e pa ii SON POSTA BŞ Tarihten sayfalar Bir keşişin hayatı... Vali Janın düğün hazırlıkları yapılıyordu. Bu 6 ve ; i sike Paz Jan birdenbire karşısına çıktı. «Sen çekilecek ti derin başka taraflara götürüyor. Sen iy katılacaksın!» dedi. Sadele edecek ve İsanın hizmetkârları arasınd - “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım / ,, Artık tımarhaneye girmenin ..w yolunu öğrenmiştim ! Eski polis komiseri maksadımın gazetecilik yapmak olduğuna inanmıyor, “Bu işde dalavere var!,, diyordu By da Kudüs civarında bir erkek ç0- Bu ödü. Adını Jan koydular. o Secuk büyüdü, On yaşını geçti. ir iz © civarda gene Jan adında Bu öy büyük bir şöhret kazanmıştı. Ortalığı Uzun zaman eşkiyalık etmiş; Buş kasıp kavurmuş; her fenalığı yap- a Pişman olarak papazlık mes- girmişti. bi Mik de eşkiyalıkta olduğu Bİ Başta ak olmuş, kemale ermiş; tanın” t Da Bün küçük Janla karşılaştı: ben “El bakalım, küçük adaşım. Seni terbiye edeceğim. yedi | By, Yene ve tahsiline çalıştı. İ hug,stik Jan bilhassa istikbali keşfetmek sunda şöhret sahibiydi. Ne söylerse iyordu. X gün küçük Janı karşısına aldı ve Sözleri söyledi: Bir Çocuğum, senin yarının parlaktır. Bir ia gelecek Suriyeden çıkacaksın. > 8 illerinde büyük adam ve kuman- eke acaksın. Zaferler kazanacak, mem- ün, fethedeceksin. Fakat gene bir bir şe © çok mes'ud olduğunu sandığın Şek, sanda her şeyi bırakarak inzivaya alay İD kırk yıl İsaya hizmet ede- Çocuk kendi kendine soruyordu: acaba doğru mu söylüyor. Böyle 9- mıyım? Söyle, öndüğü zaman bunları babasına Oün s5. Annesi de yanı başında idi Ve d Sözlerini ikisi de büyük bir dikka'- ed inlediler, Sonra kat'i bir sesle on4 €diler ki. Man Şöhum, Jan bir azizdir. O her Z- ka Ai söyler. Söyledikleri de bep $i- aa İnanmalısın! ye inanıyordu. büyg, la beraber yüreğinde, VE sey maceralarına karşı bir ürkek Yazı, p duyuyordu. Madem ki al kendi, Uydu; boynunu bükerek kâ ah ni teslim etmekten başka me V Siirdi, di, SSük Jan büyüdü ve bir delikanlı 0i- yarının lik O sır du Sirada annesi gözlerini hayata yum- di NA Epeyce mal ve para kaldi. ince ar- Ge cen başka bir kadınla uriyede duramadı. Yıllardanberi ka- ike A Yerleşmiş olan iman onu Bizans SİNE sürüklüyordu. API Saltı; paralarını cebine koy” ,* yola Çıktı *Gtiği köy r ve şehirlerin biç birini un için hiçbir yerde i wp gi ordu. Adalyaya geldiği zaman oranın parlak ema tag, #1 kendi vatanını andırıyordu. Bu- ada gi, y teljk hiz vi Kinik vardı, Her tarafta hayat ve 2e0- Birip, t gemiicr er Yan dü. e Vaşş,, Fran gemilerile çarpıştı. Hep mu- ak oldu ve büyük bir şöhret kazandı an KiYalıktan papazlığı geçen ihtiyar SLM dedikleri hep doğru çıkış ordu. Beg ün Bizans imparatoru Mişel w “raya geldi. Denizci Janı takdim ER İmparator mennun oldu ve onu bir berrak ve masmavi bir de-| mükâfat olmak üzere vali yaptı. Jan her işde muvaffakiyet gösteriyor- du. Halk ta, hükümet te onu beğeniyor- du. O sırada General Tomas bütün Ara- doluya hâkim olmağa başlıyordu, (İaizci general) diye meşhur olan bu adamdan halk ta, imparator da şikâyetçiydi. Suri- yeli Jan bir ordu ile onun üstüne yürüdü ve müthiş bir mağlübiyete uğrattı. Artık o (büyük kahraman) olmuştu. Kudret, servet, rahat, hepsi vardı. Bü- yük Janın dediklerinin ilk kısımları olup bitmiş gibi görünüyordu. Demek ki ikin. ci kısmı da aynen çıkacaktı. O halde ne zaman?... Jan farkında olmaksızın kendi xendi- sini o telkinlere hazırlamıştı. Hattâ o ta- rafa sürükleniyordu. Çünkü Bofrasına hemen hergün birçok papazları topluyor; onlarla dini mevzular üzerinde konuşu- yordu. Bu onun hayatının en büyük zevkiydi. Gitgide kendisi de papazlık yapmağı başladı: Perhiz yapıyordu. Vaktinin ço- Bunu ibadetle geçiriyordu. İncili yüzler- ce defa tekrar tekrar okudu ve adetâ ez- berledi. Artık halktan da kaçıyordu. Çünkü on- ların kendisine gösterdikleri büyük hür- metten tiksiniyordu: — Bu bir zehirdir. Bana gurur verecek, Gurur ise şeytana lâyıktır. Diyordu. Eski cesur, dinç, iş ve harb adamı- pın yerinde sakin bir zavallı vardı. Buna rağmen gururunu tamamile yen- diğine İnanamıyordu. Onu büsbütün yok etmeliyim, diyordu. Nasil yapmalıydı? Düşünürken Sen Pol'ün bir sözünü ha- tırladı: «Gurur ateşile yanmaktan evlenmek daha iyidir» Kırarinı verdi: — Evlenmeliyim. Ona kim kızını vermezdi. Memleketin Alen tanınmış, en yüksek ve zengin adam- İlarından birinin güzel kızile söz kesildi. | Harırlıklar başladı. Bir saray döşendi. Güvey ve gelin için muhteşem elbiseler, çamaşırlar. yapıldı. Büyük bir ziyafet ve günlerce sürecek 0- jan şenlikler için de herşey tamamlandı. Bu sırada haber verdiler: V .— Suriyeden gelen bir papaz sizi gör- mek istiyor. « Yüreği hopladı: — Getirin! Getirdiler, a Bu, eşkiyalıktan papazlığa geçmiş 0- n Jandı, Kucaklaştılar. ç Büyük Jan Bizans valisine şunları söy- İn Söylediklerimin hakikat olduğunu in. Bundan sonraki kısım için iti- sanmam. Haber vereyim ki, sen evlenmiyeceksin. Artık kaderin seni başka yollara çekiyor. Allah sana evlenmeyi kısmet etmemiştir. Ona karşı gelinemez. İnzivaya, kanaate, ibadeie ve hefsinle mücadele etmek Üzere İsanın hizmetkârları arasına katılmak zamanı gördü vaz edeceğini Imiştir. aral Janın sinirleri fena halde bo- Imuştu. e” eri ona sanki Allahın kendisi göylüyordu. Bukla bir halde odasına çekildi. Ağ- Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme .ve iklibas baklı —3— Belki aklına her şey geliyordu. Fakat her halde böyle bir sual beklemiyordu. Gözleri faltaşı gibi açıldı: — Anlamadım. — Anlamıyacak bir şey yok. Tımar- haneye * girmek için ne yapmalı diye soruyorum, ,—— Tımarhanede münhal bir memu- riyet mi var? Bunun için bir istida ha- zırlayıp...... — Yok canım, öyle değil. — Beş — ise ne demek istiyorsun? — ye tımar i içi ne yapmalı? Mae — Çildırmalı! — Onu ben de biliyorum. Sormak istediğim o değil, Meselâ ben deli ol- sam, timarhaneye gitmek istesem ne yapayım? ,— Trene biner, Bakırköyüne gider sın. — Öyle değil canım, meselâ bizim evde bir deli var. Bunu tımarhaneye göndermek istiyoruz. Kanunen ne yap- mamız ilâzımzelir? — Karakola müracaat edersiniz. O- rada bir müşahede zaptı doldururlar. bu zaptı iki şahid imzalar. hasta da tımarhaneye sevkedilir. — Şahid olmadan, polis bir kimseyi doğrudan doğruya lımarhaneye gönde- remez mi? ratıma şüpheli şüpheli baktı, Sonra: — Eh artık bana müsaade! diye âY- rıldı.. Tımarhaneye nasıl girileceğini Öğ- renmiştim ya: — Haydi güle, güle! cevabını verdim. Şimdi deli rolü yaparak etrafımdaki- lere hakikaten zıvanadan çıktığım ka- olmalı idi. Artık her tanıdığa derd yanıyor - dum: — Gönderir, — Hiç uyku uyuyamıyorum.. her — Nasıl? şeye sinirleniyorum. ötekinin berikinin —B umumi bir yerde cin-| boğazına sarılmak istiyorum.. Bu sözlerime kimi gülüyor, kimi al- dırmıyor, kimi traş diye elini suratına götürüyor, fakat inanmak istemiyorlar- net alâimi gösterir. ötekine berikine saldırırsa polis o kimseyi yakalar, tıb. bı adliye sevkeder. dı. Böylece dolaşırken bir akşam, arka- daşım Ziraat bankası İstanbul şubesi memurlarından Fikriye rastladım. Hoş beşten sonra derdimi anlatmağa baş - ladım: — Fikri hastayım.. — Nen var? — Vallahi bilmiyorum. Içimde müt- hiş bir sıkıntı var, Sebebsiz yere yor, sebebsiz yere gülüyorum. Gö; mün önüne hayaller geliyor, meselâ evden çıkarken kendi kendime yolda tanıdık birisine raslamadan sokağa sapmıyacağım. Saparsam İşim rasgit- miyecek diye söylüyorum. Ve işin tu- haf; tanıdık birisine raslayıncaya ka * dar sokağa sapmıyorum. Bazan böyle- ce Şişliye, hattâ Mecidiye köyüne ka- dar yürüdüğüm oluyor. -- Başka? — Ne bileyim ben? İskambil kâğit- larını elime alıyor eğer bu pasyans açi” lırsa işim rasgidecek, açılmazsa ters gidecek diye açmağa başlıyorum. Eh, kâğıt bu.. bazan açılmıyacağı tutuyor. O vakit sabaha kadar veya akşama ka- dar kâğıtlarla oynayıp duruyorum. Sonra geceleri mütemadiyen kafam iş- iyor, kendimi Hitler, Musolini farze- diyorum, ve acaba bunların yerine geç- sem ne yaparım diye düşüne düşüne sabaha kadar uyuyamıyorum. Bazan da üstümü başımı parçalamak istiyo- Tum, — Sonra? — Orada müşahede altına alın e. E- ğer deli ise tımarhaneye, deli değilse geldiği merkeze iade edilir. — Merkez ne yapar? — Saldırdığı esnada bir cürüm işle- mişse mahkemeye verir. Yoksa ikamete rapten tahliye eder. Peki ama sen bu- nu bana ne diye soruyorsun? — Hiç!. — Söyle Allahaşkına yahu! Neye ba. na bunu soruyorsun? — Tımarhaneye girmek istiyorum, — Neden? — Hiç! — Hiç için tımarhaneye girilir mi? Bir şey yaptın da yakanı hâpisten mi kurtarmak istiyorsun? — Yovo.. Öyle ise tımarhancde işin ne? — Görmek istiyorum da.. — Şimdi bunları birak. Eroin mi çek- tin? Birini mi yaraladın? — Hayır, bayır. — Kardeşim açıkca söyle. elinden böyle bir kaza çıktıysa düşünelim — Yok canım, benim düşüncem bam- başka.. ben kimsesi olmayan hakiki bir deli gibi kanuni bütün kanallardan ge- çerek tımarhaneye girmek istiyorum. — Peki tımarhaneye girip de ne ya- pacaksın? — Göreceğim. — Yalnızca görmek için mi tımar - haneye giriyorsun? fazla — Öyle ya... - Anlaşılan biraz haştasın. — Sana bir şey söylersem darılmaz-| hararetin tesirleri.. kendini doktara sın ya? göster, - — Yoo. — Gösterdim. — Sen galiba aklını peynir ekmekle| — Ne dediler? yedin. Hiç insan, sadece görmek için) — Güldüler. — Aldırma, kendini yorma! Gel se. ninle bu akşam bir âlem yapalım. felekten bir gâm alalım. Bak ba- tumarhaneye girer mi? Kimbilir ne da- lâveren var? Nuri ayağa kalktı, Bir müddet su -İkâfir Fakat papaz dedi ki; — Bir dilim ekmek ve bir desti şarub- dan başka hiçbir şey alamam. Jan hizmetçisi Teodor'a rica etti: — O halde bunları sen al ve fakirle'e ver. ladı. Sonra çıktı ve herkesle; — Allaha ısmarladık! Diyerek kucaklaştı. Bir papaz çağırdı, sahib olduğu büyük hazineye götürdü: — Bunlari al, Kudüsteki fakirlere da- gıt! Dedi, «.. Bazan da üstümü başımı parçalamak Wtiyorum...» naatini vermekten başka yapacak İş kalmamıştı. Bunun için, o günden iti- baren her hareketim ölçülü, hesaplı kalım düşünceden müşünceden ese) kalır mı? Fikrinin koluna girdim. Beyoğlune doğru yollandık. Birahanelerden biri ne girdik. Şöyle hafif tertip kafalar bir tütsüledik. Kâfir rakı, şişede durduğu gibi dur maz. Fikri: — Faruk, dedi. Şu zıkkım yalnız içik miyor. Gel seninle bennatı havvadaı iki kişi bulalım. Hesab, gördük, sokağa çıktık. Tak. sime doğru yürüyoruz. Ağacamiini geçtik. Cadde kalabâlık- ça... Fikrinin ama da çok tanıdığı varmış İstü başı düzgün veya bozuk, genç ih- tiyar bir çok kişi ile selâmlaşıyoruz. — Merhaba Fikri ağabey! — Merhaba Duman! Merhaba İsma- il! Merhaba Lâzari! Soruyorum: — Kim bunlar? — Deliler, diye cevap veriyor. Galiba Fikri merhametli oldu, diye düşünüyorum. O, kafamdan geçenleri anlamış gibi: — Anlamadın mi Faruk? Ben seni açıkgöz zannederdim. Deliliğin ne oldu- ğunu anlıyamadın mı? — Yovoo...k — Polis tabirile söyliyeyim. Muhab- bet dellâlları. — Ne erkekten muhabbet dellâlı o lur mu? — Olur zahir. Şimdi görürsün. Bak, işte birisi daha geliyor... Uzun simalı, sarı saçlı, uzun boylu, gri elbiseli. 35-40 yaşlarında biri karşımıza geçti. — O Fikri ağabey; dedi. Merhaba.. — Merhabâ Hafız. Bu akşam şöyle bir eğlenmek istiyoruz. Elinin altında bir şeyler var mı? — Var. — Uzakta mı? — Hayır. Bir otomobile atladık,hir çok sokak- lara saptık, yokuşlar çıktık, inişler in- dik. Ve vardığımız'bir apartımanın Ye- şinci katını boyladık.. Yarım saat Sonra bir masanın başın- da iki bayanla beraber zâten dumanlı olan kafaları büsbütün tütsülemeğe başlamıştık. Rak: mı içiyorum, meze £ Y yanımda kim var? farkında bile deği- lim. Kafam gene işlemeğe başlıyor. Kendi kendime konuşuyorum: Şurada da bir delilik numatesı yapsam. Ayıp olmaz mı? — Neye ayıp olacakmış? Eğer ayıbı falan düşünecek olursan tımarhaneye falan giremezsin... (Arkası var) - m a a A a ki Sabas oldu. İkisi de başlarını tıraş etmişler; sırtla- rına birer çuval giymişler; çıplak ayak» Ni tozlu ve çakıllı yollara dalmışlardı. Bu haber duyığduğu zaman gelin evia» de kıyamet koptu. Bayılmalar, çığlıklar Hizmetçi onun arzusunu yerine getir- | birbirini kovaladı. Kaçak valinin ardına di. Sonra efendisile birlikte saraydan | düştüler. Sonra ne mi oldu? Bunu kaçtılar, Janın adı Antuvan, hizmetçin'n- | başka yazımda anlatacağım, bir