Yazan : Arif Cemil Talât Paşa omuzuna dokunulduğunu hissedince başını sol tarafa çevirdi. O anda katil Tayliryan sağ cebinden revolverini çıkararak Talât Paşanın kafasına ateş etti ve arkasından canhıraş bir feryad duyuldu Yahut ele geçmemek, esrarı - mızı meydana vurmamak için onu öl- dürdükten sonra bir kurşun da kendi kafama sıkacağım. Hayır, bunu yap - mıyacağım, Çünkü arkadaşlar, kaçma- ğa muvaffak olamazsam beni kurtara- caklarını kat'i surette vâd ediyorlar. Fakat, bu işlerde kat'i vâd kaç para e- der? Onlar uğraşırlar da gene kurtar - mağa muvaffak olamazlar. Bu takdir - de bugün hayatımda son had günü ya- şıyorum. Bugünden sonra ya idam, ya ni ölüm, yahut müebbed xürek, hiç ol mazsa on beş, yirmi senelik mahkümi- yet! Katil bu düşün yavaş giyindi. Ch da birer kadeh konyak içerek hainane r içinde yavaş maksadını yerine getirmek” için fazla| cesaret toplamağı da du. Ondan sonra pencereden karşıki e- Vi tarassüud etmeğe başladı. Bu esna - da kahvaltısını da yaptı. Hattâ, her ih- timale karşı midesinde fazla gıda bu- lundurmak için pansiyon — sahibesin - den bir kaç sandviç daha istedi. Ka - dm bunları getirirken: — Her Tayliryan, bu sabah sizi çok iştihalı görüyorum, dedi. yünce o da yürüdü ve bir an içinde Ta- lât paşaya yaklaşarak sol ecile paşanın sol omuzuna dokundu. Talât paşa omuzuna dokunulduğunu BON POSTA Son Postanın tefrikası: 65 Denizierin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren: İskoçyalı arkadaş: “İçinizde harp taraftarları varsa, gitsinler, Ahmet Cemalettin Saraçoğla cephede dövüşsünler. Hüner düşmanın karşısında süngü sallamaktır, burada çene çalmak değil!,. diye bağırdı «Sohenberg» e gelince kendisi ayni| , vapura Danimarkalı hüviyeti altında Ş hissedince başını sol tarafa çevirdi. O| S00 SECRĞL ÖÜEĞ AĞ ( V anda katil Tayliryan sağ cebinden ro-| Pifbirimizi tanımıyormuşuz gib: dav- volverini çıkararak arkasından Talât | "Atıyorduk ki bu da evvelce kararlaş- ken arada sira-| paşanın kafasına ateş etti. Aynı zaman- | da canhıraş bir feryad duyuldu. Talât! paşa ellerini ileriye doğru uzatarak yü zü koyun yere kapgandı. Bir adım ileri- den giden bir kadın: —İmdad, imdad! Adam öldürüyor- lar! diye müthiş bir çığlık çıkararak yere yuvarlandı. Katil elindeki rovolveri yere atarak gerisin geriye kaçmağa başladı. Mak- sadı cürüm şeriklerinin kendisini bex- ledikleri hali arsaya iltica etmekti. O ihmal etmiyor -'arsada bazı Fransız neferleri barakalar içinde ötürüyorlardı. Bu neferler, mü- ftarekeden sonra Almanyada silâhların Ve istihkâmların imha ve tahribine ne- zaret eden Fransız askeri komisyonla- rına mensuptular, Rivaye: edildiğine göre içlerinde Frans:z üniformasile ge- zen Ermeniler de vardı. Tayliryan bir kere o barakalara yaklaşacak olursa Alman zabıtası onü çabuk yakalıyan yacağı için kaçması tabif kolaylaşacak- | Tayliryan'ın cürüm şerikleri işin o|tı. Firar İhaziır!'ıkları evvelce tamam- gün bitirileceğinden haberdar olduk -/lanmıştı. Bir güa evvel namına Paris- larından onlar da lâzım gelen tertiba- ten havale edilen ön iki bin mârk ce- ti almışlardı. Birer ikişer Hardenberg binde duruyordu. Bu para ilk hamlede sokağında bir aşağı bir yukarı dolaşı -ikurtuîdukıın sonra ona birçok kapıları yorlardı. açmağa yarıyabilirdi. tırdığımız plân iktizasından ve icaba- tındandı. Gemide bir hayli yolcu vardı ve bun- ların hemen hepsi iş için bir limandan diğerine giden tacirlerdi: İngilizlerden, Almanlardan, İskoçyalılardan, Holan- dallardan ve birkaç Amerikalıdan mü- rekkeb karmakarışık bir kütle. Güver- İte yolcuları arasında ise Japon, Cava- hdan tutun da Portekizliye varıncıya kadar her cins ve milletten insanlar vardı. Bu halk mülemadiyen harbden bahsediyor, aralarında münakaşa edip duruyorlardı. Lâkin ben ve «Sohen - berg» bu lâkırdılara karışmıyor, sü - künetimizi muhafaza ediyorduk. Yolcular arasında Mak-Pherson is- «Zannedersem sla minde, takriben yirmi beş yaşlarında! Yemek salonunda yemek masamda| neş'eli ve geyeze bir İskoçyalı vardı.|iki Alman bir Holandalı ile birlikte Ben kendisinin de iştirak ettiği bir ka-| yemek yiyordum. Anlaşılan Holandalı rede ekseriya briç oynardım. Tsveçlisiniz!'» dedi. — İsveçlisiniz ama iyi Almanca bili yorsunuz galiba?.. İçimden öyle geldi ki şu münase ngiliz sever bir adam olmalı ki vatan-|betsiz herifin suratına bir yumrul Germiye ilk defa olmak Üzere ayak at-| daşlarımın harp vukuatın: aralarında|aşkedeyim. Lâkin bunu yapmakla ken tğı dakikadan itibaren hoşuma gitmişti. Palamarlar çödülüp | lendiriyordu. Bunu herifin simasından denize henüz açılmışlık ki «Mak-Pher- pekâlâ anlıyordum. Bir gün yemekten son» otel garsonunun bavullarını ge-|sonra hepimiz masadan ayni zamanda miye nakletmeyi unutmuş olduğunu | kalktık. farketmiş ve İskoç dilinde ne kadar kü-| — Almanlarda bir âdet vardır: Yemek- für varsa birbiri peşine sıralamış, otel-|ten sonra birbirlerine: ciyi ve garsonunu adamakıllı kalayla- — Mahizeit! derler ki <âfiyet olsun!» Tayliryan bir aralık arka cebinde| Halbuki kat duran rövolverini çıkarıp bir kere da- ha muayene etti ve sonra paltosunun sağ cebine yerleştirdi. Ve gene karşı-| ye— sını tarassuda koyuldu. Bu aralık karşıki apattam'nın kapısı Açıldı ve Talât paşa dışarıya çıktı. Tay-! Jiryan son konyak kadehini de yuvarla- dıktan sonra hemen odadan dışarıya fırladı. apartıman kapısından çıktı, hız- la merdiveni inerek bir anda kendisi- ni Hardenberg sokağının yaya kaldırı- mında buldu. | Talât paşa on beş yirmi adım ileriden yavaş yavaş hayvanat bahçesi istasyo-| nuns doğru yürüyordu. Tayliryan he- men karşıki kaldırıma geçmek için o tarafa doğru yürüdü Kalbi çatlıyacek- muş gibi şiddetle çarpıyordu. Katil ar- kasından bir sokak silindirinin yürü- yüşünden hasıl olan gürüttüye benzer bir gürültü işitir gibi oldu. Arkasına! baktı, bir şey göremedi. Beynine hü-! cum eden kan kulaklarında uğultular hasıl ettiğinden arkasından bir sokak silindiri geldiğini zannetmişti. Hatikaten kalilin göz damarlarını kan istilâ ettiği için gözleri tam bir cani! gözü halini almış, kıpkırmızı ol- muştu. Şakakları şiddetle atıyor, göz- leri yanıyordu. Arayâ konyağın verdi- ği sarhoşluk da kat andan, Taylir- yan ne gelen gidenleri, ne cadde üze- rinde işleyen tramvayları görebiliyor- du. Gözleri canavar gözü gibi zavallı şikârına dikili olduğu halde Ta!lât paşa- nin arkasından yürüyordu. Bu aralık Talât paşa birdenbire dur-! du ve bir şey unutmuş g.bi iç cebil yokladı. Tayliryan da olduğu yerde durdu. Sağ elin: paltosunun sağ cebi- ne soktu ve rovolverinin emniyet ter- Sokaktan geçen adamlar: tibatın: açtı. Talât paşa tekrar yürü- ganenınen veesessenersenssr nn sere ee semerecenA maıyordu: çocuklar kadının boynuna sarı- hyor, sakallı da ikide bir: — Yolda rahatsız olmadın ya, Germai- ne? Fazla yorulmadın ya Germaine? di- ye soruyordu. , M. Desauveur asil o zaman uykusundan uyandı: gece meşhur bir casus diye he« yecanla konuştuğu kadının kendisi gibi hesabı yanlış çıklı, | | Eir Doktorun Günlük ni namedi Notların”an — €) Diş çürüklerinin sebepleri | Ve hastalıklarla olan Münasebet!leri —H— Geçen yazımızda birinci ırk meselesi ye || ikinci İrsiyet meselesinden bahsettik. Üçüncü sebeb de'İklim meselesidir. Umu- miyetle rütubetli yerlerde yoşıyanların dişleri çürük olmağa daha müsalddir. İçilecek sular da mühim bir rol oynar, Eğer arazi kireçli ise bu kireç suda erir. Ve kireci çok olan memleketlerde yaşı- yanların dişleri çürüğe karşı mukavim. dir, Dördüncü sebep tagaddi meselesidir. İyi yemek yemiyenlerin sıhhati bozuk ola- cağından dişlerinin de vaziyeli tenadır. Nazarı dikkate alınacak bir nokta da hayvan — südile — beslenen — çocuk - ların dişleri ana südünü alan çocuklar- dan daha çabuk çürür. Çocuk doğunca dokuz ay gida olarak ana südü verilir. Lâkin bu zamanda anasının yemesi lâ- zimgelen şeyler vardir. Bunlar da kals- yumu havi maddelerden yamurta, süt, sütten yapılmış bil'umum gıdalar, yeşil Sebzeler, hububat, ceviz, fındık, badem ve ikinci olarak da fosforu bavi madde- leri alan anaların çocuklarında öiş çü- tüğü az görülür. (* Ku notları kesip saklayınız, yahat bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Bıkınti zamanınızda bu netlar bir dokter gibi İmdadınıza yetişebilir. Nöbelci Eczaneler Asım). Boyazıdda: (Belkis), Samatyada: (Erofilas), Emiyönünde: — (Densason). Eyübde: (Hikmet Atlamas). Fenerde: (E miyadi). Şehremininde: (Hamdi). Şeh- zadebaşında: (Hamdi). Karagümrükte: (Arif). Klüçükpazarda; (Yorgi), Bakır- İneden hakarete maruz kalsın?... mışti. Lâkin hiddeti geçince kahkaha-| kabilinden bir nezaket temennisinden larla gülmüş, omnuzlarını kaldırı ve | ibarettir. Her Almanın buna dili alı - bana dönerek: |şıktır. Binaenaleyih vatandaşlarım bu — Adam siz de, demişti, olan oidu.|temenniyi izhar edince, ben-de dil alı- Ben şimdi ne kadar kendimi üzsem ba-| Şıklığile ve düşünmeden: vullarım kendi kendine buraya gelmez-| — Mahlzeit! deyivermeyim mi?... ler a. Tekrar dönüp almaklığım icab e-| Bu tek kelime bizim Holandalının decek. Haydi şimdi salona geçelim de Nazarı dikkatini celbetti. O kadar ca- bir briç karesi teşkiline çalışa'ım... — |nım sıkıldı ki hiddetimden adetâ dili - Bu felsefe pek boşuma gitmiş ve Mi koparacağım geldi. kendisini hemen sevmiştim. Biraz sonra güvertede kanapelerden Gemideki Almanlar mütemadiyen birisinde oturuyordum. Holandalı gü- hâarbden bahsediyorlardı ki bu hal çok ya bir tesadüf eseri imiş gibi gelip ya- sinirime dokunuyordu. Ben bir İsveçli nımdaki kanapelerden birisine uzandı sıfatile tabil hiçbir şeye karışmıyor ve| ve İngilizce olarak: «bitaraf bir müşahid» gibi bu münaka-| — Zannedersem siz - İsveçlisiniz?... şaların haricinde kalıyordum. Vatan- | diye sordu. daşlarımdan bazılarının hareketi benim| Ben de ayni dille cevap verdim: bile caramı sıkmıya başlamıştı. İngiliz- ler de tabii muharebe havadislerile alâ- kadar oluyorlar, onlar da âsablarına hâkim olamıyorlardı. İşte bütün bunlar bizim İskoçyalıyı çileden ! İsveçliyim. Beyoğlu Vakıflar — Gemide, dedi, Almanlar varmış, açık arttırmaya konulmuştur. yahud yokmuş bundan size ve bana ne? Almanların da iyi tamafları olduğu gibi fena taraflafı da vardir. Nasıl ki bizlerin iyi ve fena taraflarımız olduğu gibi. Bir insan Almanmış diye ulu orta Ve bir sigğara yaktıktan sonra devam etti: — Bana gelince ben bir iş adamıyım. Harp insanlar için felâketten başka bir şey değildir. Bizim gibi orta sınıfa mensup adamlar harbin ilânı ile, idn-' resile alâkadar değiliz ki hepimiz bu kanlı boğuşmanın temadisile meşgul İolalım. Bizim yapacağımız bir şey varsa bu kasaplığa bir an evvel nihayet ver- mek için çalışmaktır. Ben işi bu bakım- alınacaktır. polis rTomanları okuyup macera peşine düşmüş bir aile kadını olduğunu anla - mıştı. Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanzuk). Galatada: dan idare ederim. Şayet aramızda faz- la harp taraftarı kimseler varsa onla- (İsmet). Taksimde: (Nizamettin). Kurtu- Tuşta: (Necdet), Yenlişehirde; (Parunak- yan). Bostanbaşında: (İltihat). Beşiktaş ta: (Nall Halid). Yarınki nüshamızda: ÇOCUKLAR.. Yazan: Peride Celâl Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (Ömer Kenanı. Barıyerde: (Nuri), Kadıköyünde: — (Büyük, Üçleri. Büyükadada: (Halk), Heybelide: (Halk), rın burada işleri ne? Gitsinler, cephe- lerde dövüşsünler! Burada atıp tut - makla ne kazanacaklar?.. Hüner düş- manın Karşısında süngü sallamaktır, burada çene çalmak deği Bu makul sözler İngi tu. bu delikanlı görüşmeleri kendisini fena halde sinir-|dimi büsbütün ele vermiş olacağım anladığımdan sükünetimi muhafazayı karar verdim. Herifin bütün şüpheleri: ni izale etmek icap ediyordu. Binaen aleyh hafifce gülerek : — Oh!... dedim, biraz almanca bili. rim, Biz İsveçliler almanca konuşar milletlerle çok temas ederiz. Size mek: teblerinizde nasıl fransızca ve ingilizct öğretirlerse bize de mekteplerimizdi almanca öğretirler. Benim almanca bik memden ne olacak? Meselâ günaydır gibi, mahlzeit gibi beylik kelimeler bilirim işte... Muhatabım beni düşünceli düşüncel süzüyordu. Sonra yavaş yavaş ve het kelimeyi âdeta tartarak sordu: — Peki isveççe konuşabilir misiniz' Size küçük bir şey tercüme ettirmek is tiyorum da... Ben gözlerimi güneşin ışıkları altın da parıldayan sulara dikmiş güya"de nizi seyrediyor gibi yapıyordum ammi içimden de bu mütecessiz ve nezaketslit herife binbir küfür savuruyordum. A caba bu herif benim aklımdan geçen — Evet! Tahmininizde aldanmıyor -|leri açık bir kitabda okuyormuş gibi 0 d ku (Arkası var) ektörlüğü ilânları Çünkü o vakayii serinkan! H â keme ediyor ve gemide Almanların ni- K".hk Emhk hayet insan olduklarını göz önünde Semti Mahallesi Sokej; No. sı Cinsi bulundurarak onları rencide edebilecek! Galata Yenicami Yenicami içi odalar — & Arz ) mütalealara itiraz eyliyordu. istikametinde 10 Tui ) Arsa Bir gün gene briç oynamakla meşgul | Galata Yenicam) Yenicami çeşme 5 Arz) idik ki İngilizlerden birisi Almanya istikametinde 10 Tül) — Arsa hakkında atip tutmıya, sövüp saymıya| Sarıyer Hamam 1-3 Muhterik mek başladı . tep arsası. wî;ı:ğ:iî::rhd“ hemen İngilizi sus- Yukarıda yazılı vakıf mallar 31/5/938sonuna kadar kiraya verilmek üzere İsteklilerin 6/Birinciteşrin/937 Çarşamba günü saat 14,30 da Beyoğlu Vakıflar direktörlüğü Akarat kalemine gelmeleri. (6516) |[.'ıv.ul Demiryolları ve Limanları işletme Umum idarası ılınlırıı Muhammen bedeli 24800 lira olan pafta, klavuz, Cuma günü saat 15,30 da kapalı zarf usulile Ankarada İdare binasında satın rayba ve frezeler 12/11/937 Bu işe girmek istiyenlerin 1860 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve Nafla müteahhitlik vesikası ve tekliflerini aynı gün saat 14,30 za kadar komişyon reişliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme Dairesinden; Tesellüm ve Sevk Şefliğinden dağıtılmaktadır. Haydarpaşada (6548) Nafıa Vekâletinden: 7 Birinciteşrin 997 Perşembe günü saat 15 de Ankarada Vekâlet Malzeme “eksiltme kamisyonunda 6461 lira 50 kuruş muhammen bedelli 101 parça mobil- yanın kapalı zarf usulile eksiltmesi yapılacaktır. 101 parça mobilya; ald eksiltme şartnamesi ve telerrüatı parasız olarak Ve- kâlet Malzeme Müdürlüğünden alınabilir. Muvakkat teminat 484 lira B1 kuruştur. İsteklilerin teklif mektuplarını müteahhlilik voesikası ile birlikte ? Birinci teş- rin 937 Perşembe günü saat 14 de kadar Ankarada Nafia Vekâleti Mülzeme ek- siltme komlsyonuna vermeleri lâzımdır. «3ATL> — «6328> | $ ee j b İ