Sayfa İlim dünyasını dinlerken.. (Baştarafı 1 inci sayfada) Bek davanın karşısında da ayni ruh hali- de gülümseyebilirler. Belki bunu bir hod- binliğe atfedenler de bulunabilir. Fakat Türk milleti hiçbir zaman ne hodbin ne GÜe hodgüm olmuştur. O her zaman in- sanlık ve medeniyete karşı derin bir aşk, yüksek bir saygı beslemiştir. Esasen, ken- disine saldırmak için fırsat bekliyenlere, ©onuün samimiyetinden şüphe edenlere bile: — Sen de bendensin! Demek kadar yüksek kalblilik olur mu? Tarih böyle bir hitaba ük defa ve yenilmez Türkün dilinden şahid olmuş- tur. Türk tezi, kurultayın ikinci toplantı- sında büyük muvaffakiyet kazandı. Bi- zim tezimiz artık onların da tezi olmuş- tur ve bu gidişle, başındaki defneden tacla ilim ve insanlık dünyasını yeni bir güneş gibi aydınlatacaktır. İsviçreli meşhur Profesör Pittard'ın «Neolitik devirde küçük Asya ile Avru- pa arasında aniropolojik münasebetler» adındaki kıymetli konferansı ve maruf Alman âlimi Profesör Landsbergerin «Ön Asya tarihinin esas meseleleri» a- tezi Türk Tarih Kurumunun da- n ne kadar kuvvetli ve yerinde ol- duğunu teyid etmiştir. Bundan sonra bu vadide dinliyeceğimiz teyid edici tezler de hiç şüphesiz bulunacaktır. Türk soyunun diğer soylardan tefrik edilmesine yarayan başlıca, hattâ biricik vasıf, bu ırkin brakiselal oluşudur. Pro- fesi Pittard Türk Tarih Kurumunun, hakiki olduğu kadar beşeriyet adına mu a dni teyid için bu va- t En mühim kısımları- e Profesör Şmitin yaptığı haf- nda ve mezarlarda grup ha: ü kafa taslarına tesadüf âar Avrupada evvelce yaşa- olan insanlardan tamamile ayrı in- | sanlardı. Bunlar Asyadan gelmiş ve Av- Tupaya akın etmiş olan beşer yığınının l 'dı. Ayni tip kafa taslarına yerlerinde de rastlan- buki insan iskeletlerinin bilhassa 'a mevcud olduğu (Baumy Chau- des) de bir tek brakisefal insan iskeleti. ne bile tesadüf olunamamıştı , Bu müstevliler - yarli Orta Asyalılar - gelmeseydi Avrupa hıt'ası pabolitikten evvelki devirlere aid simanın aynini mu- hafaza ederek devam pdecekti. Eğer Seddi Çin tarzında yüksek bir duvar Ave rupayı dünyanın diğer kısımlarından a- yırsaydı, biz hattâ bugüne kadar, göçebe bir avcı hayatı yaşayıp duracaktık. Hü- bubatın ekilmesini, hayvanların ehlileş- tirilmesini bu ırka borçluyuz, Avrupaya da bunlar getirmişlerdir. Neolitik medeniyet dediğimiz — sosyal inkılâbı getirenler bugün Anadoluda se- “ Son Posta ,, nın edebi tefrikası : 39 Namusuma kalbimi basabilir. Beni takdir ediyor, sayıyor, yoksa 'biraz ol- sun içini dökmezdi. Benim kendisini sevdiğime de emin ve kani. Kendisini benim kadar anlıyan hiç bir dost bula- madı, bana sığınmıyacak da kime sığı- nacak?.. Ben onun nazarında, yağmura yakalanan bir adamm barındığı dost evinin dam altıyım... Yağmura yaka- lananlar arkadaş çatısı bulamayınca ağaç diplerine sığınırlar, O yağmura yakalanınca bir dost evi buldu, çatısı altına barınıyor... Mazlum böyle di ünmüş olacak... Onun böyle düşünmüş olması, benim onunla evlenrneme mani değil, ancak kendi kendime sorduğum bir suale ce- vap veremiyorum; — Benim ona karşı beslediğim mu- habbet durgun, mütevazi bir sevgiden edit, coşkun bir aşk bes- », Bunun aşkı ile benim kin olanların cedleridir. Dünya tarihi bakımından mühim bir hüdise olarak kaydedelim ki demirin kâşifinin bu in- sanlar olduğu görülüyor. Profesör Pittard çok kıymetli tetkik- lerini şu neticeye bağladı: Avrupa ve diğer kıt'alar için, Anadolu ve ona komşu memleketler, şimdiki me- deniyeti ve başlıca ırklarımızdan birini kendisinden aldığımız mukaddes bir top- raktır. Ön Asya bugünkü Avrupanın a- nası gibidir. Profesör Landsberger büyük Türk so- yunun bir kolu olan Sümerlerin dilleri ve dinleri üzerinde bilhassa durdu 1767- 1835 geneleri arasında yaşıyan büyük Al- man dil âlimi Baron Hümbald'ın «dil yo- Hle kültürün ekseri sahasının tayin edi- lebileceği» suretindeki düşüncesinin san başladığını söyledi. Sümer yazı ve kül- türünün ehemmiyetini bu yazının önce Mezopotamyada, daha sonra Anadoluda, bilhassa Hitit sarayındaki yüksek mev- kiini izah ve Türk kültürünün Lidya ve Ege medeniyetlerinden ayrı olmadığını misallerle isbat etti. Bu tezi Pittard'ın tezine bağlayınca ve Türk Dil Kurumunun yarattığı (Güneş- Dil) teorisinden de kuvvet alınca ayni maksada varmış oluyoruz. Dil yolile kültür sahalarının tesbiti na- zariyesi Türk Tarih Kurumunun dava- sına eştir. Bunu (İbrahim Necmi Dil- men) in konferansile yanyana koyunca daha fazla aydınlık ihtiyacı kalmıyor de- mektir. Bugünkü medeni insanları ve medeni- yet dünyasını tek kaynağa bağl: vası, görülüyor ki muvaffakiyetle yü yor. Farzımahal olarak müşahhas şahid- |lerden ve ilmin kat'i hükümlerinden an- |lamasak bile bu o kadar aziz bir davadır ki onu kötülemek en büyük kötülük ve | Raflet olur. Tereddüd edenlere sorarız: Irmaklar küçük görünürler, fakat Okyanusların sularını veren onlar değil midir? Kadircan Kaflı | Kara borsadan Döviz alanlar (Baştarafı 1 inci sayfada) çıkartarak ancak her talibine verilmekte olan 25 liralık bir dövizle harice giden- lerin bu hareketleri elddi bir tetkike tâbi tutulmaktadır. , Alâkalı mehafil işde endişe edecek bir taraf bulunmadığını, tahdidat koyan her Mmemlekette böyle vaziyetler bulunduğu- nu söylemekte ise de, bugünkü çirkin ha- Hi önlemek için bazı tedbirler almak lü- zumu hissolunmaktadır. Hariçte sarfedeceği parayı «kara bar- yıllarda yeniden büyük itibar görmeye | BON POSTA Keiser Wilhelm Berline gitmeğe hazırlanıyor Hitler, eski İpmaratorun, hasta karısı ağırlaşınca gelmesine müsaade etti Keiser Wilhelm Kayser Wilhelmin ikinci karısı pren- ses Hermine, B hde bir hastanede bu- lun; tadır ve mühim bir ameliyat ge- çirmiştir. Hastalığımın ne olduğu gizli tutulmaktadır. 78 yaşında bulunan Kay:- serin, icab ettiği takdirde, karısının baş ucunda bulunmak üzere Berline gelebil- mesi için lâzım gelen tedbirler alınmış- tur, BHitler, doktorlar hastadan ümidi kes- tikleri an, eski imparatorun hududu geç- mesi için icab eden müuamelenin yapıl- masını emretmiştir. Şu halde, Wilhelm, 19 senelik bir uzaklaşmadan sonra eski payitahtına dönecek demektir. Hergün hastaneye telefon ederek, karısının sıh- hatinin sormaktad Verilen malü Prensee Hermine a göre bugünlerde stada salâh emareleri görülmüş, buh- ranı tamamile atlatmıştır. Bir müddet daha bi Almanyadaki sanatoryom- lardan birinde kalacak olan iprenses, Kayser Wilhelmle 1922 senesinde eski kraliçe Vietorianın ölümünden 18 ay son- ra Doornda evlenmişti. Ankarada beden terbiyesi yurdu Ankara, 21 (Hususi) — Yenişehirde bayanlara mahsus olmak üzere beden terbiyesi yurdu adlı bir jimnastik sa - lonu açılmasına teşebbüs edilmiştir. Eyiâl 22 | İş müddetleri hakkında birinci genel emir Ankara 21 (A.A) — İktisad Vekâleti iş dâalresi reisliğinden resmi tebliğ: İş kanununun 35 inci maddesinin «C> bendi mucibince iş müddetleri hakkında birinci genel emir. 1 — İş kanununun şumulüne giren her türlü işlerden: a — Kanunun üçüncü maddesi muci- bince sanayiden sayılan ve bu maddenin a, b, c, €, £, h bendlerinde yazılı olan «her türlü madenleri veya diğer herhangi bir maddeyi topraktan çıkarma ve taş ocak- ları işlerinde», «ham, yarı ve tam mamul maddelerin işlenmesi, temizlenmesi, şek- Wlinm değiştirilmesi, süslenmesi, satış için |hazırlanması işlerinde», «her türlü kur- | ma-montaj, tamir, temizleme, söküp da- | ğıtma işlerinde», «bina yapılması ve ta- miri ve tadili ve bozulup yıkılması işle- riyle bunlara yardımcı her türlü sınai imalât işlerinde>, celektrik ve her türlü muharrik kuvvetler - istihsali, tahvili, | nakli, tesisât ve tevzlatı işleri (ve gaz tesisatı ve işletmesi — işi |*«gemi ve vapur inşası, tamiri, tadili ve bozup dağıtma işlerinder, b — Bankacılık, sigortacılık işlerinde .| ve «ticari fsaaliyetlerin yardımcı hizmet- lerinden olan koamisyonculuk, acentalık ve emsali işler dahi dahil olmak üzere» hükmi veya hakiki şahıslar tarafından yürütülmekte olan türlü vasıflardaki toptan ticaret işlerinde, çalıştırılan işçi- lerc haftada cem'an 48 saatlik iş müd- deti tatbik olunur. 2 — İşbu haftada 48 saatlık iş müddeti |35 inci maddenin «a> bendi mucibince 6 iş gününe tevzi edilerek işveren tarafın- dan tesbit edilecek usul, işyorinin bağlı bulunduğu <iş dairesi bölge âmirliği» ne, bu genel emrin mer'iyetinden — itibaren 15 gün içinde, yazı ile bildirilecektir. 3 — Hafta tatili kanununun maddesi mucibince işbu kanun hi rinden Müstesna olar işlerde — çalıştırı- lan işçilerin tatil gününe ait çalışma mühleti, diğer iş günleri gibi 8 saattir. Bu - suretle bunların 7 günlük iş müddeti cem'an 56 saat olur. Şu kadar ki anılan kanunun diğer mad. deleri hükümlerinden müstefid olmak sBuretile tatil gününde dahi belediyeden ruhsatname alarak işliyebilen sair işyer- lerinde çalıştırılan işçiler için haftada 48 saatlik iş müddeti esası mahfuz olup bunların münavebe suretile haftalık iş- tirahat hakları temin edilir. 4 — Yukarıdaki maddeler mucibince 6 veya 'T günlük iş haftalarında 48 veya 56 saatlik iş müddetinin tatbik edileceği iş yerlerinden iş kanununun 87 inci madde- sindeki esaslara müsteniden, iş müddet- sa> dan temin ederek ve hükümetten |lerin, isimlerinin gazetelerle neşir sure- | lerini artırmak ihtiyacında bulunanlar muayyen bir zaruret karşılığı olarak dö- | tile teşhirleri; tatbiki düşünülen tedbir- | bu maddeye yazılı genel şartlar altında viz müsaadesi almmyarak dışarıya giden- |ler arasındadır. Yazan: SELÂMİ İZZET Onun bir tek düşüncesi var: Ben ona yardım edebilirim... Ona yardım ede- bileceğime kani, bu ümidi sağlam, ha- na bu hususta €ehemmiyet ve değer ve- riyor... Onun bu vergisi de benim için şereftir... Bense severek, sevilerek evlenmeği tasavvur ediyordum. Yer yüzünde, izdivaç töreninde misafire döndüm, umduğumu değil, bulduğumu yiyece -| gim... Mazlum seven ve sevilen bir| kadın yerine bir dostla hayatını bera- ber etmek istiyor... Acaba benim bu hustısta düşünce- lerimi sormak zahmetine - kat! 'or mu?.. Zannetmem. Teyzem gene neza- ket gösterdi. Mazltm; — Ben Sevimle evlenmek istiyorum, git banı vimi İste! diye emretmiştir. Ne benim, ne de annemin: Hayır! ce- Yabı vermiyeceğimize emin. sen o, Gönülün karşısında duyduğu zaafla bü- yülenmiş, bu yüzden her n ol sun, her ne süretle olursa olsun, her ne Sonrası ne|bahasına olursa olsun kurtulmak isti- Herbalde o bu nokta üzerinde dur- yor , Bir boyunduruğa girmiş, boyundu- Ya benim hakikatim?.. Benim hakikatim saadetim demektir. Ben de saadeti ancak evlenmekte bek- liyorum. Mazlumla evlenirsem mes'ud olur muyum?.. Mazlumu seviyor, Maz- Tumla evlenmek istiyorum, ama mes'ud olmıyacağım. Saadetim Mazlurnla ka- im değil, Bu birleşmede bana hayır yök... Bunu atlamak, idrak etmek için de fazla zekâ sahibi olmak lâzım de- ğil, görünen köy kılavuz - istemezmiş: Mazlum beni şevmiyor, hiç bir zaman sevmiyecek, sevemiyecek... Onunla ev- lenmeğe razı olmak deliliktir. İntihar etmek gibi bir şeydir... d fında dönenmelerini, sivrisineklerin o0- radan oraya konmalarını seyrediyo- rum; ipekli sabahlığımın üstüne yapı- şıp kalan, kımıldıyamıyan yeşil küçük çekirgeye uzun uzun bakıyorum... Teyzeme ne diyeceğim?.. Bu sual aklıma gelince gene defteri- Me sarılıyorum, kalemi elime alıyorum, yazıyorum; içimi sayfalara döküyorum: — Henüz evlenme çağıma gelmedim teyze, aile yuvası kuracak kuüvveti ken- dimde bulmuyorum... İşte bunları söyliyeceğim, ona anla? tacağlım... Mazlumla evlerimek — istemediğimin sebeblerini neden yazdım?.. Yazdıkla- rım) sahiden düşünmüyorum ki... Bu sazdıklarım samimi değil ki... Kat'i bir karar vermedim ki... Aklım, en makül düşünceleri kabul mamış, belki de bu noktayı düşünme-| ruğunu kırmak istiyor. Bütün hakikatletmiyor; bu teklifi reddedersem, sevdi- Miştir... burada... ğim adamı bir daha bulamamacasına günlük çalışma müddetlerini artırmak - - kaybedeceğimi göz önüne getiriyorum, kalbim kopacakmış gibi çarpmağa baş- liyor... Aşkım fikrime tahakküm edi- yor. Her acıyı kabul ediyorum, her şe- ye razıyım... Mazlum beni sevmiyor... Ya ben o- nu!... Her şeye ve herkese rağmen cnun ka- rısı olacağım... Artık benim yanımdan ayrılmıyacak, beni yanımdan ayıramı- yacak. Bu da hijr şeydir. Filvaki evlenmek hususunda böyle bir şeyi aklıma getirmemiştim, evlen- mekten beklediğim bu değildi; çok da- ha başka şeyler ümid ediyordum. ğır basıyor, boynumu büküyor, kadere Tıza göstermekten başka çarem yok. O- nün bana karşı beslediği şefkatle avu- nacağım. Onun yanında, onu severek yaşıyacağım; bana verdiği bu rolü hem mahzun hem memnun kabul ediyorum. O beni sevmiyor... Ne yapayım!. * Bu sabah annem geç kalktı. Ben bâbamın odasında, çok sevdiği rmasasının başında — oturmuştum, evin haftalık masraflarının hesabını yapı- yordum; ev hesabına ben bakarım. On bire doğru annem geldi... Bütün gece, hattâ sabaha kadar hep benim evlenmemi düşünmüş, bir şey- ler tasarlamış olacak ki, ilk sözü bu oi- du: — Neye karar verdin?, Önüme bakarak cevab verdim: — Kabul ediyorum... (Arkası var) ü (mi, Koeaeliden Nali, Feysi, Kot üzere iş dairesinin ilgili «bölge âmirliğis- ne müracaat edebilirler, 5 — İşbu genel emrin 1 numaralı betir dinin «a» fıkrasında sayılmış olan sanayi işleri zümrelerinden: «Ham, yarı ve tan mamul maddelerin işlenmesi, temizler” mesi, şeklinin değiştirilmesi, süslenmesl, satış için hazırlanması işleri» zümresine giren işler arasındaki ekmek çıkaran İr rınlar ile ayni fıkrada yazılı olmuyan ve iş kanununun 3 üncü maddesinin d, &, b 1. J ve k bendelerinde sayılan sair sanayi işlerinde ve yine 1 numaralı bendin «be fıkrasında yazılmış olan perakende ticü- ret işlerile sanayiden sayılmayan diğef her türlü vasıftaki işlerde çalıştırılan iş- çilere aid haftalık iş müddetleri, ayrıca çıkarılacak «genel emirlerde» tesbit edi leceğinden, bu işlerde tatbik edilegek mekte olan iş müddetleri şimdilik muha* faza olunabilir. 6 — Yine sanayi işleri arasında <hafi, yarı ve tam mamul maddelerin işlenme” si, temizlenmesi, şeklinin değiştirilmesi. süslenmesi, satış için hazırlanması işleri> zümresine giren mevsimlik işlerden Ür züm ve incir işlemelerinde ihracat dev- resine münhasır olmak üzere çalıştırıla işçilerin günlük iş müddeti en Çoök 11 sa- attır. Binaenaleyh bu işlerde çalıştırılan iâ; ! çilerin pazar günü ile birlikte 7 günlü iş müddeti ancak cem'an 77 saat olabilir. (Devamı yarın) 287 doktorumuz Terfi etti (Baştarafı 3 üncü sayfada) hindan Osman Nuri, Ziyaeddin, Salm, İbrü” him, Etem, Şevket, Trabzondan — Abdullah. Balıkesirden Hasan Raif, Mustafa Şabaf: |Kâmil, İhsan, İzmirden Halil, Bürhanetsil, Hüseyin Hulki, İsmail Ziya, Esad, Lütfi Râh” radan Os * man, Naili, Kırşehirden İbrahim Btem, » latyadan Şefik, Manisadan Şevket, Ali, F iz, Enver, Rizeden Süreyya Salim, Samsı dan Hasan Fehmi, Alâeddin, Sabri, Şevkel Necmeddin, Ordudan Sıtkı, Kütahyadan Ah- med Perld, Abdurtahman, Killaten Mehmtt Emin, Giresundan Abdülkadir, — Mersindeil Kemsl Şakir, İspartadan İbrahim Etem, KAS tamonudan Ti Dilâver, Aydından Ahmet Necib, Şevket, Bolüdan Hakkı, —aârif Salilk Bursadan Şefik İbrahim, Osman Kiyazi, Mel met Tevfik, Lütfi, Cevad, Çankırıdan Rasim, Dtyarıbekirden Mustafa, Orban a ban, Edirneden İsmail Hakkı, Eskişehirdöi Şükrü, Şemseddin Sami, Sinoptan Bahir, kı Eyüp, Adanadan Ziyaeddin, Reşad, W"ı' oğlundan Fikret Tahir, Necmeddin, TW Cerahpaşadan Neşad, Fethi, İhsan, Arif, NSf |ral, Ahmet Şükrü. 55 liraya terfi edenler l Balıkesirden İbrahılm Ekrem, Çanakkâ leden Kâzım, Hüsamettin, Aaapmrındğ'; Ruhi, Konyadan Naci, Besim, — Kırşehirdt Naci, Manisadan Semih, Maraştan sed*'“_' Samsundan Agâh, Mersinden Rüştü, Taf sustan Rıza, Kastamonudan Seyfeddin, KAY seriden Veli, Kırklarelinden Avni, Antalyâ dan Hasan, Aydından Nuri, Biecikten Ti * hir, Edirneden Tahsin, Cerrahpaşadan Melr med, Beyoğlundan Kemsi, — Kadıköyündeü Hâasan, Denizliden Osman, Yozgaddan Zi * ya, Urfadan Fuad, Trabzondan Talât, İS “ tanbul belediyesinden Fehmi, Hulüsi, Hallik 45 liraya terfi edenler. Uşaktan Kudret, Mersinden Mazlüm, Buf” sadan Şemsi, Erzincandan Halid, Haseki “ den Halis, Rminönünden Kudret, Patihtel Nâsır, Beyoğlundan Süküti, Adalardan YÜ“ suf, Sarıyerden Suad, Bakırköyden Hüseyiik Üsküdardan Ekrem, Kadıköyünden Tevfilk Beyoğlundan Cemai, Denizliden Ali, Muhit * tin, Bartından Ömer, Urfadan Muzaffer, TO” kaddan Selim, Tekirdağından Lütfi. İzmirden Celâl, Konyadan Şevket, M4” latyadan Hasan, Muğladan Mustafa, AKSA” Yatakta sağıma dönüyorum, soluma| Ama ne yapayım ki onu seviyorum|raydan Cemal, Kütahyadan — Ratib, U” lönüyorum; pervanelerin ampül etra-| ve Bu sevgi her şeye üstün geliyor, a-|taktan — Osman, Elâzladen — Pahri, Gi ” resundan —— Kemal Katstan — BSâi Afyondan — Kadri, — Çorumdan Ayşe, “ danadan Kemal, Osmaniyeden Nevzmd, ZeY” nebkâmilden Puad, Darülacezeden — Hali Naci, Ryüpten Ali Rıza, Üsküdardan BSültY” man, İstanbuldan Ferid, Sadık, Münir, Cö- vad, Musmmer, Sadeddin, — Zafranboludüf Osman, Yozgattan Falk, Ahmet İhsan, Uf” fadan Münir, Trabzondan — İrfan, Sirüdeü Yusuf, Mardinden Halil, 35 liraya terfi edenler İsmirden Ali, Bursadan Ekrem, İstan * buldan Sadeddin, İhsan, Mehmet, Rıra, FA- ik, Fatihten Tahsin, Fehmi, Hasan, Kemül Abud, Nocati, Şükrü, Tevfik. Hleri, Hakklı Midhat, Nasif, Adalardan Şevket, İbrahitik Saryerden Memduh, Ahmet, — Bakırkı Salâhaddin, İrfan, Şelik, Üsküdardan ŞeY * Ki, Hasan, Recep, Kadıköyden Ahmet, Ha “ sib, Ali, Eyüpten Kemal, Ağvadan Safletk Samandıradan Hikmet, Ömerliden Baded “ din, Mahmtaebeyden Mehmet, Silivelden ŞİX rü, Büyükçekmeceden Hasan, Çatalcadil Hastb, İstirancadan Avni, İstanbuldan T” Ha, Nebile, Fikret, 25 llraya terfi edenler İzmir memleket hastanesinden Muzaffef: