ir casustum' i Ben b azan; Eric Ambler Yatağımın yanı başıııda, iskemlenin üstünde mahfazasile birlikte bir Kontaks makinesi duruyordu .. Hölly voodun görünmiyen hakiki bir diktatörü “Her istenilen şeyi bulan adam,, , hayata bir stüdyc_)(!a_m!îm:x sabah, saat üçe döğru uyındı-] m zaman kendimi yatakta giyinik bir halde uzanmış buldum. Elektrikler de yanıyordu. Uyanmama sebeb de hasta- lanmış olmamdı. Müdhiş surette hasta idim, Dermansız dermansız soyundum. Başımdaki ağrıyı gidermek için iki as- pirin yuttum. Bir bardak su içtim, ve ge- ne yatağa girdim, Ancak yarım saat gön- | ra uyuyabildim. Şu noktayı bilhassa hatırlatmak iste- rim ki, bu yarım saat içinde neler gör- medim neler?.. Fotogral makineleri, Beg- hin uğursuzu, Yugoslav zindanları, ve daha ne bileyim birçok şekilsiz şeyler gözlerimin önünde hora tepti ve en mü- himmi ağladım, kana kana ağladım. 15 ge- nedir bir damla gözyaşı dökmüş adam değilim. Öyle iken, bu sefer o kadar ağ- lamıştım- ki, yaslığım sucuk — kesilmişti. Bununla beraber gözyaşının, şahlanmış heyecanlara karşı bir nevi emniyet sü- papı olduğunu söylersem, bana İnanınız. Öyle ki kahvaltı zamanı bayağı bayağı neş'emi bulmuştum. Kahvaltıya geç kalmıştım. Taraçaya indiğim zaman, kala kala bir Vogeller kalmıştı. Başımın arkasındaki şiş te bü- yüdükçe büyümüş, yumruk kadar ol- muştu. O kadar acımıyordu #ma, taban- larımın her yere değişinde, oraya bir tok- mak vuruyordu sanki... süpürücülükle atılmıştı. Geçenlerde bir film kumpanyasına 20 milyon dolar borç verdi Hollywoodda — çok büyük bir şöhreti ha- iz bulunan bir adam vardır. Bu adam Gre- ta - Garbo, Marlen Ditrih — ve — Şirley 'Templ'in hep bir &- rada aldıkları mek- tublardan fazla mek. tub almakta, onlar. dan fazla aranmakta- dir. Bu adamı — halk tanımaz, onunla alö- kadar bile olmazlar, Halbuk! — Holywoode dâaki film âlemi an- suz yapamaz. O, filmcilerin en fazla — güvendikleri bir adamdır. Bir sah« ne vâzın olmadığı gibiMaruf artist Lola Lane ve «her şeyi bulan adamsın yarım dekoratör filân da şaatte bulduğu benseri değildir. İsmi gadece J. Ralph Ringdir.| müşterilere aiddir. Birinci sımıf müşte- Maharetli de sadece: riler yüksek sinema yıldızlarıdır. Bunlar «Her istenilen şeyi bulan adam> olma- | istedikleri her şey için ona müracaat et- Bıdır. mektedirler. Ralph Ring'i ancak sinema ile çok ya-| — Hollywooddaki bütün stüdyolar onunla kından alâkadar olanlar tanır ve çok mü-| daimi bir surette temastadırlar. Stüdyo- * Bu yüzden ayaklarımın ucuna basa Otelciye bavulumu gösterdim him bir adamdır. Hergün almakta olduğu | nun biri bir yılan aradı, değll mi, hemen binlerce mektubları tasnif eden on beş| ona telefon ederler. kâtibe ve kâtibi vardır. Aldığı mektubların da çoğu garibdir. Birkaç tanesini zikredeceğiz: «Mösyö, banjur ve orevuar diyebilen bir papağanım vardır. Size gatmak isti. yorüm.. «Ayaksız bir adamım. Fakat bu halim- le fevkalâde cambazlık yapıyorum. Size Tâzım olurum belki... «On sekiz yaşındayım. Boyum iki met- redir. Fevkalâde bir surette yüzümü bu- Tuşturabiliyorum.> Bu mektublar muntazam bir - surette tasnif edilmektedir. John-Ralph Ring'in asıl ismi: n Joshua Ringstein'dir. Bundan yirmi sene evvel Hollywooda gelmiştir. Ralph Ringin ilk vazifesi stüdyolarda süpürge- cilik idi. İşte bu «sabık süpürgeci» bun- dan pek az bir müddet evvel büyük bir film kumpanyasına tam yirmi milyon dolar ikraz etmiştir. Hem kendisi sağlam kefalet gösterenlere yalmız yirmi milyon dolar değil «bir» dolar bile ikraz etmek- tedir. Bunun için Holiywooddaki bütün figüranlar müşterisidirler. Kâtibeleri içinde üçü Çok para kazanan bir yıldız müracaat.. tur... . «Mallar» şunlardır: 1 — İki çift sarışın ikiz çocuk. 2 — Bir çıngraklı yılan, 3 — On beş çift yüksek çizme. 4 — Bir metreden küçük 4 cüce, adam. 6 — Paraşütle atlıyan bir figüran. 7 — İki «Siyam» kedisi. 8 — Dört kuzu bütu... muştur. Ralph Ring kısa boylu kambur bir a lışması hakkındâ demiştir ki: dakika bulabiliyorum. Bunu da cidder çok görüyorum, Vücudüm elverse de da ha fazla çalışmış olsam, muhakkak k Hollywodda'un tam manasile bir diktatö ebirinci sınıf> rü olacağım.» Amerikada yerleşmiş hattâ Amerikan-| redecektir. Taşmış olan Fransız san'atkârı Lily Pons| Nevyork operasında temsil başına 3? sinemada olduğu kadar tiyatroda dahi|Türk lirası alırken radyonun tek b mühim bir mevki işgal etmektedir. Si-|programından 4500 Türk lirası almakt nemadan sonra da radyoya |intisab et-|der, Filmlerinden ise haftada tam 90 miştir. Üç karpuzun bir koltuğa sığamı-| lira almaktadır. yacağını idrak eden Lily Pans son za-| Resimde kendisini son çevirdiği t manlarda tiyatrodan ayrılmıştır. Bundan |film esnasında istirahat ıdırkgn Bö: Orsunuz. | M’IM udn,.v iumıyp A S l aKĞ e d İki cüce isteniyor, hemen gene ona «Onun» bulmadığı şey yok: Bundan bir buçuk ay evvel muhtelif stüdyolara bir günde alelâcele bulduğu 5 — Elleri üzerinde yürüyebilen dört Bütün bunlar yarım saat içinde bulun- damdır. Daima şen, datma şakacıdır. Ça- «— Ben yirmi dört saatte, istirahat e debilmek için ancak beş saat 33 veya 8 basa ilerledim. Masaya otururken, Vo- geller kalktılar. Birbirimize sırıttık, bey- lik sözleri söyledik. Sonra Herr Vogel günün ilk haberini, bombasını uçurdu: — Duydunuz mu?. İngiliz yüzbaşısı ile karısı gidiyorlar!.. dedı. Başımdaki yara şiddetle zonkladı ve: — Ne zaman?. dive sordum. — Bilmiyoruz. Haber Müös: tan, O hepsine vüâkıf.. Bir şeyler homurdanarak sözü değiş- tirdim. Demek İngilizler gidiyorlardı ha.. korktuğuma * uğruyordum. — Yüzbaşının casus olmadığı muhakkaktı. Yalmz orta- a olan hakikat te karısının bir İtalyan bulunmasıydı. Komiserin odasını hatır: ladım ve Beghinin vira, İtalyan dostların var mı, kimlerdir?. diye soruşu gözü- mün önüne geldi. Fakat hayır buna im- çün yoktu; bunlar casus olamazlardı., Yapılacak en doğru iş Beghine telefon tmekti, kahvemi bir hamlede içtim. A. rağa kalktım. Salondan ve holden geçe- sek kapıya doğruldüum. Tam bu sırada sahçeye uzanan ağaçların arasından yüz saşı göründü. Her halile benimle konuş- nak istediğini anlatıyordu, Sözü uzatmıyâyım, yüzbaşı ile selâm- aşlık. Herif bana, sahildeki adamım, ka- ısının ağabeysi olduğunu, ve büyük har. vin sonlarına doğru bir silâh işinde ken: isinden 7 bin İngiliz lirası sızdırdığın: nlattıktan sonra: — Ben ne bilirdim ki, iş dalavereli 1- aiş, dedi. O sırada Romada nekahâtimı eçiriyordum. Beni de hudud harici et lerdi. Dün birden karşıma çıktı. Sıkıl. yadan, eski işi ile beni tehdide kalkıştı € bildiğiniz vak'a oldu. Bittabi, bundan onra burada kalamayız. Karımla Tunu- ı gidelim diyoruz. Ama paramız yetiş- vyecek. Bana iki bin frank ödünç vere. ilir misiniz, azizim.. dedi. Şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum, İ- imden: «Vay onurlu yüzbaşı vayi» diye öylendim, ve: — Size yardımda — bulunamıyacağım. an dolayı çok müteessirim yüzbaşım. aram ancak bana yetecek kadar.. fazla lsaydı, maalmemnuniye... diyordum k izbaşı «Allaha ısmarladık!'» demeği v- itarak gerisin geriye döndü ve uzak. ştı. * On dakika sonra, Beghinle telefonla nuşuyordum, sesi hırçındı: — Yüzbaşı Hartley ile karısının yarır elden ayrılmalarının ihtimali var. Ben- zn, Tunusa gidebilmek için iki bin ank istedi, dedim. — Âlâ, daha başka? — Belki ehemmiyetli bulursunuz. Dür ve, birisi üzerime hücum etti. Ensem- n vurarak beni yete yıktı ve üzerim: adı, — ) Düclos- Bdi erar de d a Manalı bir süküt oldu. Derken Beghi- nin sesini yeniden duydum: — Adamı tanıyabildin mi?.. Anlattım ve arkasından sorgu ile karşılaştım: — Odanı aradılar mı? — Bavulumdan iki film rolüsü alın- mış. — Ne zaman? — Dün. — Başka bir şey-daha çalınmış mı?.. Sual pek nazikti. — Hayır... Fotograf makinesini nihâ- yet holden aşırmışlardı. Odamdan çalın- miş sayılmazdı, bu... Bir sessizlik daha oldu. Kulağıma bir takım mirıltılar geldi ama anlıyamadım. Sonra konuşan gene Beghin oldu. — Vadassy! — Efendim.. — İyi dinle, Hemen ötele döneceksin. Köcheyi görecek ve şöyle diyeceksin: «Bavulumu zorlıyarak açmışlar ve bir çok şeylerimi çalmışlar, Meselâ bir gü- müş sigara tabakası, bir altın saat köste- ği ve iki de film. Elinden geldiği kadar işi büyüt, gürültüye getir, şamata yap Diğer müşterilere birer birer söyle. Bu. nu ötelde bulunanların duymasını isti- yorum. Şikâyet et, Nedir bu çektiğimiz, insanın canına bile emniyeti kalmadı fi- lân, diye at tut. Yalnız polisi çağırayım deme.. — Fakat... — Münakaşa yok. Ukalâlık etme, Sa- na ne söyleniyorsa anu yıp. Bavulun zorlanmış mıydı?.. — BHayır, fakat.. — © halde, kendin bu süsü ver, Ondan sonra git Köcheye söyle. Şurasını iyice aklında tut ki, filmleri ikinc! plânda sa- yacak, onlara ehemmiyet vermiyeceksin, Asıl telâşlandığ.n üzüldüğün şey çaldır- diğin kiymetli eşya olacak, anladın mı? Ve telefon kapanıverdi. â * Odama çıktım. Beghinin verdiği tali. matı harfi harfine yerine getirmek için, wvelâ bavulumu kilidledim. Sonra ka- ginın anahtarile zorladım ve - kilidler- erden birini sökerek açtım. Uğraşırken »gdiğim anahtarı da düzelteceğim diye Je anamdan emdiğim süt burnumdan şeldi. Bavulun kapağımı kaldırdım, eşya- nt karıştırdım. — Mendilleri — buruştur. dum, Sonra aynanın karşısına- geçerek leğme aktör gibi yüzüme felâkele uğ- ramışlarm maskesini geçirerek —merdi- renlere atıldım. Deli gibi Köcheyi ara- naya koyuldum. Otel sahibi, sırtında sornozu sahilde Roux ve Duclos ile gö- üÜşüyordu, Kolundan yakaladım ve: — Affedersiniz, dedim. Sizinle biraz tususi görüşmek İstiyorum. Gayet mü- srim bir mesele için.. korktuğum I ! l rek biraz ayrıldı. Ben hemen yapıştıre dım: — Taciz ettiğimden dolayı mütecesle rim, fakat lütfen odama kadar gelir mie siniz?, Biraz evvel şehirde iken odama girmişler, bavulumu zorlıyarak kırmişe lar ve bir takım kıymetli eşyamı — Çale mışlar.. — Hemen geliyorum., Odama çikârken, aeler kayboldü diye sordu. Ben de Beghinin emrettiği 0 ga. rib listeyi tekrarladım. Sonra da filmleri kattım. Köche başını salladı. Bir şey söylemedi. Filmleri alanın ve hahçede az kalsın beni tahtalı köye yollıyacak olan — yumruğu ense köküme yapıştırmış ola. nın Köche olması hiç te uzak bir ihtimal değildi. Bu takdirde, düpedüz yalan söylediğimi anlamıştı. Odaya girdik. Öz elimle kırdığım ba» vulumu ince bir dikkatle gözden geçirdi. Sonra gözlerini bana dikerek; — Büroma kadar zahmet eder misiniz, mösyö?.. Kaybolan eşyanın birer birer suretini yazayım, dedi, Söze başlıyacağı yeri unutan acemi bir aktör gibi Köcheyi takib ettim. Odasına Birince, dikkatle kapıyı kapadı. Bana bir iskemle gösterdi ve kendisi de kalemini eline aldı: — Yazabiliriz, mösyö, dedi. Sigara kue tusü, demiştiniz.. zannederim altındı, buyurmuştunuz... Apişmıştım. Sahilden dönüp te odama Ççıkarken öyle mi söylemiştim acaba?.. Hatırlıyamadım. Amma herro merro de dim attım: — Hayır, gümüş. Bir kösesinde İ V, harfleri var. Öbür tarafı da düzdü. On sigara alırdı. aç — Teşekkür ederim. Köstek nasıldı? — Elden düşme aldım. Montparnasse garı civarındaki kuyumcu dükküânların. dan birinin vitrininde asılı idi. Orada Bgörmüş almıştım. 18 kırat altın köstekti, Bildiğin gibi eski işlerden, ağır, kalın ve büyük halkalı kösteklerden, Bir ucunda da 1901 Brüksel sergisini ifade eden bir madalyon vardı. Köche bunları incoden inceye küye detti ve: — Şimdi sıra iğneye geldi, dedi. Ha, sahi.. bir de iğneni kayboldu, de« miştim. Bunu anlatmak o kadar kolay olmadı. — Bir iğne işte. kravat iğnesi şcıyle altı, yedi santim uzunluğunda, Başı da inciden, İğne de altın suyuna batmıştır. — Bu eşyanın durduğu kutu nasıldı? — Alelâde bir teneke- kutu, sigara kü- tusu. İçinde de iki film vardı. Kullanıl. miştı. — Sizin bir Contax makineniz var, de. ğil mi?., z | | ; | , 3 | | l Cef 5. İ Y fğ