22 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

22 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'i İ zi bün a a dÜ ee aK YA | 'ı.' v M ” B. ; Saylfa -e Z LA 3M gm *BÖN POSTA © : — ll" Son Posta,, nın ikâyesi © Vakit gece yarısını geçeli çok olmuş - tu. Banka müdürü Mister Armfield da - ha hâlâ uyumamış, okuyor, önündeki deftete bir şeyler yazıyordu. Müdürün âdetiydi. Geceleri geç vakte kadar ça - lışır, ve ziyafetlerde söyliyeceği nutuk - ları hazırlardı. Bu sırada kapı vuruldu. Ve eşikte, elinde bir mektub tutan, ha - linden de âdeta çekindiği, tereddüd etti- ği anlaşılan bahçıvan göründü. — Mister Armfield, eve girerken, biri- sinin kapı aralığından şunu attığını gör- düm. Eğilip aldım. Üzerinde «mühim» di- ye yazıyordu. Iİşığınızı da görünce sizi ğ rahatsız ettim. Mister Armfield okumakta ' olduğu faslı bitirdi. Alışkanlıkla zarfı bir iki ke- re silkti, sonra bir yanından yırttı. Dak - | tilo makinesi ile yazılmış kâğıdda şun - lar vardı: — Sayın Mister Armfield, Yarın sabah bankanızın ihtiyat akçe - sinden yüz bin doların kaybolmuş ol - duğunu anlıyacaksınız. Gene, şunu da öğreneceksiniz ki, kıznız Judith ortalıkta | yoktur. Bu iki hâdisenin müsebbibi bir kişidir. O da benim. Kalbkinizde kızınıza karşı bir sevginiz, bağınız varsa, bu ka - sa açığını şahsi paranızla kapatırsınız. (Müfettişler iki haftaya kadar gelmez), polise de hiç bir şey söylemezsiniz.. İki güne kadar gazetelerde bir ilân görmez- sem, benimle mutabık kaldığınıza hamle- deceğim. Max Trenchard Not: Şurasını da açıkça beyan edeyim ki, bu satırlarımla kızınızı alacağım diye bir vâdde bulunmuyorum. Zira daha ön- ceden başka birisile nişanlanmış bulunu- yorum. Verilen mühlet sonunda, kızını- zın her cihetçe sağ ve salim döneceğine inanınız. Plânımı hazırlarken de her tür- lü ihtimalleri dikkat nazarına aldığımı da ayrıca ilâve eylerim. Onun için boşuna Uuğraşmayınız. M. T. Hem paractıklarından, hem de kızın - dan olan asri şaylok, bir an sarsıldı. Kı - Jzile, parası arasında bir mukayese yaptı. Hangisine daha çok acıdığını birdenbire kestiremedi. Paraya o kadar ehemmiyet vermiyebilirdi. Ama en çok kızdığı, tü - tulduğu şey, kızının tavır ve hareketi ve onunla birlik olan, - gözüne, dizine dur- sun - adam ettiği, yetiştirdiği delikan - lının, müdür muavini Max Trenchardın meydan okuyvuşu idi. Birden köpürdü, kitabı, not defterini olduğu gibi bıraktı. Odadan dışarı fırla - dı. Merdivenleri hızlı hızlı çıkmiya baş- —— “Son Posta,,nın edebi romanı: 12 larken, zendi kendine söylendi: —- Asıl kabahat sende Armfield, kızını İşine feda ettin. Onunla hiç meşgul ol - madın. Ânnesinin ölümünden sonra za- BÖYLE BİR ADAML hemmiyet vermediğin bir dadının eline bıraktın. Cehalet ve hurafeler, batıl ina- nışlar içinde büyümesine, — yetişmesine sebeb oldun. Hatanı anladın ama pek geç kaldın! Mister Armfield hızla, kızının odasına girdi. Işığı yakmıya bile lüzum kalmadı. Oda kapkaranlık olmasına rağmen her şey apaçık meydanda idi. Tül perdelerin uçuştuğu açık pencereden üşütücü bir rüzgâr içeriye doluyor, pervazda da bir merdivenin başları görünüvordu. Mü - dür, pencereden dışarıya sarktı. Etrafta derin ve korkunç bir sessizlik hüküm sü- rüyordu. Sanki bir yerine feiç inmiş gibi kımıl- dıyamaksızın olduğu yerde durdu kaldı ve kendi kendisine mırıldandı. Birden arkasında bir takırtı oldu. He- men döndü. Gözlerine inanamadı. Yata- ğın ucuna ilişmiş, oturmuş olan bir haya- basmı yaktı.. Bu hayalet, Judithden baş- ka birisi değildi. Bir dakika sonra, genç kız babasının kollarına, içini çeke çeke atıldı ve ağlıyarak mırıldandı: — Baba, baba... Az kaldı, büyük bir hataya düşüyordum. Mister Armfield, kızının başını okşadı. — Evet yavrum, diye cevab verdi. Az kaldi fena bir yola sapacaktın... Allahıma çok şükür ki, seni gene buldum. Sağ ol da, paranın ehemmiyeti yok.. Judith geri çekildi ve babasına bakarak sordu. — Ne parası?., — Maxın bankadan aşırdığı paralar.. — Yanılıyorsün baba.. Max böyle şey yapmaz. O namusu mücessemdir, baba... Hattâ, baban bizi merak eder, gideyim, val]ıcığı, iyisini bile arayıp bulmıya e - haber vereyim, bir kâğıd bırakayım, dedi,. — Benim kabahatim... Zavalli Judith.. | let, bir gölge, kolunu uzattı, ve masa lâm- | ) Doktilo makinesi ile yazılı mektubu okumağa başladı. Otomobili loşça bir sokakta durdurdu. O zaman, fırsat bu fırsattır dedim ve ha- ber vermeden usulca sıvıştım. Pencere - den içeriye girerken geldiğini duydum. Müdür kızına, şaşkin şaşkın baktı. Ju- dith, sanki bir şey hatırlamış gibi, atıldı: — Ha.. dedi, bu sandığı da beraber ge- tirdim. Çünkü Max, bana aman, gözün daima bunda olsun, İçinde seyahat para- mız var.. demişti, Gene kendisine yollar- sın olmaz mi?.. Kız daha sözünü bitirmemişti ki, mü - dür sandığı açtı ve bembeyaz yatak ör- tüsünün üzerine Bgüzelce istif edilmiş banknot destelerini boca etti... Judith, hiç şaşırmışa benzemiyordu. Müdür, bu kadar para bir seyahat için çok değil mi?.. âiye sordu. — Evet ama, biz Afrikaya gidecek, Av- rupada dolaşacaktık. Ama, Allahtan ki hir şey oldu, vaktinde kafamâ dank dedi de kaçtım, geldim. -- Ne oldu, kızım?. Max sana fena bir | muamelede mi bulundu? — Ne münasebet. Merdivenden beni a- şağıya indirdi. Bir kere öptü. O kadar... Sonra otomobile bindik ama, rahat et - medi, içim. Kafamda hep o hali vardı. Nasıl olur, neden böyle bayptı, diyor - düm. — Ne yapmıştı ki?.. — Daha ne aolsun, sokak kapısınin eşi - ğinden sağ ayağını atacağına, ilk önce s01 ayağını attı. Artık insaf et, Ben böy- le bir adama nasıl emnivet eder ve o - nunla evlenebilirdim baba?.. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Naçka - Beyazıd Yazan: Peride Celâl — Mühammen bedeli 75000 lira olan bir âdet 'B. tipi salon vagonu 1/2/1938 Salı günü saat 15 de kapalı zarf usulü ile Ankarada idare binasında satm alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 5000 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin tayin ettiği vesikaları ve Nafia müteahhitlik vesikası ve tekliflerini ayni gün saat 14 de kadar komisyon Teisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 375 kuruşa Ankara ve Haydarpasa veznelerinde satılmaktadır. (8357) Kurüumumuz Ankarada Keçiörendeki taklı bir çocuk pavyonu inşasına karar Direktörlüğünden izahat istiyebilirler. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezinden : Anakucağı müessesine ilâveten yüz ya- vermiş ve paviyonun projesini müsaba- ,kaya koymuştur. Projeleri muvafık görülenlerden birinci ve ikinciye cem'an 500 lira mükâfat verilecektir. Müsabakaya girmek istiyenler Kurumun muhasebe <B418> eksiltmeye girmek için de belli gün ve dahilinde müteşekkil komisyona müracaatları ilân olunur. V Yüksek Mühendis Mektebi Arttırma ve Eksiltme Komisyonundan: Mektebimiz malzeme lâboratuvarı için 24 adet granit taşlarının kesmeğe mah- sus şartnamesi mucibince destere alınacaktır. Beherinin muhammen bedeli 28 lira olup ilk teminatı 5l liradır. Eksiltmesi 27/12/937 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 14 de yapılacaktır. İsteklilerin şartnamesini görmek için hergün ve saatte Gümüşsuyundaki mekteb binası «TS07T> RADYO Bugünkü program İSTANBUL 22 Birineikânun 1937 Çarşamba Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk muszikisi, 1250: Hava- dis. 13.05: Plâkla Türk muüsikisi. 13.35: Muh- telif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.380: Mandolin takımı konseri: Kadıköy Halkevi tarafından. 19: Bayan İnti, Şan: Piyano ve keman Tafeketile. 19,30: Radyofo- nik koömedi: (Aşkı Atik), 19.55: Borsa haber- leri, 20: Mustafa ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20.30: Hava raporu. 20.33: Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 2045: Nezihe ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, (saat â- yari), 21.15: Julyg Şan. Stüdyo orkestrası re- fakatile, 21.45: Orkestra. 22.15: Ajans haber- leri. 22.30: Plâkla sololar, opera ve operet par- çaları. 22.50: Sön haberler ve ertesi günün programı. ansiklopedik gençlik gazetesinin dördüncü sayısı bugün zengin yazılarla intişar etmiş- tir. VARLIK — 107 nci sayısı birçok tanınmış imzaların makale, hikâye, şilr ve tercümele- rile çıkmıştır. AHENK ve MANDOLİN Zarif, sağlam ve ucuz olduğun- dan memleketin her tarafına gön- derilmektedir. — İhtiyaçlarınızı ve kataloğumuzu isteyiniz. Eskişehir: Ahenk Çıkaran 8. Suad Yeni neşriyat ATEŞ — Haftada bir çıkmakta olan, bu Nezle hastalıkların kara habercisidir GRİPİN Bir kale gibi sizi müdafaa ederi Gripin nezleyi ve gripi geçirir, hara- reti düşürür. ' Baş ve diş ağrılarına, romatizma san- cılarına, sinir ve adalelerdeki ıztırablara karşı en kuvvetli deva Gripindir. Havaların çok karışık ve tehlikeli ol- duğu günlerde sıhhatinizi korumak için şüphesiz Gripin kullanmalısımız. İsim ve markaya dikkat ve her yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. Bir Genç Kızın Romanı | —L Gülerek elimi tuttu. — Hoöş geldin kızım... Sana bol bol kum ve çikolâta hazırladım, yemek ister misin? — Yok babe, Selmanın iştahını kapa- Ama! İkramını yemekten sonra yaparsın. Bunu Sabahatin bizden biraz küçük kardeşi ve deniz banyosu arkadaşımız Kâmil söylemişti. — Kıskanıyor musun Kâmil? — Hayır... Sonra sâf ve temiz bir kardeş şakası: — Sahi Selma bir senede ama da gü- zelleşmişsin. Bu yaz İnciraltı plâjında bir güneş gibi parlıyacaksın , Kulaklarıma kadar kızarmıştım. An - - nesile babası Râmilin böyle çocukça gevezeliklerine alışkın olduklarından kahkaha ile gülüyorlardı. Sabahat im - dadıma yetişti: — Ne istiyorsunuz kızcağızdan ca - nım? Bırakın da salonun çiçeklerini düzeltelim.. nerede ise ötekiler de ge - lecekler, büsbütün şaşıracağız sonra.. Sabahatin ailesine bayılıyorum. Bu evin havasında insanın içine rahatlık veren bir temizlik, bir saflık var. Ana, baba, kardeşler hep birbirinin gözleri- nin içine bakıyorlar. Biri ötekisini in- sitmemek için elinden gelse nefes al -| kde Jç Muazzez Tahsin Berkand mıyacak, Hattâ eşyaların bile birbirine uyan, yanındaki ve etrafındakilerle anlaşıp kaynaşan biçimleri, renkleri ve duruşları gözü zevkle okşuyor. Akşam yemeğini büyük bir neş'e i - çinde yedik. Sabahatin annesi bir dü züye: — Çabuk olun çocuklar, hazırlanma- ğa vakit bulamıyacaksınız, deyip duru- yordu. Fakat asıl kıyamet giyinmeğe başla- dığımız zaman koöptu. Sabahatin odası bir düğün evi gibi karmakarışıktı. He- pimizin esvablarımız kutularından çık- mış, yatağın ve koltukların üzerine se- rilmişti. Bu kalabalıkta kimse kendi eş- yasını bulup çıkaramıyordu. — Esasen her vesile ile kopan kahkahalardan ve çığlıklardan iş yapmıya sira kalmıyor- du. Bir aynayı Şefkat, ötekisini Fahriye tutmuşlardı. Perihan ise onları rahat bı- rakmamıya yemin etmiş gibi idi. — Şefkat, sağ gözünün sürmesi sol gözününküden daha fazla... — Fahriye, saçının bukleleri ensene yapışmış. Onları biraz canlandır. — Üst dudağının çizgisi muntazam olmamış; rujunu ver de sana daha bi- çimli bir dudak yapayım, imızı gören ev sahibleri müş bir halde idiler. Perihanın kendi- lerile alay etmesini, pudralarını, boya ve kremlerini karıştırmasını bir türlü hazmedemiyorlardı. Nihayet, hepimi- zin kahkaha ile gülmemiz Şefkati büs- bütün kızdırdı: — Ya, sizin gibi mi olalım küçük ha- nımlar? Hepiniz cenaze alayına gidi- yormuşsunuz gibi solgun tazeler. Perihan buna da cevab yetiştirdi: — Böylesi daha şairane oluyor da ondan... n Bunu söylerken göz ucile Fahriyeye bakıyordu, Şiirlerinde daima soluk ya- naklardan, rengi uçuk dudaklardan bah settiği halde yüzünü maskaraya çevir- mişti bu gece, Misafirler gelmeğe başladıkları hal- de bizim bir türlü odadan çıkmadığı- arka arkaya haber yolluyorlardı. Belki de annesini üzmemek için ola- cak, en evvel Sabahat kendini topladı ve gevezeliği bırakarak hazırlandı. Be- yaz esvabı yüzüne büsbütün saf bir genç kız manası vermiş ve ona çok ya- raşmıiştı. — Saçını kıvırttığın iyi oldu Sabi... Kirpiklerini biraz boyamaz mısın? — Hayır Selma, her zamandan fazla bir şey yaparsam tabitliğimi kaybede- rim, — Hakkın var, ben de olduğum gibi kalacağım, — Elbisen çok güzel olmuş Selmacı- ğim.. sana bakmakla doyamıyorum. — Daha hazırlanmadın mı Emel? Bu akşam çok uzun giyiniyorsun? Yoksalli| Yüzüme dikkatle baktı. Anladım ve helecanla kulağına eğildim: — Orhan da davetli mi? Sesi titriyerek cevab verdi: lvet, 150i İ Onun akşamdanberi gözlerinin niçin © kadar dalgın olduğunu ve niçin ye- mek bile yiyemediğini anlamıştım. Za- vallı Emelcik... Demek sevmek böyle üzücü ve yıpratıcı bir şey... Allah beni böyle bir belâdan uzak etsin! Fakat yeşil elbisesi içinde Emel bir içim su oldu doğrusu... Aşağıya indiğim zaman bir elimle kaldım. Hayalimin en geniş zamanla- rında bile ben böyle bir manzarayı ta- savvur edememiştim. Salonun miyen yerlerinden alevler fışkırmış gi- bi ortalık pırıl pırıl yanıyor ve bu işik denizinin ortasında, yalnız peri masal- larında görüldüğü kadar güzel kadın- lar, siyahlı erkeklerin kolları arasında dönüyorlardı. ' Kanmıyan gözlerle bu kadınlara ve muhteşem esvablarına bakıyordum, Bu ne ihtişamdı Allahım! Bu kadar pırlan- tayı, inciyi, tülü ve danteli nereden bul- muşlardı bunlar? Ömrümde hiçbir şey karşısında ken- dimi kaybetmediğim halde bu manzara beni büyülemişti. Çekingen ve müte- reddid bir tavırla bir köşeye sinmiş du- ruyordum. Mümtaz bey yanıma geldi. — Kedi gibi yumulup kalmişsin kı- mı? Gel de seni bir kaç eşe dosta tanı- ——— gözlerimi kapıyarak durmağa mecbur | — Ben buradan dansedenleri seyre- derek eğleniyordum efendim. Kolumdan tutup götürdü. O dakika- dan sonra neş'emi ve keyfimi yeniden bulmuştum; fakat vakit vakit başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor, içim- de derin bir sevinçle karışık acıya, kor- kuya benziyen düygular yanıp sönü- yordu. Fakat ne kadar gülüyor, ne ka- dar çok eğleniyordum! Kendi neş'emle sarhoş olmuştum. Bir kelebek gibi yan- dan yana uçuyordum. Ayaklarım bir saniye yende kalmıyor, bir dakika o- sun oturup dinlenmiyordum. Şimdi kendi kendine o yaşadığım sa- atleri düşünürken gülümsüyorum. T — Kaç erkek tanıdım? Kaç yabancı adamın kolları arasında dansettim! "Dansetmek, kendini tatlı bir uyu- şukluğa bırakarak dönmek çok güzel bir şey, fakat o saatlerin sürükleyici çılgınlığı geçtikten sonra hislerimi tah- lil ederken bugün ağzımda tadı tuzü olmıyan bir şey çiğnemişim gibi acaib bir hal duyuyorum, ancak şimdi kaval- yelerimin hepsinin aynı hocadan aymi dersi bellemişler gibi bana hep birbiri> ne benziyen sözler söylemiş olduklarımı hatırlıyabiliyorum. Bu sözler, ilk duy- duğum zaman başımda ve kalbimde ka- nad gibi çırpıman bir heyecan yaratmış- tı, bunları ve bu sözleri söyliyen genç- lerin gözlerindeki parıltıyı samim! san- mıştım. 3 — Ne canlı, ne taze bir yüzünüz var Selma hanım! Ne kadar güzelsiniz! Ne mükemmel dansediyorsunuz! Gözleri- niz, bakışlarınız insanı büyülüyor.. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: