adam, Hvîy Allah be- öılü—“' y ’::luu'hkb: tname- Ühma © Bekçi Tuhsat .,;îm titreye titreye bana defin Bözleri 4 esini gösterdi. Teessüründen Yörlik çanuştu. Ne olsa serde ihti- v H'ir. Adama acıdım. > »::î""*- demek bu akşam b bu akşam mavi gözlüklü a- bdül, â îeıç(&"'mıb beyin mezarını aç- £ ü - B: Selmezse? | y'mm,â“ türlü olamaz. Gelmezse ne İ :'— :eı,;,m'z' © zaman düşünürüz. Kork ün, ,, eZse de ben mavi gözlüklü a- tim “WMa teslim edeceğim. Söz ver- r Ü e sküdara gelmişti. Rıdvan ik "f talimatı dairesinde “Emur bir kat daha hızlanmış- Serk, Ot i— )'"d_ niser gökyüzüne bakarak söy- İ Mlak *îl'ıl falili adam vesselâm. Toprak Tüşküye UU için mezarı kazmakta Rıd».—,_a" Şekmiyecek. z î_'.sidullah ile benim muşamba in Odi Fakat serkomiser ve Mü- e oo tlarında birer ceketten baş- eîbbm',mm"îo"d“ Hoş bizim Sina lleı-în de bu bardaktan bo- Yağan yağmura mukavt- K Va şüpheli idi ya... ğ ;ı- pv,;?ğ]ey"îş yürümeye bynşınd:k. Si- Yörlardı T birer ikişer arkamızdan Be- et Do edi &n Ban;, Tet Koşl Tiîz"rhk değil, mezarlıklar mem KEküneii, Karacaahmedde - gece pek ü bir L—u' Islak bir karanlık, çamür” mhş *Min... Servilerin çatırdılarına T kamış, Slerile rüzgârn acaib ıslıkla bam ( ilYor, e 'ida ;::de Zibi uzayıp gidiynrl:ım'ı. A- 'ra Çakan şimşeklerle aydınlana' l ;nEaÇ ve taş y:ğxnlaruıdcn iba- dc»,a_.ın_'f halde insana bu düi Ana *İŞ vehmini veriyordu. ü Yolda belki bir çeyrek saat yü- ll -Ag” ağır ilerliyorduk. Rıdvan Biya rr;;,e]"k"r*k lâmbalarımız! yak - “Tü> ;m-ıpım;şg“ Bu yasağın zararını lıkfra ana yoldan sola sapıp da u,î: ârasına daldığımız zaman lâh / Sekmeye başladık. Rıdvan Bündüz buralara gelmiş ola - ya & deve küy TÜrni ,ık'ekı &i î'k"ğ Seleyi, ö hat arkadan gelen bizler ikide bir İ$ bir mezar taşına Çarparak eç eyorduk, V;m—*er Osmanın meşhur cümle- '& duyulmaya başlandı, Her sen> am y Ya kösteklenişte — kendini -H: iyerek söyleniyordu: aBir ç Allah belâsını versin! © ir lîa"h bu yolu hiç şüphesiz sarflet- Zamânın yarısında alırdık. Din dö), A Sadullah nihayet bir servi * Tünma ç de durdu. Üzerinde yazı bu - Uş bir lâhid ve onun yanında h — Feneri yukmald lüzum hep birden derin bir ma- |f “N önde tereddütsüz ilerliyor - €hiyor, yahut bir çukura dala * YTek de böyle yürüdük. Gün- ladığ ğ Sün liğimı tahmin ettiğim eski, YO - yok oğlum, karanlıkla çalışalım. bir toprak tümseği, yeni kaz:lm:ş"bir mezar vardı. Bunlardan biri Abdül - muttalip beyin, diğeri de kızı Keyvser hanımın olacaktı. Bulunduğumuz noklaya bütün kafile azalarının muvasalat etmelerini bek - ledik. Sonra Rıdvan Sadullah hepimi- zi etrafına topladı. Gayet yavaş bir sesle: — Herki yerleştireceğiâ, dedi . yeri üç taraftan muh Yalnız bizim gel 'est kalacak. Elektrik feneri yak- mak, sigara içmek yasak. Ses yok, ilk ileri kumandası ile herkes biraz sonra buraya gelecek olan şahsı veya şahıs - ların üzerine atılacak, tabancalar eli - nizde bulunsun. Kaçma teşebbüsü tak- dirinde ateş!. Talimat bittikten sonra Rıdvan Sa- dullah bütün memurları birer servi ar- kasına yerleştirdi. Muddelumumi mua- vini ile ben Rıdvan Sadullahın yanında kaldık. Mezarlara en yakın olan biz - dik. İri bir servi gövdesi ile ısırgan ve ot kümesi arkasına gizlenmiştik. Bu - ktadan mezarlar mü - yordu. Serkomiser adım ötedeki servi - esi şimdi ayrı ayrı noktalara Bulunduğumuz ra altına ala - cağız. Osman bizden nin arkasında idi. Plân mucibince Abdülmuttalib beyin ile kızının yattığı çukur Üç ta-| mükemmel surette çember altına | Yalnız bir taraf serbest ka- lüklü adamın ge - mezari raftan alınmıştı. Di Iıym-:lu ki mavi göz lirken herhangi bir Şi ga Vâzımd ey sürdü. Her dakika bir Daha doğ- üpheye düşmeme- izar ep! uzun geliyord imize bakamad |B | pınızi derhal kkat! AFE Tesiri kat'i İ en iİyi Bilâmum eczanelerde Badüsi «Son Pasta> mın zabıta romanı : 43 * |pak içinde ! * karikatürle nezle, grip, romatizma Ve bütüân ağrıla- keser. İcabında günde Üç kaşa alınabilir. n arkaya di w İsim ve m k — R MUSHiL Şekeri çimi kolay bulunur. Posta kutusu 1255 SON POSTA | aa Böylesi daha iyi... çüsünü kaybetmiştik. Heyecan ve sa * bırsızlıkla geçen bir çeyreğe belki biz bir saat diyorduk. Serkom rından, bir aralık yere çömelip tekrar ayağa fırlamasından — sabırsızlandığı ve sinirlendiği anlaşılıyordu. (Arkasn var) I Yeni neşriyat ' Çocuk — Çocuk Esirgeme Kurumu Ge - nel merkemi tarafından haftada bir çıkarı - lan bu Çocuk Mmecmuasının 68 İnci Cumhu- riyet bayramı sayısı gayet güzel renkli bir kapak içinde, Atatürk'ün gocukluğuna, Cum huriyete aid yazılar, hikâyeler, resimlerle çıkmıştır. Türkiyede Döviz kontrolü ve milli parayı koruma — İstanbu! Ticaret ve Sanayi Oda- $t tetkikat çubesi müdürü Tevfik Alatan bu isimde yeni bir eser neşretmiştir. Türk pa- rasının ve Türkiyenin takib ettiği ticaret po- Ktikasının bulran devrindeki muhtelif sa- fahatını tablil ve izah eden bu eser, bu mev zu etrafında şimdiye kadar noksan kalan bir işi tamamlamaktadır. Kitabın sonunda bu güne kadar çıkmış kanun ve kararnamoler- de aynen alınmıştar. Bü mevzu ile alâkadar. Jarın taydalanacağı mükemmel bir eserdir. Yücel — Cumhuriyet Bayramı münasebe- tile fevkalâde nüshâ olarak çıkmıştır. 00 güayfalık münderecatının içinde birçok kıy. metli yazılar, şilrler, fikir, âan'at ve edebi- yata ald makaleler vardır. Lâ Dam © Ka- melya da ilâve olarak verilmektedir. Havacılık ve Spor — 201 inci sayısı zengin münderecatla çıkmıştır. Denit — Türk Ticaret kaptan ve maki . çileri tarafından çıkarılan bu meslek mec- ganın 29 meu sayısı, bir çok alâkah ya - ar ve resimlerle çıkmıştır. Bu sayıda bil- hassâ «tahlisiye harikaları. ve «tuzak ge - mileri» adındaki yazılar Çok enteresandır. Taşan — Merzifon Halkevi — tarafından ayda bir çıkardan bu kültür. meemuasınız 18 - 42 Inci sayısı İntişar etmiştir Yarım Ay — 69 1nci SAyISI Tenkli bir ka - ir çok spor, sSinema yazıları ve çıkmıştır. rin sık sık kımıldanışla -| sur harici tanınmış mezarlıklarından bi Vazifesi çok güç olmakla ve o işi her hangi birimizin kabul etmosi o nisbette müşkül bulunmakla beraber İstanbulun risinin bekçisi ve merzarcı yalı Hürşid, senelerdenbi samıştı. Hergün mezarlığa birkaç tabu- tun gelişi, toprağın açılışı ve ölünün gö- mülüşü, onun nazarında gihün alelâde hâdiselerinden farksızdı; hattâ iş, bundan ibaret değil; gözü kulübesinin pencere- ginde sur kapısından çıkacak bir cenaze tabutunu görünce derhal yüreği alarak kunduralarını alelâcele ayaklarına geçi- rir ve soluğunu kapıda alırdı. | Onun nazarında iki türlü cenaze vardı. Bvvelden geleceği haber verilen, haber-| sizce gelen. .. Onu ön çok kızdıran bu ikinci sınıf «zuhurat» ölülerdi. Hele bilhassa has- tanelerde parasız ve kimsesiz olarak ölen | ölülerin hastanelerce mezarlığa sevkedi- lişi, Hurşidi çileden çıkarırdı. Hurşid, birkaç saat evvelden bir meza- yın hazırlanmasını haber gi ren Bay- gilhi aflelere çok memnun olurdu Çünkü bu gibilerden muhtelif vesilelerle birkaç yüz kuruş elde etmek kabildi. Hele bun- lar arasında bazan öyle yufka yüreklileri olurdu ki Hurşid bunlara kafa tuttukça birkaç yüz kuruşa birkaç yüz kuruş da- ha ilâve ettirmek işden bile değildi. Sanra Hurşid, civarın dilenci raca bağlamıştı. Üç beş kuruş baç VeT- mezlerse mezarl velden tehdi yucu ve dilenci l Bu kafilenin hemen hemen ekseri, sakatlar, sarsaklar, körler ve yarım kör- ler teşkil ederlerdi. Hatırı sayılır ölülerin geldiği bir sinek bulutu gibi mezarlığı saran bu zümre, hastanelerin medfuatı olan kim- sesiz ölülerin ve yahut üç beş adamın ta- şıdığı bir. tabutun sökün edip geldiğini gördükleri zaman mezarlığa girmek şöy- le dursun, civarında bile dolaşmazlardı. Çünkü parasız ve pulsuz olan bu gibi ce- nazelerin, onların nazarında bah alına- cak bir çiçek değil, bir ısırgan ve baldı- randan farkları yoktu. Bu itibarla me- zarcı ve mezar bekçisi Hurşidle tevabii olan acezelerin zihniyet itibarile birbir- lorinden pek farkları yoktu. Yalnız ev- velkisinin başım soktuğu bir kulübe, gü- nüne ve ölüsüne göre hayli kârı olduğu halde ikinci zümre, Hurşidden daha acı- nacak bir mevkide idi. Öyle ki, Hurşidi bir akbabaya benzetirsek ikinci zümre, hakikatte kırık kanadlı, topal — bacaklı, tüyü dökük bir karga sürüsünden fark- sızdı. Evvelkisi, ölünün en büyük asları payını kendisine ayırdıktan başka diğer- lerinin de gagalarındaki et kırıntılarına musallat oluyordu. Hurşid, içki ile pek başı hoş bir adam olmamakla beraber arasıra hemşerileri- le içki âlemleri yapardı. Bunun haricin- deki hayatı çok basitti. Akşamları mezarlıktan topladığı odun, ağaç parçalarile ocağını yakar, üstüne yemek tenceresini koyarak yemeğini pl- şirir ve sonra fıkırdayan tencerenin arâ- jik kalmış kapağından taşan yemek ko- fllesi de muayyendi iyetini zaman | kusunu hızlı hızlı içine çekerdi. Etrafın- daki ölüm diyarının, nazarında köyün- deki herhangi bir tarladan, ve yahut bir se başından farkı yoktu. Çünkü hergün birkaç ölüyü gömmekle ve ömrünü çu mezarlığın bekçi kulübesinde geçirmekle Mezarlık bekçisi mamakla daha V- | imiş. Bu; için mezarlığın oku-|'yazma kürek salladım. Çok yorgun 13 Yazan: Salâhattin Enis Dedi, Hurşid, emmi oğlusunun söylemekte haklı olduğunu kabul böyle etti. ve en a r gibi oldu. ura kalma emmim oğlu! dedi Senin rahatını düşündüm de ondan b >le dedim köy d a ile gelmi mek istiyordu. Bu olduğundan emmi mek icab ettiğini rada kendis €e hoş bir vakit geç ğini düşünd. Ali ile Hürşd, ilk geceyi, mezarlıktaki kulübede geçirdiler. Dereden tepeden, der saireden kocuştular. Hurşid kerevetinde ve Ali, Hurşidin goc sererek yerde yattı. Bir gece sonra Ali: — Ağabey!.. dedi. Bu akşam - içelim biraz... Bu, Hurşidin en hazır tara Beleş- ten kalayı çekecekti: — İyi olur, emmim oğlu!. ded O gün talihlerine mezarlığa, çoğu hali vakti yerin lmak ü gelmiş ve H bu yüzden hayli vurgun urmuştu. Onun için Hurşid, çok yorgun olmakla ilerini ha- beraber Alinin sırtına vura ak: — Ülen!. yağın uğurlu ve bereketli çok n tam on ölü gömdüm, tüm. Gerçek şu yorgunluğun acısını bir meyhanede çıkarsak fena olmaz... Seyhaneyi dolduran civar kom hepsi, Hurşidi tanıdıkları için onun m haneye girişini alâka ile karşıladılar ve her masadan ayni ses yükseldi: — Hoş geldin Hurşid ağa!... Hurşid, hepsine ayrı ayrı muk * e- tikten sonra emmi oğlusile içmeğe buy ladı. O günkü kazancının vermiş olduğu keyfe inzımam eden Alinin kesesinden bedavadan içiş Hurşidin zevkine başka bir cilâ vermişti. Kadehleri üstüste yu- varhyordu. Bir sıra, meyhanedeki müş- terilerden birisi sözü ölüme ve mezarlı- ğe naklederek elini önündeki —masanın mermerine vurdu, Gözleri dönmüş - bir halde Hurşide bağırdı: — Biliyorsun sen, ciğerparemi bugün sizin mezarlığa gömdük.. Fakat ben hâlâ onun öldüğüne inanamıyorum. Ve sonra tehevvürle yerinden fıriadı ve oturduğu sandalyeyi havaya mecnu- nane bir kavisle kaldırarak: hep © karı buna .» Kızı ölmediği halde diri diri ölü diye gömdürdü. Sırf kur! mak ve benimle ilişiğini keserek bahçı van İdrisle evlenmek için... Sonra mütehevvir ve felâketzde baba, Hurşidin oturduğu masaya kadar gele- rek gözleri, yaş içinde onun boynuna sa- rıldı: — Ben, bu akşam mümkün değil Beni bırakima Hurşid ağa!.. B ğızımın mezarının yanındı ya tayım, belki dirildiğini vaktinde duyar da onu kurtarırım. sebeb nu Bütün meyhane halkı bu acıklı babaya karşı çok derin bir teessür hissile müte- hassis idi. Gecenin geç saatinde Ali, Hurşid - ve kızını o gün toprağa veren felâketzede hayatla ölüm arasındaki farkı çoktan kaybetmişti. Son günlerde köyünden gelen emmisi- nin çocuğu Ali, ona misafir olmuştu. Hali Taklitlerinden sakınınız. 1 müshil şekeridir. vakti iyi olmakla beraber babası onu biraz İstanbul ve gurbeti görsün diyerek İstanbula yollamıştı. Kulübe, iki üç kişi- yi barındırmağa müsald olacak büyük- Jükte idi; fakat döşek yorgan meselesini nasıl halletmeli idi? Ali, buna kolay bir çare buldu: - Bu da derd mi?.. diyerek duvarda asılı duran göcuğu gösterdi... Ve sonra ilâve etti: — Yaz içindeyiz... Köyde altımızda dö- şek ve üstümüzde yorgan mı yatardık Ve sonra elini onun amuzuna vurara,: — Sen de amma da çabuk İstanbullu olmuşsun!... Köyü unutmuşsun... baba mezarlığa avdet ettiler, Alinin ısrarına rağmen baba, kulübe- de yatmadı. Taze mezarların, tümsekle- rin ve mezar taşlarının arasından geçe- rek kızının gömüldüğü yere geldi. 4 Gökte berrak bir ay vardı. Mezar o ka- dar taze idi ki, üstüne kovalarla dökülen su, henüz ıslaklığını kaybetmemişti. Ayın aşığı ıslak kara toprağa nuran! bir akis veriyordu. Hurşidle Ali bir an dumanlı kafaları we ikiyi dört gören gözlerile bahtsız ba - banın, mezarlıkta, ayın aksi altında, me- zar taşlarının ve servilerin yer yer loş - lukları arasında irtisam eden, silinen si- loetini mezarlık kulübesinin kapısına da- yanarak seyrettiler... Salâhaddin Eniş (Sonu yarına)