Kadın gözile A Fontainebleu şatosunda San burasını gezerken garplıların eski eserlere ne kadar kıymet verdiklerini ve onlardan anlıyor Masıl istifade ettiklerini açıkça görüyor V€ Yazan: önem Taki Berkand Ha a Yine eri civarındaki meşhur ve Btoyu htainebleu şatosunu, hem de bu | i b verliyin seksen kilo; i im pi, a gezmek için bir sabah saat tile enile yola çıktık. Pazar müna- İSİ, bu, Vağonlar hıncahınçtı. Yüzlerce ti, Süzel günden istifade etmek çin boyu, “isine akın etmişlerdi. Tren you birhi, 2 Uzanan asfalt şose üzerinde ğe ysk arkasından, irili ufaklı, kapalı ve U ardı AYNI istikamete doğru yol alıyor- Jatıyordu. larını bir ayna gibi per N su üstünde kayıyormuş gi- itle koşuyoruz Etrafıma bakıyo- yolları ne munta- ile bakılmış ve nâ- bi sür'a rum: Ormanın zam, ağaçları ne itina sıl yemyeşil! Otokara binmeden evvel ormanın han- gi kısmını gezmek söylemiştik. Bu gezin! rek «ressamların köyü tabif güzelliğile meşhur istiyorduk. o Dir buçuk sast, muhtelif gü- zel manzaralı yerlerde ve bu meyandâ Franchard boğazında beşer onar dakika istirahat etmek suretile gittikten sonra Barbizona vardık. Burası bugünkü tomobiller, xaotosikletler ve: bisik- B diye anılan ve yi buçuk Saate yakın bir yolculuktur Barbizonu da bin ;,, >*Myeşil ağaçlarla süslenmiş şirin al yonda indik. İns, SN olduğu üzere, Fontainebleu Şâ- dan yin altıncı asırda Fransa kralların- ağ Fransuva zamanında yapıl- Man, >? hem bu krala, hem de dördüncü Mari VE Oğlu on üçüncü Luiye, kraliçe Mtuvanete ve bu şatoyu çok sever Talay; m Bonaparta ajd en kıymetli ha Meğe & doludur ve bu sebebden gezi” Yayla, © görülmeğe değer en meşhur $â- Yişyş esına girmiştir. eg €serlerile övünen başka şehir ka hiç Fontainebleu de seyyah çekmek Kai > fedakârlıktan çekinmemiştir: diz le Fransuvanın adını taşıyan Yedieda mükemmel bir öğle Yeri vel okten sonra şatoya gittik. Bizde tiye gelen Yüzün iyorl, göhretini bilhassa dünyaca tanınmış ressam Millet'nin ora- da yaşamış ve ölmüş olmasına medyun- dur. Meraklılar, sadece bu küçük ve fa- kir evi görmek için tâ uzaklardan bura- ya geldikleri halde benim böyle bir fır- satı kaçırmam cidden yazık olurdu ve burasını gördükten sonra kararımda ne kadar isabet ettiğimi anladım. Fakir fakat bakımlı bir bahçeden g*- çerek alçak tavanlı bir köy evine girdik. Karanlıkça, sefil, çıplak bir yatak oda: İ : Bir köşede üstü koyu bir örtü ile örtük seyyahlar kafile halinde $€ demir karyola; şurada sari'atkârın Deği Ki 9 önümüzdeki k-| iremeden bıraktığı yarım kalmış (S ng, he katılarak yürüdük. bii varda, üstündeki boyaları kurur Kay,“ birkaç defa sarayı gezdiren buji iki palet; bir yanda dölab biçiminde ii malün | , bunun rakkasını Millet'nin ©ğ- Uz ve pey ber üğü dakika durdurmuş. tirdiş,,, Papağan gibi ezber etmi; Mi a lu, babasının kurul salonda veya odada durarak, di dördü yedi dakika geçiyor. i iyor, *4$ bir makine çâbukiuğile anlı- vt rünce insanın ei inde dolaşıyormuş g'bi N adamın ev el matem çöküyor; hele yükmek i san'atkârın, sonradan müzeleri kıskan- “miş Bİ esnada askerlerine burada VEİS | ğıran harikulâde tablolarının yok paha e > İsına ve bir dilim ekmek için satıldığını Ür, goal Napoleonun hususi dele | hatırlayınca b hüzün bir kat daha ar- araçı gezin üstündeki tablo BOYCİST | pıyor. ; Sük m an Yapılmıştır. Şu ortadaki kül “zavallı büyük ressam; © da birçok bü- Ming yn üstünde Napoleon Ml yükler gibi rahat yüzü göremeden haya- i atü iğink imi di. din en ta Güne ram, sağlığında san'ati al Il: bir su- m0 İt kraliçe Mari Antuvanetin 0d3“İ şakdir edilemeden, sefil ek çil di > Bun, : e Rg «veda avlusu» dür. Nüpoleo» Tt 1814 senesinde Elbe Adasına tir, 4 ir, » Duy, Öngy, V ardeki halılar Lyon şehri tAT#İ yete yaşadıktan sonra tdi, © Kediye edilmiştir. Vazolar fil di-| ge ölen büyük ressamın kayn a ir; ASA üzerinde Napoleonun ikinci onun hatırasını yaşatıyor. 8 Mazi SEE jyor, i üzesi,.. Burada Co- Yayı, “ari Luizin elmas çekmecesi du-| ey şimdi bir resim yüzesi... Bu , i ix, Diaz de Penâ gibi ressam- İ rot, Delacro:x, Milles'ninkilerin ya- ony önde bulunduğumuz bu içtima SA"İ yarın ölmez eserleri, * , Tay, 21 beşinci 1 ş aid olup). teşhir ediliyor ve evin kapısının Lui zamanına nında teş Damarın » eserlerinin ri ki holde, ie belki de kendi elile yapıp sağ- ei sattığı oların asıllarından Ga- ia pahalı fiata ziyaretçilere satılıyor. Ressam Millet'nin evinden çıktıktan 4 arla ormanın başka bir sonra gene ötok: K yalundan Fontainebleu istasyonuna dö ü tai ii Saate yakın bir zaman, bu klavU-İ erken kendi kendime düşünüyordur. v b Bu gördüğüm yerler nefis, gez: iğim sat mükemmel ve hepsi görülmeğe di deiinr geyler; fakat bunları göster Büy,, 5 Boücher ve Vanloo tarafından iştir. ka Burası taht odasıdır. Napoleonun tulumu eğ ia *N, iğ görüyor musunuz? Üstünde Napo fi vardır. Perdelerin kumaşın My; onun sembolu olan arılara dikkat 2 Ülaşiyide birçok odaları ve salonları ah sonra, beşım Fransa * » mü-İ “ İkesin gözünün önüne koyuyorlar, bunun SON POSTA Konuşma: Söz arasında Nurullah Ataç — Konuştuğum gibi yaz. — Peki ama ben önümde hokka, elim- de kâlem, başım beyaz kâğıt üzerine e - gilmiş, öyle konuşmam kil Konuşurken karşımda yüzüne baktığım ve benim yü- züme bakan bir veya birkaç kimse var- dır.. Hem beni okuyan konuşur gibi mi okuyacak. Siz konuşmakia okumak ara- sındaki farkları düşünmüyor musunuz? Okuyanın elinde bir kâğıd vardır. Sözü kulağı ile, gözü ile dinler Konuşmak le yazmak ve okumak bu kadar ayrı şeyler olunca benim konuşur gibi yazmamı, yi nda konuşmanın vasıflarını istemeğe ne hakkınız var? Zâten tam konuşur gibi ya- zarsam, yazmada da sözümle ister İste- mez karışan yanlışlar, takdim ve tabirler bulunursa tahammül eder misiniz? Son zamanlarda cümleyi altüst ederek füli sondan kaldırıp. ortaya, hattâ başa getirerek yazı yazmak modasi çıktı. Öy- le yazanlardan birine itiraz etmişler: «Biz der miyiz böyle?» demişler. dişte diyorsunuz» demiş. Zahiren pek haklı ols masına rağmen esasen haklı değil. Çün- Ki biz deriz böyle ama okurken cümlede her unsurun yerinde olmasını isteriz. Mamafih ben de sizinle beraberim: Konuştuğumuz gibi yazalım. Faksi bü" nun manasını tasrih edelim: Konuşur gibi yazmak karide konuşma tesirini bırakmaktır. Bu bir stransposition» © selesidir. Hani bazı şairler, ressamlar vardır; renkle kokunun, sözle rengin *€- gibi İbunu.. tütsü yaptırmalı. Muska yazdır- Sayfa 7. “Ben bir tımarhane kaçkınıyım !, Meğer üfürükçüye öyle kolayca gidilmezmiş! Bacı ile buluştuğumuz zaman yanında yabancı bir kadın gördüm ve bunun üfürükçü; tarafından gönderilmiş bir nev'i tetkiki hüviyet memuru olduğunu anladım Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve Iklibas hakkı mahfuzdur) San ği Arabın sesi duyuluyor: — Tedavisi filânı ne imiş ayol? Bunu iyi saatte olsunlar basmış. okutmalı malı... Bizim Hacı Ömer Sakıbüssey- yide götürmeli.. Kafamda bir şimşek parlıyor: — Elhac Ömer Sakıbüsseyyid denir) len adamcağıza gidip muska almak. | Demek By nevi adamlar hâlâ varmış. İnşallah yarın sabah şu Arab karısını kandırır, büyücü hocayı bulurum. Ben böyle düşünürken onlar konuş- malarında devam ediyorlar; — Uyudu, çıkalım. —çÇıl Tam kapıdan çıkarlarken başımı kal dırıyorum.. Bir gün evvel kahvede yaplığım tarzda hiçbir şey olmamış gir bi: — Ne 0? diyorum. Beni burada bıra- kıp nereye gidiyorsunuz? Aşkolsun Muharririn timarhanedeki hayatıma aiğ bir enstantane: Veda — Vallahi gitmem. Ya boğazıma se yazmak da öyledir: Konuşmanın kenâ değil, tesiri. Kaç defa başımdan 8*$ Elimde Fransızca bir roman gördü: sorarlar: «Tercüme mi edeceksin?» nu genci de sordu, yaşlısı da... «Hayır, okumak için okuyorum; deyince adetâ tuhaflarına gidiyor. Kitab niçin okunur? İstifade etmek için. İlmi bir eserden, bir tenkid kitabından istilade edilir. Fakat bir roman!... İşte bu kafadan kurtulmalıyız. Kitab muay- yen bir gaye için, istifade için okunmaz. İnsan onu zevk almak için, okumak ihti- yacını duyduğu. için okur. Onu bir şey çıkarmak için, menfaat hırsı ile okursa, sizi temin ederim ki iyice kavrıyamaz, içine sindiremez. Münekkidlerin okuması bunun için ek- sirini birakmak isterler, İşte konuşur £ işi ti. iy ğız kitabı hüküm mak için, yani bir iş diye, vazife diye o- kuyor, Sıkılırsa bırakamaz. Hoşuna gi - derse kendini birakamaz. Daima dikkatli olacak, bir satırını kaçırmıyacak, her say- tadan hükmüne bir delil, makalesi için bir fikir çıkarmağa çalışacak. Okurken, kendisinden hüküm bekliyen adamları göz önünder kaçırmıyacak... Böyle oku- mak mi olur? Tenkid yazılarının çoğu bunun için kötüdür, bir anlayışsızlık, zorakilik gösterir. Kari, gezmek için gs zen adamdır; münekkid, rapor yazmak için. Bakarsınız, sizin görmediğiniz nok- taları görmüş, sizin farketmediğiniz hu- susiyetleri sezmiştir. Hayret edersiniz... Fakat biraz dikkat edin, anlarsınız ki o, sizin duyduğunuz zevki duymamıştır. Halbuki gezme gibi okumanın, bilhassa toman okumanın asıl gayesi zevk, içi - mizde bırakacağı ferahlıktır, Tenkidin iyisi yok mu? var: bir kim- gönin tenkid etmek, makale çıkarmak i- çin değil de sırf zevki için okuduğu eser- ler hakkında yazdığı tenkidler, Meselâ bir romancının eserlerini veya bir tek eserini okuyorsunuz, aradan zaman ge- çiyur. O sizde birtakım izler bırakmış'ır, bunları hatırlayıp yazmak istiyorsunuz. İşte ancak o, bir vazife olmıyan tenkid, iyi bir şey olabilir. Ötekilerin hemen hep- sinde bir sıkıntı ve sıkıntının verdiği an- layışsızlık sezilir. eee sanane mesini de biliyorlar doğrusu... Ellerinde- ki kıymetli bir eseri hemen fırsat bile- rek türlü türlü reklâmlar yapıp onu her- için hiçbir fedakârlıktan çekinmiyorlar ve sonradan seyyahlar için buralarım gezınek bir ihtiyaç haline girince bütün yaptıkları fedakârlıkların semeresini bol (4 bol görüyorlar. İstanbulu bir seyyah şehri yapmak İs- tiyenlerin bütün bu incelikleri göz önün- de tutarak her köşesi yüzlerce güzel san'at eserlerile dolu olan İstanbulumu- zu yabancı gözlere gösterecek bir hale koymaları lâzımdır. Bu hususta sarfedilecek paraların bir kaç sene zarfında geriye alınacağına şüp- hemiz olmasın! M. Berkünd doğrusu, Hani bizim bayan? | cılirsa? Dönüyorlar, hiç ses çıkarmadan bana! — Sarılmaz.. bakıyorlar: Dışarıya fırlayıp müdahale ediyo rum; — Hani bizim bayan yahu? Nihayet ev sahibi konuşuyor: — Üzülmeyin. Zaten kalacak deği — Geliyor, şimdi geliyor... Ve ses-İlim. Bana müsaade. leniyor: Sokağa fırlıyorum. Temiz hava Gi — Ayten! Kız Ayten! gerlerime işliyor. Oh... — Ne var abla? Şimdi kafamda bir düşünce var: — Gel buraya! Büyücü... Şu meşhur büyücü Sa -—- Gelemem... Korkarım... kıbüsseyid.. Gece gözüme uyku girmi ö yor. Düşünüyor, düşünüyor, düşünü i karışıyorum: — Benim korkuyor? yorum: Ev sahibi: Bir yarın ols, Arabla buluşsak — Şimdi o gelir, (üzülmeyin! di -Jbüyücüye gitsek, bir büyü yaptırsak. ar: fırlıyor arkasından da Fikri * r. Biz odada Arabla yalnız kalı| Ertesi günü tam saat 6 da mahalle soruyorum: ibieide buluştuk. Yalnız değildi. Yanın da 15-40 lık orta boylu buğday beniz — Hoşkadem. li Tatar yüzlü bir kadın vardı. -— Buraya yeni mi girdin? — Hasene hanım, diye takdim etti .— Evet, hatır için geldim. 50 kuruş!Sizden iyi olmasın çok iyi bir kadın için kahır çekiyorum. Sonra bahşiş de|dir. Benim çok iyi arkadaşımdır. Hacı pek çıkmıyor. Başka yere gitsem, yai-| efendinin mahrem dostudur. Hastalı- nız bahşişle çalışsam günde iki lira çı-|ğınız için Hacı efendiye tavsiye ettiği- karırım. mi söyledim. Evvelâ bana kızdı, Fakat — Niçin gitmiyorsun? sizin öyle boşboğaz adamlardan olma .— Hatır için geldim, dedim a... Bi-|dığınızı söyledim. Güç belâ kandırdım, zim hanımın annesini çok severdim.| getirdim. Rahmetli çok iyi bir kadındı. Belki is-| Şaşırmıştım. Bu Hasene hanım kim mini işitmişsinizdir. Cibanyandı Sami-| oluyordu? Arab kadın beni hacı mi yen. ; dır, hoca midir öne götürecekti, Onun > Evet. peki ama, niçin bu odayaliçin buluşmuştuk. Halbuki karşıma geldin, hani benim bayan? başka bir kadın çıkıyordu. Sordum: .— Biraz rahatsızlandı. Size bir $€Yİ — Biz bugün Elhac Sakibüsse - söylesem yapar mısinız?. yld midir nedir ona gidecek değil miy- — Nedir? dik? — Gidip kendinizi okutun.. Etrafını-| . yvet. gbi şema yeme Ben bul 7 Peki bu bayanı neye rahatsız et- martava'lara inanmam, i sözü : iz ron eviidim, inan, Bizim möş- a kardeşin Hacı elendi. hur kekeme Raziyenin oğlu da bu Ürllzn hali malüm, Hocal EE lete uğramıştı. Onu bizim Elhae Sa senii iela hileli Dan ie kıbüsseyide götürdüm. Üç nefes etti, bir| «a -üyorlar, Bundan dolayı şifa bul ye diş çıkıyo joruz. Bir sigara uzatarak — Adın ne senin? muskâ yazdı. Maşallah bir şeyciği kal- madı, — Canım bu ne masal... — Ben gözümle gördüm. Elhaç Sa- kıbüsseyidin nefesi maşallah pek kes- kindir. Kaç kişiye büyü yaptırdım, kaç kişiye muska yazdırdımsa hepsine bi- rebir geldi. — İnanmam... — Ayol, sana misaller sayıyorum. Ha- Pakizeye, Nuriyeye, bohçacı sniyeye, motör Süzana, sıvacı Ha- sana hep o muska yazdı. -— Peki ama onu nerede buluruz? ,. İstersen seni yarın oraya — Peki götür. Yarın kaçta gideriz. — Yarın akşam ben izinliyim.. Saat tam altıda Ağacamiindeki mahallebici Osmana gel. Oradan gideriz, — Peki. gelirim, Fakat. — Fakat? — Tabii bu hizmetimden dolayı be- ni de unutmazsın.. — Unutmam tabil., Arab karısı çıktı. Dışarıda gürültü devam ediyor: mak için Hacı efendiye gidecekleri ev- velâ bu hanım görür, tetkik eder, Gü venilir bir kimse olduğuna kanaat & derse götürür. Anlaşıldı. Bizim bacı ile gelen Ha - cımın bir nevi tetkiki hüviyet memuru imiş. Şimdi mesele bu kadına şayanı itimad bir adam olduğum kanaatini vermem âzımdı. — Aman ablacığım, dedim. Şimdi ne olacak? Hacı efendiyi göremiyecek mi- yiz? — Üzülme yavrum.. Ben senin iyi adam olduğunu hanıma söyledim. Söy- ledim ama,. ne olur ne olmaz bir kere de ben göreyim dedi. Yanındaki bayana dönerek: — Hasene hanımcığım, işte bu sa bah bahsettiğim delikanlı bu. Ben ken- disine her hususta kefil olurum. Ben de söze karıştım: — Hasene hanımcığım, ben bildiği- niz adamlardan değilim. Size benden fenalık gelmez. Ne olur Hacı efendiye beni götürün. Bu kadar doktora gillim. Derdime bir türlü deva bulamadım. (Arkası var)