22 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

22 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Fransa Hariciye Nazırı Seyahatinden Ne neticeler aldı? arki ve Merkezi Avrupada ge- niş bir .âmelif çizen Bay Del- bos Parise avdet etti. Bol sözlü, biraz da gürültülü bir seyahat olan bu diplamatik turizm, acaba ne nelice verdi? Gazetelerde yazılan şeylere, bilhassa, yarı resmi havadis ajanslarının etrafa dağıttıkları haberlere ve fikirlere bakı- lırsa elde edilen neticeler şunlardır: 1 — Fransa bakımından, bt memleket- ler Lehistan, Romanya, Yugoslavya ve Çekoslovakva arasındaki illifakların ve- ya dostlukların bir kare daha kuvvetlen- dirilmiş olması. 2 — Avrupa bakımından, Beyahat, muhtelif devletler arasındaki ihtilâfları bertaraf etmek ve bu memleketler ara- sında kendiliğinden Bbeliren anlaşma te- mayüllerini kuvvetlendirmek veyahud yeni bir takım enlaşma l:areketleri uyan- dırmak gibi hayırlı reticeler vermiştir. Bu iki neticeden birincisi Fransayı alâ- kadar eder ve ona memnuniyet verir; do- layısil2 biz de memnun clabiliriz, çünkü milletler arasında dostlukların kuvvet- lendirilmesi elbet iyi ve memnuniyetle seyredilecek bir şeydir. İkinci noktaya gelince, Avrupada, birbirlerile on dokuz senedenberi ihtilâf halinde bulunan bir takım memleketler arasında, anlaşma ve dostluk hareketleri uyanması, sade Fran- sayı değil, sulh seven her memleketi — memnun eder. Bu bakımdan, €ğer Bay Delbosun se- yahati bu tarzda neticeler vermişse bun- | dan daha iyi bir şey tasavvur edilemez. * Fakat, acaba seyahat bu tarzda hayırlı | neticeler verdi mi? Evvelâ, birinci neti- ceye bakalım: Varşovada, Rükreşte, Be'gradda yapı- ları temaslar, çerçeve itibarile parlak, ol- sa bile, Fransa ile bu memleketler ara- sındaki münasebetlerin eski tarzda ol- madığını' kâfi derecede' göstermiştir. Âr- tık. ne Lehistan, ne Romanya, ne de Yu- goslavya, Fransanın kayıdsız ve şartsız dostları değildirler. Hemen hepsi de Fransa ile dostluklarını teyid * etmekle berater yakın komşularile de dostluk » yapmıya ehemmiyet verdiklerini açık söylemekten cekinmediler. Bu, Milletler Cemiyeti politikasının iflâsmın tabii bir neticesidir. Hemen üç memlekette de, sanki ağız birliği edilmiş gibi, ayni söz | tekrar edildi. «Evet, dediler; Milletler — Cemiyeti müessesesi sulhun müuhafazası- nın şartlarından biridir; ancak, başlı ba- şına kifayet eden tek bir şart değildir. Bunun haricinde mahalli öostluklar, hu- —— dudiarı bir ve yakın memleketler arasın- da da dostluklar vapılmalıdır.» Bu ses, Fransa ile bu memleketier arasındaki münasebetlerin kuvvetlenmesi değil, bel- ki de zayıflamış bulunması demektir. Es- kiden, bu üç memleketin üçü de Fransız | hariciye nazırlarına, sadece şöyle söyler- lerdi: — Evet, Milletler Cemiyetinin kanunla- rı ve Fransanın Gostluğu ve ittifakı... Biz, ancak bunlara bağlıyız. Bugün ayn! devletler, biz bunlara bağ- hyız, fakat, bunlara bağlı olmıyanlarla da dostluk yapmayı, sulh için daha ha- yırlı buluyoruz, diyorlar. Dün ile bugün arasında küçük bir «lâkin...» vardır ki burada manasının büyük olduğunu an- lamak güç değildir. * İkinci noktaya gelince, evvelâ, Bay Del- bos'un Berlin istasyonunda Almanya ha- riciye nazırı tarafından selâmlanmış ol- ması vardır. Bu, iyi bir alâmet olmakla beraber, Almanya ile Fransa arasındaki meselelerin halli için bir adım bile teşkil edemez. Bu meseleler o kadar derindir ki ayak üstü konuşulmalarına imkân yok- tur. Geniş ufuklu bir politika hareketinin inde küçük bir hâdise, geçip giden bir suakika» dır. Diğer memieketler arasındaki anlaşma ve uzlaşma meselelerine gelince, en bü- yük hareket ve hâdise olarak Çekoslo- vakyada Delbos'un Alman ekalliyetleri ve parti seflerile yaptığı teması görüyo- ruz. Sudet Almanlarının haklarını tanı- mak ve Çekoslovakya ile bir taraftan bilhassa Almanların ve sonra Avustur- yanın, Maçaristanın ve Lehistanın, ekal- liyet meseleleri itibarile, aralarını bul- mak işi, hattâ Çekoslovakyanın varlığını eu aa y y v ee " e d v ge " L İ ' n ee7 "W - r " Bdi el ;.-:&Mmu,;“h&ı& do bi d A ir a: D z dlk Yazan: Muhittin Birgsen —— — SON“ FOSTA: c Re simli Makale: ni olur. Çocuk annesinden serbest olarak oogar, sonra yavaş yavaş kendisine verilen itiyadların esiri olmıye başlar, bu itiyad- ların her biri bir zincire benzer, insanı dört tarafından çevi- Tır, itiyadın gösterdiği -stikametten başkasına sapmasına mâ- Çocuğa muntazam saatte meme emip uyumasından başlı- yarak, her yaptığını suç ta alsa doğru süylemesine varıncıya kadar bütün sahada iyi huylar veriniz, iyi itiyadların gittik- çe kuvvetlenen zinciri le bağlı olan insanın doğru yoldan eğri yola sapmıyacağına emin ötabilirsiniz. 'e I SOÜZ Ui T y L SA CF —ei Mükâfat kazanan Çok çocuklu bir aile Fransız akademisi bu sene çox çocuklu adama vermiştir. Bu adamın ayni karı- sından olmak üzere 14 çocuğu vardır. Çocuklarının hepsi de sıhhatli ve iyi ye- tiştirilmiştir. Yukarıdaki vesimde bu 14 çocuğun 12 si görünmektedir. Bir tayyareye yıldırım isabet etti Evvelki perşembe günü Paristen Kray- dona gitmek üzere hareket eden İmperial Airguail tayyaresı Manş denizi üstünden geçerken bir yıldırım ısabet etmiştir. Yıl- dırımdan bu biiyük tayyarenin başlıca telsiz tesisatı hasara uğramış, içinde bu- lunan 27 yolcudan hiç birisine bir zarar gelmemiştir. Yolcular arasında Avam kamarası işçi partisi meb'uslarmdın Mis Elen Wolik- sohn da bulunuyormuş. İngiliz parlâmen- tosunun bu kadın meb'usu arkadaşı ve a- mele partisi lideri Atlee ile birlikte kızıl İspanyaya gitmişti. inkât etmeğe kadar gidebilen bir işdir. Çekoslovakya, bu ekaliiyetler bahsinde fedakârlığa nazır olduğunu göstermemiş değildir. Fakat, bu fedakârlığın hududu- nu tayine imkân bulmak güçtür. Bir hu- dud vardır ki Çekoslovakya onun ileri- sine gidemez, ötekiler de bu hududun ge- risinde kalan Çekoslovakya ile anlaşma- yı kabul edemezler. Şu halde bu ikinci netice de ancak bir «söz ve lâf» neticesidir. ! * Delbos sevahatinin sulh lehinde hiçbir müsbet neticesi yoktur. Bunun olmadı- ğını anlamak için delil olarak tek bir hâ- diseye, Fransa büdecerinin harbiye ve bahriye fasıllarına ilâve edilen milyar- lara bakmak kâfidir... Seyahatin en müs- bet neticesi bu korkunç rakamlardır! ! aile mükâfatını M. Cavalier adında bir i* | KEKGÜN BİR. FIKRA Muvafık görülmüştür Mahzeni evrak memuru bir müzek- kere yazmışlı: : «Mahzeni evrakta teraküm eden ev. Takı atikanın rakma müsaadelerini rica ederim.» Âmir, müzekkerenin altına mütale- asını ilâve cetti: «Mahzeni evrakta bulunan evrakı atikanın birer surctlerinin alınıp hıf- zedildikten sonra yakılmaları muva- fık görülmüştür.» » Kışı ayı gibi uykuda Geçirmeğe karar Veren adam Belgrad civarında Bulbuder ahalisin - den Stefan Gabrilöviç alacaklılarından bazılarının borçlarını vermemeleri üze - rine onlardan intikam almak için dört ay müddetle uyumağa karar vörmiştir. Bu karar üzerine evinin kapısına «Beni na - file rahatsız etlmeyiniz. Çok derin uyku- dayım, Martın 15 i gelmeden evvel uyan- mıyacağım. Bütün kış ayı gibi uyuyaca- ğim, Bazı kötü adamlar hakkımı yemek istedikleri için böyle hareket etmeğe mecbur kaldım» üiye bir levha asarak içi- ne kapanmıştır. İdama m_ahkühı edilen bir köpek bu hükmü temyiz edebilir mi? İdam hükmü giyen bir köpeğin bu hükmü temyiz etmeğe hakkı var mı? Bu mesele İngilterede büyük bir cid- diyetle tedkik edilmektedir. Hâkimle - rin fikri muhteliftir. Mesele bir köpek hakkında tehlikeli olduğu ithamile po- lis mahkemesince verilen idam kara - rının Tomson Leyk isminde birisi tara- fından temyiz edilmesile ortaya çıkmış- tır. Köpeğin hakkkını müdafaa eden bu adam başka bir vakit bir köpeğin ida - mına dair verilen kararı sahibi temyiz ederek idam cezasını müebbed küreğe tahvil ettirdiğini ve cezayı da evinden dışarı çıkarmamak üzere köpeğe çek - tirdiğini iddia etmektedir. Köpek müdafiinin bu temyiz kara - rını ortaya çıkarması üzerine hâkimler tereddüde düşerek muvakkaten İidam cezasının infazını tehir ederek meseleyi tedkik etmek üzere karar verilmesini ARASINDA Nil nehri Taştı Nil senede iki defa taşar ve bütün ci- var araziyi kaplar. Bilâhare sular çekil- dikten sonra su altında kalan topraklar- dan çok bereketli mahsul alınır. Yukarıdaki resimde, son feyezanda Gizeh ehramı civarının aldığı vaziyeti görüyorsunuz. Bir adam gözünü kör eden karısından ayrılamadı Prag mahkemelerinde çok tuhaf bir boşanma davası görülmüştür. Bir erkek, karısile olan geçimsizliklerinden şikâyet ederek aralarında zuhur eden son kavga- da karısının başına attığı kokmuş yumur- ta ile gözünün birisini kör ettiği cihetle boşanmalarını istemişti. Mahkeme kadını bir ay hapse mah - küm etmekle beraber erkeğin boşanma talebini reddetmiştir. Meğer bu karı koca 1935 senesinde evlendikleri vakit arala - rında yaptıkları husust bir mukavele ile erkek, her ne vakit abdallık yaparsa ka- rısının başına kokmuş bir yumurta at - masına razı olmuş. Evlendikleri zaman - danberi de bir çok defalar böyle kokmuş yumurtayı başına yemişmiş, Mahkeme bu hususi mukavele ahkâmını nazarı dik - kate aldığı için evlenirken erkeğin rı - zasile kabul ettiği bir şartı boşanmıya se- beb tutmamıştır. Bugünkü gençîe_r yeşil gözlüleri beğeniyorlar Bungünün delikanlıları daha ziyade | yeşil gözlülerden hoşlarıyorlarmış. Nev- yorkda beş yüz kişi arasında yapılan bir |anket neticesinde gençlerin vüzde 65 inin yeşil gözlüleri tercih ettikleri anlaşılmış- fıri Mavi gözlüleri arıyanlar yüzde yirmi beşi geçmemiş, kahve rengi gözü beğe - nenler reylerin yüzde onunu, elâyı beğe- [ > | Sözün Kısası | Hüviyet ölçüsü Şapka T” M gibi başımıza şapka giydik giyeli, her bi- rimizin hüviyetimizi, seciyemizi, kusur ve meziyetlerimizi yüzde seksen, doksan bir isabetle tayin edebilmek, az çok psi- kolog bir insan için kolay bir iş ölmuştur. Bu, fes ve sarık zamanında da vakığ mümkündü. Koyu siyah renkte, tepesi dar, ağzı geniş fes külhanbeylerini, nar çiçeği, kıpkızıl fes saray hafiyelerini, al- çacık, «Aziziye kalıb» fes muhafazakâr- ları, yümuşak, arkeası kasık fes babayani mizacları, katı, Şilik fes züppeleri, kalıb- |sız fes derbederileri, püskülsüz fes ukalâ- yı, altı üstü bir; uzun ve mahrüti fes Mi- sırlıları belli ederdi. Bugün de, şapka ayni ölçü rolünü ifa eyliyor. İşiniz gücünüz olmadığı bir ak- şam, işlek bir caddeye nazır bir kıraat- hanenin camekânı önünde oturup gelen geçene bakın, Başlarındaki şapkanın ne- vine, cinsine, giyim tarzına, rengine gö- re, ber birinin neci, ne ahlâkta, ne mi- zacda, ne xafada olduğunu büyük bir isa- betle tahmin edebilirsiniz. Meselâ şu melon şapkalı, kısa boylu, traşı uzamış ablak yüzlü, elleri arkasında kavuşmuş olarak, yuvarlana yuvarlana gelen adam, uzak bir vilâyetten — izinli gelmiş ufak bir memur, yahud ki ikinci sınıf bir avukat, filândır. -Onu takib eden, rengi solmuş, buruşuk, kenarları dalgalanmış fötr şapkalı, fakat kıyafetinin d'ğer tarafları oldukça düz- gün adam, gecelik fesinden kalma bir itiyadla, konakladığı hanlarda ve oteller- de, şapkasile yatan, Anadolulu bir celep, yahud ki bir zahire tüccarıdır. Kasketini ters giymiş, cübbemsi par- Fo L Reaik İ ee E. Talu ahud gülünç ve maskara fesi hesiz ham ervahın biridir. O bal rengi pardesüde lâtanın, ayağındaki pantalön- da elifinin, çekme kunduralarınddi lâp- çının tahassürü nasil seziliyorsa, yana gi- yilmiş kasketinde de sarığın hasreti göze çarpacak derecede ayandır. Şu tavşan tüyü, nefti şapkalıda gizli idealin kadın avlamak olduğunu söyler- seniz, aldanmazsınız. Kezalik, açık kur- şuni, yüksek mal fötrünü hafif arkaya doğru eğnüş olarak, dimdik geçen şu zat da nazarı dikkati - bilhassa cinsi lâtifin nazarı dikkatini - kendi üzerine çekmek istiyen bir hava ve heves düşkünüdür. Bu müşaheldeler daha böylece uzayıp gider.. fakat son zamanlarda, şapkanın bu boşboğazlığı meydana çıkmış olacak ki, onu giyenlerin sayısı günden güne azalıyor. Polonez köylüler Türk tabiiyetine Geçiyorlar Polonez köyünde eski bir Lehli prense aid olan çiftliğin Polonez köylülerine tevzi edilmesi işi ilerlemiştir. Polonez köyünde halen Leh tabiiyetini haiz kim- seler bulunmaktadır. Köy kanunu muci- bince bunların Türk tabiiyetini almaları icab etmektedir. Esasen Türk tabiiyetin- |de olmıyanlara arazi de verilemez. Polo- nez köyünde henüz Türk tabiiyetinde bu- lunmıyan bir takım köylüler, Türk tabii- yetine geçmek için vilâyete istida — ver- mişlerdir. İstidalar, Dahiliye Vekâletine gönderilecektir. TAKViM Muhittin Birgen İbaşka bir güne talik etmişlerdir. nenler ise yüzde beşini almışlardır. BWCW: - y İ . Rumi sene 22 Arabi sena : 1553 1856 İSTER İNAN, İSTER İNANMA! ŞA Vei B Bir muharrir arkadaşımız bir gece İstanbul barlarından Bir şişe şarab azami beş bardak, 700 kuruş. Bu müdhiş 9 1937 a p birine gitmiş. Yanı başındaki masaya iki kişi gelip oturmuş, | pahalılığın sebebini sordum. Bîfâ?:_ j ; ÇARŞAMBA liste istemişler. Listeyi uzun boylu teâkik etmişler, nihayet — Bunda tamamen haklı aeğilsiniz, dc.e('ııler. Ç.ı'mku bu bir GÜNEŞ : - İMSAK şişe şaraba yedi lira fiat konmazsa bar idare «dilemez. Bili- Şvaal şarabda karar kılmışlar. ; a kLDi Ş Di ; yorsunuz vergiler ağırdır. Sonra burada çalışan kadınları, l | Arkadaşımız anlatıyor.. YU numara yapan artistleri hesaba katarsanız, bu kabarık yekün 7 | 22 19 «Masada açık kalan listeye ben de bir göz attım. Şarab | ancak müşterinin cebine müessese sahibinin elini biraz lâu- aa LA kelimesinin hizasında şu rakam yazılı idi: 700 kuruş. balice daldırmasile ödenebilir. Oyle Si » : 5.. | DS | DS | D. İSTER İNAN, İSTER İNANMA! &.l7 |28| 9 | &z | — | , | a ESĞER z. |a | azlas | s2 l16 | 4x b . « vaeir d Mi e Pa Kdf atıp ta, bütün medeni insanlar I desüsünün eteklerini havalandıraraktan, . »| karşıki kaldırımdar. geçen adam hiç şüb:

Bu sayıdan diğer sayfalar: