AAA : 4—lv2 Sayfa eee — re— — * Son Posta ,, nın Hize , Fabnkımn klübünde birçok insan top- lanmıştı.. toplantı büyüktü.. —insanlar — goktu.. her tarafa resimler ve bayraklar asılmıştı.. insanlar o kadar kalabalıktı ki salonun sonunda insan yüzleri âdeta bir- birine karışmış gibi Idi. Blühim bir mesele müzakere ediliyor- du. Fabrikada şimdiye kadar böyle mühim bir toplantı olmamıştı.. Riyaset divanında bulunanlardan iki kişi, gene riyaset divanında oturan bir kıza dikkat ettiler.. bunlar, kızın sağında ve solunda oturan iki kişi idi Kız, üdeta bir hümmaya, bir sıtmaya — tutulmuş gibi titriyordu.. heyecanını tut- Mak isteyişine rağınen bembeyaz kesilen dudakları ayan beyan titriyordu. O bir türlü beyecanını yenemiyordu.. çenesi yordu; ufak bir iki kâğıd tutan elle- ri titriyordu.. Riyaset divanı kalabalıktı.. herkes sıkı- gk oturuy » oradakilerden birisinin ayağı tesadüfen kızın bacağına değdi... Kızın barağı ve bütün vücudü titriyorndu. Nihayet komşusu sordu: — Kuzum size ne oluyor?. Hasta mısı- “ nız?, Kız, garı yüzünü delikanlıdan yana çe- görmiyen gözlerile ona »baktı. Sua- dini bile lâyıkile anlamamıştı.. — Ben mi? dedi, çıkıp söz söylemek mecburiyetindeyim de... —Peki, bundan ne çıkar?. — Heyecanlanıyorum... İlk defa söz söyliyeceğim de.., Burasi çok kalabalık bir yer de... Dudaklarını kıstı.. fakat bundan bir fayda çıkmadı.. bu dudaklar gene titre- meğe başladılar.. Komşusu güldü: - Bu kadar heyecanlanacak ne var o sanki?., dedi, Böyle titremeğe utanmıyor musun?, Ne söylemek lâzım gelirse söy- lersiniz!, Olur biter.. bu kadar heyecan- lanmak âdeta gülünç... Aradan yirmi dakika kadar geçtikten sonra toplantının reisi: — Söz Şçepkin yoldaşındır. dedi, Kız ayağa kalktı.. derin derin içini çekli., hitabet kürsüsüne doğru yürüdü. Fakat kürsüye kadar gidemedi.. kürsü ile tiyaset divanı arasında bir yerde durak- Tadı. İncecik yüzü pırıl pırıldı.. imdad arar — gibi ilkönce riyaset divanına döndü.. son- Ta salona baktı.. Bu esnada salonda bir şey patlar gibi oldu.. bir fırtına kopar gibi oldu.. bu, al- — kışti. O, başını omuzları arasına çekti ve ağ- zını açtı.. alkışlar arttı ve kuvvetlendi. nihayet diner gibi ol Genç kızın heyecanı, onun riyaset di- vanındaki komşularına da sirayet etmiş- ti. Şimdi onlar genç kıza bakmamağa ça- * lışıyorlardı.. e KO RR TT MT DKŞ S eRAR SRATARAŞ T ERANTE TT ŞFT Nisan 19 LK DEFA I!lmloıuu Nihayet genç kız konuşmağa başladı.. Berrak bir ses bütün salonu kapliyor- du.. söylediği şeyler, kendine hâkim bir insanın sözleri idl Sözlerinde birçok ra- makta olduğu kâğıdlara bir defa bile bl- sun bakmadı.. Alkışlıyarak birkaç delfa sözünü kesti- ler.. 6, her defasında kızardı.. kıpkırmızı oldu.. ileri doğru birkaç adım attı.. saç- larını düzeltti. parmaklarını avucunda sıkarak iki defa elini kaldırdı.. Sözünü, tıbkı başladığı — gibi, berrak, düzgün. ve açık olarak bitirdi. fakat, ne gitti.. Bir türlü yol bulamıyarak kızardı ve bozardı Onu uzun uzun alkışladılar.. Yol bulup yerine dönünceye kadar bir- İtalga, Tunusa Taarruz etmiye mi Hazırlanıyor ? (Baştarafı 9 uncu sayfada T unus, şimdi, ihmal edilmiş mey- va, bağ, madenleri ve sebzeleri ile, tama edilecek bir lokmadır. İşin feci tarafı da bu ihmal ediliştir. 'Tunus harbe girerse, Fasın da girece « ğini düşünmek zor bir şey değildir. O za- man Fas cihetinde, İspanya zaferi biter bitmez, boş kalacak olan Frankonun Al- manları, İtalyanları ve Faslıları çarpı - şacaktır. Dr. İhsan Sami ÖKSÜRÜK ŞURUBU Öksürük ve nefes darlığı, boğmaca ve kızamık ökgsürükleri için pek tesirli ilâçtır. Her eczanede ve ecza depolarında bulunur. ç e— a kamlar zikretmesine rağmen elinde tut- | geldiği gibi gene mecalsiz bir halde yeri-| Rusçadan çeviren: — İlk defa, ilk defa.. Böyle büyük bir toplantıda ilk defa olarak söz söylüyorum. kaç dakika çırpındı durdu. Komşuları gıpta ile ona bakıyorlardı.. O, ağır ağır nefes alıyordu.. Komşularından bir tanesi: — Gördün mü.. işte, dedi, aferin.. yecanlanacak ne vardı sanki?.. O, hiçbir cevab vermedi bir edâ ile gülümsedi. Dinlendi.. uzun uzun dinlendi.. Yüzü, büyük bür saadet ve bahtiyarlık piriltisi içinde yanarak bütün' mevcudi- | yetile dinlendi. — İlk defa... dedi.. (lk defa... Böyle bü- yük bir toplantıda ilk defa olarak söz söy- Tüyorum.. He- YARINKİ NÜSHAMIZDA: Onu sevmiştim Muazzex Tahzin Berkand Tarihten sayfalar * (Baştarafı B inci sayfada) İnsan bunları okuduktan s sın daha altmış üç sene müddi olüp ta tamamile çökmediğine, padişah- lar tarafından zaptedilmediğine şaşıyor. Fakat kabul etmelidir ki devletler de bl- rer şahıs gibidirler ve bazan onları ayak- ta tutan sebebler n çoğu tesadüflerdir. Seyyah vapurları İstanbula gelmeden Mudanyaya uğrayacaklar Bursaya seyyahların akınını ziya - deleştirmek için Çanakkale Boğazın - dan giren seyyah vapurlarının evvelâ |Mudan; amaları, Bursa gezil - |dikten sonra İstanbula getirilmeleri te- min edilecektir. Bu husust. pılmaktadır. S İdan sonra bu ş _l, | sade yorgün | Eskışehır (Baştarajı 1 tndi sayfada) selmeğe başlamı: Gece saat 12 de su ke i evlerinde oturanlar he- yecana düşmeğe başlamışlardır, Bir a- ralık su a fazla yükselmiştir. Halk evlerindeki eşyalarını toplamağa haş - lamışlar ve sabaha kadar uykusuz kal- mışlardır Sâabah ça bir çok kimseler ev- lerinin su içinde kaldığını görmüş ve dışarı çıkamamışlardır. Su kenarında - ki evlerin birer adacık halini aldığı ve Buüyün iki metre yükseldiği müşahede edilmiştir. Şehrin ortasır nar İstasyonu basmıştır ve gittikçe yükselmektedir. Vali Kadri tedbir alan alâkadar me- | € murların başında bulunmakladır. Şehrin ortasında etmiştir. İnsanca zaylat yoktur. Eskişehir 18 (Hususi) — Sabaha karşı ikide Gökçekısıktan öğrendiğime | su göre sular yavaş yavaş inmeğe başla- mıiştır. Su kenarında oturanlar evleri- ni korkularından terketmişlerdir. Bü - tün bahçeler su altındadır. Eskişehir - İter |moktublara temas etmiş ve hüküme * | Köprübaşındaki | dükkânların bodrumuna sular hücum | liy: su altında den geçen sular, rını tamamen bası san mıntakaları dolaşmaktadır, Köp * rübaşındaki mağazalara el'an su gir * mekte devam ediyor. Mülhakattan al- n haberlere göre nüfusca — zayiat | Aysel İ Gayrimübadillerin |Derdi artık sona eriyor. (Baş tarafı 1 inci sayfada) 1 cemiyetinden meb'uslara — ge'en | tin mağduriyet iddia eden bü vatan - 1 bertaraf ete | düşü: nmpkıe olduğu * ye Vı:k linden sort ımşlux Ma « Fuad Ağra hükümetçe teşebbüs- d ikmı! Profesör Pittar'ın beyanatı (Baştarafı ? inci sayfada) ümün önünde bulunan yüzlerce ve lerce talebeniti ciddiyeti, — dikkati, al dikkatimi celbetti. Bu konferanslardan bilhassa pek aziz bir hatıra saklıyo -| gimi rum. Çankayada memleketin Şefi olan, Mümtaz Devlet Adamı Atatürk tara - fından kabul edilmek gibi büyük bir sandete nail olduk. Kendisinin memle- | s ketine teallük eden bütün ilmf işlere karşı göstermekte olduğu ihtiraslı alâ- kaya bir kere daha şahid olduk. Büyük Şef, gündelik ağır kaygular- la son derece meşgul olmakla beraber, Türk milletinin en eski menşeleri hak- kında bizimle görüşmek lütfünde bu - lundu, Bu içtimada Bn. Afet, B, Şükrü Ka- B. Süreyya ve B. Esfendiyaroğlu bul orlardı. Vermek şerefile mübahi — olduğum konferansların, bir müddet sonra Ana- dolü içlerine yayılacak olan talebeyi bulundukları yerlerde kablettarihe a - id araştırmaları teksif etmeğe tahrik ve teşvik edeceğini ümid ederim. On - lar bunu yapmakla pek canlı, pek faal ve her an Reisicumhurun alâka ve dik katine mazhar olan Türk tarih cemi - yetinin kendisi için çizmiş olduğu ga- enin elde edilmesine kuvvetle yardım etmiş olacaklardır. Devlet Relsinin bu dikkat ve ihti - mamı, henüz Türk milletinin çok eski mazisini örtmekte olan örtüleri yır - tacaktır. Bayan Pittard'ın beyanatı Bn. Pittard da şu beyanatta bulun- müştur: EE Son Posla'nın edebi romanı: 45 T nı Nezihe Muhittin — — Kapıyı şırrak ye yüzüme vurunca kulağımı — deliğe uydur - — dum. Mektub elinde merdivenlerden hoplaya, zıplıya çıkarken saka — kuşu — gibin şarkı çağırıyordu. Münir heyecanlanarak sordu: Z Bell'ı bir mâna çıkarırız. K — Orasını pek — çıkaramıyacağım.. — amma velâkin «Bana ne oldu da ben bi- — lemem» şarkısını çağırıyordu. -Allah “ülem.. Efendi ile uşak hasbıhale dalgın konu- şurlarken kapının çalındığını duyunca aralarındaki merasimi unutarak Ali öne geçti. Merdivenlerden atlıyarak in- diler, Münir nefes nefese uşağı kolun- — dan çekerek kapıyı kendisi açtı. Nihayet gelmişti. “ Münir Celilenin karşısında acaip bir reveransla eğilerek kemali neza - ketle kolunu uzattı. Celile bu gülünç karşılayışa biraz î — Yorgun değilim efendim -dedi- rahatsız olmayınız, teşekkür ederim. Münir yavaşca takdim ettiği kolunu çekerek kızın acemiliğine gülümsedi... İçinden: — Ne de olsa Parisş görmemiş acemi, toy!.. Yakında alıştırırım... Hele bir a- vucuma girsin! Bu düşünceden sıyrılarak Celileye sokuldu: — «Anşanteyim» Celile hanımefendi, ne büyük lütuf bu. Celile kızardı: — Lütufu siz yapıyorsunuz.. benim gibi küçük bir kıza gösterdiğiniz bu il- tifatın teşekkürü için söz bile bulamı- yorum. — Maparol çok fantisiniz Celile ha- nım, yüzünüz gibi distengesiniz.. Fran- sızca bilirsiniz değil mi? — Bilirim efendim, Sörlerin mekte- binde okumuştum. Salona girmişlerdi. Celile etrafında- ki çok güzel şeylere bakmaktan kendini In*cncdm.ıvordu Münevver fakat orta halli bir mühitte yetişmişti. Ha)nhnda ilk defa böyle di bir salon ir genç kızın mütehay- y sezerek: — Galiba evim hoşunuza gitti? -diye sordu- Celile kızardı — Çok güzel güle güle oturunuz. — Birer likör aldıktan sonra size bü- tün evi gezdireyim.. sonra da karşı kar- şıya yemek yeriz olmaz mı? Celile şaşırdı ve sarardı: — Fakat?i. — Ne fakatı?.. Celile hanım?.. — Hayır.. niçin korkayım?.. Galiba unuttünuz?! Bugün buraya öğle vakti bana iş verecek bir dostunuzun gelece- ğini yazmıştınız? Münir bir kahkaha atarak: — Bak sahi! <dedi- tamamen unut - tum.. siz insanı unutkan yapıyorsunuz! Celileye gözlerini dikti. Genç kız ge- ne ürperdi. Likörler gelmişti. Celile dudaklarını dokundurduğu küçük billür kadehi tep- siye bıraktı. — Likör sevmez mişiniz? — Alışık değilim. — Haydi evi gezelim öyleyse.. biz ya kadar o arkadaş da golir. Celile rahat bir nefes aldı. Ve ayağa kalktı. Münir ona an gözel odalarını Korküyör musunuz dolaştırdı. Her şey için izahat verirken Celileye sokuluyordu. Genç kız birden- bine: Sizin hanımefendiyi göremiyecek miyim? -dedi- Münir tuhaf tuhaf güldü: — Ben bekârım! -yılışarak ilâve etti- Bu güzel kafese bir kanarya lâzım de- ğil mi Celile hanım? Kızcağızın yüzünden bir alev fışkı- rarak önüne baktı, Eğer Münirin göz- lerine baksaydı muhakkak gene çid- detle ürperecekti!. Şimdi yatak odasına girmişlerdi. Münir: — İşte yatak odam! -dedi- Celile bir bekârın yatak odasına gir- mek istemedi, Kapının önünde arkasını dönerek durdu. Münir ısrar ediyordu: — Rica ederim geliniz Celile hanım.. şu yatak takımının eşi ancak Hidivin Bebekteki yalısında imiş ve antika bunlar.. Fakat Celile: - Müsaade buyurun «dedi- başka yerleri dolaşalım.. hera belki dostunuz da gelmiştir. — Varsın beklesin!, Yemek salonuna girdikleri zaman Celile gene sarardı; bu ne demekti? Mükellef sofrada yalnız iki kişilik ser- vis takımı vardı! ika ve sempatisi pek ziyade nazarı|r Tu——khcden ayrılmak, her zaman İ- çin bir kederdir, fakat bunun sebebi inız bir çok dostlara veda etmek za- eti değildir, belki bizim için Avru- pada yegâne olan ve nasıl tarif edece- emediğim bu muhitten ayrılıp 'Türkiyede (en(lımı bxr ecnebi ad - | detmiyorum. Güzideler — olduğu gibi — ö er de, lise direktörleri ve profe- — olduğu gibi genç kızlar ve ta - | Jebeler de benim dostlarımdırlar, İstanbul, senden ayrıldığımdan do- - layı ağlıyorum, Anadolu, zeni yakında görebilecek mi |Yeni paket gümrüğü talimatnamesi Posta ve gümrük idareleri tarafın - — dan hazırlanan yeni paket gümrüğü ta- limatnameszi Mayıs başından itibaren tecrübe mahiyetinde olmak üzere İs - tanbulda tatbik edilecektir. Talimatna> ık tecrübeden sonra muva - fık görüldüğü takdirde | Hazirandan itibaren bülün gümrüklerde tatbik € - dilmeğe başlanacaktır. Avrupa gümrüklerinde tedkikat gümrüklerinde tedkikat yapmak üzere bir müddet ev- Belçika ve İsviçre vel Avrupaya gitmiş olan gümrük mü- fettişlerinden Rahmi ve Hâmlid tedkik- — lerini bitirerek dönmüşlerdir. Hazirandan sonra Amerika güm - rüklerinde de tedkikat yapmak üzere üç kişilik bir grup daha gönderilecek - tir. Hasta çocuğa yardım her insanm en kutlu vazifesidir. — ae e ——— —— ——— Münir kızın sofraya dik dik bakı - şından anlıyarak hemen bir yalan uy- durdu: — O ahbabım şimdi telefon etmiş.. bugün gelemiyeceği için özür dilemiş. İnşa&lnh yakında bir gün.. Celile fena halde üzülmüştü. Birden- bire elini uzatarak: — Öyleyse bana da müsaade ediniz de gideyim. -dedi- Münir: — Allah göstermesin! -diye haykır- dı- Beni çok gücendirirsiniz. Oturunuz beraber yemek lim.. sönra ne yü- pacağımızı düşünürüz. Varsın © olma- sın da başkası olsun. Siz mademki i$ sın da başkası olsun. Siz iş ııtxyorsunuı değil mi? — Evet! İş istiyorum! — Nasıl olsa size bir iş bulurum. — Fakat ben bugün başlamak isti - yordum. Acı bir kızgınlıkla sustu. Münir genç kızı avundurmağa çalışıyordu. — Ya böyle işte Celile hanım.. bet daha bekâr bir adamım, fakat yalnıs değilim, hizmetçilerim, uşaklarım, şö- förüm, arabacım ve ahçım var. Ahçımi hepsinden çok severim, kâfir mükem- mel yumurta piştrir. , y — Arkan var —