Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
K * Te ÖUK Alaaml TI T P TF PYT Y A * ' L ei y N gc 8 Kumral saçlı genç kız, dişleri arasın- dan yere tükürerek: — Sen daha çocuksun!, dedi. İsak titredi ve kıpkırmızı kesildi, O, eski kovboylardan kumral saçiı Maks'a âdeta tapınırdı. Fakat buna rağmen bu: «Sen daha çocuksun!» sözü ona pek do- kundu.. bu söz ne demekti?. Maks ona bunu niçin söylemişti?, İsak'ın tek başı- na kaplanlara karşı gidemeyişine mi tel- mih etmek istemişti.. Fakat ne olursa olsun, hangi maksadla söylerse söylesin Maks'ın bu sözü İsak'ın pek ağrına gitmişti.. İsak arkasımı Maks'a döndü ve kitabı- nı okumağa devam etti: GAllyuyan ormanın koyu yeşillikleri a- rasından sessiz adımlarla büyük bir kap- lan çıktı. Yırtıcı hayvan insan kokusunu almıştı. Halbuki zavallı Elen'in hiçbir şeyden haberi yoktu. O, kendisini tehdid eden bu büyük tehlikeden habersiz yürüyor- Keşki yanımda olııı-nydı. O zaeman ben de bu hale gelmezdim. Kapleni görür görmez bayıldı du.. Elen kaplanı takib ettiğini zannedi- yordu. Halbuki kaplan onun peşinde idi.» İsak daha fazla devam edemedi. Kitah- la beraber gözlerini de kapadı ve zaval- İr Elenin halini gözleri önünde canlan- dırmağa çalıştı. Bu esnada kapı açıldı. Odaya, buz gibi bir esinti ile beraber, göocuklu ve keçe çizmeli bir hayal girdi. İsak derin derin içini çekti.. güzel ve zavallı Elenin manzarası gözleri önün- den kaybolmuş, yerine acı bir hakikat kaim olmuştu. İsak, odaya giren gocuklu ve keçe çiz- meli kıza döndü: — Ditka, dedi, hiç olmazsa ismini de- ğiştirsen, ne olur?. Sonra bu keçe çizme- ler, bu göcuk?. Genç ve güzel bir kızın bütün inceliklerini, tenasübünü mahve- den şeyler... Sen iyi bir kolhoz kızısın!. Fakat bu kıyafetinle insama bulantı ve- riyorsun!,. Maks da İsak'ın fikrine iştirak etti: — Kız dediğin bir şiir gibi, bir hayal gibi olmalıdır.. onun kıyafeti... Ditka; Maksın sözünü kegerek: — Maks, gevezeliği bırak, dedi. İsak iz- mimi beğenmiyor.. sen kıyafetimi beğen. miyorsun!.. Benim de sizin hâalleriniz, si- zin kitablarınız hiç hoşuma gitmiyor.. daima hayal peşindesiniz!. Ditka ile Maks, her vakitki gibi müna- kaşa ederek odadan çıktılar.. Ditka, Yahudi kolhozunun «<kocakarı»s- sı idi.. kolhozda onun ismi böyle idi., genç kız ziraat işlerinde, kolhoz işlerinde âde- ta mütehassısdı.. bu kolhoza haricden gel- ,Mmiş birçok insanlara ziraat işlerini öğre- ten bu genç kızdı. Âmerikadan yeni hic- ret eden Maks ile İsak da Ditkanın tale- beleri idiler.. Maks Amerikada iken kovboy olduğu- nu söylerdi.. bütün gayesi bir kaplan öl- dürmekti. Fakat Maksın bu sözlerine, İsaktan mâda, galiba kimse inanmıyor- du.. Geniş kenarlı kovwboy şapkası, kovboy kuşağı, kovboy pantolonları velhasıl bü- tüm bunları İsak'ı âdeta teshir ediyorlar- Oda. Maks'la İsak'ın bulundukları kolhoz | mıntakasında pek çok kaplan vardı. Ci- 'var köylüler bunları ara sıra avlarlardı.. * Fakat umulmadık neticeler yalnız hi- kâyelerde değil, hayatta da olur, Bir ak- şam Makla Ditka, kolhozdan epeyce u- zak bir mesafedeki değirmenlere gitmiş- tiler.. Sabahleyin erken dönmeleri lâzım- dı. İsak odasında yalnızdı. Sokaktan ge- lem bir gürültü ile uyandı. İki kat pen- cerelerin arasından bile ağızlarda dola- şan Maks ve Ditka isimlerini pekâlâ a- yırdedebiliyordu. Bu arada, sık sık, «kap- lans lâfı da geçiyordu. İsak da sırtına bir gocuk geçirerek so- kağa fırladı. Birçok köylü, kolhoz bekci- sinin etrafını almışlar, onun, bilmem ka- çıner defa, anlattığı bir şeyi dinliyorlar- d. Bekcinin anlattığına göre geceleyin Değirmenden gelmekte olan Maks'la Dit- kayı gördüğünü söylemiş.. Maks, kızağı çeken atların birinin üzerinde imiş.. kı- zağın içinde de, vurulmuş bir kaplanla Ditka yanyana yatıyorlarmış.. — Maks kaplan öldürmüş!. Bu haber, yıldırım sür'atile kolhoz için- de yayıldı. İsak hemen evin içine koşltu. Saçlarını taradı. Boyun bağını taktı. Sırtına daha uygun bir şey giydi ve gene sokağa çık- tı. Bu arada kızak da gelmişti. Maksın gocuğu altından çıplak teni görünüyor- du. Her halde kaplanla boğuşurken, vah- M orman korucusu kendisine telefon etmiş. | Şi hayvan delikanlının üstünü başını yırtmış olacaktı. Kolhoz köylüleri, Mak-| sı kucakta attan indirdiler.. onu bir top gibi havaya atıp tutmağa başladılar.. Maks, zorlukla köylülerin elinden kur- tularak kendini evin içine attı.. Ölü kaplan, kocaman bir halı gibi kı- zağın içinde yatıyordu. Ditka'nın üzerin- de kocaman bir keçe vardı. Genç kız ke- çeyi üzerinden atarak doğruldu. Kızın yüzü ve elleri, Maksın damalı kovboy gömleğile bağlanmıştı. İsak, Ditkanın sapsarı olduğuna dikkat etti. Her halde bir hayli kan kaybetmiş olacaktı.. Ona e- Hni uzattı. Köylüler sessizce kızağın et- rafını çevirmiş, kızın inişini seyrediyor- lardı. İsak büyük bir heyecanla: — Nasıl oldu da kendini kaplana kap- tırdın?. İyi ki Maks yanında idi, dedi. — Keşki yanımda olmasaydı!. O zaman ben de bu hale gelmezdim. Kaplanı görür görmez bayıldı. Ben kaplanı öldürünceye kadar hiç ayılmadı. Önu kurtarmak için kendimi parçalattım.. neyse, bu ona ders olur. Bir daha sefere daha dikkatli, ve daha cesur davranır!. İsak yıldırımla vurulmuşa döndü., Ba- şını önüne eğerek evin içine girdi. Maks kıyafetini değiştiriyordu. İsak, ilk defa olarak onun Kovboy elbisesinden başka bir elbise giydiğini görüyordu. Bir an için Maksın «Sen daha çocuk- İf sun!» sözünü hatırladı, Kelimelerin üs- tünde durarak: — Ben seni hakikaten kovboy zannedi- yordum, dedi. Meğer sen bir korkaktan başka bir şey değilmişsin! YARINKİ NÜSHAMIZDA: Sucuk yaparım ha faşist olmıya ananyadan snııra Macarıstan (Baştarafı 1 inci sayfada) |Nazt namzedi Laszlo Endre, hatır ve ha- yale gelmiyen büyük bir ekseriyet ka- zandı. Böyle bir ekseriyeti hiç kimse beklemiyordu. —Macaristanda — merkez kuvvetini temsil eden bugünkü hükü- met, sağın da, solun da bütün müfrit ha- reketlerine karşı şiddetli tedbirler al- mıştı. Bu tedbirler o kadar sıkı idi ki, ge- çen sonbaharda Budapeştede — kaldığım beş on gün esnasında, hükümetin Alman tebaasından olan birçok insanları mem- leketten çıkmıya davet ettiğin: ve bun- ların da birer birer çıkmakta oldukları- nı görmüştüm. Aralarında bazı tanıdı- ğim ve Nazilikle değil, siyasetle dahi a- lâkaları bulunmadığını yakınen bildiğim | bir takim insanlar bile, bu umumi tedbi- 're karşı boyunlarını eğip Macaristandan çıkıyorlardı. Bu kadar sıkı tedbirlere rağmen Ma- caristanın en büyük ve en mühim vilâ- yetinde - Komitat Macarcada — vilâyet makamına kullanılır - bir Nazi namze- dinin bu kadar büyük bir ekseriyet ka- ,zanması ve arkasından müntehiblerin huyuk nümayişler yapmaları, elbet mer- kezi Avrupanın bugünlerde en mühim hâdisesi olarak telâkki edilmeğe lâyıktır. Hattâ bu namzedin Amiral Horiy'ye de nisbeti olduğu söylenmektedir. Demek ki kültür bakımından Almanyaya sımsıkı bağlanmış olan Macaristanda da Nazi hareketi kuvvetlenmiştir. O kadar kuv- vetlenmiştir ki bugün Macaristanda de- mokrasi prensiplerine sadık olan matbu- at, ancak Yahudi matbuatıdır. Onların bu sadakatleri de demokrasiye olan mu- habbetlerinden ziyade fazla milli olma- ları imkânı bulunmamasından Nazi ha- reketlerine karşi kendilerini ancak bu suretle müdafaa edebileceklerine inan- | malarından ileri gelir. * Demek oluyor ki, Macaristanda da Fa- şist ve Nazist hareket ilerliyor. Belki de Romanyadan sonra, Macaristan da ayni harekete dahil olacak, belki de bu iş ya- kında tahakkuk edecek! Orta yerdeki alâmetler ehemmiyetsiz değildir. Bahsettiğim bu intihabdan baş- ka daha birçok hareketler göze çarpıyor. Meselâ, Romanyada müfrit nasyonalist bir zümrenin iktidar mevkiine gelişine karşı, Romanya ile aralarında görülecek pek çok milli hesabları bulunduğuna ka- ni olan Macarlar hiç telâş göstermediler. Macar Nazileri, hattâ —memnundurlar: doğru gıdıyor «Biz, kendi mezhebimizden (€ larla, ötekilerden daha kolay- diyorlar ve Macar gazetelerin lari bunu açıktan açığa da $ Bu hâdiseleri yeni gören Fi İİH lâşa düştüler. Bütün merkezi Avrupanın yavaş yavaş ellerit” tığını hissetmekten gelen bu V y sız değildir; fakat, ne çare ki; l'? | | bir telâştır. Macaristan, bugün hâlâ, $€ * lâhlanmak hakkından rı:xa"ırlı!n lekettir. Her tarafı budanıp P edilmiş olan Macarlık, '“_,!',. hiçbir davasını dinletecek Kü" madı. O bu vaziyette iken, '""'l ; sinden daha beter bir halde Dt manya, sırf Fransanın hi ler'i Alman milletinin başına o gündenberi de Almanya Y* manya oldu. Önlerinde bu mi$ Macarlar, elbet onun yolundali heves edeceklerdi; bugünkü ge terir ki Macaristan bu yoıa | Hitler iktidar mevkiine gelmt' y vel, Almanyada sosyal demodk” vaziyette idiseler bugün de * hükümetinin vaziyeti odur. * Macaristandaki bu hareket, işlerinin yeni bir kalıba dökülü | yacında bulunduğunu bir kere " / bat eder; çok yakın zamanlardâı Avrupa kendisinden ehemmij settirecektir. Romanyadaki 500 J lerden ve Macaristandaki bü y j vak'adan sonra, işlerin yeni Ydj ) getlere doğru inkişafına mâni için garb demokrasisi tedbir âl de, sadece kendi içinde mü€ 'meşguldür. Parti gurubu yarın mü! — bir toplantı yapıyof (Baştarafı 1 inci sayfa O günkü Meclis ruznames mevzular arasında İstanbul T18 ketinden alınan paraların rinin imarına tahsisine dair $ hası ile Halk Bankası ve halk rinın sermayeleri hakkındaki * vardır. -ircarvaymr H-Bs'n İsveç denizaltı get” Stokholm 15 (ALA.) — B tonluk yeni bir İsveç deni ,denize indirilmiştir. NEVROZIN Baş, dış, nezle, grip, romatizma ve bütün agrılarınızı ll Nakleden' İbrahim Hoyi keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. EazerLA, n “ Son P,nm edebi romanı: 387 Bır Genç —oc — — e Kızın Romanı — — ——— Buraya gelmekle beni ne ka- dar sevindireceğinizi bilseniz seyahat külfetlerine katlanmayı bile çok gör- mezdiniz. «Sizi bekler ve ellerinizi sevgiyle ö- perim halacığım.» * Sinemadan çıktığı vakit havada bo- ğucu bir sıkınlı vardı. Kendi kendisine: — Tramvaya binecek yerde ağır ağır yürüyerek giderim... dedi. Beyoğlundaki mağazaların camekân- larını seyrede ede Tünele vardığı vakit akşam olmağa başlamıştı. Köprü başın- da iki üç damla yağmur yüzüne tatlı bir serinlik getirdi. — Hafif bir nisan yağmurundan bir şey çıkmaz, Arkamdaki manto biraz iİnce ama koşa koşa Eminönüne kadar giderim. r Fakat birkaç adım yürüdükten son- ra Karaköyde tramvaya binmemekle büyük bir ihtiyatsızlık ettiğini anladı, Yağmur sıklaşmış, her saniye kuvveti- Muazzez Tahsin Berkand ni artırarak kovalardan boşanan bir su nalini almıştı. Selma, başını önüne eğerek koşmak istedikce, nefesinin kesildiğini ve etek- lerinden akan yağmurun adımlarını a- ğırlaştırdığını duyuyordu. Köprünün yaya kaldırımları bir de- re halini almıştı. Bu derenin suları is- karpinlerinin içine dolarak çamurlu bir yoldan yalınayak geçiyormuş gibi her adım atışında onu sinirlendiriyordu. O koştukca, Eminönü de ileriye doğru kaçarak uzaklaşıyor gibiydi. Birdenbire kaldırımın önünde bir o- tomobil durdu. Aynı saniyede kulağı- nın dibinde: — Geliniz hanımefendi! Diyen bir sesle birlikte kolundan tu- tularak otomobile doğru suruklendıgım duydu. — Bu havada Köprüden geçmek ne büyük ihtiyatsızlık! Selma yorgunluktan nefesi kesilerek yanındakinin yüzüne bakınca kendisi- ne yardım eden adamın İsviçreye yapı- y * . ONF — FE YAY N gi İ efendi. Arkanızdan mantonuzu çıkarıp llan mühim kitab siparişini veren bey olduğunu tanıdı. Ancak o zaman rahat nefes alarak söz söyliyecek kuvveti kendinde bulabildi. — Yağmurun bu kadar çabuk boşa- nacağını tahmin edememiştim efendim. Islak ayaklarına ve üstünden akarak ofomobilin halısına damlıyan sulara, yüzünde aşikâr bir sıkıntı ile bakıyor- du. — Siz fena halde ıslanmaşsınız hanım benim pardesüme sarınınız ve şoföre adresinizi söyleyiniz, yoksa bir zatür- reeye yakalanmanız yüzde yüz muhal- kaktır. Hem bunları söylüyor, hemi de alel- acele arkasından pardesüsünü çıkarı- yordu. Yüzünde o kadar emniyet veren ve yardıma muhtaç bir çocuğun imda- dına koşan bir büyük adam hali vardı ki Selma bilâihtiyar mantosunu çıkara- rak onun pardesüsüne büründü. Soğuk tan içinin titrediğini, dişlerinin kitlen- diğini duyuyor ve büyük bir kabahat işlemiş bir cocuk gibi yanındakinin yü- züne bakamıyordu. — Adresinizi söyleyiniz küçük ha- nım . Genç kız tıklım tiklim - dolü geçen tramvaylara ümidsiz gözlerle baktıktan sonra dişleri birbirine çarparak söyle- di: — Sizi işinizden alıkaymıyayım b_ey efendi; ilk tramvay iıtasyqnunda beni bırakınız. — Tekrar soğuğa çıkarsanız donarsı- nız. Otomobille çabuk gideriz; adresi- nizi söyleyiniz. Bu seste titizleşmemek için kuvvet sarfeden bir adamın zoraki süküneti vardı . — Sultanahmedde oturuyorum efen- dim. Evin kapısında arabadan inerken eli- ni kendisine yardım eden adama uzattı: — Beni çok sıkıcı ve belki de biraz için size nasıl teşekkür edeceğimi hüî miyorum efendim. O dakikaya kadar ağır ve biraz da sinirli gibi duran otomobil sahibi, yü- zünde geniş bir gülümseme ile Selma- nın elini sıktı: — Bu benim borcumdu hanım efen- di. Siz hasta olursanız memleket güzel bir kütüphanedensve kıymetli bir ar - tistten mahrum kalır. Bu seste dost ve sıcak bir ahenk var- dı ve Selma e gece sabaha kadar, her uyanışında kendisini bir otomobilde, yüzüne tatlı tatlı bakan bir çift mavi gözün. karşısında zannederek titrediği- ni duydu ve yorganını omuzlarına doğ- ru çekmek istiyen elleri sert kumaşlı Ertesi sabah hafif bir ateşlt detli bir baş ağrısile uyanmı$ bir zaman olsa, yatağından Çi disinı tembelliğe bırakarak ! ğunu dinlendirirdi; fakat bu&” Ayna karşısında gıyımrkeü'* suna çalışırken ve evden kü n doğru giderken kendi kendii nü düşünüyordu: «Bakalım * benimle konuşacak ve sıhhatf cak mı?» Aylardanberi uzaktari cok ği bir adamın kendi sıhhatil olması ihtimali Selmayı seVl# tiyordu. — Bana ne $atlı baktı.. mı'* Lgrıı:ır.laı'ımın içinde eriyor sane kat ne kadar kudretli ve ne?i desi altında insana istediğini mütahakkim hali var! Benı_ ! tutub otomobile sürüklemesi şek kadar sür'atle oldu ve n€ mi, ne yapacağımı düşünem” Bir gün evvelki sahne, bi (çi filmi gibi önünden tekrar £ Boynuna eşarpını bağlarken " gi yeni bir şey keşfetmiş gibi ©* — Onun hoşuma giden bif biraz dağnık fakat akıllı kaşw nuşurken ve düşünürken OD — bir paltonun ynkasmı aradı. d |bir mâna alıyorlar. p