8 Sayfa " Son Posta ,, nın âyesi Hani bazı erkekler vardır, bir sağa, bir sola baka baka yürür, sağdaki sarışını Bgözden kaçırmaz, soldaki esmerti ahcılı gözle süzer. Geriden gelen kumralın, ya» nından sürünerek geçmesini bekler, kar- şt kaldırımdaki kürk mantoluyu yakın- dan görmek için kaldırım değiştirir. İşte ben bu erkeklerden değilim: Yanımdan kadın mı geçiyor, tekiz kedi mi geçiyor; alâkadar bile olmam ve bu halimden çok memnunumdur. Çünkü bu sayede yolu- mu şaşırmam, tramvaydan, otomobilden, lacaklıdan velhasıl görünür görünmez ün kazalardan korunurum. Fakat nedense evvelki gün ahlâkım değişti? Buna hiç şaşmadım. Avrupa ha- ritasının değiştiği bugünlerde benim ah- lâkım değişmiş, çok mu?. Dalgın dalgın yürüyordum. Başım, ö- nüme eğikti. Gözlerime bir çift iskarpin topuğu ilişti. Başımı biraz daha kaldır- dım. Gergin ipek çorablarını gördüm. Heorhangi ipek çorabdan farksızdı, ama, ipek çorabların içine saklanmış munta- zam bacakların güzelliğini setredeceğine bilâkis küşade bir vaziyete koyuyordu. Başımı biraz daha kaldırdım. Eteğini gördüm. Herhangi bir kadın kostümü e- teği idi ama, hani içimden: — Böyle etek öpülür! Dedim. Biraz daha başımı kaldırdım. Bu sefer belini gördüm. Horhangi bir ka- dın beli gibiydi, ama demiyeceğim, her- hangi kadın belinden çok başka idi. İn« ceydi, kıvraktı. Biraz daha başımı kal. dırdım. Omuzlarını gördüm. Herhangi e omuz görmemiştim, ünün beyeti umumiyesine pek güzel uymuştu ve nihayet ensesine k sarı şaçlarını gördüm. nak için bir tek teli kâ- im. Önüne geçtim. dik.. karşı karşıy mizi yedik. Paraları verdim ve ona r tek tel değil, binlerce | geldiğ boşalmıştı. SİZİ TANIYORUM SON POSTA © Yazan: e— Ben sizi bir yerden tanıyorum!» duyardı. Yürüdük bir kumaşçının came- kânı önünde bir lâhza durâu. Ben de dur- dum, İlkbahar çiçekleri renginde bir ku- maşa gözleri takılmıştı: Dedi. Çantasını karıştırdı: Ben hemen atıldıra: — Alalım. Girdik ve bir robluk aldık. Parasını verdim ve böyle böyle birkaç dükkâna daha dahp çıktık. Baharlık epey eşya al- mıştık. Hepsinin parası benden — gidi- yordu. O her dükkândan biraz daha sokuluyor: — Sizi ben çok iyi tanıyorum, gıkışımızda bana | fakat nereden? Diyordu. Nihayet bir lokantaya oturduk. Yemeki gire | zaman dopdolu olan cüz. — Hah, dedi, sizi nereden tanıdığımı , bilmem hangi gazetede | şimdi anladım. “ADALAR MALMÜDÜRLÜĞÜNDEN : in resmini görmüştüm. O- bunun yüzünün yanında çok a bakroıştım, Başımı çevire- ma gidecektim, fakat çevireme- dim. Çünkü o gülümsemişti. Gülümsiyen bir kadından yüz çevrilmezdi ya.. ben de gülümsedim. Bir müddet te böyle ba- kıştık, ve o söyledi: — Atffedersiniz beyefendi. — Estağfurullah.. — Ben sizi bir yerden tanıyorum. Böyle bir söze karşı: — Hayır, ben sizi tanımıyorum! Gibi kabâ bir mukabelede bulunmak çiylik olurdu: — A evet, dedim, gözüm ısırıyor. — Hem o kadar iyi tanıyorum ki., — Ben de öyle! Yanyana yürüyorduk, Hattâ konuşu- yördük. Ne tatlı bir sesi vardı. İnsan onu ——— — Dölaplaj Otel Tamamı Satılık Otek No: hallesi BÜYÜKADA. Alt kat: Büyük gazino halinde taşlık ikt oda, bir mutfak vea otele bitişik maşırlık, iki sârnıç ve yan tarafta harab bir makine dairesi, 1 nci kat: Bir koridor üzerinde 10 oda, rafta büyük bir tarasa. — Ne güzel. l | — Nereden? — Sizi ben kocama benzetmişim.. şim- di boş cüzdanınızı görünce o hatırıma geldi. Onun da cüzdanı dalma böyle boş- tur. Yüzü de sizin yüzünüze çok benzer. Ayağa kalktı: — AtHledersiniz, tanımadığım bir in- sanla fazla oturamam. Paketleri topladı, gidiyordu. Elini w zattı: — İsmimi size söylememiştim.. Zara- fet! Dedi ve artık kabalık olsa da kendimi tutamadı: — Be Dedim. Ömrümde bir kere bir kadına alıcı gözle bakmıştım ama, baktığıma, cağıma bin kere pişman olmuştum. i de Gabavet! baka- HAMIZDA Baba ve oğul Yazan: Salâhaddin Enis i Satılacaktır. 17/35 Altın Ordu Caddesi Yalı ma- Ça- » 2 helâ ve ön taraf balkon ve arka ta- 2 nci kat: 10 oda, 2 helâ ve ön ve arka taraf balkon. 3 ncü kat: 2 büyük oda, 8 küçük oda. Otelin sol tarafında 160 metre bahçe “Tamamının mesahai sathiyesi 879 met ve etrafı duvarla çevrilmiştir. tre murabbatdır. Arka taraf tamamen deniz sahili ve Adanın şerefli bir yerin dedir, Tahmin edilen kıymeti defaten ve peşinen verilmek şartile 0800 llradır. Ka- palı zarf uşuliyle satılığa çıkarılmıştır. nü saat 14 de Adalar Malmüdürlüğünde hat almak istiyenlerin Adalar ı Yazan: Nezihe Muhittin — Bu dayak ona bir ders oldu mu? Ne|Murtaza efendi birdenbire köpürüyor- gezer! Üç gün bir paçavra gibi kıvrılıp | kıvrandığı köşeden kaljkınca ilk işi da- ha uzak bir komşu kümesine dalmak oldu! « Yakalanmak, değnek ve sopa ile da- yak yemek tekerrür ettikce Murtaza e- fendi: — Bu soysuz nereden çıktı! - diye haykırıyordu - biz yedi göbeğimize ka- peden tırnağa namuslu insanla- esnafız, ama el malında Milyona da, toplu iğ- rmeyiz. Bu cibilliyetsiz nereden çıktı? â sümme hâşâ bu be- nim evlâdım dı Bunları derin bir zevkle dinleyen Acar Fatma: ğ — Hay ağzını öpeyim - diye söze karı rdu- Elbette senin evlâdın de- Bi mabilir © aşifte karı nerelerden peydahladı bunu. Mirasından mahrum eti Bu alçak ve sefil iftiraları duyan du: — Kadıncağızı yattığı yerde Tahat bırakın.. hem ağzını topla! Naciye dün- yanın en temiz, en namuslu kadınıydı. Gene bir gün Murtaza efendi, küçük Münirin bir türlü ıslâh olmıyan yu - murta hırsızlığına isyan ediyordu: — Sen benim evlâdım değilsin! Allah kahretsin seni! Acar Fatma derin ,bir yels içinde is- yan eden babanın hiddetini körükle- miye kalktı: — Senin evlâdın değil ya.. bunu bü- tün mahalleli biliyort. Murtaza efendi bir çılgın gibi yerin- den kalktı: — Ne dedin?! Bütün mahalleli bi- Hiyor mu? Neyi biliyor?? Çabuk söyle!! Murtaza efendi bir deli gibi kaynana- sına hücum etti: — Aa çıldırdın mı ayol?. Kendine gel — Söyle bakayım, neyi biliyormuş mahalleli? Satış muamelesi 7/4/1938 Perşembe Bgü- yapılacaktır. Şartnameyi görmek ve iza- orduk Malmüdürlüğü Millt Emlâk masası ve İstanbul dinledikçe daha çok dinlemek arzusunu| Defterdarlığı Millt Emlâk Müdürlüğüne müracaatları. (1536) Kai Uyuşturucu Maddeler İnhisarı Bedellerini Beş sene zarfında ödemek üze- ro aldığı 1934 ve daha evvülki seneler mahsulü Konsinye Afyonların bakiye —a sana Hiç senelik taksitlerini def'aten ödeyecektir. Uyuşturucu Maddeler İnhisarından: Senelik satışlarımızın X 30 una iştirak ettirilmek suretile bedelleri ödenmek. te olan 1934 ve daha evvelki seneler mahsulü konsinye Afyonların iki seneden. beri verilen taksitlerle takriben nısıf bedelleri tediye olunmuştur. Mezkür Afyon sahiblerine mahza bir yardım olmak üzere geri kalan Üç se. nelik taksitin 1/Nisan/9838 tarihinden itibaren def'aten ödenmesine karar veril. miştir. Alâkadarların ellerindeki ayniyat makbuzlarının sıra No, larına nazaran aşa- Bıda gösterilen tarihlerde İstanbul'da idaremize müracsatları lüzumu ilân olunur. İstanbul haricinde müesses oldukları için bizzat müracaat edemiyeceklere aid olan bakiye bedeller bundan evvel yapıldığı gibi banka vasıtasiyle kendilerine havale edilecektir. Muayyen tarihlerde makbuzlarını ibraz edemiyenlerin müracaatları tediyatın sonuna bırakılacaktır. — (1570) No. 1000-1015 1016-1030 1031-1045 1046-1060 1061-1075 1076-1080 10911105 1106.1120 1121-1135 1136-1150 1151-1165 1166-1180 11811195 1196-1210 1211-1225 1226-1240 1241-1255 1258-1270 1271-1265 1286-1300 1801-1315 501-520 521-540 3 » 541-560 561-580 581-600 601-620 Belsoğukluğu ve Mahallesi Altunizada Koşuyolu » > » » » Küçük Çamlıca Koşuyolu » » 'Tarihi 1/Nisan/938 2/Mayıs/938 Gün Cuma » Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Lesi V. .....wrrrrrvr... 5 Balı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi v.... 'RoFILAKslş_) Frengiden korur. Yukarıda mevki ve cinsleri yazılı yerler kiraya verilmek üzere açık arttır - maya çıkarılmıştır. İhaleleri 28/3/938 Pazartesi günü saat 15 dedir. İsteklilerin Kadıköy vakıflar rlüğüne müracaatları. — (1465) T — o altında ezecek kudreti kalmamıştı.../şeyler soruyordu! Kendisine tatlı bakı- — Neyi bilecek? Naciyenin bu eve zampara aldığını!, —i Murtaza efendi evvelâ sapşarı, son- |ta mosmor kesildi. Kadını şiddetle itti. |Dişleri gıcırdıyarak giyinmeğe başladı. | |yapmağa -gidiyordu? Acaba Naciyenin mezarına gidip kemiklerine mi haka- ret edecekti! Fakat birdenbire tekrar kaynanasının üstüne hücum ederek: — İsbat et! - diye gürledi - Ölüye if- tira etmek kolay.. fakat isbat etmeli! O zaman ne yapacağımı görürsün. Ama isbat edemezsen vay haline seninli Karşısında hiddetten gözü kararmış, zangır zangır titriyen erkeği inandı mak lâzımdı. Acar Fatma çatlak sesile: — İsbatından kolay ne var - de evlendiğinizin tam üçüncü ayı, bir ge- ce yarısı bu eve bir del ha girdi. Er- tesi sabah erken çıkıp . Galiba se- nin hiçbir şeyden haberin yoktu a za- vallı!. Bu elâ gözlü uzun boylu deli- kanlı tıbkı Münire benziyordu! Söylet. tin beni iştel. Murtaza efendi tâ yüreğinden titri- | yerek: — Sus! - diye haykırdı - sus!! O deli- kanlı Naciyenin kardeşiydi! Kolları felce uğramış gibi iki yanına düştü.. Karşısındaki mel'un kadına elini kal- dıracak, onu bir yılan gibi ayaklarının Kim bilir bu çıldıran adam geç vakit ne | Derhal soyundu, musluğa koştu, abdest aldıktan sonra kıbleye dönerek kur'âni açtı. Titrek sesile okumağa başla: Murtaza efendinin mazlum bir kur'ân okuyan sesi, akşamın loşlukl. na damlıyan sıcak gözyaşları içinde eri- yordu... Ortalık büsbütün kararmış, yemek vakti gelmişti. Odaya beş numaralı bir petrol lâmbası getiren Mürvet kocası- na: — Sofra hazır! - dedi - Müurtaza efendi kıbleden kalktı, bu, hatıralarla dolu Naciyenin gelinlik ©- dasının her köşesinden zavallı genç ka- dının hayalleri çıkarak etrafını almış, Mürvetin yemeğe davetini işidemiye- <ek kadar gönlünün acılarına dalmıştı. — Duymadın mı yahu? Yemek hazır! - diye tekrarlayınca Murtaza efendi: — İçim istemiyor, yemek yemiyece- ğim. Ben biraz rahatsızım bu gece, sen annenin yanında yat olmaz mı? - dedi - Mürvet kocasından gördüğü bu istis- kalin manasını annesinden sormak için derhal kapıyı örterek aşağı koştu. Mur- taza efendi geniş bir nefes alarak kapı- yı sürmeledi. Oh, yalnız kalmıştı!. Bi- çare ölü Naciyenin ruhu mutlaka bu gece bu odada dolaşıyordu! Murtaza e- fendi, genç, güzel ve uysal ilk karısının hayalini öyle yakın, öyle açık görü- ordu ki ...Hem bu hayal kendisine bir şile bir şeyler soran sevimli Naciyenin âdeta mahzun sesini işitir gibi oluyor, fakat, felce uğramışcasına hâreketsiz |bir ıztırab dtıyan iç benliği bu sorgula- rın ne olduğunu bir türlü kavrıyamı- yordu... Nihayet uzanmış olduğu sedirde içi geçiverdi. Şimdi Naciye tam bir vü- zuhla karşısına geçmiş ona soruyordu: — Emanetimi ne yaptın? Murtaza efendi gözyaşlarını yutarak halsiz halsiz cevab veriyordu: — Emanetini saklıyorum Naciye Gül »yüzükle yüz görümlüğü küpelerini so- ruyorsun değil mi? Onlara el bile sür- dürmedim.. oğluna saklıyorum onları. Naciye darılmış gibi mahzunlaşarak daha titrek bir sesle: — Hayır - diyordu - ben sana başka bir emanetimi soruyorum.. oğlumu, Münirimi soruyorum. Nerede benim küçük yavrum?.. Ver onu bana.. oğlu: mu, Münirimi ver bana.. Naciye kollarını uzatarak ağlıyor, Murtaza efendi ağırlaşmış kollarile Mü- niri kaldırıp uzatıyor, fakat Naciye du- manlaşıyordu. Uzanmış kolları bu bem- beyaz duman içinde kayboluyor.. ku- laklarına derinden derine bir kadın hıç- kırığı doluyordu. Sımsıkı ellerinin ara- sında tuttuğu Münire bakıyor. »— Arkası var —