefon İttihat ve Değir. Şark Değirmeni 'Terkos KA GGT CU suKasdlllil İSTİKRAZLAR 'Türk borcu T peyin , » I vadeli » » TI vadell TAHVİLÂT — Aşlş | Ersözün (Baş tarafı 1 inci sayfada) ve Hataylıları efendi yapacağız!» demiş- ler, Bu sözün manasını anlamıyan muha- bir Tasbath diyor ki: memleketlerinde kaldırdıkları halde Ha- taylılara «Efendi» ünvanını verecekler - miş. Tuhaf şey, şimdi Türkler hep bay oldular: Bay Menemenoğlu, Bay Aadın, Bay Birgen gibi (1). Halbuki Hataylılar efendi olacaklarmış!» Bay Tasbath gibilerinin köle olarak kullanmak istedikleri Hataylıları, Türk- ler Hatay cumhuriyetinin efendileri ha İine getirmekle elbet güzel bir iş vapa - caklar, Bay Tasbath hayatında efendi de- ğü, bir müstemleke kölesi olarak yaşa - mayı ideal tanımış insanlardan olduğu için elbet yukarıdaki cümlenin manasını anlıyamazdı. Buna mukabil Arablar na - mına zeki Ersözünün neşrettiği bir be - yannameyi çok beğeniyor. Bu beyanna- meyi tercüme edeyim: «Kardeşler! Sizi satmak düşmanlarını- za teslim etmek ve hepinizi bedbaht yap- maktan başka gayeleri olmuyan şu Türk grupunun sözlerine kanmayınız. Gözü - nüzü dört açımız!> «Vatanlarına ve dinlerine hiyanet eden © menhus mahlüklardan çekininiz! Onlar hakikt maksadlarını yalan ve toh- didle dokunmüş örtüler — arkasında saklamıya ve hakikatte sizin dininizi ve Arablığınızı hançerlemeğe çalışıyor- lar. Dininizi ve Arablığınızı, yani sizin en müukaddes şeylerinizi (!) «Ey Arab Alevileri! Türkleri kavu- nuz. Kur'an, ancak cennete gitmeğe lâ- yık olanların dillerile yazılmıştır.» «Peygamber şunu söylemişti; Arabı seven, beni sever; Araba hiyanet eden bana hiyanet eder! Demek oluyor ki A- rabı sevmek Allahı sevmekle birdir.» «Ey Peygamberin saf ve kudsi ne - silleri! Ey Mukaddes Haşimi sülâlesi - nin necib oğulları! Türkleri kovunuz! O Türkleri ki sizi, dilini bile tan:ma - dığınız bir memlekete (yani Türkiye - Ye) satmak için uğraşıyorlar'» İşte, bundan otuz sene evvel İstan- bulda Derviş Vahdeti tarafından kulla- nilmiş olan üslübun eseri olan bu be - yanname Tasbath'ın pek hoşuna git - miş. Halbuki hoşuna gitmiyen «Hatay- hlar» beyannamesinde de Türkler şöy- le söylüyorlar: «Vatandaş! Vatanını İstilâları altın- da tutmak, seni köle yapmak isteyen - lerin sözlerine aldanma! Kendini Türk listesine yazdır. Çünkü Türk grupu se- nin vatanm olan Hatayı müstakil bir 'Nürk Cumhuriyeti yapmak ve seni de bu memleketin efendisi mevkiine oturt mak istiyor. «Valandaş, kendini Türk listesine yazdır, çünkü bu grup, bu memlekete istiklâl ve hâkimiyet vermek istiyor ve bütün cemaatleri bir arava toplayıp bu memleketin iktısaden yükselmesini ve herkese ayni hak ve ayni hürriyetleri te - min etmeğe çalışıyor!'» Evvelki beyanname ile bu beyannı me arasmdaki fark ne kadar derin - dir! «Yaşasın Fransa'» diye — nümayiş yapan Zeki Ersözü grupuna göre A - rablar, dillerini tanımadıkları türkler - le anlaşmak istemiyorlar. Fakat, dillerini anlamadıkları Fransa — için «yaşasın'» diye bağırırlarsa, bu onların — cennete gitmelerine mani olmiyacaktır. Bay Tasbath'ın nasıl bir müstem- leke ve irtica kokusu temsil ettiğini bu görüş pek mükemmel surette isbat e - |diyor. Onun yazdıklarına göre, Hatay- da mücadele devam ediyor. — Türkler her tarafta mütecavizdirler. Bu mâÂnada yaptığı neşriyatın gaye- si, günün birinde müstemlekeciler tara - ndan ittihaz) muhtemel tedbirlere ze- hazırlamak olsa gerektir. neşrettiği beyannameyi o - kuyan Şam Arablarınn büyük bir kısmının utanmakta olduğunu size te - min edebilirim. Dilini — bilmediği milletin müstemlekesi halinde ezili ran bir memleketin, dilini bildiği ler aleyhinde söz söylemesi bir er sözi değil, tam mânasile bir kancık sözü o - lacağını anlayanlar burada pek çoktur. |Kaldı ki Hatay Alevilerinin, hattâ as - len Arab olduğu iddia edilen pek kü - () Birgen isminl! Orient hiç sevmez. Burada bu ismi onun için hatırlamış! Hatay Alevi cemaati Atatürke bir telgraf yolladı Mayıs 15 çük bir cüz'i arasında bile Fransızcâ bP dan bir Türk cumhuriyeti yaratacağız/len tek insana rastgelinmediği haldt Türkçe bilenler pek çoktur, Düne kadar Şam gazeteleri pek Si7 kin idiler. Dündenberi bunların sütülf «Türkler, bütün eski ünvanları kendi|larında da Hafây işlerine karşı alâka WW yandı. Bununla beraber - seslerini çok yükseltmiyorlar. Yozgadda binicilik Yozgad (Hususi) — Yozgad ve hâ* valisinde binicilik halkmn rağbetini çel sporlardandır. Bilhassa pazar günleri spor alanındi cirld oyunları yapılmakta, halk ba l sporumuza büyük bir alâka göstermek * tedir. Bu suretle memleketle hem iyi bitld ve hem de iyi at yetiştirilmesi yolund büyük adım atılmaktadır. AA Bir hastabakıcı; Bu - Biocel - li Cild unsuru Bir mucize gibi teni güzelleştirdi dedi Tesiri acela sihirli oldu. Birkâf gün zarfında yüzümdeki küçük çizgi ve buruşuklukların kaybob duğunü gördüm ve iki üç haflâ sonra kendimi âdeta on yaş geni” leşmiş buldum. Bir doktor d& mişti ki, «Biocel» cevheri bir Vİ* yana Üüniversitesi profesörünüü büyük keşfidir. Bu cevhor, şimdi pembe rengindeki Tokalon kremi terkibinde mevcuttur. Bu krü! her akşam şyatmazdan evvel kük lanınız. Sahahları da beyaz rel” gindeki Tokalon kremini sürü” nüz. İki kremin tesiri ile en ©& mer ve çirkin bir tene bile bir canlılık ve gençlik verir. Cik di beyazlatıp tazeleşlirir. ve bir tün buruşukluklardan kurtalif Bayanların Nazarı dikkatine' Satın aldığınız Tokalon vazolarının büyük bir - kı wardır. Onları bayiinize iade tiğinizde beheri için 5 kuruş &”” cak, ayni zamanda kıymettar mür kâfatları bulunan Tokalon mütt bakasına iştirak hakkını veren bif t takdim edilecektir. j —— P SELÂNİK BANKASİ Tesis tarihi : 1888 — | e Kü İdare Merkezi : İSTANBUL (aA!-Ö'9 Türkiyedeki Şubeleri 1 İSTANBUL (Galata ve Yenli MERSİN, ADANA Bürosu Yunanistandaki Şubeleri ! SELÂNİK - ATİNA e© Her nevi banka musmeleleri Kiralık kâsalar servisi sİ 'a