Bu adam, çocuk- luğunda bir bas- talık yüzünden *ör olmnş, 91 yaşına — bastığı Zaman, ailesinde ile gözleri & Bar, u bir gocukun oluraara Jetmeninı dakika sönrü ve son gördüğü u olmuştur. nin Haçılışından. böş ken de hayatında ilk nanun torununun torün! — Haydi Faruk, haydi kalk... Beye © tıkacaksın! : z Gardiyan Halil İbrahimin sesi beni Uyandırdı. Başımı yastıktar knıd-.xm;ğl: Çabaladım. Fakat ne mümkün? Kâ vb kazan gibi.. Şakaklarım zonk, zank z0n luyor... Adetâ müthiş bir nezleye yakü- lanmış, yahüt ta kafama bir sopa yemı:î Bibiyim.. hele belim, hese belim.. d€ Şetli ağrıyor: — Aman, Halil İbrahimeciğım, dedim. Kımıldanacak halim yok, başım çok te- ha, .. — Git başmı soğuk su ile yıka, Faç gündür yüzü koyun yat diye te sanâ mbih ölmüş, ölür- inanılmıyacak şeyler | 79 sene - yaşıyan bir ieaaa, hayatı müd- tetnce kaç dela melca biliyor arusunuz ? Azcak Tvü milyoa defa / & N slir çılmış. Fakat zira gözleri- insan toru- yüksekliğinde bir zabir istanda Nepale Emiri Bahadır. 1870 senesinde 70 metre Traksekliğide Dir nbanaa yahşi bir atla çıkmıya muvatfak almuştu Gregary Hanika adındaki bu B vevinde hapsedil- di. Buruda tek başına 4İ v ne kaldıktan serbest bıra- Dünyanın ea urun kıldi. — Fakat kualabalhıkta canı tıkıldı ve öldü. .ı_)::;!__ H N En bızlı koşun adam bile W0 metreyi 10 ganiyede Fakı koşamaz koşaa bile bu 'eti saztte 36 kile metre eder. Halbuki insanlar Ayle nletler NE KAÇKINIYIM | | keşletmişlerdir. ki, WW metreyi #eniyena kat'ederler yarım Dört deli,gardiyanlarla beraber(Bey)in odasına gitmeğe hazırlanıyoruz! Röportajı Yapan : Faruk Küçük ediyorum. Belkemiğinden su alındı ko-| | lay mı bu? Haydı koluna gireyim.. Yürü Bakalım! Halil İbrahim koluma girdi. " Başım! Musluğun altına soktum. Soğuk su gör: lerimi biraz açar gibi oldu. Yüzümü kuruladım... * v iyi Beyin huzuruna çıkacak dört kişiyiz. Etoinci Enver, Bursalı Ahmed, v*heid baba, € kulunuz... aa Ercinc; Enver, buranın eski müşteri- lerindendir. Bu menhus iptilâdan Kur- tulması için dört beş defa getirmişler. Bazan Üç, bazan altı ay kaldıktar taş kordıktan, yol yaptıklan sonra mORRE Doktorlar, bu kadar tedaviden ıoşf- Toini terketmediğine hayret ,d_ıyor::r. Eroinci Enver doktorların bu hayretine İçin için gülüyor. K Çünkü grîılüuıîuıssımr işın içyüzünü a lar. — Enver, doktorların i Di hilâfına ercin içmez, satar. Polis ya « kaladığı vakit satıcı olduğu anlaşılırsa ;"' AZ bir buçuk sene - kendi “w.îeîi':; “YeYim < deliğe gireceği içim, Hen sü verir... : Mahkeme kendisini tıbbı adliye gön İ derdiği vakit Şehir tiyattosu artistlerini kandıracak kadar güzet buhran Töl- Yaparak içici raporu alır Ve hasipha- Te yerine tımarhaneyi baylar.. Bursalı Ahmed, 20-25 gündür kal hada. Zavallı buraya haksız olarak ge- tirilmiş. Çünkü bastalğı ruhani İmiş- Eğer bir İstanbul kızile evlenirse biiz- Dillâbı taalâ bir şeydiği kalmıyacakmış-. yle diyor., b Raşid baba, 70 lik bir bunak... Evvelki Bün getirmişler. Sabahtan akşama kadar ©rkese sırıtır: — Damadım, sevgili damadım! — diye Selâm Verir... » Ş Pijama giymez... Evinden getirdiği h- USi pazen entarisile dolaşır. K Raşid baba, yukarıda da dediğim Bibi deli değildir, bunaktır... Kızı ile damadı €vde bakamamışlar, Doktorlardan - biri- Tin, uzak akrabalarındanmış. Onun delâ- letile buraya koymuşlar.. Ercinci Enver ile ben yukarı kattayız- Raşit baba ile Bursalı Ahmet aşağıdalar. Demir parmaklığın önüne geldik, kapı a- $ıldı. Aşağı indik. Raşit baba her zaman () Bakırköy hastanesinde Başhekim Zzün- karanti- Bay Mazhar Osman'ın adı «Beye dir. b «Ben Ermeniyim, yaşım otuzdur. (100,000) lira drahomam var!» yaptığı gibi gene bermutat yatağını ber - lş. oiît);ı:;rşdiyan. Halil İbrahim, Ahmet ve isini lıyorlar. li entarisini çıkarmağa çabal h Aî;:ı bu işe hiç te razi değil.. Mütema- t urıyor: öl’..înBîıfl soyuyorlar, öldürüyorlar. maşılarımı alıyorlar, itmdat imdat 'yıı d sevgili damadımn, aziz damatlarım! Z Gardiyanlar, ihtiyarın çırpmmaı.ı_nş ve feryıdır:z aldırmadan zorlı_ cnurx_sı'r; çi kardılar. Ketenden bir pijama giy ir - ileri Ş dışe:ndl dördümüz beraberiz. Bahçe _k;. aS 2 , yola çıkıyoruz. Fakat ye_m ir ıpneselr A çıktı. Benden başka k::lî; nin ayağında pabuç veya pabuca bir şey ;:k.m il İbrahim: Hn]:man diyor.. Çabuk başkâ hasta - ların ayaklarından çıkarın. Ne yıı::: î:ı. pın, üç çift pabuç bülün. Bey pabuç: tli kızar. hı;l;::î:': cîîî dıkları hastaların ağından pabuçlarını almağa çıhılı : ;Z:lıı. Fakat pabucuna hamv: edilem her hasta kendini var kuvvetile müdafaa ede- b Pabuçları vermem, diye bağırıyor, ve kaçıyor. c'gâılî”;iduse akşama kadar pabuç bek- liyeceğiz Bereket versin Bi — Hey, diyor, pa yı;laımî Bu söz ene Halil İbrahime: bucunu vermiyeni ka- en azgın bastaların üze « ”n — 35 çen, UKwSi WANE e) rinde bile kuvvetli bir müsekkin tesiri yapıyor. Derhal üç pabuç bulunarak ar- kadaşların ayaklarına veriliyor. Raşit baba yürüyemiyor. Bir kolunda gardiyan Alı, diğer kolunda çıtır pıtır Sü- leyman sürükliye sürükliye götürüyarlar. Bursalı Ahmetle erocinci Enver hızlı hızlı gidiyorlar. Benim yürüyecek halim yok, Kafam çok ağır, âdeta üzerine T0 kiloluk bir de- mir asılmış gibi gövdemi yere doğru çe- kiyor: — Aman! diye inliyorum. Ben yavaş yürüyeceğim. — Faruk biraz gayret. Saat on, sonra Bey kızar, Biliyorsun ya bugün misafir- ler de gelecek.. Yolda bir paviyona uğruyoruz. Kafi - lemize dört te kadın iltihak ediyor. Bun- lardan 2 sini tanıyorum. Birisi: Eftra Diğeri de: Semiha. Bunlarla tıbbı adlide beraberdik. Hat- tâ Bitra ile mektuplaştığını için bir gece de taş hücrede yatmıştım. Semiha ile de aramız fena değildi. Buraya gelirken has- ta otomobilinde yan yana düşmüş, yek - diğerimize tatlı şeyler söylemiştik. Tanımadığım diğer iki kadının biri ih- tiyar, karga burunlu, masallardaki bü - yücüleri hatırlatan 50 lik bir cadaloz. Durmadan söyleniyor: — Ben Ermeniyim, yaşım otuzdur. 100,000 Hira trahomam var, Ne için Ham- parsunla evlenmiyecekmişim... Bakın, yüzüme dikkatli bakın, çirkin miyim ben. Ben Ermeniyim, yaşım otuzdur. Bu za « manda hem 100,000 lira trahomalı, hem de benim kadar güzel olan kız nerede bu- lanur. Ben Ermeniyim, yaşım otuzdur. Beni kocaye vermemek için büyü yap - manın ne olduğunu size gösteririm. Ben Ermeniyim, yaşım,.. Kodınıntı çene değil, dikiş makinesi. Dördüncü kadin daha genç, daha gü- zel... Sarışın, donuk, mav; gözlü bir taze- cik.. Saçları dibinden kesilmiş. Nihayet müdüriyet paviyonu gözüktü. Arka kapıdan girdik, yukarı çıktık. Ko - ridorun nihayetine kadar gittik. Akaju boyalı bir bölmeden içeri girdik. Karşı - mızda, üstünde: «Baş doktorlük» Levhası bulunan bir kapı var. Pen - cerenin önü ile kapının karşısındaki du- varın önüne tahtadan oturacak yer yap- mışlar.. Erkekleri kapının karşısına, kadınları pencerenin önüne oturttular, Başımı duvara dayadım, gözlerimi ka- padım. Başım daha çok, çatlıyacak kadar ağ- myor, Utanmasam ağlıyacağım.. Beyaz gömlek giymiş şipşirin, temiz pâk hastabakıcılar bölmeden içeri girerek bi- ze bakıp bakıp çıkıyorlar... Bir ayağı kesik koltuk değneklerine dayana dayana birisi daha geldi. Yanıma oturdu., Sedye ile ayakları tutmıyan bir hasta daha getirdiler, Sarışın, çitir pitir, mavi gözlü sinirli Kadın haklarim ilk defa müdafan eden kadın şair Chkristine, günde iki gilr yerardı. — Alsenede 3) bin gör yazdı — Abikada he ülkesinde evli izadınlar ayaklı böyle demirler geçirmeğe — derler. ı <— hareketli barbar bağırarak konuşan bir bayancık daha geldi. Ben bunu da deli zannediyordum. Meğer değilmiş. Bizim gardiyana: - Halil İbrahim, bunları neden bura- ya getirdin? diye âdeta çıkıştı. — Bey görecek. — Bey bugün Üniversite açılış töre * nindedir. Ancak saat 12 de gelecek. Son- ra misafiri var. Bunlara bakmaz. Al geri götür. — Nasıl olur? Karantinede yatacak yer yok. Bu akşam da yedi sekiz deli daha gelirse nereye yatırırım ben? Söze karıştım: — Başdoktor sâat 12 de mi gelecek?.. — Evet. — Peki 0 zamana kadar biz burada mı bekliyeceğiz?. — Tabil... — Yahu... Kafami — kaldıramıyorum. Yanımdaki hasta sedyede inliyor. — Canım çok bekliyecek değilsiniz Şimdi saat 10 u 10 geçiyor. Eh Bey yarı ma doğru gelir. — 2.5 saat nasıl beklerim.. ©O esnada kapıdan giren v kır saçlı, halinden doktora be adam: — Oğlum, diyor, burada keyfe göre iş yok... Duramıyorsan şuracığa taşlığa u « zanıver. Çiçek bozuğu bir gardiyan ile beraber biri sarı entarili şişman, diğeri pijamalı iki hasta daha geldi. Tahta sıralarda oturacak yer yok.., Köprüden Kadıköyüne kalkan 7,15 va - Püru gibi üstüste oturuyoruz. Ercinci Eaver gardiyan Halil İbrahi - min karşısına geçmiş, talimat veriyor: — Aman Halilciğim, unutma, doktora üzerime buhranlar geldiğini söyle. Bana iyi ilâçlar yazdırsın.. Unutma akşamları üzerime kriz geliyor, midem' bulanıyor, kaşınıyorum... Dikkat et bu mühimdir, kaşımıyorum, çırpınıyorum Bursalı Ahmet etrafında! yor: ». — Cananım.. benim hastalığım uzvi de. gil, ruhanidir. Benim bir şeyim yok. Bir kız, bir tek kız bütün hastalığımı geçi - recek. Amına tombul bir İstanbul kızı, Cananım, acaba doktorun kırı var mi? İstesem bana verir mi? Kafası kubak bir gardiyan: — Doktorun güzel bir kızı var. İste, di- yor, muhakkak sana verir, — Çok güzel cananım, isterim, yalnız döktörüun kızı tombul mu? Tombul de- Bilse istemiyeyim.. İki gardiyan doktorun kapısı önünde birbirlerile şakalaşıyorlar: Semiha ile Eftra kavgaya tutuştular.. Sedyedeki hasta inliyor... Ve doktorlar ara kapıdan bakıp bakıp çekiliyorlar... Saat 11-12, yarım, Bey hâlâ görükmedi. Nihayet birdenbire ayak sesleri çoğal- dı. Dışarıda bir telâş var. Uzun boylu, za- yaf bir adam kapıdan başını uzattı ve ba- gardı: — Dikkat! Bey geliyor.. (Arkası var) Te anlatı <