« Son Posta,, nın BÖYLE BİR ADAMLA.. iİ/ıbyoıl gece yarısını geçeli çok olmuş - a müdürü Mister Armfield da - ha hâlâ uyumamış, okuyor, önündeki defi bir şeyler yazıyordu. Müdürün L Geceleri geç vakte kadar ça - lışır, ve ziyafetlerde söyliyeceği nutuk - ları hazırlardı. Bu sırada kapı vuruldu. Ve eşikte, elinde bir mektub tutan, ha - linden de âdeta çekindiği, tereddüd etti- ği anlaşılan bahçıvan göründü. Mister Armfield, eve girerken, biri- sinin kapı aralığından şunu attığını gör- düm. Eğilip aldım. Üzerinde «mühim» di- er Armfield okumakta * olduğu bitirdi. Alışkanlıkla zarfı bir iki ke- silkti, sonra bir yanından yırttı. Dak - tilb makinesi ile yazılmış kâğıdda şun - lar vardı: — Sayın Mister Armfield, Yarın sabah bankanızın ihtiyat akçe - sinden yüz bin doların kaybolmuş ol - Gduğunu anlıyacaksınız. Gene, şunu — da Öğr ksiniz ki, kıznız Judith ortalıkta yoktur. Bu iki hâdisenin müsebbibi bir kişidir. O da benim. Kalbinizde kızınıza karşı bir sevginiz, bağınız varsa, bu ka - nızla kapatırsınız. 'a kadar gelmez), hiç bir şey söylemezsiniz. İki Bazetelerde bir ilân görmez- benimle mutabık kaldığınıza hamle- Y Max Trenchard çıkça beyan edeyim rımla kızınızı alacağım diye I orum. Zira daha ön- anlanmış bulunu- Verilen mühlet sonunda, kızını- ve salim döneceğine azırlarken de her tür- kâdı cihetçe eri dikkat nazarına aldığımı ilâve eylerim, Onun için boşuna k M.T. ıklarından, hem de kızın - ylok, bir an sarsıldı. Kı - sında bir mukayese yaptı. daha çok acıdığını birdenbire medi. Paraya o kadar ehemmiyet iyebilirdi. Ama en çok kızdığı, tu - tulduğu şey, kızının tavır ve hareketi ve Onunla birlik olan, - gözüne, dizine dur- sun - adam ettiği, yı irdiği delikan -« linın, müdür muavini Max Trenchardın meydan okuyuşu idi, Birden köpürdü, kitabı, not defterini olduğu gibi biraktı. Odadan dışarı fırla - ©. Merdiven hızlı hızli çıkmiya baş- i kehdine söylendi: — Asıl kabahat sende Armfield, kızıni Uğraşı Hem par ini bile arayıp bulmiya e - Doktilo makinesi ile yazılı kemmiyet vermediğin bir dadının eline bıraktın. Cehalet ve hurafeler, batıl ina- nışlâr içinde büyümesine, yetişmesine sebeb oldun. Hatanı anladın ama pek geç kaldın! Mister Armfield hızla, kızının odasına girdi. Işığı yakmıya bile lüzum kalmadı Oda kapkaranlık olmasına rağmen her şey apaçık meydanda idi. Tül perdelerin uğu açık pencereden üşütücü ye doluyor, pı rüyordu. Sanki bir yerine felç inmiş gibi kımıl- dıyamaksızın u yerde durdü kaldı ve kendi kendi men döndü. Gözlerine ina ucuna ilişmiş, oturmuş let, bir gölge, kolunu uzattı, ve basını yaktı.. Bu hayalet, Ju den baş- ka birisi değildi. Bir dakika sonra, genç kız babasının kollarına, içiri çeke çeke alıldı ve ağlıyarak mırıldandı: — Baba, baba... Az kaldı, büyük bir hataya düşüyordum. Mister Armfield, kızının başını okşadı. — Evet yavrum, diye c b verdi. Az kaldı fena bir yola sapacaktın... Allahıma çok şükür ki, seni gene buldum. Sağ ol da, paranın ehemmiyeti yok. Judith geri gektldi ve babasına bakarak sordu. — Ne parası?.. — Maxın bankadan aşırdığı paralar., — Yanılıyorsun baba.. Max böyl yapmaz. O namusu mücessemdi.: Hattâ, baban bizi merak eder, gideyim, haber vereyim, bir kâğıd bırakayım, dedi, Gülerek elimi tuttu. — Hoş geldin kızım... Sana bol bol dokum ve çikolâta hazırladım, yemek ister misin? ——"./uk babe, Selmanın iştahını kapa- #na! İkramını yemekten sonra yaparsın. Muazzez Tahsin Berkand mıyacak. Hattâ eşyaların bile birbirine Uyan, yanındaki ve etrafındakilerle anlaşıp kaynaşan biçimleri, renkleri ve duruşları gözü zevkle okşuyor. Akşam yemeğini büyük bir neş'e i - çinde yedik. Sahahatin annesi bir dü Bunu Sabahatin bizden biraz küçük | züye: kardeşi ve deniz banyosu arkadaşımız Kâmil söylemişti. — Kıskanıyor musun Kâmil? — Hayır... Sonra sâf ve temiz bir kardeş şakası Sahi Selma bir senede ama da gü- zelleşmişsin. Bu yaz İnciraltı plâjında bir güneş gibi parlıyacaksın , Kulaklarıma kadar kızarmıştım. An - nesile babası #âmilin böyle çocukça gevezeliklerine alışkın olduklarından kahkaha gülüyorlardı. Sabahat im - dadıma 'ti: —N yorsunuz kızcağızdan ca - nım? Bırakın da sakınun - çiçeklerini düzelti . nerede ise ötekiler de ge - fecekler, büsbütün şaşıracağız sonra.. — Çabuk olun çocuklar, hazırlanma- ğa vakit bulamıyacaksınız, deyip duru- yordu. Fakat asıl kıyamet giyinmeğe başla- dığımız zaman köptu. Sabahatin odası bir düğün evi gibi karmakarışıktı. He- pimizin esvablarımız kutularından çık- miş, yatağın ve koltukların rine se- ınlmîşlî. Bu kalabalıkta kimse kendi eş- yasını bulup çıkaramıyordu. — Esasen her vesile ile kopan kahkahalardan ve çığlıklardan iş yapmıya sıra kalmıy du. Bir aynayı Şefkat, ötekisini Fahriye tutmuşlardı. Perihan ise onla rakmamıya yemin etmiş gibi idi. — Şefkat, sağ gözünün sürmesi sol gözününküden daha fazla... Sabahatin ailesine bayılıyorum. Bul — Fahriye, saçının bukleleri ensene evin havasında insanın içine rahatlık veren bir temizlik, bir saflık var. Ana, yapışmış. Onları biraz canlandır. — Üst dudağının çizgisi muntazam *BÖN - POSTA mektubu okumağa başladı. Otomobili loşça bir sokakta dumndurdu. O zaman, fırsat bu fırsattır dedim ve ha- ber vermeden usulca sıvıştım. Pencere - den içeriye girerken geldiğini duydum. Müdür kızına, şaşkın şaşkın baktı. Ju- dith, sanki bir şey hatırlamış gibi, atıldı: Ha.. dedi, bu sandığı da beraber ge- tirdim. Çünkü na aman, gi | daim © seyahat p Gene kendisine yollar- sözünü bitirmemişti ki, mü 1 açlı ve bembeyaz yat: ne gü istif edilmiş erini boca etti... şaşırmışa benzemiyordu. Müdür, bu r para bir seyahat için | | muame re öplü. O kadar... >bile bindik ama, rahat et - içim, Kafamda hep o hali vardı. — Ne yapmıştı ki?.. Rinden sağ ayağını atacağına, - ilk |S0i ayağını attı, Artık insaf et. Ben böy- le bir adama nasil emn eder ve o - nunla evlenebilirdim bah YARINKİ NÜSHAMIZDA Naçka - Beyazıd Yazan: Peride Celâl müş bir halde idiler. Perihanın kendi- ve kremlerini karıştırmasını bir türlü hazmedemiyorlardı. Nihayet, hepimi- zin kahkaha ile gülmemiz Şefkati büs- bütün kızdırdı. — Ya, sizin gibi mi olalım nımlar? Hepiniz cenaze ala yormuşsunuz gibi solgun tazeler. Perihan buna da cevab yetiştirdi: — Böylesi daha şairane oluyor da ondan... Bunu söylerken göz ucile Fahriyeye bakıyordu. Şiirlerinde daima- soluk ya- naklardan, rengi uçuk dudaklardan bah settiği halde yüzünü maskaraya çevir- mişti bu gece, Misafirler gelmeğe başladıkları hal- de bizim bir türlü odadan çıkmadığı- ren ev sahibleri arka arkaya |haber yolkuyorla: Belki de annesini üzmemek için ola- cak, en evvel Sabahat kendini topladı ve gevezeliği bırakarak hazırlandı. Be- yaz esvabı yüzüne büsbütünm saf bir .|genç kız manası vermiş ve ona çok ya- Yaşmıştı. — Saçmı kıvırttığın iyi oldu Sabi... -| Kirpiklerini biraz boyamaz mısın? — Hayır Selma, her zamandan fazla bir şey yaparsam tabilliğimi kaybede- rim, — Hakkın var, ben de olduğum gibi kalacağım. — Elbisen çok güzel olmuş Selmacı- baba, kardeşler hep birbirinin gözleri-|olmamış; rujunu ver de sana daha bi- ğım.. sana bakmakla doyamıyorum. nin içine bakıyorlar. Biri ötekisini in- sitmemek için elinden gelse nefes al -| Şefkatle Fahriye hiddetten köpür-|akşam çok uzun giyiniyorsun? Yoksalli | tayım; danseder, eğlenirsin, gimli bir dudak yapayım. — Daha hazırlanmadın mı Emel? Bu olur, neden böyle bayptı, diyor - (ç yışı bugün sengin yazılarla intişar etmiş- — Daha ne olsun, sokak kapısının eşi - |lınzaların makale, hikâye, şiir ve tercümele- ! lerile alay etmesini, pudralarını, boya|helecanla kulağına eğildim: ıDevlıt Demiryolları ve Limanları işletme Umum idaresi i ânlarıl Mühammen bödeli 75000 lira olan bir üdet B. tipi salon vagonu 1/2/1038 Salt günü saat 15 de kapalı zarf usulü ile Ankarada idare binazında satm alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 5000 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayim tayin ettiği vesikaları ve Nafia müteahhitlik vesikası ve tekliflerini ayni gün saat 14 de kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler 375 kuruşa Ankara ve Haydarpasa veznelerinde satılmaktadır. (8357) Çocuk Eâirgeme Kurumu Genel Merkezinden : Kurumumuz Ankarada Keçiörendeki Anakucağı müessesine ilâveten yüz yas taklı bir çocuk pavyonu inşasına karar vermiş ve paviyonun projesini müsaba- .kaya koymuştur. Projeleri muvafık görülenlerden birinci ve ikinciye cem'an 500 Hira mükâfat verilecektir. Müsabakaya girmek istiyenler Kurumun muhasebe Direktörlüğünden izahat istiyebilirler. — <8418> Yüksek Mühendis Mektebi Arttırma ve Eksiltme Komisyonundan: Mektebimiz malzeme lâboratuvarı için 24 adet granit taşlarının kesmeğe mah- sus şartnamesi mucibince destere alınacaktır. Beherinin rmuhammen bedeli 28 lira olup ilk teminatı SI hradır, Eksiltmesi 27/12/837 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 14 de yapılacaktır. İsteklilerin şartnamesini görmek “çin hergün ve eksiltmeye girmek için de belli gün ve saatte Gümüşsuyundaki mekteb binast dahilinde müteşekkil komisyona müracaatları ilân olunur. — <7807> T—— DNK ENETEİ ADYO [ Nezle hastalıkların Bugünkü program kara habercisidir —<— GRİPİN 22 Birineikânun 1937 Çarşamba Öğte meşriyatı: Bir kale gibi sizi müdafaa eder! 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havt- 'Türk müusikisi. 13.35: Muh- 1830: Mandolin takımı konsari: Kadıköy Halkevi tarafından. 19: Bayan İnci, Şan: | Piyano ve keman Tafeketile. 19.30: Raâyofo- | nik kömedi: (Aşkı ALX), 1955: Borsa haber- | 20: Muştafa ve arkadaşları tarafından uslkisi ve halk şarkıları. 0.30: Hava 20.33: Ömer Rıza tarafından arabca 2045 Nezihe ve arkadaşları tarafın- irk musikisi ve halk şarkıları, (anat B- 21.15: Julyg Şan. Stüdyo orkestrası Te- e. 2145: Orkestra. 22.16: Ajans haber- | 30: Plükla sololar, opera ve operet par- Son haberler ve ertesi günün 1. SaSü: programı. ATEŞ — Haftada bir çıkmakta olan, bu ansiklopedik gençtik gazetasinin dördüncü ler! I —— Yeni heşfiyat Gripin nezleyi ve gripi geçirir, hara- reti düşürür, Baş ve diş ağrılarına, romatizma san- cılarına, sinir ve adalelerdeki ıztırablara karşı en kuvvetli deva Gripindir. Havaların çok karışık ve tehlikeli ok duğu günlerde sıhhatinizi korumak içim şüphesiz Gripin kullanmahamız. İsim ve markaya dikkat ve her yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. tir. VARLIK — 107 nel sayışı birçok tanımmış rile çıkmıştır. AHENK ve MANDOLİN Zarif, sağlam ve ucuz olduğun- dan memleketin her tarafına gön- derilmektedir. — İhtiyaçlarınızı ve kataloğumuzu isteyiniz, Eskişehir: Ahonk Çıkaran 8. T ÜÖ ÜÖ İ — Ben buradan dansedenleri seyre- derek eğleniyordum efendim. Kolumdan tutup götürdü. O dakika- dan sonra neş'emi ve keyfimi yeniden bulmuştum; fakat vakit vakit başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor, içime de derin bir sevinçle karışık acıya, kor- kuya benziyen duygular yanıp sönü- yordu. Fakat ne kadar gülüyor, ne kaâa- dar çok eğleniyordum! Kendi neş'emle sarhoş olmuştum. Bir kelebek gibi yan- dan yana uçuyordum. Ayaklarım bir saniye yernde kalmıyor, bir dakika ok sun oturup dinlenmiyordum. Şimdi kendi kendine o yaşadığım se- atleri düşünürken gülümsüyorum, — Kaç erkek tanıdım? Kaç yabancı adamın kolları arasında dansettim! Dansetmek, kendini tatlı bir uyur şukluğa bırakarak dönmek çok güzel bir şey, fakat o saatlerin sürükleyici çılgınlığı geçtikten sonra hislerimi tahr lil ederken bugün ağzımda tadı tuzü olmıyan bir şey çiğnemişim yibi acaib bir hal duyuyorum, ancak şimdi kavalk yelerimin hepsinin aynı hocadan aymt dersi bellemişler gibi bana hep birbirik ne benziyen sözler söylemiş olduklarını hatırlıyabiliyorum. Bu sözler, ük duy- duğum zaman başımda ve kalbimde ka- nad gibi çırpmnan bir heyecan yaratmış- tı, bunları ve bu sözleri söyliyen genç- lerin gözlerindeki parıltıyı samimi san- mıştım. . 5 — Orhan da davetli mi? Sesi titriyerek cevab verdi: — Evet. Onun akşamdanberi gözlerinin niçin © kadar dalgın olduğunu ve niçin ye- mek bile yiyemediğini anlamıştım. Za- vallı Emelcik... Demek şevmek böyle üzücü ve yıpratıcı bir şey, .. Allah beni böyle bir belâdan uzak etsin! Fakat yeşil elbisesi içinde Emel bir içim su oldu doğrusu... Aşağıya indiğim zaman bir elimle gözlerimi kapıyarak durmağa mecbur kaldım. Hayalimin en geniş zamanla- rında bile ben böyle bir manzarayı t: savvur edememiştim. Salonun görün- miyen yerlerinden alevler fışkırmış gi- bi ortalık pırıl piril yanıyor ve bu işik denizinin ortasında, yalnız peri masal- larında görüldüğü kadar güzel kadın- lar, siyahlı erkeklerin kolları arasında dönüyorlardı. Kanmiyan gözlerle bu kadınlara ve muhteşem esvablarına bakıyordum, Bu ne ihtişamdı Allahım! Bu kadar pırlan- tayı, inciyi, tülü ve danteli nereden bul- muşlardı bunlar? Ömrümde hiçbir şey karşısında ken- dimi kaybetmediğim halde bu manzara beni büyülemişti. Çekingen ve müte- reddid bir tavırla bir köşeye sinmiş du- rTuyordum. Mürataz bey yanıma geldi. — Ne canlı, ne taze bir yüzünüz var — Kedi gibi yumulup kalmışsın kı-|Selma hanım! Ne kadar güzelsiniz! zıra; güzellere bu kadar tevazu yakışır| mükemmel dansediyorsunuz! - Gözleri- mı? Gel de seni bir kaç eşe dosta tanı-|niz, bakışlarınız insanı büyülüyor.. (Arkası var)