On sene evveldi. Ben o zaman yarı çalr, yarı serseri bir hayat sürüyordum. Her şey aklıma gelirdi ama evlenmek aklıma gelmezdi. Hem evlenip de ne yapacak - tım? Binbir ilham membamna koşan bir şairken kendimi, tek sebilin bekçisi va - ziyetine mi sokacaktım? Dünyada hiç kimseye hesab vermiyen serseriyken, he- sabla kitabla harekete mecbur bir insan mı olacaktım? * Hani ne derler? um, dememeli, ne ola- en de ne olacağım demediğim için ken âşık oluvermiştim. igün bir gazele sütu - lan itiraf ediyorum. Ç m genç kız o za - mana kadar gördüğüm genç kızların en güzeli idi. Ve eğer bu gazetenin bir nüs- hasının evime gitmiyeceğini bilsem, 0- nun bütün güzelliklerini burada sayıp döker ve hattâ bugün bile benim onu sev.. r, hayır lürzumsuz yere hikâyeyi >rum, bu kadarı kâfi.. Asıl vak'aya da hiç sıkıln Onu ben bir yaz günü Floryada gör - müştüm. Orada bulunan yarı çıplak ka - dınların hepsi güzeldiler.. Fakat o, öte - edilmiyecek kadar güzeldi Yakın gittim. İyi görebileceğim bir yerde hep ona b madım. Bö; Herkes gi- yinmek üzere kabinelerine çekildiler. da ma rakmadım. Trende karşısına — oturdum. Sirkecide trenden indiği zaman takib et- tiğimi kendisine belli etmeden takib et - tim. Onunla tramvaya — bindim. Traj 'dan indiği yerde indim. O evine girdi. Ve yazık ki ben sokakta kaldım. Bi gece onu düşündüm. Ertesi gün ilk işim ufak bir tahkikat yapmak oldu. Oldukça ileride, oldukça zengin bir ada - min kızıydı. Annesi ölmüştü. Babasile oturuyorlardı. Yaşı #ncak yir - Henüz evlenmemişti. çe akşam oldu kildi. ayni Elveda şairlik, elveda serserilik! Dedim. Ve ortaya mutavassıt koyma- dan ince eleyip sık dokumadan hemen o gün, onun bir akşam evvel çaldığını gör- düğüm kapıyı çaldım Kapıyı bana üstü başı temiz, eli yüzü düzgün bir hizmetçi açtı: — Beyefendiyle görüşmek istiyorum. Salona buyurunuz. metçi önde ben arkada bir merdi - tık. vin kızı, yani benim kendisini baba - Hiz e geldiğim sevgilim salo «| msüyordu. Ben bu kadar gü- gülen bir kadın ömrümde görmemiş- tım, Gözümd ondan ayır -| O| Fakat ben onun seyrine döya- |o z ştım ki.. Giyimli iken de peşini bi - | durüyordu. İSKARPİN İki katlı bir sigara iskemlesinin alt katı — Buyurunuz, dedi, babam şimdi ge- lirler. Salonda, tek başıma kalmıştım. Etrafa göz gezedirdim. İşte bu garib!.. İki katlı bir sigara iskemlesinin alt katında şık | bir kadın iskarpininin teki vardı. Bu is - karpin benim sevdiğim genç kızın iskar- pini olabilirdi. Fakat salonda, e iskarpin koy Daha dikkati kemle han | murlar görünü la zan Birdenbire keyfim kaçmıştı. iskarpininin tekini salonda çıkarıp iskem girip mıyan sigara sine bırakan ve yirmi gün oraya 1 halde onu görm kal r genç kız kâdar, zev dünyada bulunabilir miydi? Kı dodir. Kirli ça- ye beriye sokulmuş duru belki aylardır â bi nun kendi odası da ne ha iştmemiştir. aşırıyordum. Nihâyet rarımı verdim. Ve salondan şıktım, m divenleri indim, kendimi evden dışarı attım. Varsın hakkımda ne düşünürl düşünsünler. Ne ehemmiyeti olabili: ka- se Vki k Çamurlu | t | şair * On sene geçti. Ön sene sonra gene ayni | eve, fakat bu sefer kız istemiye değil, bir | mülâkat istemiye gittim. Kapıyı açan hiz- | metçi beni yukarı çıknrırkrn on sene IIALİI BÖN POSTA N TEKİ Yazan! nda şık bir kadım iskarpininin teki vardı vel duyr can duyuyordum. On sane evvel gördü- Büm genç kızı gene gördüm, O zama! kadar güzel, o zamandakinde: beş yaş kadar daha büyümüştü. urun babam şimi züm gayri İ isk orada ve ayni vaziyette d Üzerinde ye dı. Fv sahibi bay bi İskarpinin Kapak açıldı nu gördüm. Kadım teki doğil mış bit sigara kutusuydu. * geçmişti ve ben artık ne yarı serseri idim, ne de Ön sene yarı “|ce dokuz buçuk sene! cuğum Mmektebe gidiyor. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bir aşk tecrübhesi Yazan: Steve Fisher SEZER Karyola ve Madeni eşya Fabrikası Karyola ve Çelik Möble Meşheri Son sistem karyolalar, muhtelif cinste çelik möblelerimiz teşhir edilmiştir. Salkımsöğüd Demirkapı Perakendeler toptan somyeler ve çelik madent fiatına verilecektir. caddesi 7, Tol. 21632 Ah, Şu ——— XIıırır bu sözü işidince beynine bir tokmak yemiş gibi yerinden fırlıyartak Ne dc 2, Sen benim canıma mi kastedeceksin? Daha üç gün evvel ora- ya elini uzatıp su bardağını almak isti- yenin bir kurşunla öbür dün - gittiğini unuttun mu?. Cevher pa klarını Münirin boğa- | zına dolay Sus! -dedi- verdiğin sözleri, ettiğin yeminleri ne çabuk unuttun Münirin aklı başına gelir gibi ola - yak Yazan: Nezihe Muhittin Hayat! ğiL. | mesele zannettiğin gibi tehlikeli de; telâşı bırak da sana anlatayım.. — Anlat bakalım!. — Sen padişahın göz bebeğisin.. — Evet öyle.. —Öyle olduktan sonra karkacak ne var? — Canım söyledik ya., — Evet ama o başka, sen başka. Hem bu işi yapacağın zaman ben sanas talimat vereceği Bir kere istediğimi | eline geçirdiğin gibi derhal sıvışaca - ğiz. — Yani Avrupa tekkesine? — Avrupa tekkesine elbet!... Te oraya kapağı attık mı? Sen artık... Bir ke- ömrü erin derviş Münirl., verdin? Demok kas Verdi ere tik!. n < decek de yemin et « o€ yeminime hiyanet e- şimdi O do- lapta padişahın g.zlı m.rı arı var.. ha fazlasına lüzum yok!. Öbürleri, yani bizi kurtarmak istiyenler ortları ele ge- çirmek istiyorlar, Eğer istiyeceklerini onlara teslim edersek gün bizim! Anlı- yor musün? Kadın, içki, para.. mevki, her şey, her şey bizim. Meselâ yarın ö- İbürgün bir şeyhislâm olmak istemez misin? — İstemez olur muyum?.. Ama ka- dın, içki daha evvel.. burada rahatım ama dımağım paslandı. İçim içki, kadın diye titriyor. — Hepsine kavuşacaksın derviş Mü- nir! da- * DERVİŞ MÜNİR AVRUPA YOLUNDA Çalışamıyor. Devasız bir derde uğramış gibi meyustur Düşünmüyor ki bir iki kaşe NEVROZİN Oonu bü yarım baş ağrı Bhtün ağrı, sızı gripe, romatizmaya, baş ve diş ve Bsancıları derhal lo sinir ağrılarından kurtarmıya kâfi gelecektir. dindirir. Soğuk - algınlıklarma, tğrılarına, nezleye, sinir, adale ve bel ağrılarile kırıklığa karşı bilhassa müessirdir. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MEYVA TUZU En hoş ve taze meyvaların usarelerinden istihsal edilmiş tabit bir Emsalsiz bir — fen meyva tuzudur. olduğundan tamamen taklid edilee XX bilmesi mümkün değildir. Hazım: SA hayatın intizamsızlıklarını en emin surette islah ve canlılık bahşeder. insana hayat ve İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU - İSTANBUL Egzema ve en muanmnit cild yaralarından kurtulmak için EKZAMIiN . Bininrce haslı ârer nefes a an bu iki adamdan birinin, uzun ince ç t boyu rengile haremağası Cevhe k yanındakinin dervi nın zülümden k larını hiçe sayara haneden, içinde mechul bir seya vapura getirili feti tamlmıyacak kadar d Derviş Münirin uzün yağlı saçları di- binden kesilmiş, karışık ve kaba sakalı tamamile traş edilmişti. O şimdi başın- daki gri kasket, sırtındaki şık ve gri kostümle kibar ve centilmen bir sey- yah kıyafeline girmişti. Saçlarını traş edip rengini boyamak kabil olmadığı için biçare Cevheri iki büklüm büyük bir bavtlun içine yerleşti bâar seyyahin yanına vermişlerdi. İ: ve uzun boyuna rağmen clli kili lığı olmuyan Cevher bu büyük bavulun içinde vapura yükletilinceye kadar bo- gulmak tehlikesine maruz kalmı Vapur hareket edince mahpı çıkarak derin derin nefeslerli gelmeğe çalıştığı sırada Münir başına sığı nce rek bu ki-| duruyorsun? ağır- | ahi! -diye —mırıldandı- ben de | Seyret Si a amadan yeminleri ağzım- ani o günler?! e o günlere kavuşmak ıçln dedi- ahi çarpılır, kötürüm olur -| ğim şeyleri ele geçirmek lJüzım! — Dur hele aklım başıma gelsin — Aman söyle, şimdi düşüp bayıla-| yahu!.. İyi ama daha dolaptan aşıraca- cağım. ğim şeylerin ne olduğunu bile bilmiyo- — Bayılacak hiç bir şey yok! Hem|rum!.. Gece yarısından bir ssat sonra Ça- | dikilerek ondan yaptığı oyunların he- nakkale bağazını, kapitülâsyonların |sabını sormağa başlamıştı: Niçin onu fermanile kontrolsüz geçen Fransız laldatmıştı? Bu nasıl Avrupa tekkesiy- bandıralı büyük bir vapurun alt kama- |di? Nereye gidiyorlardı? ralarının birinde iki hürriyet fedaisil| Münirin sarsak suallerine cevab ve- vardı. Boğaz fenerlerini vakur bir yü-|remiyecek kadar dalgın görünen Cev- rüyüşle atdlarında buaktıktan sonra |her karşı karşıya yedikleri bol ve iştl- E z:ımılemın isteyiniz. balı bir akşı arı bir eği arasında parla kadeh gemic: şarabile ince Münir fe di çektiği Münir ne kadar neş'eli ise Cevher? de garip ve sessiz bir ünce gittikçe derinlere çekmiş gibiydi. Evet Cevherin içi meçhul bir gurbet acısile eziliyor ve karşısında hürriyet ve istibdadı gü - lünç bir zihniyetle ölçen bu tedat ka- rikatürüne mahzun mahzun bakarak içini çekiyordu. Gecenin sert ve tuzlu deniz rına karşı açmış olduğu kıl- imiz o istib |h göğsünü elile şap şap okşıyarak keyif- le gülen Münir: — Arpacı kumrusu gibi ne düşünüp *diyordu- Karadenizd8 gemilerin mi batlı?.. Aç şu göğsünü denize, çek içine hürriyeti! YaşasıB hürriyet yahu!.. Hani neredesin şişma? Eleni yetiş gözünü sevdiğim be!? Şarabın keskin buharı gittikçe ka « fasını sararak onu G e kendine |rindeki coşkunluğun |diğini gören Cevher içinde bir şey kırıl- mış da İncilmiş gibi çıkan ezik, inc€ sesi ve okumuş olmasına rağmen sara” yın boğucu atmosferinde ezilmiş zihni” yetile o da kendine göre hürriyet VE istibdadı Münire anlatarak ders ver * meğe başladı. (Arkan var)