18 Sayfa Son Posta'nın siyasi tefrikası : 592 .x_ (Talât Paşanın son günleri Yazan : Arif Cemil Mahkemede tek kimse yoktu ki Ermeni mes'elesini anlatsın ve Ermenilerin kuzu, Türklerin de kurd olmadıklarını isbat edecek izahatı verebilsin! — Sırbistanda, İstanbulda ve Se nikte iken de bayıldınız mı? — Evet, bayıldım. Tehcire kimin sebebiyet verdiği söyleniyordu? İstanbulda iken gazeteler Talât | adan Bahsediyorlardı. — Talât paşanın nerede olduğunu da haber aldınız mı? .— İstanbulda iken bilmiyordum. O- n İstanbulda bulunduğunu ve bir nmiş olduğunu zannediyor- | P miyordum undan 'a (thamnamen asına geçmek istedi. Fakat kali- in a atı Gördon a kalkarak de- di ki: - Tehcirden dolayı Talât paşanın İs- tanbul divanıharbi tarafından idama | mahküm edildiğini maznunun İstanbul gazetelerinde okuyup okumadığını ken- disine sormak TİM. Katil buna cevaben dedi ki; — Evet, okudum. Mes'ullerden biri olan kaymakam Kemal bey İstanbulda dam edildiği zaman ben de orada idim, | Gazeteler Talât ve Enver paşaların da idama mahküm edildiklerini yazıyor- du Avukat Gordon katile sordu: — Erzincanın nüfusu ne kadardı? — Takri yirmi bin. — Ermenilerin beşer, altışar kişilik kafileler halinde tehcir edileceğine da- ir haziranda emir gelmiş miydi? yle bir emir gelmi Bu aralık müddeiumumi güya gene söze karışmak istedi. Bu noktanın tet virini arzu ediyormuş için şunu sordu: — Emir kimin tarafından verilmişti, vali tarafından mı, yoksa askeri idare larafından mı? Avukat hemen söze karıştı: — O zaman zaten örfi idare vardı.. dedi, Katil mahkemede söylenmiş ev- ve'ce kararlaştırılan teferrüatı hatırlı- yormuş gibi bir tavır takınarak: — Emrin İstanbuldan geldiği söylen- di. vabını verdi. Şimdi |kinci avukat Niemeyer de sö- ze karıştı ve reise hitaben dedi ki: Rica ederim, Ermenilerin 1908 de genç Türklerle beraber çalışarak ihti- | lâl yaptıklarını ye hususile Talât ve Enver paşalarla müştereken hareket ettiklerini, bütün milli ümidlerini genç | 'Türklere bağladıklarını, fakat sonra müthiş bir hayal inkisarına uğradık- larını, çünkü genç Türklerin Ermeni- | lere Abdülhamidden daha fena mua- ettiklerini bilip bilmediğini maz- nuna sorar mısıniz? Katil bu müretteb suale müretteb ce vabını şu suretle verdi: | — Ben 1908 senesinde çok küçük- tüm. Onun için bu işleri iyi bilemiy rum. Fakat büyüdükten sonra Erme! lerin genç Türklerle beraber çalıştık- larını, hayal inkisarına uğradıklarını, çünkü 1909 da Adanada yapılan bi katliâmda 40.000 Ermeninin öldürül €| düğünü işittim, | Ayvukatın sualine katil tarafından verilen cevab, muhakemenin başlıya- hdanberi hep bir taraflı olarak devam | etmekte olduğuna yeni bir deli) teşkil ediyordu. Mahkemede tek kimse yoktu ki Ermeni meselesini anlatsın ve Er- menilerin kuzu, Türklerin de kurt ol- madıklarını isbat edecek izahatı vere- bilsin. Fakat, muhakemenin bu tm'zdaW cereyan etmesi yalnız Türklük aley-| hine bir cereyan alması neticesine var- | miyor, aynı zamanda o zamanki Alman hükümetinin icraatı nden dünya- en malâm olan Alman adâletinin iflâs etmek üzere olduğunu da meydana çı- karıyordu. ayet, yukarda yazıldığı gibi katil, jüri muvacehesinde kendisine acmacak bir hal ve vaziyet yaratacak şekilde sorguya çekildikten sonra ithaniname okundu. Bunda deniliyordu ki: gibi görünmek l «Türk tebaasından ve Ermeni pro- olup makine mühendisli; iği iddiasında bulunan berg sokağında 37 numarada Dittmi yanında mukim Türkiyede Pakariç 2 nisan 1897 tarihinde doğan man Tayliryan 15 mart 1921 tarihinde |sabık Türk sağrâzamı Talât paşayı kas- |herifler rastgeldiklerini öldürüyormuş- den ve taammüden katletmi maznundur. Cinay 211 inci maddesine tevafuk eder.» Bu ithamname okunduktan sonra re- is tercümana hitab ederek: — Maznuna, Talât paşı taammüden diğini söyleyiniz, dedi Katil buna dı. Bunun üzerine reis: — İthama karşı sevet» veya «hay la cevab vermeniz lâzımgelseydi, han- |gisini söylerdiniz? diye sordu. Katil; — Hayır, cevabını veri — Bundan evvelki ifadelerinizde den ve taammüden katlettiğinizi it ettiniz. (Arkası var) Hİ n nnn ü öyedyei Eir Coktorun Günlük Cumartesi Notlarından — €) Sar'a —İ- Maalesef ara sra görülen bu mühim derd alle saadetini yıkan, genç hasta « lara rahat ve huzur ve saadet yüzü gös- termiyen bir Afettir. Sar'anın hakiki sebeplerini benüz bll- miyoruz, fakat irsi ve asahi bir çok te- sirat eski frengi ve alkolam büyük heye- canların sar'anın meydana gelmesinde çok büyük Amildirler. Bar'a İle sinir bayılmasının ara: farklar şunlardı Sar'alılar nöbet geldiği zaman lü tayin her yerde düşerler, — ağızlarından köpük gölir, İhtilâeat içinde çırpımırlar. Kendilerine geldikleri zaman hiç bir Şe; derhatır etmezler. Sar'a nöbeti gı - den pek ar evvel (Aurer) Türkçesi Ora) denilen bir hal olur ve ondan sonra has- talar düşer sokakta, helâda, merdivende, mangal soba başında düşerler. Onun i- çin sar'alılarda yanıklar, kırık ârızaları çok görülür. Halbuki isteri denilen sinir - hastalı - ğında bunlar görülmez. Bayılacakları za- man hissederler. Sokakla ve diğer y lerde düşmezler. — Evi ve yumuşak ye: tercih ederler. İsteri denilen sinir bayıl. malarında hasta muhitle alâkadardır. Onun için bayılan sinirlilerle çok meş - gül olunduğu zaman bayılmalar, buh - ranlar uzar durur. Onlarla çok alâkadar r. tedavisi eskisine nazaran çok tlerlemiştir. Vaktile sar'nlıları şeytani a- lâmet gösteriyor yakarlarmış. Tabil böyle vahşetler simdi artık tarihe kariş- mıştır. Sar'a hakkında diğer bir yazıda daha fazla tafsilât vereceğiz ve sar'alı- lara karşı ne yapmak Jeap edeceğini kı- saca bildireceğiz (*) Ba notları kesip saklayınız. o bir albüme yağmıtırın kolleksiyon yeypımmız Bılantı zamanınında Hu netlar bir döktor GiLİ Imdadınıza yet'şebilir. Nöübe/'e! Eczane'er Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- dir: İstanbul cihet2idekiler: Aksarayda: (Ziya Nuri), Alemdarda; (Eşref Neşeti, Beyazıdda: (Haydar). Sa- matyada: (Erofilos). Eminönünde: (Be- şir Kemal). Eyübde: (Arif Beşir), Foner- de; (Emilyadi). Şehremininde; (Nüzum), Şehzadebaşında: (Ünlversite). Kai rükte: (Kemal) Kü s. Bakırköyünde; (Hi Heyoğlu cihetindekiler: İstiklâl eaddesinde: (Dellâ Suda). Tepe- başımnda: (Kinyoli). Karaköyde: (Hüse- yin Hüsnü). İstiklâl caddesinde: TLimon ciyan). Pangaltıda: (Nargileciyan). Be- şiktaşta: (Nall Halid). Boğariçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İmrahor). Sarıyerde,; (Nu- ri). Kadıköyünde: (Sıhhat, Rifat). Bü- yükadada: (Şinasi Rıza). Heybeliadada: (Tanaş). tah- Harden- olmakla et ceza kanununun Şi kasden ve ldürmek suçu isnad edil- hiç sesini çıkarma- S melen işime yaramıştı: af —©0 eee İTa DU ör | — Evet! Talihiniz, fevkalâde müsaid gitmiş. Daha dün on kadar «Moro» haydudu hapishaneden kaçarak sizin |geldiğiniz yoldan ormana daldılar. Bu lar. » — Tevekkeli değil! Biz de geçen ge- ceki bora esnasında bir takım sesler işi- dir gibi olmuşltuk ama bunu evhamımıt- zın doğurduğu bir galeti his zannetmiş- Karşımdaki zabit alnından akan ter- leri gömleğinin yeni ile silerel — Her ne ise, dedi, büyük geçmiş| Gisuti ucuz kurtardınız. bü korkunç Maceradan. Şimdi söyleyiniz bakayım bana... Silâhlarınız, kamaları- nız, tabancalarınız nerede?... E'imde tuttuğum iri sopayt uzatlım, Bu sopa yolda dayanmak için mükem- ZL — İşte, dedim, biricik &ilâhımız bu jsopa idi. 17? Moro'lar diya- rını si de bir tahanca bile bulunmadığı ide yalnız bu sopa ile mi geçtiniz? Buna imkân var mı? | Neden imkân olmasın yüzbaşım? İşte hakikat karşınızda duruyor. | Jandarma zabili bu sözlerimize inan- mamış görünmek istememekle beraber şüph tamamile zail olmadığını pekâlâ belli ediyordu. Ben bu tereddü- dünü farketmemiş gibi devam ettim: — Şayed bizim üzerimizde si lunmuş olsaydı sizden nasıl bir mua- mele görecektik? Unutmayınız ki biz Almanız ve bitaraf bir memlekette bu- lunuyoruz. Binaenaleyh bitaraf toprak- lerda bulunan bir muharib devlete | mensub müsellâh bir ferd sıfatile beni tecrid edec değil mi? Şimdi bu- İraya gelirken bir silâh taşıma müsaa- desini almış olsaydım hiç ş ki bir tüfek tedarik ederdim. Lâkin ne jçâre ki bu müsaadeyi ne ben isteyebi- |lindim, ne de oradaki meslekdaşınız bu- nu verebilirdi... Amerikan jandarma zabiti bu ince noktayı 6o zamana kadar düşünmemiş olmalı ki bizim neden silâhsız olduğu- İmuzu nihayet anladı ve: — Böyle büyük bir tehlikeyi silâhsız |olarak neden dolayı göze aldırmış oldu- mdi anlıyorum! dedi. tiniz ğunuzu Ve hakiki bir dost olan bu nazik a- dam bize yiyecek ve yatacak yer temin jetti ve bu suretle karnımızı doyurup yeridir. y da İspanyollar «Moro» ları temdin et- |mek için bü gölde müteaddid topçeker- nbotl şler imiş. İs- panya - Amerika muharebesinde bu ganbotlar Amerikalıların ellerine geç- memesi için İspanyollar tarafından ba- tırılmı Am | ılar adada yerleştikten son- | gemileri tekrar yüzdürmüşler. | ndi bu gemiler adaya gelen seyyah- ları taşımıya mahsus tenezzüh gemisi vazifesini görüyorlar, «Keithbye kalesi ve kasabası olduk- ça mühim bir yerdi. Kalede bir tabur Amerikan atkeri vardı. Kale kuman- danı «Koberston» ismindeki Amerikalı zabit bizi çok dostane karşıladı ve er- tesi sabah bize bir motörbot tedarik e- derek «İligan» a kadar salimen gön- Şim gan> da bir vapur bulübileci ümid ederek bu kadar zahmetlere |katlanmıştık. Meğer oraya vapur pek İnâdir uğrarmış. Bereket versin ki (24) |İkadem boyunda yerli bir tekneyi ucuz- ca todarik etmek mümkün oldu. - Bu tekne ile şimalde diğer bir adacık «Se- bü» ye geçivermek pek kolay olacaktı. Filhakika teknemizin biricik deniz yel- kenimizi açtık ve kırk sekiz saat zar- fında da menzili maksudumuza var- dık. Kasabanın biricik otelinin kâtibi bi- lâh bu- |* Çeviren ze «Mak Leod» vapurunun limanda ol- duğunu ve ertesi günü «Manille» ye müteveccihen hareket edeceğini bil- dirdi. Hele şükür yarabbi!.. Haftalardanbe- ri peşinde koştuğumuz vapuru nihayet elde etmiştik. O geceyi otelde geçirdik ve sabahleyin erkenden kalkıp yolcu- luk hazırlığımıza başladık. Vapurda Avrupalı yolcu olarak bir ben, bir de arkadaşım vardı. Yolcul rın geri kalanını hep Filipinliler teşkil ediyordu. Yolculuğumuz pek sakin ve de geçti. Kafalarımız o kadar dinlenmişti ki harbde olduğumuzu filân unutmuş- tuk, Hava da inadına güzeldi. Lâkin «Manille» ye yaklaştığımız zaman o sularda birkaç İngiliz muavin kruva- zörünün bulunmakta olduğunu gördük. * .. w' Amerikalı zabit: “ Taliiniz varmış, dedi. Daha dün on kadar vahşi Moro haydudu hapishaneden kaçıp sizin geldiğiniz ormana daldılar! ,, Ancak bitaraf sularda bulunduğumuz- dan bu düşman gemileri vapurumuza yaklaşmadılar ve biz de derin bir: — Oh!... çektik. Vapurda bir şey nazarı dikkatimi cel- betti. Filipinli genç kadın ve kızlar, ga- yet tabil bir şey yapıyorlarmış gibi, er- keklerin gözleri önünde çırçıplak so- yunuyorlar, yıkanıyorlar ve elbise de- ğiştiriyorlardı. Bu hal o kadar tabii te- ükki ediliyordu ki erkekler başlarını bile çevirip bakmıyorlardı. «Maniller limanına girdiğimiz zaman orada birçok Alman vapurlarının mev- kuf bulunduklarını gördüm. Bunların arasında «Lyemoon» vapuru da vardı ki bu vapurun kumandanı eskiden sü- vari bulunduğum bir gemide bana ikin- cilik etmişti. (Arkan var) (Baştarafı 9 uncu sayfada) Bu ihtiyacı tatmine çalışırken, eski klâsik san'a! eşerlerimizi ve onların kıy- şetlerini ne inkâr ve ne de ihmal eden- lerden değilim. Esasen o vadide yapıla- cak eserlerle o tarzın tarihine bir şey ilâve etmek lüzumsuzdur. Çünkü tarihi seyrini tarramlamış ve müzelik olmuş bulunan bir tarza taraftarlıkta wrar ne eskiye hürmet ve ne de yeniliğe hizmet Yeni musikimizde dikkatle aranacak rdan biri de eserlerimizi manoton- luktan kurtarmak olmalıdır. Nağmeleri- miz kadar güftelerimizin üslüb ve muh- tevalarında da mevcud olan bu yekne- saklık, yerini geniş bir tenevvü ve oriji- naliteye terketmelidir. Eski mevzularımzıım hepsi zrami ve li- “ktir. Halbuki umumi duygu ve tesirle- imizin geniş bir makesi olan musikide, reel ve hayati mevzulara şiddetle ihtiyaç vardır. Yurdu için hayatını istihkar eden, kah- amanlık, feragat, tahammül, tevazu, ostluk gibı milli vasıflar, adar mu- &'kide de aranmalıdır. Yani tabiatin ren- dili, toprağın kokusu, ın — sesi, dağlar, dezizler, tarihi, destani vakıflar, işler ve işçiler gibi çok cazib ve mübrem bir realite yığını cın sesi ve j»fadesinden başka nedir? Bülün bu şerait altında halka inmek ve dönmek demek, san'ati tezlil etmek midir? Bözle bir hüküm ve iddia, mü- aevver geçinenler için oturduğu dalı kesmek olmaz mı? San'at içir san'at yap- Esasen musik; bunla- ) ;;şikidq : inkfiğp nasıl olabilir ? mak veya antikacı kalmak istiyen üstad- lara İş ve ermeydanı bomboöş durüyor. Ortada ne fol, ne de yumurta yok iken akordsuz gıdıklamalar, san'at — iddiasını taşıyanlara yakışmaz. Yürd ve milletine izmeti kendine şiar edinen naçiz bit san'atkâri - çocukça bir kıskançlık gay- vetile - suikasdeilikle ve dahâ bilmem nelerle töhmaetlendirmek, mensubiyetile öğünülen (edebiyat ve münazara usul- teri) haricinde bulunsa gerektir. Kendi samimiyet ve orijinalitesila #mmenin sempatisini kazanmış bir mu- emekdarına: «ÖOnu mçeyhaneye dü- şürüyorsun!» diyebilmek için, iftiradan başka hiçbir şey bilmemeği kabul etme- lidir. Benim bütün gayem, ve sâyim nisş betinde hizmetten ibarettir. Ben, halkçı | deki bariz etiketim de böyle oluşumdur. Benim yolum, buraya kadar — izahına çalıştığım yoldur. Ve bu yol da, her ides alist san'atkârın yürüdü ibarettir. Sadettin Kaynak SATILIK BiNA Harbiye çeşmesi karşısında Meyva so- kağında 11 No. kârgir bir ev 5500 lirayâ zatılıktır. İçinde sekiz oda, çamaşırlık, kapalı taraça ve banyosu ile vardır. Satılık: Pangaltı Babil - Eski İcadiye * sokağında 54 No. lı sağlam ve kürgir eV 2200 liraya satılıktır. 5 oda, 2 mutfak, ku4 yu, sarnıç ve büyük bir tarasası vardıif- (952) Türk Hava Kurumu BUYÜK P IYANGOSU 6.cı keşide 11/Birinciteşrin / 1937 — dedir. Eüyük ikramiye: 200_000 liradır... Bundan başka: 40.000, 25.000, 20.000 - 15.000, 10.000 Liralıl ikramiyelerle (20.000 ve 50.000) liralık iki adet mükâfat vardır.. DİKKAT: Bilet alan berkes 7 Birinciteşrin 937 günü akşamına kadar biletini cCeğiştirmiş bulunmalıdır. Bu tarihten sonra bilet üzerindeki hakkı sakıt olur. / İstanbul Erkek Öğretmen Okulu Satınalma Komisyonundan : Okulumuzun 937 mali yılına aid sekiz aylık yiyecek ve yakacak ihtiyacının — eksiltmeye konulduğunu gösleren ilân bugünkü Tan gazetesile neşredilmiştir. İ İsteklilerin tafsilât almak için mezkür gazeteyi okumaları lüzumu ilân olunu" <6442 ŞİRKETİ HAYRiYEDEN: Sayın yolcularımıza: Mevsimin yarmki Pazar için tarife en güzel havalı bir günü olan haricinde fevkalâde zuhurat postala- Üa — Z olduğu ilân olunur. ve inkılâbçı bir san'atkârım. Eserlerim- © i ana yoldan — * bahçesi —