Biz üç genç kızız, Size evvelâ gunu İ ki üçümüz de çirkin değiliz dört yaşındayım. Kumral u » zün boyluyum. Gözlerim yeşildir, enda- mımın güzelliğini pek metheder ve Cin Harlova benzetirler. Leman benden iki ( yaş büyüktür. İri kara gözleri, biraz ha- vaya kalkık sivri bir burnu ve bembe - yaz dişleri vârdır. Celileye gelince yirmi Üç yaşına yeni girdi. Elâ gözlü, kızıl saçlı, ufak tefek, sevirnli bir kız. Biz üç arka - daş, birbirimizi deli gibi severiz. Yani ganciğer ahbabız. Fakat son zamanlarda | bir felâkete uğradık. Ne oldu biliyor musü nuz? Ayni erkeği sevdik. Biz üçümüz bu adama bir eczanede tesadüf — etmiştik. Eczanenin sahibiydi, daima kasada otu - rTurdu. | eczaneden içeri girer girmez Ce- n ne hoöş adam!» diye, cıvılda. nın gözleri parladı, bana gelin- ©e kafam allak bullak oldu. O gün, hiç te ihtiyacım olmadığı balde üç diş fırçası, iki diş patı aldım. Leman yaptıracağı tü- n kalfaya müracaat etmesi en onun karşısina geçerek çıre çalmıya başladı. ise yi 'or, elâ gö: gelince çok ciddi. erini sgüzerek z mahzun bir yüzü, hülyalı dee| * eri vardı. Fakat bizi görür ssüm belirmiş, göz- gölge kaybolmuştu O gün eczaneden çıktığımız zaman <- — Tamızda soğuk bir rüzgâr esmişti. Ve her | Üüçümüz de bunun farkında idik, Tesa - Biz şu eczaneye ü - birbirine ile dolu o- zaman - ise e dr dü- ibdir? lerimiz y ymmık Hu â diyebilirim ki kin, kıs - kançlık venefret hafif bir kömür tozu gi- bi çimiz başlamıştı bilse o kadar geç ayrıldığımız halde o gün Leman başının ağırdığını bahane e- “derck savuştu gitti. Ben de Celileye ev. de olan uydurma işlerden bahsettim. kalınca kafamı diye başladı: «Bu adam kalbimin karşısında' heyecanla titrediği ilk erkektir. Onu bir başkasına kaptırmı. ya, bu insan Leman, yahud Cı le- gibi en sevgili bir arkadaşım bile olsa taham- mül edemem» ve derhal karar verdim: arasını kirletmiye nı.. Kollarını vezneye dayamış, adam — kısa, mânalı kahka “ yordu. Ben şım derhal Onun bir n lâar atarak konuşu- laşınca arkada- e gayri mem- a gelmişti. Ben de ona müd- gn ne kadar ka -| ÜÇ GEN itiraf edeyim ki o sırada yüzünü gözünü dum. Adama gelince o dikkatle ikimizi Gde süzüyordu. Rengi bana biraz solukça göründü. Fakat gözlerinde memnun bir mana vardı, Biraz sonra Celile de ecza- neden içeri girmesin mi? O da Bö- rünce bozuldu, yüzü bir tuha? oldu. Ken- dini tutamıyarak hırçın bir sesle: «A siz de mi buradasınız, âdeta sözleşmiş gibi tuhaf şey!» diye söylendi. O günden sonra her üçümüzün aras: da zessiz, gürültüsüz bir mücadele baş - ladı. Bibi beraber geziyorduk, bir- irimize gidip geliyorduk. Fakat bütün zlerimiz iğneli, hareketletimiz dürüşt- tü. Meselâ Leman elbisemde bulduğu bir kusuru açık açık, alay ederek derhal or- taya atıyor, ben Celilenin mavi gözlerine rimelin hiç gümediğini mağrur ve m tehzi bir tavırla söylemekten zevk alı « yordum. Celile de Lemanın sivri küçük burnu ile eğleniyordu. Birbirimize öyle düşman olmuştuk ki eskiden aldırmadı - Bımız en ufak teferrüat şimdi gözü Binirlerimize dokunu leyi pisboğaz buluyordum. 1L benim geveze olduğumu şaka tarzında 'or, Celile Leman için arkasından «budalanın biridir» diye, mırıldanıyordu Sık an ik eczaneye giderdik. Ben yalnız adamla istediğim gibi kon Her gün, ona öyle bir şey ki hoşuma gittiğini anlasın ve bu res « miyet aramızdan kalksın diye, düşü düm. Fakat karşısında kalbim — şiddetle çarpımıya başlar, sözler S çikmâzı bir tesadüf Le urlardı dudaklarımda dı. Sonra ek « sn ve Celile ik saikası ile olacak, onların saatleri tahmin ederek ecza- neye giderdim. “Hakikaten tahminimde aldanmazdım ve üçümüz de birbirimizi kontrol etmekten sevdiğimiz adamla meş- gul olacak zaman bulamazdık Nihayet bir gün üçümüzün de dehşet içinde kalmamızı mucib olan bir hâdise ile biz üç alıbab tekrar eski samimiyet: - mize avdet ettik. Buna şükrelmek mi, yoksa müteessir olmak mı lâzım bilmem. mişlerdi. Lâf döndü, dolaştı. Fozaneye 1838 Salı gü e Ma dilen bir âdet Son Posta'nın edebi romanı : Ka mz Ah, Şu HT 'Ş R Yazan: Nezihe Muhittin — Tam ön beş gece devam eden bu uy-| kusuzluk sarayi hümayun kadınlarını bir telâş kasırgası içinde çırpındırmak- ta idi. — Hepsi bir çare bulup bozuk sinirli 30 Hayat! ı'llı | ! ı llll zun boylu, ince ve yakışıklı Habeş şey- bin elini öperek padişahın iradesini tebliğ etti. Şeyh Sıdkullah efendi — şaşırmaştı. | Yıllardanberi hemen hemen tekkede| hiş bir düşman gibi baktım. Hattâ şunu| parçalamamak için kendimi güç tutuyor- ; . Ben biraz da şüphe | Bir sabah Celile ile Leman bana gel-| SN P OSTA C KIZ Yazan: Peride Celâl DA nu öyle benimsiyerek konuşuyorlardı ki bu birdenbine bönden bir şey çalmışlar gibi içimde garib bir his uyandırdı.. Ken- dimi tutamıyarak onlara bu adamdan bahsetmemelerini, çünkü onu sevdiğimi bağırdım. O zaman her ikisi de gözleri ga zabla parlıyarak ayağa fırladılar. Ver » dikleri cevab şu oldu: «Biz de seviyo - ruz> aramızda kısa bir münakaşa geçti. Düşman, düşman bakıştık. Acı zehir gibi sözler sarfettik. Sonradan karar verdik. Gidip ona hangimizi tercih ettiğini sor! caktık. Derhal heyecan ıçinde hazırlan - dak, eczaneye koştuk. O, gene yerinde, veznede oturuyordu. Bizi görünce çatık kaşları düzeldi, yüzü güldü. Yerinde ha. fifçe kımıldıyarak her zamanki tatlı, müşfik sesi ile «buyurun efendim» dedi. En cesurumuz galiba Lemandı. Sivri, kü- çük burnunu havaya dikerek ona yaklaş- tı. Başını uzattı aşlatarak: «Si- |zin için biz üç ar ünün sarardı- Dudaklarındaki - tebessüm derhal çök acı bir mana aldı. Lemanın sö- zünü keşerek bizden başka hiç kimsenin duyamıyacağı alçak bir sesle: «Bi- yorum, diye cevab verdi. Benim - içi siz üç arkadaş, birbirinize düşman oldu- nuz. Fakat buna hiç lüzum olmadığın: si- İze isbat edeceğim». Sonra ayağa kul vezheden ayrıldı. Biz hayretle birbiri « mize bakışırken onu karşı -« mizda gördük ve mmızı tutamı - arak geriye doğru sıçradık. Bir ayağı Eğini gördük. " |tahtadandı.. Yuvarlak bir sopa halindeki mundan çÇıkmıştı. Ö, yüzü ta- Ş, gözleri koderle bulanın Biraz sonra ecraneden başlarımız kalblerimiz garib bir sıkınt: içi t. 8e şla çıktık. Belki ondanı derhal böy! kaçar gibi uzaklaşmamız çirkin bir ha - reketti, kalbsizlikti, fakat her üçümüz de & hılu’ le <demek onun için de oturu lendi. Leman: «Nasıl da bu hareketine dikkat &tmedik'» Sonra bakışlık ve bir « birimizin gözlerinde tekrac beliren sev - Bgiyi, şefkati, do ğu görerek memnun meranun gülümsedik. Kolkola girerek o- radan uzaklaştık. ur, hiç ayağa kalkırazd YARINKİ NÜSHAMIZDA: Gurbet arkadaşı... Yazan: Kadırcan Kaflı Nafıa Vekaletmden : lzeme eksiltme k: 'onu odasında âçık t Lokomobil ve teferrüatı görü (894) lüzum (1813) GRİ GRİPİN Bütün ağrılara, hastalık başlangıçlarına karşı te- siri yüzde yüz olan ve hiç zararsız en kuv- vetli müsekkindir. PİN Nezle, soğuk algınlığı, grip rahatsızlıklarında, baş, diş, mafsal romatizma, Asab ve kaşe adale ağrılarında kullanabilirsiniz. Icabında günde 3 I — Şartnameleri mucibince Karıştırıcı tertibatı halz 75 adet Fransız mamulâtı Vermorol tipi mayi püskürtme âleti ve vezli «Vesüw» tipi toz ilâç H! — Muhammen. bede! natı 168.75 liradır. 75 âdet İtalyan mamulâtı siğna veya rtme âleti pazarlıkla satın alınacaktır. 4 beheri 15 liradan cem'an 2250 lira ve muvakkat teml. Hi — Pazarlık 8/TV/938 tarihine rastlayan Cuma günü saat 15 de Kabataşda levazım ve mübayşat şubesindeki Alım Komisyonunda yapılacaktır. IV — Şartnameler parasız olarak her gün sözü geçön şubeden alınabilir. V — İsteklilerin pazarlık içüi ikte yukarıda adı geçen Komizyona gelmeleri ilân olunur. tayin edilen gün ve saatte 96 7,3 güvenme para- <1640» SELÂNİK BANKASI Tesis tarihi, : 1888 İdare Merkezi : İSTANBUL (GALATA) | Türkiyedeki Şubeler quAVBl L (Galata ve Y!'!!Cıml) MERSİN, ADANA Bürosu , Yunanistandaki Şabeleri » Her nevi banka muameleleri r servisi ZEEEKDTEDE EEEA OSMANLI BANKASI TÜRK ANONİM ŞİRKETİ TESİS TARİHİ : 1863 Germayesi: 10,000,000 İngilla lirası Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Misır, Kibris, İrak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Fomanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muameleleri yapar. bütün korkul sud | Z, bmud'(ı beşer | pi BRAr a i t 8 yesser değildir. Haremağası genç ve zeki Habeşli, şeyhin gewır—iı haşeviyalı yutacak bu Idnhlardın değildi. İhtiyar Rüfainin i- tikadına hürmet gösteren bir itina ile sualler sorup izahat alınağa başladı. Şeyh Sıdkullah efendi bildiği kadar İsorulan anesele hakkında cevab verdi, |işe Haremağası Cevher bu cevabları bir osultanın gözüne girmek N*)ordu. Bu |bile unutulmağa başlanan derviş Mu-lmw toplıyarak Münir hakkında kâfi dınlar birbir kadar düşman ol birlerile istişare ediy derdleşme esna binbir derde deva bulduğu kulaki la kalan Rüfaf der- gahının küçük dervişini hatırladılar, ve gözde huzura çıkarak elendisine bu büyük halâs çaresini arzetti. — Derhal irade sadir oldu! Bir saray a- ııa tmhr— genç Hsrmın,,n Cev- kları halde gene bir- | ardı. Böyle bir Durgun ve sı uyandırd bullak oldu. — Gönç ve zeki haremağası Cevheri he- en ibtiyar şeyhin odasına aldılar. U- yret ve korku ile allak z tekke, bu ziyaretin |£ işti? Ne diyebilirdi? İradeyi alınca titreye titreye ayağa |kalkarak: | — Padişahımız efendimizin mübarek | |ferman ve iradeleri baş ü: Fakat | derviş Münjr sırra kadem basmıştır. | * diye kek i- Haremağası zaptedemediği bir telüş- a: — Aman şeyh efendi hazretleri, şe' f efendimize biz bu cevabı nasil »» Gazab buyuracaklarına şübhe yoktur. Şeyh Sıdkullah efendi de tütriyordu. — Hiç olmarsa bizlere derviş Nüni- Fin izini gösteriniz - diye srar eden ö n gözlerini oyacak | y böyle birdenbire nereden hatıra 'derecede bir malümat edinmiş oldu. O, efendisine nefesile şifa sunacak olan muhterem kutbun (!) serseri şahsiye - tini gözlerinin önüne getirmişti! | Saraya dönünce, kendi kanaatini i- İçinde saklıyarak şeyhten aldığı esrarlı |malümatı bir kat daha tılısımlıyarak bizzat padişaha arzederken müvazene- &z sultanın ebatıla karşı duyduğu inan- cı körüklemek kurnazlığını gösterdi. Padişah devriş Münirin derhal aranıp mutlaka saraya getirilmesini Cevhere emir ve İrade etti. Kurnâz arab bir saniye kaybetmeden işe başladı. Gene bir kaç saniye içinde hafiye haşeratı İstanbulun bin bir buca- tnl'ma saldırildı. Tekkenin kapısının önünde acayip yüzlü, garip kıyafetli başladı. kıpkırmızı - fesli du., Hacı ve hoca öz hapsine alınd. Cevher bunlarla iktila etmedi. Bütün zabıta - yeni agğa Kt ren sarayda büyük bir hareket baş- Tadı. işleyip duruyordu. Aradan iki gün geç- tiği halde zaptiye nezaretinin misafir- hanesi binlerce serseri ile dolmuş ve bunların isticvabı için hususi hir heyet başlamıştı. I)evriş Müniri bulup meydana çıka- racak insan Allahın mutlu kulu ola- caktı. İşte verilen emrin üçü si bir polis memurunun baş madık bir devlet kuşu kondu! Okuyup yazması bile kıt olan ve altı aydır çıkmıyan maâşına hasret çeken bu biçare memur o gece nöbet gezdiği ıssız bir vi ydanında dolaşırken birikmiş ç de bir hışıltı dü- yarak kuşkulandı. Çöpleri eşelemeğe başladı. Günlerdenberi kokmuş olan çöpler bir tarafa yığılmca altında yarı çıplak bir adamın uyuduğunu hayretle gördü. İtip kakıldığı halde bir türlü uyandırılamıyan bu adamı sırtladığı gibi zaptiye nezaretindeki misafirhane- ye getirdi. Orada doktor tarafından kendine getirilen serseri şaşkın şaşkın Civar | Hususi telgraflar hiç durmadan | gözlerini açınca sordular: — Senin adın net Bereket versin alkolik serseri unutmamıştı. etrafına — birikenler adını Münir ha?! Dikkat edince n eksik olduğunu gör - |müşlerdi. Hepsini dilsiz yapan bir hayret! Yüz« ler sarardı, göğüsler iliklendi.. artık kimse sorgu sörmağa cesaret edemedi ve derhal gece yarısı zaptiye nazırının |kanağına bir kaç memur gönderildi. |Meselenin başında bulunan yaşlı zap- tiye nazırı uykusundan uyandırılmıştı. Koca nazır yarım saat içinde yarı gi - yinmiş bir halde arabasına atlıyarak nezaretteki dairesine yetişti. Parmaksız Münire el sürmeğe kimsg cesaret edemiyordu. Nezaketle onu na- zıf paşanın odasına götürdüler, İki koluna iki memur girmiş olduğu halde yırtık ve kokmuş paçavralar i- çine vakar ve azametle odasına giren Müniri, ihtiyar nazır ayağa kalkarak karşıladı. Bir alkol tesemmümünden büsbütün meczup bir hale giren serseri bir rüya gördüğünü sanıyordu. Nazır ona geniş ve yumuşak bir koltuk gös- tererek odadakilere dışarı çıkmaları için işaret verdi. (Arkası var)