SON POSTA Resimli V M(;ale— Ş ; Herriot ile Y eT Görüştüm Yazan: Muhittin Birşen —— (Baştarafı | inci sayfada) danması ihtimaline karşı evvelâ konuş - tuğu garsonu yanıma çağırıp tahkik et - tim. Aldanmadığımı görünce, biraz son- ra, orada yalnız oturmasından iştifade ©- derek sokuldum. > Kendi kendimi takdim ettikten sonra, genç Türk inkılâbının ilk senesindeki İs. tanbul ziyaretini hatırlattım ve — İşte, dedim; o zaman sizi gazeteci olarak İstanbulda tan olan genç Türk! — Evet, dedi; hayli zaman... Fakat, sa- kın, eşimdi ihtiyarlamış» demeyin... Çünkü ben henüz ihtiyarladığıma kani değilim! — Ben de... Dedim... Bununla beraber, dikkat edi- yorum ki Herriot, tarihten yirmi sekiz, yirmi dokuz sene evvel görmüş olduğum, insan değildi. O zamanlar siyasi hayatta yeni yükselmeğe başlamış, içi ateşli, göz- leri parlak, hareketleri seri, ruhu hafif, nüktesi zarif bit Fransızdı. Şimdi, kar - şımda vücutça daha iri, daha ağır, ruhça daha sakin ve daha durgun, fakat daha samimi, daha babacan ve ayni zamanda nükteci bir insan vardı. Ve şüphesiz da- ha tecrübeli, daha soğukkanlı, daha sa - kin bir ruh. Gözlerinde o eski parlaklık görülmüyor, senelerin ağır tesirinin ba- na da dokunmıyacağını bilsem «ihtiyar- lamış>» diyeceğim! * Fransız nezaketini, Bay Herriot'ya mahsus olan demokratlıkla karıştırınca kendisine karşı yaptığım teklifsizliği gü- leryüzle karşılamış olmasına hayret edil- mez. Yanında bana yer verdi: — Buyurun, dedi; gazetecilerle güzel konuşulur. Bizim sefiri bekliyorum; ya- rım saat vaktim var, 1âf atarız. Ben de zaten bazı şeyler sormak isti - yordum, Evvelâ, eski Türkiyeden, o za - man tanıdığı eski Türkiye adamlarından Bahsettik. Sonra yeni Türkiyeden bah - settik: — Hayat, tuhaftır, diyordu; o zaman da Türkiye yeni idi. Bütün yeniler eskiyor! Evet, eskiyor, her şey eskiyar, hep es - kiyoruz... Hazin şeyi Ben hemen siyasete geçmek için: — Avrupa da eskidi! Dedim. Bununla onun gözünün önüne Avrupayı koyarak kendisini söyletmek istiyordum. — Evet, o da eskidi... diye beni teyit :t: ve dudaklarından şu sözler dökül - — Bereket versin, eskiyen Avrupanın yanıbaşında bir de yenileşen Avrupa ya- payor. Hayat böyle, bir taraftan eskiyen ve bir taraftan da yenileşen şeylerle do- lu ve bunlar hep yanyana yürüyorlar. — Fakat, dedim; işin en fenası şu xi Ssulh ta eskiyor. Hiç olmazsa 0 eskimesal Bu sözle yaklaşmak ve ima etmek istes diğim bahsi anladı. Ve bir bekleme 2a- KİNY 7 İnsan her yeni ve güzel şey karşısında bir tecessüs hissi duyar, mahiyetini görüp anlamak ister. Fakat bu tecessüs hissini tatbik ederken yekdiğerinden ayrılır, birimizin ha - Teketinde bir görmemişin arsızlığını sezeriz, ötekinin ha- reketi ise âdeta ferketmeden görüp geçeriz. İki odamın ha- reket şekiilerini yekdiğerinden ayırt eden hattın adına terbiye ve görenek derler. hisleri saklamasını 120 kat yükseklikten Nevyork Nasıl görünür ? HERGÜN BİR FIKRA Sakallı elçi Eski zamanda hükümdarlardan biri bir başka hükümdara bir elçi gön- dermişti. Elçi sakalsızdı.. Hükümdar vezirlerinden biriyle; elçiye, sakalsız olduğu için kendisini kabul edemiye- ceğini bildirdi. Elçi memleketine döndü. Vaziyeti anlattı. Hükümdarı: — Pekâlâ, dedi, ben ona istediği gi- bi bir elçi gönderirim. Ve adamlarına: — Hemen bir keçi bulup gönderin! Emrini verdi. Yi İngilizlerin maliye t Bir kaç hafta evvel ölen Lord Runci - man, 350 milyon frank 4«33 milyon Türk lirası» miras bırakmıştır. İngiliz miras ıkınunlumı göre bu paranın yarısı hü- kümetin hazinesine intikal etmektedir. İşte, dünyanım ea yüksek binası olan Fakat işin en şayanı dikkat tarafı, Lord Nevyorktaki The Empire Bulldingin da- Runcimanın vasiyetnamesile birlikte bi- mından bakıldığı zaman şehir böyle gö- | Taktığı İngiliz maliyesini şiddetle tenkid rünür. Gördüğünüz kızlar Fransız mek- eden bir mektubudur. Oğluna hitaben teb talebesidir. Bulundukları bina tam | Yazdığı bu mektupta şöyle demekledir: 120 katlıdır. «Bu memleketin talihlerinden biri de kat'iyyen ehil olmıyan maliye nazırla » yına sahip olmaktır. Bunların tuhaf ka - rarları yüzünden vergi işlerinin aldığı vaziyet sayısız teşebbüslerin akim kal - masına sebebiyet vermiştir.> Bir Alman kimyageri sun'i yumurta yaptı Bir Alman — kimyageri — kimye - a manı :;lııuıdı karşısma çıkıveren gaze- Vi yumurta yapmağa Mmuvaffak ol- mı'nıledu*.l"u mılyA 'öner olan Lord, teciyi iki kelime İDe atlatmak üzere: HÜĞ imiyevi — yamürtalir — ça| © günlerini iyl geçirmeğe bakacağı yerde vaktini devletin hazine siyasetini tenkit etmekle geçirmiştir. Japonların boyları git gide uzuyormuş Japonların boyları gittikçe üzamakta imiş. Bir İngiliz gazetesinin yazdığına — Evet, eskiyor; fakat, ben Avrupa milletlerinin bunu gene sulh içinde ye « nilemeğe kadir olduğuna inananlarda - mım. Bu husustâki imanım henüz sarsıl - mış değildir. Biraz durduk, Gözleri, güzün karışık ve karanlık hâdiseleri arasında sulhun yenileşmesi çarelerini arıyor gibi dal » mıştı. — Büğünkü havadisleri gördünüz mü? Diye zihnini başka bir tarala sevket - mek istedim: — Sabah gazetelerine gö e, Marsilyı da da bir bomba vak'ası :;:mş! B Bu haberdan malümatı yoktu; gazete o:ı_ımımı.m Havadise alayla mukabele elli: — Marsilyaya da mı? Vay canına.., Bu Bidişle sıra bizim Lion'a gelecek, hemen koşmalı! Bunu söylerken de bütün tavrında, bu gibi hâdiselerin, Fransa gibi demokrasi- nin bütün kuvvetlerine sahip bir memle- ket için hiç bir ehemmiyeti haiz olamı - yacağı tamamen hissediliyordu. * Nihayet biraz da franktan bahsetmek istedim; frank hakkındaki son havadis - leri de verdim. Bunlardan hiç memnun olmadı. Çoktanberi istirahatte bulundu- ğu son zamanların hâdiselerini ta -| kip etmemiş olduğunu ve bu bakımdan | suretle terkip — olunmaktadır. Sa - rı kısmı, renkli kazeinden yapılmakta - dır. Kazeinin cevheri de maden kömü - ründen istihsal edilmektedir. Şimdiye kadar tenkli kazeln ince derilerin işlen- mesinde kullanılmakta idi. Alman kim - yageri, renkli kazeini besleyici ve mu - gaddi bir madde Kaline nasıl getirebildi- göre geçen asra kadar boyu 1 metre 62 ğini gizli tutmaktadır. n santimdeki yakanı'olun erkeklere' endir Yumıın._ınıu beyazı için de bir nevi ku- | , sadüf ediliyor, bunların miktarı yüzde ru albomin kullanmaktadır. Bu albo -| 19 u bile bulmuyormuş. Halbuki şimdi min de şimdiye kadar cilâcılık sanayiin- | p boyu geçenlerin nisbeti 96 25 £ bile de kullanılıyordu. Nihayet yumurtanın aşmıştır. Keza boyu 1 metre 58 santim o- kabuğunu da silisyomlu tozundan yap -| yanların nisbeti eskiden yüzde 32 iken maktadır. şimdi yüzde 45 i bulmuştur. Bu sun'1 yumurtalar mugaddi olmak -|- Bunu yazan İngiliz gazetesi: la beraber beheri beş franga malolmak-| <Yüksek boy daha ziyade beslenmeği tadır. Binaenaleyh bununla yapılacak bir | icap eder, bunun için Japonların boyları emlet çok tuzluya oturacaktır. ile birlikte iştihaları da artmıştır» diyor. Küçük bir şehirde genç kızlar tarafından bir sergi açıl- mış, bu serginin bir de soyunup giyinme odası varmış. Bir gün bakmışlar ki bir genç erkek bu odanın bir köşe- sine saklanmış, soyunup giyinenleri seyretmekla meşgul.. Feryad kopmuş, fazla mütecessis adam yakalanmış ve der- hal mahkemeye yollanmış.. İNAN KS TER İSTER gea y aa y £ yamanşlir <— Nazırları ehliyetsiz mi?)| WE Görenin hali, görmiyenin hali.. 38 | Terbiyeli bir insan kendisini küçük ve zayıf düşüren bilir. Bu hislerin başında hayret, hid - det ve korku vardır, bunların birincisi görmemişliğe delâ- let eder, ikincisi bütün gizli düşüncelerimizin meydana çık- masına sebep olur, üçüncüsü ise bizi bir rakibin veya bir düşmanın karşısında perişan bırakır, hissini saklıyamıyan adam muvaffakiyetsizliğe ezelden mahküm olan adamdır. *|Londrada çıkan Yeni bir moda: Pars yarışı At ve tazı yarışlarından sonra şimdi yeni bir moda daha türemiştir; Pars ya- rışı, Yukarıda gördüğünüz iki resim, Lon- drada çıkan bu yeni modadan iki intibar tesbit etmektedir. Gördüğünüz gibi ka- feslere kapatılan terbiye edilmiş parslar kafeslerin kapıları açılır açılmaz dışarı fırlamakta ve baş döndürücü bir hızla yarışmaktadırlar, Görenler yarışların çok heyecanlı olduğunu söylemektedir- ler. Tuzsuz yemeğin temin ettiği bir fayda Amerikanın Delaor hapishanesi müdü- rü mahpuslardan itaatsızlık ve azgınlık edenleri yola getirinek için bir usul tat. bik etmeğe başlamıştır. Bu usul itaatsız- hk edenlere verilecek yemeklerde tuz bulundurmamaktan ibaret sade bir şey olmakla beraber pek, hayırlı neticeler vermiştir. Tuzsuz yemek yiyen İtâatsız ve azgın mahpuslar, üç dört gün içinde kuzuya dönmüşlerdir. Bunlar yemeklerinin tuzlu olmasına o kadar şiddetle Nürum göster- mişlerdir ki pek az zamanda uslanmışlar ve böylelikle tekrar tuzlu yemeğe ka - vuşmuşlardır. ISTER İNAN İSTER İNANMA! Bize hüdiseyi anlatan zat dinlenme için başka bir köşe bu- lamayan bu gencin hareketinin Ceza Kanununda hangi mad- deye temas edeceğini bilmiyor, fakat şunu söylüyor: Mah- kemenin ilk celsesi o kadar kalabalık oldu ki binanın yıkıl- masından bile korkuldu. INANMA! Eylâl 22 Sözün Kısası ı Yazı Çok Olduğu için Kongre ve sergide Neler gördüm ? (Baştarafı 1 inci sayfada) - nelik vagifesini görmüş olan «Muayede salonu> nda, gene Türk tarih ve inkılâb sergisini açmış bulunuyordu. Bu kongrede dinliyeceğimiz ve bu ser; gide göreceğimiz ne olursa olsun, bunla- rın yüksek değerinden bahsetmeyi ben- den salâhiyettar-olanlara bırakıyorum. Ben o kongroyi takib ederken ve o ser- giyi gezerken, ömrümün en büyük, en derin heyecanını duydum. Osmanlı padişahlarının, Çerkes kadın; larının muhteris kucaklarında, saltanat ve memleketleri ile beraber mütemadi ve seri bir inhitat ve inkıraza doğru sü* rüklenerek, nihayet ademe inkılâb ettik« leri bu köhne sarayda, yepyeni ve dipük ri bir milletin bir yığın tefekkür erbabi, Aşık ve teşne pervaneler — gibi, Atas türkün hiçbir nura benzemiyen nuru €- rafında toplanmışlar, milli tarihlerini dahâ asaletlendiren, milif asaletlerini t prehistoryaya kadar irca eden yeni araş' tırmalarla yeni keşiflerin meydana kun: masini bekleşiyorlardı. Bu Türk Öntellektüellerinin arasındâ, mesal ile mahmul, uzun ve saygıdeğel bir ömrün bütün yorgunluklarını ak sa$ ve sakallarla çevrelenmiş yüzlerinde, ikİ büklüm olmuş kametlerinde, kızarm gözlerinde taşıyan ihtiyar, ve yahut ilim aşkını ve hakikat iştiyakını cevval nazarlarında belli eden genç ecnebi pro> fesörler, Kemalist Türkiyenin ilim sahas sında da başardığı büyük işlerin izahmı hayranlıkla takib ediyarlardı. . Bunların içerisinde Pittard, Menghin gibi kutublar, Örne, Andrac, Rypka, Sarre, Kont Zichy gibi yüksek historyen. ler, arkeoloğlar, torkoloji mütehassısla- rı, ilim otoriteleri gördüm. Sayıları kırka varan bu muhterem 2e- watı buraya toplayan, Türk tarih tezinin isabeti, akla, mantıka, hâsılı hakikate en jyakın bir tez olmasından başka bir şey; değildi. Bir çokları ile görüştüm. Hemen hep- gini de, nazariyemizin mantığında müş>| terek buldum. Türkün binlerce — yıllık, medeniyetini, Türk Tarih Kurumunun son çalışmalarile meydana çıkan vesika< ların, artık âlem nazarında şüphe've tt reddüde mâahal bırakmıyacak bir haki- kat olarak tesbit eylediğini hemen heps$ de teslim eylemektedirler ve bunu onlar» bizim nam ve hesabımıza pek büyük biF ilmi zafer olarak kaydediyorlar. Ana yurdumuzun mübarek toprakla- rından fışkıran bu asalet vesikalarından bazıları, tarih sergisinde, bugüne kadat tarih diye bize belletilen hurafeleri altüst eden birer hakikat âbidesi gibi durmak- tadır. Evet: Kendi milliyetini, utancı mucib bir san'at gibi tanımaktan, taşımaktaı kocunmuş padişahların, yalnız din! bay- ramlarda, tebaalarının riya ve tabasbu3 tezahürlerini kabul eyledikleri taht sa- lonunda, tâ Elilerin yontulmuş taş dev- rinden, Atatürk'ün (Nur devrine) kadaf'ı Türk asaleti, Türkün yüksek medeniyetl: eserlerilâ yaşıyor. k. Ve gene, Dolmabahçe sarayının, bit zamanlar şuursuz ve manasız insanlarıl güzergâhı olan alt kat salonunda, dünya- nın her bucağına mensub bilgi teşneleri ve hakikat üAşıkları, tarihin en büyül€ Adamının hüzurunda, o Adamin - elile varlığına kavuşmüş büyük bir milletini medeniyet ve asaletinin, salâhiyettar ağızlar tarafından tevsik ve teyid edik diğini dinliyorlar. * Bu manzara, kendi kendine, bir insanl heyecanlandırmağa ve gururlandırmağa kâfidir. 'Türk inkılâbının şümulü ve azametlı tarihin kendisi kadar derin ve sonsuzdur. Ercümend E. Talu Mareşal Çakmak Yunan sularından geçerken Atina, 21 (Hususi) — Türkiye Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmali «Adatepe» muhribi ile Yunan suların- dan geçerken Yunan umum erkânıhar- biye reisi General Papagosa telsizle se-