SON POSTA İfşa eden idam olunur!,, Harb sanayi casusları arasındaki mücadele Kitablar arasında: Sayfa 13 Yeni çıkan üç kitab * * * Nihayet Litvanyalı karanlık ve eski bir evin önünde durdu. Beşinci katın ziline güçiükle uzanarak zili adetâ sıç- rayarak çaldı. Ben, karanlıkta ihtiyaten tahancamı çıkarıp paltaomun cebine ko_vmuştuşı. Kolumda olan Olanda bu hareketimin farkına varmıştı. Litvanyalı zili çaldıktan sonra k?pı- tın önünden geri geri açılıp ta heş'ı_ncı kata kadar kalım sesini işittinreceğine emin bir lavırla seslendi: — Vielopolska!.. Vielopolska!.. Fakat o anda, kolumda Olandanın birdenbire titrediğini hissettim. Olan- da kolumu şiddetle sıkmış, kırgnlık_m. haşyet ve heyecanla parlıyan gözlerile, yüzüme bakmıştı. e ç Litvanyalının bir şey hıssodecek!"' den korkarak Olandayı kplmndı _ş..d- detle kendime doğru çektim ve sinir- Jenmiş bir halde gayet yavaş bir sesle dişlerim arasından: — Pakat ne var? Ne oluyorsun? Diye fısıldadım. Olanda ;_ıyyı& Vhaş: yetıeA yüzüme bakarak ıd_eu işidilmi ı yecek bir sesle soluk soluğa: Bu isim... R | —Diye kekeledi, boğazında bir heye- | can, veceği sözü tıkamıştı. | Uıvıin):ılı tekrar sesleniyordu: -— Vielopolska! . Vielapolska!.. | — Olanda kolumu daha hızla sıkıp sa- rıldı. Birdenbire gayet helecanlı bir | halde: b — Ben.. girmiyeceğim!.. Girmiye - Km!.. Dedi. — Deli misin Olanda!.. Olanda yüzüme bakarak büyük bir dehşetle.: — Kontes Vielopolskal.. Casus!.. Diye mırıldandı. " Birdenbire haşımdan aşağı bir su dökülmüş gibi oldu, fakat bir anda kendimi topladım. Gülerek: — Kontesin böyle yerde İşi ne, ayol? dedim. Olanda! Çecukluk etme!. Filhakika bir Litvanyalı sakat ve acayip adamın böyle Parisin Mon Martre mahallesinde, çamurlu bir 80- kağında, eski püskü bir evinde bir kontesi çağırmasını düşünmek delilik- ten başka bir şey olabilir miydi? O aralık yukarıdan beşinci kattan bir pencere açılmış, karanlıkta sarışın bir kadın olduğu seçilebilen bir baş ü- Zanmıştı. Son derece tatlı ve sıcak bir kadın sesi kendini çağıranın kim ol- Guğunu anlamak ister gibi aşağıya doğ- Tü: — Miyilo! Diye seslendi. Litvanyalı sokakta sıçraya sıçraya Acayip bir dille kadına bir şeyler söy- lüyordu. Beşinci kattaki odada birden- bire ışık yandı. Litvanyalı bize döndü: — Mil pardon!. dedi. Şimdi Viclopols- ka bize kapıyı açor!. Olanda yukarıda pencereden uzanan başın yüzünü görebilmek için karanlı- a doğru uzanmış, dikkatle bakmış, fa” kat hiç şüphesiz kadının yüzünü göre- Memişti. Olanda birdenbire kolumu — bıraktı. ulvanyıllnm anlamaması için bana ı'luiliıçe olarak: — Ben girmemi, Dedi.Ben gayet lâkayd bir tayırla ve izmimin hiç bir vesile ile değişmiyece- Seğine zerre kadar şüphe bırakmıyan katt bir tavırla Olandaya: — Ben gireceğim! dedim. O vakit Olanda benim kat'i azmimi m anlamış ve teslim olmuştu. A- yalvarır gibi söyledi. — İhtiyat! — Elbet!. O esnada sokak kapısı açılmıştı. O- Muzlarma ipek uzlun bir şal örtmüş T saçlı, iri mavi gözlü, kemikli yüz- » fakat çok güzel bir kadın açılan ka- Nin Öönünde durup bize hayretle ba- Yordu. Litvanyalı kızım dediği bu kadına bi- İsimde ne ——————————— — — k, Omuzlarına uzun vır şal örtmüş, trı Zi göstererek, kısuca izahat verdi. Ka- tın kim olduğumuzu öğrenince fasih bir İngilizçe ile: Sizi kapıda hayli beklettiğim için affınızı dile .. Biraz uyumuşum, de- di. Buyrunuz madam!.. Buyrunuz mis- Kadını selâmlayıp içeriye girerken usulca Olandaya sordum: —O mu? Olanda, hayret ve tereddüd içinde: — Yüzünü tanımıyorum.. fakat is- mi... Diye kekeledi. Bir elektrik lâmbası ile yarı aydın - lanmiş merdivenlerden yukarı çıkma- ğa başlamıştık. Ben nezaketen en arka- da kalmak istiyen Vielopalskayı daha nazik görünüp ön tarafıma almiş ve sağ elimle paltamun — cebinde si - lâhımı tutarak ihtiyaten en arkada yü- rümiye dikkat etmiştim. Beşinci kata geldiğimiz zaman Vielq- polska bir sıçrayışta önümüze geçti. İçinde kırmızı kumaştan abajurlu bir elektrik lâmbası ve kırık eski bir çini soba yanmakta olan bir odanın kâpı- gını açıp bizi içeriye soktu, Ben paltomu çıkarmadan evvel ta - bancayı derhal ceketimin cebine nak- letmistim. Olanda ise hiç soyunmadan eski bir kanapenin Üzerine olurdu. Litvanyalı garip bir telâş içinde, ga- yet yorgun ve isteksiz tavırlarla hare- ket etmekte olan kızına, kendi dilleri- le, bir şeyler söylüyordu. Kız, dolaptan bir kaç kadehle açılmış bir şişe şarap çıkardı. Kızararak İngilizçe: — Affedersiniz.. bir İngiliz centil - röenine takdim etmek için — maalesef visk!miz yok!. dedi. Ben gülerek atıldım ve böyle bir ik- ratma har olmayı esasen hiç düşün- reediğimi söyledim. Fakat kızın benim İngilizçeme dik- kat ettiğini ve yüzündeni bir şimşek gibi geçen bir istihza dalgasından, ber- halde benim hâlis bir İngiliz olmadığı- mı pek güzel anladığını farketmiştim. Kırmızı kumaş abajurun şurup gibi ziyasında sarışın yüzü ateş gibi yanar şekilde görünen, fakat net aolarak farkedilmiyen Vielopolskaya Olandayı prezante ettim. Olandayı karım olarak tanıtmışlım. Fakat İngiliz değil, Lehli olduğunu söyledim. Kumaş abajurun al ışığında harikulâde güzel görünen Vielopolska, Olandanın Lehli olduğunu işidir işitmez, fevkalâde bir sevinç ve heyecan içinde; — Lehli mi? Ahi. Ne iyi! Benim de #nnem Lehli idil.. Grip, Baş ve NEOKALMINA Nevralji, —Artritizm, Romatizma Litvanyalı kapının ziline basarken ben ihtiyaten tabancainı çıkarıp paltomun cebine koymuştum. Olanda ise koluma asılmış bekliyordu. Litvanyalı : “ Viyolopolska! Viyolopolska!,, diye bağırınca Olandanın yüzü birdenbire sapsarı kesildi mavt gözlü çok güzel bir kadındı Dedi -ve Olandaya son derece ma - sum gibi görünen bir heyecanla dö - nüp hararetli hararetli: — Mühterem madam!.. Lehli oldu- wğunuzn pek sevindim!.. dedi. Zira ben |de annem tarafından Lehli sayılırım. Babam size arzedeceği şeyleri çıkarın- caya kadar benim de size birer şarap ikram etlmeme müsaade ederseniz pek bahtiyar olacağım!.. Olanda kızın gösterdiği bu hararetli heyecan karşısında gayet soğuk bir su- yette gülümsemekle iktifa etmişti. Ben hemen atıldım: — Madmazel Vielopolska!, Bizim için biç bir zahmete girmemenizi rica ede- rim... Kıymetli bir kâşif olduğumu an- Jadığımırz mühterem babanızla sırf ke- şifleri hakkında fenni bahisler üze - rinde görüşmek için gelmiş bulunuyo- ruz. Muhterem babanızın — bilhassa (Pa'alis des Decouverts) de teşhir edilen cihazı dikkatimizi çekti. Sizi akşam üze ri rahatsız edişimizin sebebi budur.. Binaenaleyh bize sırf meraklı bir müş- teri nazarile takmanızı, hattâ (kasten kel:melere basarak) teknik bahisler ü- zerindeki görüşmelerimiz sizi herhalde sıkacağı için, bizi kendi halimize bıra- kıp kendi rahatınıza bakmanızı rica e- derim. — Arkası var — YAKT ANN TARERAT UT SELÂNİK BANKASI 'Tesis tarihi : 1888 o İdare Merkezi : İSTANBUL (GALATA) Türkiyedeki Şıbdfrî * İSTANBUL (Galata ve Yenicami) MERSİN, ADANA Bürosu Yunanistandaki Şubeleri SELÂNİK - ATİNA © Her nevi banka muameleleri Kiralık kasalar servisi KOROMA AD ARAŞEKARAR VON DEZEY YO n g mmmmm> DİŞ TABİBİ “ammmn ıI RATİP TÜRKOĞLU | | BSirkeci : Viyana otell — sırası. No, 28, Kat 1 do hergün öğleden sonra saat 14 den SÜ ye kadar hastaları kabul eder. ı ) Diş Ağrıları, Aka Gündüzün «Aşkın Temizin romanı, Sabahaddin Alinin «Sesn ismi altında topladığı hikâyeleri ve Server İskit'in «Agâh Efendi» hakkındaki tedkikleri ayrı ayrı kendi jonrlarında alâka uyandıran ve muvalffak olan eserlerdir. Yazan : H. Alaz Akagündüz, hiç şübhe yok ki en reelüdide ne yürekler parçalayıcı faclaların yazıcılarımızdan biridir. Bistemli olarak tâ (olduğunu da pek güzel öğretiyor. Bizli 1908 den - yani 90 yıldanberi - yazı yamyor ve yazdıkları da seve seve okunüyor. Bon samanlarda gene 530 sayfalık büyük bir romanı çıktı. Gündelik bir gazetede tef- rika ediltrken «Adsız reman, ismini taşıyan bu eser, şimdi «Aşkın temizi» adın) aldı. *Aşkiın temiri., büyük barbde, Anadoluda geçen oir vak'anın hikâyesidir. * Ramanın başlıca kahramanı Er?en, Tibbiyenin son 8- tüf talebesidir; emperyalist harbi, bütün a- eilarile memleketi kasıp kavurcuğu bir B- rada, o, Anadolunun göbeğindeki kasabası- nı hava tebdiline geliyor. Daha pek küçük- ken sözlüsü olan Güner'ine kavuştuğundan memnundur, Teyzesinin kızı Güner de, Br- deni ayni temiz ve sarsılmaz duygularla sevmektedir. Fakat Günerin babası bu temlz sevgiyi anlıyabilecek bir adam değildir. Kı- mıhı, devrin mebuslarından Dünbelekzade'ye vermek niyetindedir. Dünbelekzade, vagon dalaverelerile uğraşan, halkı soyan, hilekâr bir adamdır. Ayni zsamanda kaymakam ve- Kili olan kasabanın cahil kadımı ile birleşe- rek Erden aleyhinde tezvirata başlar.. Gü- nerin babasının da iştirakile, vilâyete, neza- retlere, meşihate şifreli telgraflar yağdırır. Erdenin bir fesad teşkilâtina relslik yaptı- ğını ileri sürerek aonu divanıharbe kadar şü- rükler.. bütün bunların iftira olduğu anlaşı- hır.. Erden kurtulur.. Günerin bübaşsı da ya- vaş yavaş yanlışım ldruk etmeğe başlamış- tır., kızını, hiç te dengi olmiyan Dünbelek- axdeye vermekten cayar. İşte bu sırada Dün- belekzadeyi kuduz bir köpek ısırır.. koca ka- m Hlâçları, tütsüler, tarpılar kâr etmez. Me- bus kudurur. Günerle Erdenin düğünü yapi- lirken ve halk eğlenirken mebus ölür. Ro- |man da böylece biter. Eser sürükleyleldir; Insan sıkılmadan oku- yabiliyor. Akagündüzün uaun yıllar Anadö- luda kalmasının, Orta Anadoluyu kariş kü- rış gezmesinin tabli bir netlcesi olarak Ana- dolü üdetleri, koşmalar, beyitler güzel — ve adlına uygun bir şekilde canlandırılmıştır. Vak'anın, ister müsbet, ister menfi, kahra- İmanları karakterize edilirken renk ve baya Uratına sapıldığım, Erdem gibi, Güner gibi bugüne aid isimlerin o devirde bulunumaya- cağımı nazarı itibara almazsak Akanın bu eserini de pekâlâ realist eserler katagorisine |sakabiliriz. Akağündüz bu römanile, kendisine yük- sek bir şöhret yaratan «Bu toprağın kızla- Yi na, «Dikmen Yıldızır na, «Çapkın K, & aynl kudrette bir eser daha katmış oldü.. ba- sılışta, eserin mana ve ifadesini değiştire- cek kadar mürettib yanlışları çok olmasa, «Ses» Edebi «genres Jer içinde en zor olani, mu- jhakkak ki hikâyedir. Nitekim ber yerde tü- men tümen romancılar, her çeşid nesireller yanında, yaşamak hakkını kazanmış hikâ- İyaciter parmakla gösterilir. Bu, bisde de böyledir. Türk edebiyati, u- zun yıllar, Refik Hallâ ve Ömer Seyfeddin- den başka hikâyeci görmedi ve tanımadı.. romanda, başka hiçbir kusur bulamıyacağız. | kındtak! Sabahaddin Alinin bütün hikâyeleri gü- zeldir. Bunlara kuvvet veren en mühim â- çeşnileridir. #ababhaddin Ali romandan fazla hikâyede mü, stayal muhtevalarile, mizaha kaçan muvaffak olan bir yanermızdır. Bunun için: dir ki hikâyeleri, bence, «Kuyucaklı Yusuf, romanından daha Kuvvetlidir. Ve gene bu- nun için Sabahaddin Ali, romancılıkta de- BU, g! de değil Sakat hikâyecilikte karat kılmalı ve biraz daha çokça yazmalıdır. «Agâh efendi» Matbuat Umum Müdürlüğü — müfuvirle- rinden Bay BServer İskitin dikkate değer bir etüdüdür. «Agâh efendi», bizde gazetecilik, gazeteci- Uğin kuruluşu, tekâmü! safhaları hakkında yazılmış en toplu bir eserdir. Kitab bilhas- sa vesikalar Htibarile bir hayli zengindir. Kitab, umumi bir «başlangıç. ile — başla- makta ve bizde fik resm gazete olan #Tük. vimi Vekaylı hakkında, bunun çıkış şartla- rı etrafında birkaç sayfalık ixah verilmek- tedir. Kitabın çok enteresan yerlerinden birisi de, bizde lik yarı resmi gazete olan «Ceridel Havadise hakkında verilen izahattır. Bu iza- hattan öğrendiğimize göre #Ceridel Hava- İdis,, ecnebi kapltalinin, Türkiyenin kültür kaynaklarına el atmak hususunda İlk tec- Tübesidir. «Ceridel Havadis, in müessisi —Çorçil is- minde bir İngilizdir. Çorçilin hangi mesleğte mensub olduğu belli değildir. Avlanması ya- sak olan bir sahada avlanırken bir Türk ço- cuğuna öldürmüş ve hapsedilmiştir. O de- virde buna benzer her hüdisede olduğu gibi bu vak'ada da İngiltere hükümeti Babıâliyi sıkıştırmağa başlamış ve bu tazyik altında olmak üzere Çorçil'e tavizat vermek lüzu- mu hâsı! olmuştur. Babıâli, ne büyük bir suç işlediğinin far- kında olmiyarak o zamanlir memlekette bi- ricik kültür kaynağı vazifesini görecek olan güzete gibi bir silâh; ecnebi sermayesinin eline teslim etmekte hiçbir mazlur görme- miştir. Kitab, «Ceridel Havadis» in kuruluşu hak- kında bu faydalı ve enteresan malümatı ver- dikten sonra asıl kitabin mevzuunu teşkli jeden «Tereâmanı Ahval in kuruluşuna gir- mekte ve bu vesile ile Tercümanı Ahvali, ku- ran Agâh efendinin hal tercülmesi hakkında mufassal malümat vermektedir. Biz bu kitabdan, Şinasinin gazetecilik hak- görüşlerini, 6 devirde muhtelif gü- zetelerde (Takvimi Vekayi, Ceridel Havadls, Tertümanı Ahval) e yazı yazmağa baştıyan muharrirlertinizin kim olduğunu mufassalar Kitabın sonunda kuşe kâğıdı üzerine ba- sılmış, Takvim! Vekaylin, Ceride! Havadisin, Tereâmanı Ahvalin, Tasviri Efkürin birinei sayılarının birer kltşelerini de görmekteyiz.. «Agüh efendi>, bilhassa gazetecilik tarihi- banlardan biri manen, diğeri de maddeten İmiz! tedkik bakımından çok faydalı ve kıy- öldükten sonra edebiyatımız uzun bir müd- | metli bir eserdir. Kültürümüzü alâkadar *- det hikâye olarak adapte ve tercümeden | den muhtelif branşlar hakkında bu gibi eser- başka bir şey bilmedi.. nihayet son yıllarda, 'terin çoğalmasını temenni ederiz, gündelik gazetelerin hikâyeye ehemmiyet DA vermeğe başlamalarından sonra, hikâyeelli- #imizde bir canlanma göze çarpmağa baş- Bay Ragıp Rıfkıya cevab ladı. Yenl yeni istidadlar belirdi.. Aziz meslekdaşım; Sabahaddin AlI, nesirin hikâye denilen bu saıp ve dikenli yolunda sarsılmadan yürü- yen başlıca hikâyecilerimizden biridir. eDeğirmen., «Kağnın, «Sese onun en gü- zel hikâyelerini topliyan eserleridir. Sabahaddin Alinin hikâyelerindeki en bü- yük hususiyet, bunların hamen dalma s0s- yal bir mahiyet taşımalarıdır. «Ses., Sabahaddinr. Alinin en sön çıkan bir hikâye kitabıdır. İçinde beş tane hikâye war- dır. Bunlardan, Amerikada okumuş, mem- Jeketi hiç tanımayan, hayatla alâkası olmi- yan züppe bir mühendisin ve ondan az züp- pe olmiyan mişanlısının köylü —hakkında, memleket hakkındak! telâükkilerini aci ve biraz da mizahi bir dille anlatan «Köpek» hikâyesi, muayyen bir tabaka — gençliğinin halini karakterize etmesi itibarile çok en- teresandır. Züppe mübendisin az - önce ni- şanlısının kaprisin! tatmin etmek için ko- nuştuğu çobana «biz de sizdenize, «siz bizim Köylü kardeşlerimizsiniz!, demeslle, aa son- ra, hiç te eldd bir sebeb olmadığı halde, sırf nişanlınna caka yapmak İiçin, çobanın en sevdiği bir şeyi, köpeğini öldürmesi arasın- da ne büyük bir tezad vardır ve bu tezad «Köpek» hikâyesinde ne güzel gösterilmiştir. rSıcak sur hikâyesi, Osmanlı imparator- luğunu bir kurd gibi için için kemiren bir derdin hikâyesidir. Bu, Osmanlı imparator- luğnun zaptiyesile köylü arasındak! müna- sebatın hikâyesidir. Sabahaddin Ali bu hikâyesinde, genç köy- 18 karısının büsit bir an'anesinden, «gusül aptestir almakr zaruretinden koskoca bir fa- ela yaratmasını bilmiştir. «Mehtablı gece» hikâyesi, büyük şehirle- rin her dakika koyunlarında — gizledikleri binbir sosyal facladan bir tenesinin hikâye- sidir. İnsan Babahaddin Alinin bu hikâye- niz ye yalnız Aşk ve şilir Uham eden bir ta- sini okuduktan sonra mehtablı gecelerin yal- blat teşahürü olmadığını, bu gecelerin için- *Ölü Ruhlar» bakkındaki tenkldime yaz- dığınız mufassal cevabı, hastalıfıma rast - Jadığı İçin çok geç okudum. Mektubunuzda, oldukça uzun bir yer tu- tan şahsıma ald bazı hükümlerinizden son- Ta'«Ölü Ruhlars 1 yanlışsız olarak Türkçeye çevirdiğinizi; ben'n yanlış diye gösterdiğim yerlerin, aynen Pransızcasında böyle olduk. larımı, Fransızcalarını misal göstererek ya - zayorsunuz! .. Aziz meslekdaşım: mazursunuz fakat bak- h da değüsiniz!. Çünkü: 1 — «Ölü Rüuhlar» 1 aslı Fransızca de » Bü, Ruscadır. Bu Jübarla ben de onu Rusca aslile mukayese ettim.. Esasen başka türlü hareket etmeme de imküân yoktu. Eterin 8- h dururken mikyar olarak Fransızca ter - alamazdım. 2 — Eserin Türkçe teretimesile Rusca H4- b arasında, evvelki makalemde kısmen say- dağım, bir çok tercüme farklarına ve yan « jhşlarına rastladım. «Ölü — Ruhlar, gibi bir Şabeserin diltmize yanlışsız olarak geçme - Bini istediğim için yüreğim sızlıyarak © nok- taları tesbit ettim.. söylediklerimin doğru - luğuna kani olmanız için Ölü Ruhların Türk ge tercümerin! Ruscasına ve Türkçesine gü- vendiğiniz berhang! birine — göstermeniz ve fikrini almanız kâfidir. $ — Bizin yanlış tercüme yaptığının td. dia etmek hatırımdan bile geçmedi.. esasen mektebunuzda mişar olarak verdiğiniz Vran gıtca cümlelerle Türkçesi arasında — hiç bir fark göremedim.. Şu halde burada sizin ka - bahatiniz, bilmeden Ölü Ruhların Fransısca mütercimi olan eklark Semenof» un yanlış İtercümelerine suç ortaklığı yapmış elma - nirdir. Bünün için her eseri mümkün mer - tebe aslından tercüme etmek cihetine gide- gek olursak bu gibi çifte tercümelerin do « Burduğu yanlışlarır önüne geçmiş oluruz. (Devamı M üncü sayfada)