SON POSTA Sayla ? Dovil kumarhanele.rinde türkçe küfredenler Profesyonel kumarcı rulet masasını göstererek “Şimdi ya 33 çıkacak, yahud da 7! ,, diyordu 10 — Bir gün gene ma- taların etrafında do- Taşıyordum. —Önüm Bıta iki kişinin türk- çe — konuştuklarımı duydum. Sokuldum; biraz dinledim. — Ne zaman gel - din?.. — Bir saat oluyor... — Kaç numara çık- t? — Altmış dört... — Kaç el oynadın? — Ön beş... — Ne kazandin? — Altmış frank... — Nasıl gidiyor?. Öteki uzun uzun anlattı: — Kırmızı ile si « Yahta çok alternation var, Üç defa mangue Berisi tuttu... Birinde dokuz, birinde ye- di, birinde on bir el... Üç defa da Zero ktı. çı!uuhıdtk' kâğıdın üstüne eğildiler; hemen hemen yalnız kendilerinin anlıya- bileceği bir takım hesablar yaplılar. Çı- kan kırmızıları, siyahları birer birer say- dılar: — Hep birinci düzüne ile orta düzüne- den çıkıyor.. w Dediler; sonra hiç kimsenin bir şey anlıyamıyacağını zannettikleri için gene öyle türkçe, ikisi bir ağızdan küfrettiler, Bütün o otuz altı numara ile zavallı fıirın donatmadıkları hiçbir yerini bırak- şivesinden anladım: Ermeni... Ötekinin dilı bir tuhaf.. nereli olduğunu bir türlü kestiremedim. Sonra aralarına ben de sokuldum; konuşmaya başladık. Öteki, dili çetrefil adam Kıbrısta doğ- muş, Annesi Rummuş, babası İtalyan, O- tuz senedir Fransada oturuyormuş; elin- de İngilir pasaportu var. Oldukça karışık bir tip. Asıl işi gücü nedir, onu pek Iyi anlıyamadım ama otuz senedir Tület ay- nuyormuş... Hergün burada masadan Masaya dolaştığına, her birinden beşer Onar framk topladığına bakılırsa profes- yönel oyunculardan biri olacak. Rulette Çok para kaybetmiş, en sonunda artık ka- zancın anahtarını bulmuş!.. — Öyle ise neden şimdiye kadar m'l- Yonlar kazanmadın da, hergün burada kırk elli frank için masadan masaya di- dinip duruyorsun? Diyemedirm ama, kimi bilir; yüzüne ra- tıl bakmışım ki neler düşündüğümü sez- di; anlatmıya başladı: — Ben, bir zamanlar çok kazandım, hem de yüz binlerle frank... Sonra hep- sini borsada kaybettim! Ya şimdi?.. Şimdi de karısı bırakmı- Yormuş. Onun için günde ancak birkaç Baat; o da kaçamak, kazinoya uğrıyabili- Yormuş, Yüz franklık fiş alıyor, onunla #Oynuyormuş... Hergün de yüz frank, iki Yüz frank kazanıyormuş... Ona göre rület bir ilimdir; hem de Yaziye gibi bir ilim.. bunu öğrenen, sini leri pek bozuk bir insan değilse, mutlaka kazanırmış. — Bu hesabları öğrenmek elvermez, diyordu; oynamasını da bilmeli... Söğuk- kanlı olmalı, kendini idare etmeli. Kaza- Künca şımarmamalı, oyunu büyütmeme- k... Kaybedince de cesaretini kaybetme- ÖÜ : va Bu ilmi Ukönce artaya koyan adam Benim, diyemiyor ama bütün o ince he- Saâbların içinden onun bilmediği yokmuş. ne ince hesablar.. bunu ben sorma- Üim; sorsam da elbet söylemiyecekti. Yalnız ikide birde başını kaldırıyor, Mındakini dürtüyor; tanıdıklarından biri- Be sesleniyor: — Şimdi, diyordu, ya 33 çıkacak, ya 4t Yahud da 7, yedi çıkmazsa on!.. Neden acaba? Bunu biz anlıyamayız. Böylediği sayıların arasında bir münase- Yazan: Kemal Ragıb Enson Dovilden bir manzara bet te yoktur. Sayı sayarken otuz üç ile otuz dört birbirinin arkasından — gelir, yanyana düşer ama birisi tektir; öteki çift. birl kırmızıdır; Gteki kara... Fırıl- aları da birbirinin yanında ol- dursun, pek uzaktır... Yedi ile on da öyle, Acaba bu dört sayının arasında, onun gözüne, ne gibi bir yakınlık görünür, bu- nu anlıyamazsınız!.. Sonra bir de bakarsımız ki çıkan sayı on yedidir!, Kıbtisliı kumarbaz, dediği çıkar ar gibi sevinçle bağırmaya başla: Ben demedim mi?.. Bak işte tam ©- edün yanında... on yedi, fırıldakta otuz ha yazılıdır ama biri tek çift, biri kırmızı, öteki kara, biri ötekl Mangue'dır. Her bakımdan rbirine ters gelir!.. Öyle iken Kıbrıslı sistemci, durmadan — Neye koymadınız, kazanacaktırız iştel.. Piye yanındakilere çatar. Bir gün birisi dayanamadı: — Canım, dedi, madem ki biliyordun; kendin neye 0'numaraya koymadır? — Benim sistemim Chance Simple oy- namaktır; numara deği Diye kestirip atmak istedi, Öteki adam birakmadı: — Mâadem ki numaraülüarı da biliyorsun, kendi sistemini bırak, böyle ayna... Kıbrığlı buna da bir kulp buldu: — Büyük sermaye işi, dedi; bir el oy- namak olmaz ki... Bir kere takıldın mı, Attik bütün numaraları kovâlamalı... E- insan- * üz, Gemek ister gibi başımı Balladı; kendi aklınca karşısındakini sus- turmuş oldu. Birişi çıkıp ta: Al bakalım, işte sana on bin frank, haydi oyna.. ortak olalım, sermayesi ben- den, oynaması senden... Dese, &caba ne olur, bilmem... Bu sis- temcilerin çoğu zaten hep böyle teklif Muvaffakiyet, sabır ve tahammüle bağlıdır Eskişehir okuyu- cularımızdan — İh- san da şunu soTu- yor: — Muvaffak ola- cak mıyım? Muvaffakiyetin; sebat, sabır ve ta- hammül vasıflar— na ihtiyacı vardır. Ancak inadeı ol- maktan sakınmak lâzımdır. AA Sıcak kanlı bir tip Okuyuculari - mumdan S. Necati de — karakterinin tahlilimi istiyor: Kendisine çeki düzen — vermesini bilir, Etrafına s0- ğuk tesir yapmaz. Umumt surette iyi tarafları fena ta- raflarına — faiktir, İşini gördürünceye kadar Jâzım gelen tedbirleri aimaktla noksan hareket etmez. Ameli sıhıî: ve hayatta muvaffakiyet Fenerde Hakkı- min da sorgusu Şik , — BHayatta mu- vaffak olacak m- yım? Ameli sahada ve kudreti -dahilinde tutunduğu işde göstereceği — mu- vaffakiyetle, — ha- yatta muvaffak ol- muş addedilebilir, Decel Her şeyden evvel tesebbils İzmirden — Arij imzasile — sorulu- — İstediğim mek- tebe — girebilecek miyim? Ehliyete ve sıh- hate mütcallik bir mâni — olmadıkça hemen — teşebbüs elmek ve muvaf- fakiyet ihtima!lerini çoğaltmak lâzımdır. Son Posta Fotoğraf tahâli kuponu ' e e- dr t e e 6 Aüre ae e Ce v vi TT e GNS e —| Fotograt tahlili için bu kuponlardan $ adedinin gönderilmesi şarttır. arasında genç, güzel iki kadının gülüşe gülüşe konuştuklarını duyarsınız: — O gece, ben gittikten Sonra ne yap- tın?, — Yüz yırmi bin frank daha verdim!. — İki yüz bini geçti, desene... — Ne yapayım?.. Hani ya geçen akşam senin ne fena bir şansın vardı; dün gece benimki de tıpkı öyle idi. Ne ise ki ben ucuz kurtuldum!.. Bunu bırakırlar, başka bir dedikoduya atlarlar; hep öyle gülüşe gülüşe, kırıla döküle kalabalığın arasında görünmez - beklerler. Başkalarının parası ile oyun hurlar. Sanki bunların çantasından çıkan oynamak herhalde pek güç bir iş olmıya- | yuz binlerle frank, bizim öteki zavallıla- cak. Fakat &caba. öyle dedikleri gibi, her-İrim kırk eli frangından büsbütün başka gün binlerle (rank kazanırlar mı, yoksa | bir şeydir. Ötekiler, içlerine çöken bu n- koydukları on bin frank ta o yeşil örtü ü 'cıyı, aylarla unulamazlar; ne zaman bir masaların üstünde dönen yüz binletrle|laf açılsa, herkes kendi başından geçen “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, İstanbul so kaklarında sabıkalı nasıl yetişir? Röportajı yapan: €Tercüme ve ikülbas —— Anlaşıldı. Karım | beni istiyor. O be- nİM için çırpınır da $ ben sesstiz. durur “auyum? O kadar vefasız mıyım? Hay- © di başlıyorum bağır- Bç mağa: ey... Bana ba- kım! Karımı.. kar- mi isterim ben. Ka- rımı ne yapıyorsu- nuz? bndadpândıü Doktorlar karımı öl- dürüyorlar. Müayene odasının kapısı açıldı. Eftra iki gardiyanın kal- larında züktü. Çırpıyor, — haykırı- yor, bağırıyor, ısırmak istiyor.. Bağırmakta devam ediyorum. — Eftra, sevgili karıcığım.. şimdi se- ni kurtarmağa geliyorum. Açın kapıyı, açın kapıyı! O da aynı nekaratı tekrar ediyor: — Açın kapiyi, çıkarın kocamı! Gardiyanlarla başa mı çıkılır? Kız-; cağızı tıkıyorlar içeri.. O odasından, ben pencereden gağır- makta devam ediyoruz. Adinın Nuri olduğunu duyduğum kı- sa boylu doktor odadan çıkıyor, sesle- niyor: — Bu bağıran da kim? bir şey... Duruür muyum, si yene etmiyecek n Bağırmak beyhude, sesim kısılacak. Susuyorum. Kapı açılıyor, gardiyan Niyazi gözüküyor.. — Saka'lı, gel bakalım.. Hoca, deli gömleği sırtmda, yerde a- yaklarile kendine takılan çocuğu tek- melemekle meşgul... — Haydi, kalk! — Haydi Karnik, haydi Kânj şunu kaldırın. Kâni ile Karnik sakallıyı kaldırıyor- lar, Tımarhanenin gardiyamı denilen si- yah elbiseli adam da içeri giriyor, sa- kallıyı götürüyorlar... — Haydi uğurlar olsun! S Vakit bir hayli ilerlemiş olmalı. O- ilerin hepsi kendi havasında. Kâ- stü uzanmış, gözleri tavanda. Jarında buns yakın bir nisbet vardır.» Derler; işte hep buna göre hesablar ya- parlar, Üstüste sekiz on tane kırmızı çı- karsa artık sıra siyah numaralara gelmiş- tr, diye ona para koyarlar. Bazan bu-he- sal doğru çıkar; bekledikleri gibi çıkan numaranın rengi ıiyıfı olur. Fakat o, se- kiz on el kırmızıdan sonra yedi 'sekiz el deha gene kırmızı numaranın çıktığı da vardır. Bu, pek o kadar çok görülen bir hâdise olmamâkla beraber bir de olacağı tatarsa sistem altüst olur; oyuncu da if- * * * Yeni ahbab anlatmıya başladı: «Daha 12 yaşında ihken iyi tabanca ahyor, güzel bıçak kullanıyor, Sirkecide yakaladığım enayileri Sa - ü |doğrus Adli tıdb binası Karnikle, Şerif konuşmadan bir açağı bir yukarı sür'atle gidip geliyorlar.. Çocuk, sakallı ahbabın: kaybettiğine Ehn mahir avcıları kıskandıracak ma- haretle sinekleri avlıyor, kanadlarını koparıyor.. pencerenin içine yanyana bırakıyor. Açım, dehşetli aç. İçim bayılıyor. Bir kenara uzanıyorum.. düşünerek açlı mı unutmak istiyorum. Kabil mi? Kapının açılması beni kendime ge- tirdi. Gardiyan Niyazi ekmek getirm Hisseme düşeni aldığım gibi yemeğe başlıyorum. Yavan ekmeğin bu kadar Jezzetli olacağını tahmin etmezdim .. yemek de geldi Yemekten sonra insana ağırlık basi- yor. Ben de biraz uyumak istiyorum. Köşeye biraz uzanıyorum. Ahmed, Şe- rif, Karnik, Kâni ve çocük da yanıma geliyorlar. Laklak başlıyor. Bunların arasında yeni bir tip gözü- me ilişti. Sordum: — Yahu, sen, neye geldin buraya? — Zabıtaya hakaretten. Sarhoştum, yakalandım. Karakolun altını üstüne getirdim. Cürmü meşhud mahkemesine verdiler, Delilik iddia ettim, buraya geldim. Zaten ilk gelişim değil ki.. — Ne iş yaparsın? Onun yerine Şerif cevab veriyor: — Ne iş mi yapar?, Amma sual ha., ne yapmaz ki.. fakat yaptığı işlerin hiç birisi para kazanmak için değildir. Dü- men olsun diyedir. — Anlamadım.. — Canım, anlamıyacak ne var? Ha- vadan geçinir. Dümen olarak da bir işde çalışır.. Gene anlamamıştım. Kâninin yüzüen baktım. Güldü.. izah etti: — Senin anlıyacağın Muammer de- nilen bu adamiın işi- gücü yoktur, Çe- virdiği dolablardan polis enselerse ne- zede çalıştıyorsun diye sorulduğu za- man filân işdeyim deînek için çalışır. Bugün esanscıdır, yarın garson olur, ö- bürgün işportacı, Hayatını bir anlatsa, ağzın bir karış açık kalır. Haydi anlat şu hayatını... — Bırak be ağabey, şimdi hayatımı İlâs eder. Sekizinci kırmızıdan şonra si- yaha yirmi frank koyacak olsa, bundan sonra da üstüste on el gene kırmızı çıkar- 'sa ilk eldeki yirmi frangı kurtarmak için onuncu elde on bin franktan fazla para 'kovmak lâzımdır. Yirmi frank kazanmak için on bir bin frangı tehlikeye koymak herkesin elinden gelecek bir marifet de- öğrenip de ne yapacaksın?.. Herkes dünyaya gözlerini bir yerde açarmış. Kimi handa, kimi hamamda, kimi evde, kimi vapurda ve kimi-de İsa gibi ahırda.. ben de Galatada bir u- mumhanede açmışım. Hayatta ilk hatıram, geniş bir oda.. mMütcessir, sineklerle ahbablık ediyor. — frangın arasına karışır, onlarla berabor yok olup gider mi? Yalnız şurası yalan değil: Kıbrislı kah. ramanla arkadaşı, hergün elli frankla yüz frank arasında para Kazanıp savuşu- yarlardı. Kendilerine göre kestirdikleri gündelik her ne ise onu alır almaz, hiç durmuyorlar,.. Bir gün Ermeni yanıp yakılıyordu: — Dün gece doksan beş frank kazan- dim; ltam artık gidiyordum. - Beş frank daha alayım da yüz olsun, dedim; geriye döndüm. Öyle bir seriye takıldım ki o doksan beş frangı verdikten başka, ce- bimden de elli frank gitti!.. ğ Sonra biraz ötede, bakara masalarının korkunç bir hikâyeyi anlatırken, onlar da hep bu faciayı tasvir ederler. Sarıki o kark elli franktan ziyade, tutturdukları sistemin bozulmuş olmasına yanarlar... Bütün bu kumar sistemlerinin her bi- risi, sözüm ona birer sırdır ama hepsi de &ı yukarı şöyle bir nazariyeye (!) da- - Hergün ne kadar kırmızı / çıkarsa, © kadar da kara çıkar. Bir günde 100 kır- mızının yanında beş yüz siyoh çıkamaz. Altı yüz numara çıksa bunun üç yüzü kırmazı, üç yüzü kara olmasa bile ara'a- rındaki fark on an beş taneyi geçmez. 295 siyaha karşı, çıkacak kırmızıların sa- yısı da aşağı yukarı 305 dir; yahud ara- Bildir. birçok kızlar, hepsi ablalar. Birçok er- Bazı günlerde böyle üstüste hep ayni | kekler, amcalar.. ben kucaktan kucağa rengin çıktığı hiç görülmez. Yedi sekiz | dolaşıyorum. tane siyah, yahud kırmızı çıksın da ona| Sevimli bir piçkurusu imişim. Ev göre para koyayım, diyenler, boşuna bek- |sahibinin dostu kahveci meşhur Kürd İlemiş olurlar. Fakat böyle bir iki tane |S..., beni kendisine göre yetiştir - kırmızının arkasından, birkaç tane siyah, |İmek istemiş, yanına almış. Ben de Fonun arkasından da gene kırmızı çıktı-|damın ümidlerini boşa çıkarmadım. |ğını görünce profesyonel kumarbazlar,|Daha on iki yaşında iken iyi tabanca buna göre hemen başka bir sislem tuttu-|atıyor, güzel bıçak, ustura kullanıyor, rurları Bunda da muvaffak olurlar, ya-|ağız dolusu küfürler ediyor ve Sirkeci hud olamazlar; kazanırlar, kazanamazlar, |otellerinde avladığım enayileri Samat- bu da başka... Fakat herhalde çok ince bir |ya civarındaki randevu evlerinde soy- zekâ, çok kuvvetli bir sinir işi olduğuna | duruyordum. inanmak lüzüm. — Kemal Ragıp Enson (Arkası var)