11 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

11 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ine gelmiş ve (Mavi Baca) vapur yasına mensub — «Troilus> va- a mal yükliyeceğini bildirmiş. O (Singapur) - ve civarı «Em- in akınlarile altüst bir hakle i- | f Ff h;îehnı fena bir fikirle değil, sırf olsun diye: * «Troilüs» a yüklediğiniz. bu ha- Süle belki «Emden>» in eline geçer!. z':l.lq. Meğer kendisi peyamirane bir * het savuruyormuş. Filvaki yukarı. da söylemiş olduğum gibi (Mavi Ba- B kumpanyasınin «Troflus> “vapuru, Nı » tarafından zaptedilmiş ve *,m:üasınden bir kismı müsadere o- w_i_uşxu İngilizler «Diehn» in bu lâ- ini duymuşlar ve âsabları biraz bo- :fî_n olduğundan zavallıyı gizli bir SİZ istasyonu vasıtasile Alman kru- ! h.,_""'" haber göndermek suçile it- Üa etmişler ve «Troilüs» un zaptın- ai kendisini mes'ul tutarak evini ve hanesini basmışlar. Tabit biçare. Berek evinde, gerekse yazıhanesin- ÜÇ hiçbir şey bulumamamış; yalnız ça- ğ"f kurutmak için kullanılan demir b #rit bulmuşlar. Singapur poli: “deni şeridin icabında mükemmi kiz anteni vazifesini — görebilec Pq;exim yumurtlamış, «Diehn» ! yaka ü _Audip üsera kampına tıkmışlar. Ha h “Üva gibi ratıb bir iktimde en Olap aMaşır ipi ancak madeni bir şerid düyirdi. Lâkin âsabın gerilip bükü H'lî;_.,u sıralarda bunu kim düşünür? d A <Diehn> masum fakat hörhal. ,lm'_'unasgbeuız bir lâtifenin kurban Uştu. u bir 0 :1&' 1 Ti ve sarışın bir delika ,,_;B' kendisini biraz züppeliğine rağ %V"ık sevmiştim, Her Rostoklu gibi D ina bir şey koydu mu mutlaka o- Yapacak kadar inadcı idi. k::_&:lâ yerli kayıkla Singapurdan l*qf—mz zaman derisinin ve bilhussa bu sarının fazla beyaz olduğunu ve â:emlle kendisini bir denizci olarak .%.ve yutturamıyacağını — zihnine “m“ş ve bacaklarını kuzgın güneşe ti ç nek için pantalonunun paçaları.. .(_ıvâmı.:tı. Senelerce hattıüstüvanın Ei, £ ikliminde yaşamış olması itiba- .H“bumm ne kadar tehlikeli bir şey ,"'flnıu?u bilmesi lâzım gelen bir adam itn, lan yapılan bu ihtiyatsızlık kar- da ben kendisine: ._E. D'ıeh_n, çocukluk etme! demiştim; tik iğin luıu_mu yok, seni güneş çarpa- © başmma iş açacaksın... ti tmu dinlemedi, dinlemedi ama ba- & Arinda dehşetli yanıklar hasıl ol- _'3 zaman yanan, kaşınan bacakları- .'î'u::z serinletmek için onları deniz kü, soktu ki bu birincisinden öaha bir çılgınlıktı. Bu yüzden yara- kadar azdı ki bizim hemşeri az İ öbür dünyayı boylıyacaktı. 'Di:e yol Aarkadaşlarımdan - birincisi hn> böyle bir tipti. A“nemmlyel itibarile rüfekayi seya- %':n ikincisi «Behn et Meyers firma. '%e «Penang» şubesi müdürü Bay g çüberge cenabları idi. Aman yarab- b Ve zarif ve faal bir yol arkadaşı idi k:“-ı zaten sonuna kadar benimle ka- k“.'hmh:ılık etmiyen biricik yol ar- Miypitin da kendisi oldu. «Soenberg» le $ B'_"mizden «Manllle» den ayrıldık. kş, Tleşik Amerikaya geçmek için bu —'lı bir vapura bindi, Ben de va- Nhlzmel için «Şanghay» yolunu bu qrh'ı"hn tuttum. «Soenberg> in na- 'q’dd. tek bir zaafı, bir kusuru vardı: %b&ni deniz tutuyordu, hem de ne Yol arkadaşlarımdan «Jessen» iri ya- k_% renkli, göbek yapmıya müs- '*nıh' delikanlı idi. Kendisi şimdi is- Bi Unuttuğum bir firmanın (Singa. q&âeum direktörü idi. Hatırşinas, Şen olan bu çocuk her şeyi iyi N'"dın görür, kötülük nedir aklına İnsan bir seyahate çıktığı hıu & a #ralik hemşerim henüz genç bırl p İ — faydalı olabileceğini tehlikeli anlarda takdir ediyor. Ancak bu nikbinliği teh- likeli olacak bir raddeye getirmemek şartile ve «Jessen» böyle müfrit nik- binlerden de değildi. Hülâsa ideal bir yoldaştı ve şen hikâyeler anlatıp hepi- mizi katılırcasına güldü ü (Markamanya) nın ikinci kaptanı «Johan>» a gelince her iyi denizci gibi gçok faal, güçlü kuvvetli ve yanık deri- li bir babacandı. Herkese azim ve ira- de dersi veren bu deniz kurdunun tek bir küsüru vardı: Burnu gayet iri idi ve ilk bakışta insana tipkı bir akbaba ile karşı karşıya imiş hissini verirdi. İkinci «Johan» a gelince bu da ka- liın gövdeli, kısa boylu öküz kadar |kuvvetli bir gemi makinisti idi, Kendi- si mütevazi bir ailenin evlâdı olduğun- dan dili deniz argosuna çalardı. Ben de gemici argosunu iyice bildiğimden ken disile çok iyi anlaşıyorduk. Harhten evvel «Johan» sani «Kuarta> isimli bir Beminin çarkçıbaşısı imiş. Sonra (Visbaden) li «Reinhart» aâlı bir tüccar geliyordu. Çinarları imren. direcek kadar uzun boyu, keçi sakal: ile Jilk bakışta insana çok sert bir kimse hissini veren bu adam hakikat hulde ği|bir kuzu kadar sakin ve münisti. Ha-i İni Çek sessiz adamlar için ağzı var, dili yok derler a... İşte «Reinharte böyle a- Bizli, fakat; dilsiz kişilerdendi. Nihavet yo'd. sekiz yaşlarında «Thomson>» geliyordu. Bilmem hangi vapurda makinist yama- ğ olan bu çocuk atılgan ve cesur makla berabhe ket ve sefale cek derecede ki sintinesinde eski yelkenler Kumbard enizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren: Karakol motörlerine bizim haydud balıkcılar da çıkmakta oldukları cevabını veriyorlardı. Eğer kayığı arasaydılar,ilk anda ele geçecektik ünhhwwmmym-ınmn nikbin bir yoldaşm ne kadar laşların en genci olan on | SON POSTA Ahmet Cemalettin Saraçoğlu balığa lışıyorduk, Lâkin pek rahâtsız ve kı- Mildıyamaz bir vaziyette dinlenmekten ziyade insanı yorultan bir vaziyetle sa. atlerce kalmayı Allah düşmanlarıma bile göstermesin, Dakikalar insana asır- lar kadar uzun geliyor, Hele o kayık- ların pis kokusul!... Aman Allah!.. Değ- me burun bu kokuya tahâmmül ede- mezdi, «Singapur» geçidinde müteaddid de- falar karakol motörbotları tarafından kayıkcılara seslenildi. Bizim haydud balıkcılar da balığa çıkmakta oldukları cevabını verdiler, Allahtan olacak, hiç bir İngiliz motörbotu bu pis balıkçı ka- yıklarının içini aramayı aklına getir- medi. Yoksa daha ilk adımda yakayı e- le vermiş olacaktık. Biz sahili takiben ilerlemekte de - vam ediyorduk. Akşamın saat beşine doğru bir lokma bir şey yemek için sa- hile yanaştık. Muttarit fasılalarla su - ya dahp, sırtını gösteren bir timsahtan başka etrafta hiçbir ses yoktu. Bütün civarımız sıcak memleketlere mahsus bir nevi sakız ağacı olan Pal&tavierler. le örtülü idi. Hülâsa her şey sakin ve sessizdi. Maamafih bu havalinin bu za- hiri ıssızlık ve sükünetine rağmen az kalsın yakalanıyorduk. Biz sakız ağaç- İlarını itip sahile gelmek üzere kumsa- la çıkacaktık ki üç İngiliz vapurunun kayıklara doğru gelmekte olduğunu gürdük ve hemen sakız ağacı ormanına |gizlendik. Vapurlar sahile oldukça yakın geçti- ler ve kumsala yanaşmış olan sakil ve perişan iki yerli teknesinin «Lauter-| bah» ile & daşlarının firar vasıtası o” labileceğini hatırlarına bile getirme- den uzaklaşhılar, (Arkası var) . biri Sivri burnu, cüsse ve heybetile bir zamanlar bütün ormanı dehşete vermiş- ti. Sürülerden koyun kapıyor, orman- larda yakaladığı geyik yavrularını bir hamlede yere yıkıyordu. © ne güzel, ne gösterişli bir kurttu. İkbal günlerinde, an, şan, devran her şey onundu. Ormandan mümasili bütün hay- vanları saygıya sevkettiği kadar ağaçla. yın dalları da ona yol açıyordu. Çünkü bü kurt, kalın ensesile, sivri burnile ve cehennemderi bir manzara gösteren göz ve yüzile yıllarca ve yıllarca bu koca ormana hâkim olmuş, serçelerden ayıla- ra kadar her mahlüku titretmişti. Seneler, ne insafsız ve ne kâdar çabuk geçiyor, bütün ormanı titreten, dehşete salan kurt ta senelerin her geçişinde biraz dahâ ihtiyarladı, biraz daha kuv- vetten düştü. Bununla ilk alay eden bir tilki yavrusu oldu. Kurdun gençlik gün- lerinde onun babası, babasının — babası bile kendisinden tirtir titrerken şimdi onların torunlarının torunu ihtiyar kur- da bir tekme savurmuştu. Kurt, günler- denberi açtı, ve kendisine yiyecek bir lokma et bulamamakla acz ve zaaf için- de idi. Bitab bir halde açlıkla perişan serildiğini gören tilki onun bu aczinden istifade etmişti. Kendisine savrulan bu tekme önünde ihtiyar koca kurt birden irkildi, sarsıldı. Kendisinde saldıracak kudret olmamak- la beraber bir lâhza kıpırdamak istedi. Fakat muvaffak olamadığı için yalnız dişlerini göstermek suretile bu tekmeye mukabele etti. Bu diş gösteriş tilki yavrusunu yerin- den sıçratlı. Çünkü müteaddid tecrübe- lerle bu kurt cinsinin ne kadar hunhar olduğunu bilmektle idi. Onun için kur- dun ihtiyar hayaleti bile kendisini ted- hişe kâfi gelmişti. Bundan dolayı tilki yi sa- yavrusunu kurdun çenesine te vurmasile kaçması bir olmuştu. Tilki yavrusu hem sırtını hoplatarak kaçıyor, hem de ikide bir durarak başını *.Son Posta,nın Hikâyeleri KOCAYAN KURT Yazan: Salâhattin Enis arkasına çevirip takib edilip edilmedi- lıinl tetkik ediyordu. İhtiyar kurt, uğradığı bu hakaretin azabını, bir dakika kadar kalbinde duy- dü, bunu izzeti nefsine yakıştıramadı. Bütün yorgunluğuna, — kudretsizliğine, mecalsizliğine rağmen yerinden — kalktı ve tilki yavrusunun yürüdüğü yolu bur- nile koklayarak buldu ve karşısına gelen dağın yamacını tırmandı. Yavru tilki ile aralarındaki —mesafe, hayli uzun olmasına rağmen ihtiyar kur- dun silttetinin dağın başında görünme&si genç tilkiyi şaşırttı. O zaman tabanlarını yağlıyarak dağın dik yokuşundan aşağı ihtiyatla inmeğe bıraktı, hem iniyor, het de ikide bir arkasına bakıyordu. O zaman ihtiyar kurt, dedesini dehşe- te saldığı bu tilki yavrusubun şu kaçışın daki aczi ve sefaleti düşünerek bir lâhza başını sağa sola salladı. Bu baş sallayışta ona acıdığı kadar kendi kudret ve hâkimiyetinin iflâs 1z- tırabını duydu ve kendi kendisine: — Bir sıralar, ey ormanları dehşete ve- Ten kocayan kurt!... diye söylendi... Bü- gün tilki yavrularına maskara oluyor- sun. Daha fazla düşünemedi ve tlki yavru- sunun hâlâ kaçmakta olduğunu gördüğü dağın lepesinde uzun burnunu, yorgun bir halde uzatmış olduğu iki kolları ara- sına soktu. Gözlerinden ıztırab içinde birbirini müteakip göz yaşları akıyordu. — Yarabbim!... diye Allaha — yalvar- dı... Beni bundan daha fazla rezil ve ke- paze etme!,.. Ertesi sabah dağdan geçen bir köyli ileride bir kurdun yatmakta olduğunu görünce bu müşahedenin verdiği deh- şetle onun can çekişmektle olduğunu zan- İnetmiyerek silâhını doğrulttu ve iki el önâ ateş etti. n ihtiyar kurt, bir rini açtı. Som nefesini k t hza gü n altında ve |böyle merdane ve asilâne vermekte olduğunu düşünerek — se Gözleri, yaralarından başanan kanlara saplanmış halde, aonun göz bebekle- ylece yavaş ya yerinki Rushamızda: Talih ve zekâ... Yazan: Kadircan Kaflı rinde işık öndü. Kadın güzile Avrupa (Baş tarafı 8 inci sahifede) rek, tıpkı bizim hayret nidamız gibi bir «&â.....> sadası çıkardı. Adamcağızı — kız- dırdığıma hükmederek sustum, fakat biraz sonra ayni hayret sesi yükselince anladım: Meğer İtalyada arabacılar, hay- vanlarını sürmek için bu sesi çıkarıyor- Tarmış. * Romada kaldığım iki gün, yağmurlu geçtiği için sokaklarda fazla kalabalık, hele şık kadın göremedim. Herkesin e- Hinde şemsiye, herkesin üstünde manto vardı. Buna mukabil büyük mağazaların vitrinlerinde çok zarif kumaşlar, esvab- lar ve binbir çeşid güzel eşya gördüm ve üzerlerindeki etiketlere nazaran bunla- yin pek pahalı olmadıklarını anladım. Fakat asıl güzel şeyleri yirmi dört saat sonra, Pariste, modanın ve zarafetin be- $iği olan Pariste göreceğimi bildiğim için bü mağazalar beni çok cezbetmedi. Romayı, daha ziyade, kibar yüzü, yağ- mur altında parlıyan asfalt sokaklarınm temizliği ve eskileri yaşatan Ölmez eser- leri için sevdim. M. Berkand Ankarada bahçeli evler , Ankara 10 (Hususi) — Ankara Bahçeli evler yapı koopjeratifi inşaat mukavele- namesi bugün imzalandı. İnşaata bir haf« taya kadar başlanacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: