22 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

22 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Carole Lombard diyor hi: “ Bir sinema yıldızı fıpkı bir otomobil markasına benzer. Yaşamak istiyorsa her sene yeni bir model arzetmelidir,, Gladys George, «Mada m: X> filminde Dünyada otomobil, tayyare, radyo ka-| — Bir sinema yıldızı, tıpkı bir oto - dar, hattâ ondan bile daha sür'atli tekâ- | mobil markasına benzer. Her sene yeni mül eden bir şey de muhakkak ki güzel-| bir model arzetmek mecburiyetindedir, lik telâkkisidir. Bediiyat ölçüleri 0 ka -| Yeni model arzedemediği takdirde piya- dar sür'atli ve o kadar esaslı bir şekilde | sayı terketmek mecburiyetinde kalır.» değişiyor, tekâmül ediyor ki — bunun| İşte yukarıda gördüğünüz yeni bir Holly sür'ati karşısında insanın hayret etme -| wood yıldızı olan Gladys George — şim- mesinin imkânı yoktur. di Amerikanın kendisinden en çok bah- Meselâ daha bir kaç sene evvel mil -| setmeğe başladıkları bir yıldızdır. <«Ma- yonlarca insanın güzelliğine ve san'at ka.| dam: X» filmini yaratan ve bu filmle bir biliyetlerine hayran olduğu Billie Dove, | hamlede şöhretin en yüksek kademeleri- Liade Putti gibi artistler, film artistli *İne vâsıl olan güzel Gladys, yirminci a - ğine heves etseler, yıldız değil a, figüran | sır güzelliğinin en kusursuz, en yüksek bile olamazlar. bir nümunesi addedilmektedir. Hollywood'un en güzel ve en gözde yıl-| — Bakalım, bu harikulâde genç kızın mö- dızlarından Carole Lambardın sinema| dası ne kadar devam edecek, onu ne ka« san'atkârları hakkında söylediği şu söz,| dar zaman başımızın üzerinde taşıyaca - vaziyeti ne kadar beliğ olarak ifade edi-| ğız ve onu tahtından indirecek âfet gö « yor: zümüze ne kadar güzel görünecek? Bir film nasıl hazırlanır? Bizim, rahat bir koltukta iki saat zarfında seyretti « ğimiz bir filmin, ne kadar büyük feda- kârlıklar ve emek - Je hazırlandığı ko- laylıkla tahmin edi- lemez. Öyle filmler var- dir ki, bazan onu çevirmek için bin « lerce kişi seferber olur. Muhtelif sa - halarda ihtisas sa - hibi yüzlerce mü « tehassıs durmadan çalışır. Aylarca sü- ren yorucu bir ça - lışma — neticesinde nihayet film mey - dana gelir. Fakat film kum » panyaları, böyle ü- zerinde çok emek sarfedilen ve mil - yonlara — malolan filmlerden — senede ancak bir iki tane yaparlar. İşte, dün- yanın en büyük film şirketi olan Para - moünt, bu sene de bu muuzzam film - lerinden birini çevirmiştir. Bu film, Marlene Dietrichin başrolünü yaptığı «Çıplak Melek» filmidir. Yukarıda gördüğünüz resimde, dünyanın en büyük roji- sörlerinden biri olan Lubitshi bu filmi irirken, filmin yıldızı Matlene Dietrich ile beraber yapılacak dekorlar hakkında görüşürken görüyorsunuz. SON POSTA KADIN Çiçekler uzun zaman nasıl muhafaza edilir? Çiçek, evin en güzel süs ve neş'esidir. Elbise için de Öyle değil mi? Yazık ki dallarından koptuktan sonra bu nazlı şeyler bir iki gün içinde soluterirler. Fa. kat - eğer isterseniz . bu bir ikl günü çok, pek çok uzatmak elinizdedir. Bunun için çiçeğin vazo veya göğüste bulunaca- ğına göre muhtelif çareler vardır: Vazodaki çiçekler nasıl muhalaza edilir? (1) Taze su — Vazodaki suyu her sa- bah değiştirip yerine taze bir su koymalı. (2) Kömür ve su — Mangal kömürünü toz hülinde ezip vazonun dibine koyarak üstüne soğuk temiz su dökersiniz. Bu su hergün değiştirilir. Kömür tozları daima dipte muhafaza olunur. (3) Şekerli su — Şekerli su da iyi bir çaredir. Çiçeğin cinsine göre şekerin nis- beti değişir: Güller için yüzde (10), ka- ranfil için yüzde on beş, ktizantem için yüzde on yedi... Bütün diğer çiçekler için de aşağı yukarı bu kadar şeker kâfidir. (4) Sıcak su — Soğuk suda solmaya başlıyan çiçeklerin saplarının üçte biri fazla sıcak bir suya balırılır. Su soğu- yuncaya kadar öylece bırakılır, Soğu- yunca sıcak suya batırılan kısım kesi- lir. Vazoya soğuk su doldurulur. Çiçek- ler bu suya konur. Bu usul daha ziya- de sünbül, nergis, unutmabeni gibi ka- hlın saplı çiçekler için iyidir. (5) — Sabun suyu — Bir litre alelâde suda (30) gram doğranmış sabunu iyice eritiniz. Buna (3) gram mutfak tuzile, (2) gram toz halinde (boraks) katınız. Meydana gelen su, kesilmiş çiçekleri uzun zaman solmaktan koruyan «sabun suyu>» dur. Bu suda duran çiçekleri sabahtan sa- baha vazodan çıkarıp üstüne alelâde s0- ğuk su serpmek, sonra tekrar sabunlu su ile dolu vazoya yerleştirmek lâzımdır. (6) Sade sabun suyu — Boraks bulun- mazsa çiçekleri, içinde yalnız bir parça sabun eritilmiş suda da muhafaza edile- bilirler. Her sabah çiçeği bu sudan çıka- rıp saplarını en az iki dakika alelâde te- miz soğuk suda bırakmalı. Çünkü: Sa- bunlu su sapların kıvrılmasına sebeb olür. Soğuk sudan çıkarınca çiçeklere soğuk su serpmeli. Tekrar sabunlu su ile dolu vazosuna dizmeli. Bu «sabunlu su> her üç günde bir değiştirilip yerine yenisi doldurulmalıdır. (7) Aspirin suyu — İçine birkaç aspi- rin komprimesi atılmış soğuk suda çiçek- leri uzun zaman taze tutar, Çünkü: Eri- yen aspirinden antiseptik bir buhar çı- | kar. İçindeki çiçeği çürümekten korur. Bu usul, öteki mâasrafsız sulara nisbet- le, biraz pahalı sayılabilir. Fakat fayda- lıdır. Kamelya, oörkide gibi kıymetli çi- çekler için herhalde birkaç aspirin mas- rafını göze almalı. Sapsız çiçekler nasıl taze saklanır? Her çiçeğin uzun sapı olmaz. Bazıları saplarının diplerinden koparılır. Bunları yayvan ve sığ bir kâseye benzer vazolara doldurulmuş suya yüzecek şekilde diz- melidir. Bu türlü çiçeklerin uzun zaman | solmamaları için en iyi usul şudur: Biraz (Klorydârat d'amoniak) tozunu sapsız çi- çeklerin yüzdüğü suya karıştırmalı, An- cak bu toz çiçeklerin renklerini alır. Bu- nun için pek açık renk çiçekler için kul- lanılmalıdır. Yakalara takılan çiçekler Bunlar ekseriyetle en kıymetli çiçek- ler arasından seçildiği için bir gün içinde solup gitmeleri acınacak bir şeydir, Bere- Ankara Mektupları: Yazan: Ankaraya iş takibine gelenlerin İstanbul Ankara: 16 Eylül Hergün trenler, otobüsler, kamyonet - ler başşehre yurdun her köşesinden bin- lerce İnsan taşır ve buradan da binlerce sini muhtelif istikametlere doğru götü- rür. Yaz mevsiminde olduğu kadar ba - harlarda ve kışın da ayni şekilde devam eden bu akın, bu hareket nedir? Mezu.- niyetini geçirmeğe gidenler veya mezu- niyetini tamamlayıp dönenlerin uyan - |aardıkları bir hareket mi? Ankarayı zl- yarete gelenler veya dost ve akrabalarını |görmeğe koşanlar mı? Tacirler, komis- yoncular, müteahhitler mi? Muhakkak ki, bu binlerce insan içinde her zümreden olanı var. Fakat asıl bir sınıf daha vardır ki, bu sınıf bu yazıya hedef ve mevzu teşkil edecektir. Öyle bir sınıf ki, onunla meşgül olmak; onun nazik vaziyeti ile ihtimam, dikkat ve şefkatle alâkadar olmak her yurddaşa düşen va- zifeler arasındadır. Zira bu öyle bir sı- nıftır ki, içlerinde dertsiz olanı yok, ıstı- raplısı çoktur. Bu sınıfı, işlerini takip için Ankaraya gelenler teşkil etmektedir. Fa- kat iş deyince, filan dairedeki arttırma, eksiltme işi, filan maden işi, falan ka- zançlı mesele zannedilmesin! Elinde küçük bir valiz veya — gazete kâğıdından basit bir paketcikle — şehre dalan bu yurddaşlar ya bir tanıdık veya bir akraba evine misafir olurlar, yahut ta ismi duyulmamış otellerin loş odala - rından birine yerleşirler. İşlerini 'bir gün. de tamamlayıp dönmek ümidile gelen - ler günlerce kalıp çok defa bir iş göte - meyip geldikleri yerlere dönerler. Cüz - dan veya çantalarında — sakladıkları bir tarih ve numara kâğıdı, içlerini kemi - ren bir sıkınlı ile bir çok kapıları çalar- lar, maksatlarına bir an evve! varmak için didinip dururlar. Doğan bir şehrin hiç bir tarafını görmeden, bu harikanın 'önünde hayranlık duymadan çok defa ü- mitsiz dolaşırlar; ve ekseriya nevmid o- larak bu güzel şehirden” âdeta kaçür - lar... Gelinliğinden kalma bir yüzüğü ter- bin ederek yol parası temin eden, tıran kadın, nazı geçen dostundan otuz liracık ödünç âlan erkek, elinde kalan son seccadesini satarak yola düşen yurd daş Ankaraya işini takib için gelen yol- euların hususi hayatlarından acıklı bi- rer sâyfadır. Hususi kalem odalarında, bekleme sa lonlarında bir köşeye ilişip terlerini el « lerinden düşürmedikleri mendillerle si- lenler, çok defa ayni mendillere nemli gözlerine takılan yaş damlalarını içiren yüzleri —nurlu arlar, alınlarında mevsimsiz çizgiler yerleşen gençler, ya kendilerine aid bir muameleyi, ya bir hiç olmazsa bunların da ömürlerini iki üç | gün uzatabilmek mümkün, Bir vazo temiz soğuk su ile doldurulur. Yakaya takılan çiçeğin sapı bu suda iyi- ce ıslatılır. Sonra bu g; nilen boyda kesilir, Hiç vakit geçirmeden kesilen ta- ; raf - tebahhuru men için - mektub mu- | mile kaplanır. Mum yerine (Kolodion) da sürülebilir. Bu madde su geçirmemek ci- hetinden mumdan daha iyidir. Daha güç kırılır. Daha az da yer tutar. Bunun için ket vazodaki çiçekler kadar olmasa bile daha kullanışlıdır. dul maaşımı kırdırarak tren biletine ya- | * ? Hükümet merkezinde bir müracaat ve takip bürosu kurmak lâzımdır! Mecdi S. Sayman ekseriyetle oturdukları bir köşe: pastahanesi kardeş, bir evlâd, bir baba işini takibe gelmiş derdli insanlardır. Öyle insanlar ki, kendi muhitlerinde iyi konuşmasını, tatlı anlatmasımı bilenler bile şimdi bir- denbire sıkılgan ve donuk olmuşlardır. Anlatırken nereden başlayıp neri vü- racaklarını şaşırmış, derdini, € 1, İs- teğini çerçevelemekte rdir. Dinleyen halim ve sabır, hisli nazar « larla karşısındakini konuşturmak isti -« yor. Bir neticeye varmak için işi deşme ğe çalışıyor... İşini görmeğe gelen hal - Biz, çok defâ ümidsiz, meramını e * çin müracaat ettiği en son çare: Dört beş damla göz yaşı.... acizleşmişli Günün çalışma saatlerinde her dai - rede tesadüf edilen bu nevi levhalar pek çoktur. Geçen gün ayni seriye ilâvesi ka bil bir diğeri ile karşılaştım. Genç bir kız dairenin birinde annesine ald bir mua - meleyi takibe gelmiş. Tecrübesiz, sıkıl - gan, gözleri yerdeki halının resimlerine takılmış Daire müdürü sorüyor: - Annenizin izmi ne? Kız, bir an düşünüyor, Şaşkın şaşkı müdürün yüzüne bakıyor: — Annemin ismi?,. Unutuvermişti. Elinde duran bir to- mar evrakı karıştırıp — bü sorulan ismi bulmaktan çekiniyor.. Yanakları birden kızarıyor, heyecan içinde sadece: — Anze! diyor... Resmi dairelerimizde kırtasiyecilik ü sülüne kestirme yı an bir son verilme- dikçe, İş sahibine en kısa bir zamanda cevap vermek imkânı hasil olmadıkça; vesiz netice alma « madığı hakkındaki kökleşmiş kanaatler silinmedikçe, hükümet mer - kezi böyle bir sınıf halkın ziyaretinden mahrum kalmıyacaktır. Şu halde buraya kadar gelmek zahmetine katlanan yurd- daşların baş vuracakları kapıları bir nök tada birleştirmek, onlara- kolaylık ya - ratmak faydalı bir hizmet olacaktır. Bir takip bürosunun kurulması yakın gelen bir hal ça dir. Her vekâletten bir memurun bulunacağı böy le bir büro, mektupla, telgrafla müracaat edecek veya bizzat buraya kadar gelecek yurddaşların çalacakları tek Kapi olabi - lir, Böyle bir büroyu hükümet mi, parti mi kurar bu da ayrıca düşünülebilir. Fas kat herhalde vefalı, kadir bilen, hak ta» nıyan bügünkü halkçı rejimimiz bir teşkilden ancak fayda görebilir. böyle Misisde bir cinayet Misis nahiyesine bir saat mesafede bulunan Tabakzade çiftliği — yanında, üzerindeki hüviyet cüzdanına nazaran Adananın Karaahmet köyünden oldu- ğu anlaşıları kıpti Mehmet oğlu Cafer adında birisi, henüz hüviyeti tesbit e- dilmiyen bir şahıs tarafından öldü - rül Müddejumumi muavini Şeref Gök - men, hükümet doktoru Mazhar Cemil Esen ve jandarma komutanı Reşad vak'a mahalline gitmişlerdir. Kat! yakalanması için takibat başlamıştır. ——0 2 l HFU SÜZÜE . K ERREEOK K aai <RRGLE Â

Bu sayıdan diğer sayfalar: