Son Pasta'nın tarihi tefrikası: 11 ) p (ii > z Yazan: A.K. Birdenbire dışarda bir gürültü oldu ve kapı kırılırcasına açıldı. Uzun boylu, zayıf, sivri sakallı bir adam, kapının eşiğinde durarak bağırdı: “Heyy, Allahım, hayatımda böyle bir meyhane adına rastlamamıştım. Hilâl ve Zambak meyhanesi. , SPOR Sak Atletizm bayramında alınan güzel dereceler Yüksek atlamada ikinci ve üç adımda birinci olaf Fenerbahçeli Süreyya ile koşucu İrfan, bu yıl Balki Antuvan, derin bir nefes aldı. Hafif hafif, başını salladı: — Şimdi, soruyorum size, âziz şöval- yem. Eğer siz olmasaydınız, ben Poy- raz Ali gibi bir reisi, nasıl tanıyacak - tım? Onun yanma, ne hadle sokula - 7 Ve o olmasaydı; bu serveti, erede bulacaktım? Eğer bir başka mii- korsan gemisinde olsaydım; bun- lardan hiç birini elimde bırakmazlar - dı. Herkesten evvel, geminin kaptanı ve zabitleri elimden alırlardı. Halbuki; ben arkadaşlara verdiğim halde, o tok gözlü Türklerden bunların bir parçası- nı bile alan olmadı. Koca hazine, tek başıma, bana kaldı. Bu hal karşısında, size olan minnet ve şükranımın derece- sini takdir edihiz. Ve eğer zahmet ol - mazsa; şu önünüzdeki kadehi de, bu â- cizane muvaffakiyetlerimin şerefine içiniz. Diye bağırdı. o BEKLENİLMİYEN MİSAFİRLER Küçük salonun bir köşesinde, üzeri yiyecek ve içeceklerle dolu bir masa kurulmuştu. Domuz yağında kı- zarmış pembe renkli tavşan etlerinin üzerinden hafif bafif dumanlar tütü - yordu. Bir kenarı duvara dayalı olan masanın üç kenarında; Poyraz Ali, Şö- valye Cem, Antuvan oturuyorlar, ağır ağır hem şaraplarını içiyorlar, hem de konuşuyorlardı. Birdenbire dışarıda kalabalık ayak sesleri duyulmuştu. Ayni zamanda sü- rekli bir kahkaha devam ediyordu. Kapı, kırılırcasına açılmıştı. Uzun boylu, zayıf, sivri sakallı bir adam; bir Kapı kırılırcasına açıldı ve içeriye uzun sonra siz bir tarafa çekiliniz. Bize, en genç ve en güzel kadın garsonlarınızlâ en İyi şaraplarınızı gönderiniz. Gayet zeki bir adam olan garsonun İ gözleri, Antuvana kaymıştı. Fakat An- tavan gözünü kırparak hafifçe başını sallamıştı. Gaspar, patronun ne demek istediğini anlamıştı, Yerlere kadar eği- lerek; — Ewredersiniz muhterem asılza - dem, diye, mırıldanmıştı. İhtiyar garson, köşedeki büyük ma - sanın üstüne temiz bir örtü yaymıştı. Sandalyeleri, masanın kenarına sıra - lamıştı. Beş kişi, derhal sandalyelere otur - muşlar; kahkahalar ve gürültüler ara- sında konuşuyorlardı. Çatkın bir çehre ile daha hâlâ bu #- ankapının eşiğinde durmuş, hiç kimseye ehemmiyet vermiyen pervasız bir ta- vırlala içeri bakmıştı Kahkahalarına devam ederek: — Hay Allah! Hayatımda, böyle bir meyhane adına rastgeleceğimi ak » Iımdan bile geçirmezdim, diye bağır- mıştı. Poyraz Ali, Şövalye Cem, Antuvan; üçü de şaşırmışlardı. Bu şen ve şakrak adam ile, arkasında, dört adama baka kalmışlardı. Bu adam, köşedeki boş bir masaya doğru ilerliyor, yüksek sesle sözlerine devam ediyordu.: — Hilâl ve Zambak lokantası, Hem de fena bir isim değil. Hem Türkleri, kem de Fransızları avlamak için kurul- muş mehirane bir tuzak. Herhalde, bu meyhanenin patronunu tebrik etmek isterim. İlk şaşkınlığı geçen Antuvan, bir - denbire sarsılarak az kalsın yerinden fırlıyacaktı, Fakat Şövalye Cem, sağ - lam ayağı ile Antuvanın ayağına bas- Muş, kulağına eğilerek: — Otur ve sus... Kendimizi tanıtmı- yalım. Diye fısıldamıştı. O şen ve şakrak adam, gürültülü bir surette sesini yükseltiyordu: — Hey, garsonlar. neredesiniz? Meyhanenizin ismi pek şatafatlı amma, herhalde siz, pek nafilesiniz. Esse, San- sak, galiba bu gidişle garsonluk vazife- sini siz ifa edeceksiniz. hah. İşte bir garson geldi. Dostum! Yanılmıyorsam, bizim için geldiniz. İçeri giren Gaspar ismindeki ihtiyar garson, yerlere kadar eğildi: — Evet, asılzadem! Eğer hizmetiniz- de bulunmak şerefini ihraz edersem, kendimi çok bahtiyar addedeceğim. — Hah, hah, hah.. Azizim garson &fendi!.. Biz, zannettiğinden daha nâzik adamlarız. Erkeklere, bahusus erkekle- rin ihtiyarlarma hizmet zahmetlerini damları tedkik eden Poyraz Ali, başını Şövalye Ceme çevirmiş: — Bu gürültücü adamlar, kim olu -| yor acaba? demişti. Şövalye Cem, eğilerek hafif bir ses- le cevab vermişti: — Eral — Kral mı? — Evet. — Ne kralı?. — Fransa kralı. Birinci Fransuva... Eğer bu sözü bir başkası söylemiş ol- saydı, hiç şüphesiz ki Poyraz Ali inan- mıyacaktı. Hayretle sordu: — Nasıl kral bu? Bu kadar hafif meş- reb kral olür mu, hiç? Sakın yanlış ol- masın? O ana kadar taş kesilmiş gibi susan Antuvan dayanamadı. Masanın üstüne eğilerek cevab verdi: — Yanılmak mı?.. Onu bize sorun? Muhterem şövalyeme, ve bana?.. Aziz Şövalyeml!,. Müsaade ederseniz, şu bi- zim eski dosta bir görünüvereyim. Ve sizin de burada bulunduğunuzu kendisi ne haber... Şövalye, derhal Antuvanın sözünü kesti, kaşlarını çatarak: —- Hayır. hayır... Şimdilik buna, hiç lüzum görmüyorum. Daha doğrusu, bu vaziyette onun karşısına çıkmak İs- temiyorum. Durunuz. Dinliyelim. Gs- liba bizden bahsediyorlar, Kral birinci Fransuva, neş'eli kah - kahalarında devam ederek yüksek ses- le söylüyordu: — Hilâl ve Zambak... Bu âlâ. fakat onun üstündeki o garip kıyafetli şöval- ye resmi ne oluyor? Hey Allahın günü. şövalyeliğin de maskara olduğu zaman- Tara kaldık. 'Tuhaf değil mi?. Bu resim bana eski bir simayı hatırlatıyor. Ha - yalimde pek az bir iz bırakmış olan bir Kralın maiyetindeki şövalyelerden biri söze karıştı: yükletmeyi sevmeyiz. Fakat madem kil —Evet. ben de hatırladın haşmet - kendinize bir şeref temin etmek fikrin- | penah.. galiba üç sene evvel Luvr sa - 'desiniz. Şu halde, bize şu masayı dü-|rayına gelmişti. Galiba kendisine de şö- zeltmek şerefile iktifa ediniz. Ondan | valya süsü vermekte idi. boylu, zayıf, sivri sakallı bir adam girdi — Bravo, Lâşantiyer... Şimdi bana da hatırlaitın. — Evet, evet.. o serseriyi ben de ha- tırladım. Sansakm ağzından bu sözler çiktı- ğı zaman, az kalsın Antuvan yerinden fırlayıp onun gırlağma ( sarılacaktı. Fakat şövalye derhal bileğinden yaka- Jadı, — Otur, Antuvan.. sonuna kadar din- liyelim, diye mırıldandı. Tam bu sırada Polin elinde büyük bir tepsi ile içeri girdi. Tepsinin üze - rinde, şarap şişeleri ve bir çok yiye - cekler bulunmakta idi. (Arkası ver) Günün Bulmacası 1 — Bir san'at. 2 — İlâve, iyice kapanmamış 3 — Zaman, yapmak. 4 — Siyuh ve kiymetli bir ağaç, valide. $ — Kapılarda bulunur, bir oyun âleti, 6 — Uzak, talih. 7 — Bilinmiş, bir renk. Gemilerin takib ettiği yol, rabıt edatı, Bonede iki defa gelir, tok değil, 10 — Küçük bir iç denizi, bir rakam. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Askeri bir sınıf, bir harfin okunuşu 2 — Büyükler, bir ola, $ — Kalın tahta, bir harfin okunuşu. 4 — Mel'un, yakında çıkacak bir meyva, 5 — İstanbul sokaklarında çok bulunur, Fransızca bir isim. 6 — Arabca İle, sübay. 7 — Büyük, aded. 8 — Fiyaka, 9 — Bildirmek, boşanma, 10 — Geseleri gökte görünür, inadu bir hayvan. oyunlarında çok iş görecektir Gazetelerde bir cedvel halinde neti-İrak ilk defa çivilileri giymiş olm) celeri çıkan İstanbul atletizm bayra -| bakılırsa muvaffak olmuş denilebii mından bahsetmek bu organizasyonun | Bir başka cazib konkur da üç çok muvaffak olmasına ve elde edilen |atlama olmuştur. Gayet muhteşefi derecelerin de tatmin edici oluşuma |derece ile Polatın önüne geçen Fet bakılırsa herhalde yerinde bir hareket | Süreyya bu minval üzere çalıştığı olacaktır. dirde Belgrad oyunlarını kazan Hakikaten pazar günü Robert Kollej- | gibi görünmektedir. Sırıkla atla de yapılan müsabakalar bundan bir iki | Haydar her zamanki gibi kolaycâ sene evvelkilere nisbeten daha parlak | zanmıştır. cereyan ettiği gibi tertip komitesi de) Uzun atlamada elde edilen der& kakikaten muvaffak olmuştur. rin pek göz alıcı olmasına rağmen Müsabakaların parlak cereyan et -|atlet Nevzat takdir etmek (lâzj miş olmasına delil olarak yalnız birin- i Ondan sonra gelen Ankaralı cilerin derecelerini göstermek doğru Lütfi eski senelerini hatırla' Ki olmaz. Bazı yarışlarda rakipler birbir- İlerine o kadar yakın bulunmuşlardır ki İstanbul atletizm bayramının parlak geçmiş olduğuna en bariz deliller bun- lardır. Atletlerin klübleri namına girmedik- İleri bu müsabakalardan. bahsederken bımiarın bütün klüb atletlerin! topla- miş olduğunu göz önünde tutarak at- jetleri kiübleri ile takdim etmeği dü - şündük. Böylece klüblerimizin atle - tizmdeki bugünkü kuvvetleri anlaş mış olacaktır, 100 ve 200 metreyi pek açık farklar- la kazanan Fenerbahçeli İrfan bundan evvel de söylediğimiz gibi mevsimin en kuvvetli sür'atçisidir. Bu kuvvetine tekniğin refakat ettiği gün bu gencin klâs dereceleri elde ettiğine şahid ola- Cağız. 100 metrede ikinci gelen Hay - darpaşa sporlu Süphi ve iki yüz metre- de İrfanın beş altı metre gerisinde ge- len gene Haydarpaşa sporlu Muzaffor çok ümid veren çocuklardır. 400 met- reyi Cemal bu sefer mevsimin en iyi derecesile kazandı. Büyük formda ol - duğu hissini veren Galatasarayın kap- anı çok bilgili çalışmasile gittikçe te- rakki etmektedir. Ondan sonra gelen Haydarpaşa sporlu Galib, ve İstanbul sporlu Zare geçen seneye nisbeten çok ilerlemeğe yüz tutmuş gençlerdir. 800 metreyi Ankaralı ve Kocaelili «Galib»ler paylaştılar, Ankaralı Galib düzgün olduğu kadar enerjik bir koşu yaptı; buna mukabil Kocaelili Galib yalnız kuvvetli koştu ve ikinciliği ala - bildi. Üçüncü gelen Kasımpaşalı K. Besim karşılaştığı bütün imkânsızlık- lara rağmen gittikçe düzelmesini bil - mektedir. Memleketin en biçimli ko - şan atleti olan K, Besim, sarfedecek kuvvet bulduğu takdirde bir klâs atleti seyretmek zevkini tadacağız. Yalnız 1500 metreyi koşmakla iktifa eden Receb mevsimin en iyi derecesini çıkarması itibarile iyi vaziyettedir. Fa- kat geçen seneki formunu bulması için 40 metre kadar daha çabuk koşması lâ” zım gelmektedir. 3000 metreyi geçenlerde tahmin et - tiğimiz gibi, bir kaç gün evvel 10000 de Türkiye rekoru yapan Deömirsporlu Hüseyinin galebesile neticelenmedi Be şiktaşlı Artan ve Mubafızlı Mustafadan sonra gelen bu atletin kıymeti düşmüş addedilmemelidir. Zira kendisi daha uzun mesafelerde muvaffak olmakta 3000 gibi nispeten kisa bir mesafeyi iyi koşmak için lâzım olan sür'âate malik bulunmamaktadır. 110 metre manialı koşuyu Ankara - dan gelen Galatasaraylı Faik kendisine göre orta denilecek bir vakitle kazan- dı. Deha sonra Wcinci bir seride 400 metreyi kazanan Faik bu mesafenin de kendisine izm olduğunu anlamış bir atlettir. Konkurlara gelince en iyi derece şüphesiz ki Fenerli olduğu kadar Ga-|bir müsamere ve- latasaraylı olduğu iddia edilen Polatın | receği haber alın- 1,85 lik yüksek atlamasıdır. Fakat işin |amışlır. cazib taraflarından biri de Fenerbah - çeli Süreyya ile Ankaralı Jerfinin 1,80 |sahne san'atkâr - atlamalarıdır. İki genç atlet için şim- diden istikbalin diyebili- |larının Kırşehir (o felâkel riz. Fenerbahçeli Necdet için de 1,75 | İstanbulun muhtelif tiyatro atlamasına rağmen bu sene elddi ola - |siller vereceği bildirilmektedi”. nerbahçeli Ateş İbrahim çoktandır #$ mediğimiz bir mesafeyi gülle ile Onun bir hayli gerisinden gelen * bulsporlu Veysi eski formundan zaktır. Ciridi kazanan Fenerbahçeli Ne tin derecesi vasat olmakla berabef karıda da söylediğimiz gibi bu futbol ayakkabılarını henüz çi bulunmaktadır. 29, 30 mayıs tarihlerinde Ank#” Romanya ile milli maç yapacağı"Ş göre on gün sonra yapılacak ols şehir karşılaşmasından sonra behöi hal çocukları kampa çekmek l1â2 Böylece bir milli maç için hazır! dik bulunmaktadır ki bunların ması da ancak bu şekilde mümkül © bilir. — Füruzan Tekil e Voleybolde Harbiye Mülkiy& yendi 1 Ankara (rusu) — Mülkiye Kupasi yf leybal maçlarına bu hafta Harbiye (| sahasında devam edildi. Yapılan kani mada Harbiye voleybol takımı 1! kibi Mülkiye takımını (15 - 6) (15 - MÜ güzel farklarla mağlâp etti. o" Şimdiki halde voleybol maçlarında © yi vaziyette bulunan Harbiye takım” ' Ankaranın Galatasaray takı” Istanbula geliyor, Ankara (Hususi) — Ankaranın Gesi, saray takımı mayısın 14 ncü i 15 inci pâzar günleri İstanbulda Perf 4 m6 çe ve Galatasaray takımlarile birer mak Üzere perşembe günü buradan edeceklerdir. i Eskrim müsabakalar! Yurın kadınlar arasında före mö Birkaç hafta evvel Beyoğlu HalkeVİ gf fından tertib edilen müsabakalard8 bir varlık gösteren Perihan, Bella, i tekrar kılıç kılıca geleceklerdir. : Buz üzerinde hokey Bu hafta Londrada çok zevkli bir vi zerinde hökey maçı yapılmıştır. Get vi zey çuk saat süren maç esnasında Jar galibiyetten mağlübiyete (o kavgaya dökmüşlerdir. Bir aralık çı bir boks maçı halini almıştır. ” Kanadahiar 6 - 3 galib gelmişlerdir. Set San'atkâr Şadi sahneye çıkıyof , Ankara Şehir tyatrosile Pİ türnesine giden san'alkâr Ş#SEİ günlerde İstan | bula gelerek Kır - li şehir felâketze « i deleri menfaati - © ne İstanbulda Fe- İtah tiyatrosunda ve (Beyoğlunda | “İ Feridun Ç' Atmalarda Kastamonudan gelcd$ , olabiliriz belki... Zira ortada epef ii Ayrca (genç ği > ,