8$ Eylül “ Son Postanın tefrikası: 33 Hindli âsiler, nöbetçileri birer dipçik darbesile yere yıktıktan sonra kalblerine Bu kanlı vak'a cereyan ederken esir- ler kulübelerine çekilmişlerdi. Kampta en kıdemli zabit bulunmak sıfatile ku- Mandayı deruhte ettim. «Emden» ef - radından bazıları âsi Hintlilere iltihak €tmek, onlarla elbirliği yapmak isti - Yorlardı. Mani oldum v — Âsilerin muvaffakiyet ihtimalleri bemen hemen yok gibi bir şey. İngi- lizler himandaki harp gemilerinden ka- Taya efrat çıkarıp âsilerin üzerine sevk edince isyan hemen yatışır ve bu va- Ziyet karşısında sizlerin haliniz nice Olur? İngilizler isyanı hazırlamış olmak töhmetini size alarlar ve sonuncumuza dar hepimizi kurşuna dizerler... de. dim, Fakat ben bu sözleri henüz bitirmiş- tim ki gözleri dönmüş elli kadar Hintli Üzerimize atıldılar ve beni yakaladık- lanı gibi karga tulumba edip omuzları- da kaldırarak: — İşte reisimiz!. Biş reisimizi bul - duk! diye haykırışmaya başladılar. Bu kandan gözleri dönmüş, hiddetten kudurmuş adamlardan birisi başından Sarığını çıkararak kafama doladı. Kim- başımda © sarıkla neye benzemi- Şimdir? Şişko ve sarhoş bir şark hü - kümdarına tabil., bizim esir arkadaşlar & çırparak beni alkışlayorlardı ama mim içimden kan gidiyor, dört buçuk #tiyordum, Âsilerin şefi sıfatile alkışlanmam mim isyanla alâkadar olduğumu is. Pat ederdi ve bu takdirde âsileri kur - $üna dizecek müfreze için ne iri, ne Şahane bir hedef tahtası vücude getir- Miş olurdum. Diğer taraftan bir Alman Zabiti üniformasız bir halde ve âsilerle "İfllkıe barp etmezdi, edemezdi. Eder- 5€ şerefini ihlâl e lurdu. Beni omuzlarında taşıyan biraz sükünet gelince: — Hayır, dedim, hayır dostlarım! Biz Almanlar size yardım edemeyiz ve M sizin şefiniz olamam. Bizim silâh- Grımız yok, Hep bir ağızdan bağırdılar: izlere silâh veniriz, istediğiniz âh veririz. Silâhimiz da bol, Sephanemiz de... Ben kendilerine bizim kara muha- Tebelerinde tecrübesiz olduğumuzu ve iz denizçilerin ancak deniz muharebe- &rinde iş görebileceğimizi ileriye sü- Terek âsilere riyaset etmek şerefinden ndimi mahrum edeceğimi söyledim. U kat'i imtinam karşısında aralarında ir müddet görüştüler sonra içlerinden , herhalde elebaşıları olacak, ba- Da doğru ilerleyerek: — Bu gece sizlere silâh dağıtacağız, dedi, icabında bu silâhlarla kendi ken- dinizi müdafaa edersiniz. Sizin için ya- Pilacak şey limana kaçıp bir vapur bul- Mak ve buradan kurtulmaktır. İşte ka- Pilar apaçık duruyor. Başınızın çaresi- Be bakınız!... Ve hep birden çekilip gittiler. Hakikaten kampın kapıları açıktı ve İZ kollarımızı sallıya sallıya dışarı- Ya çıkmakta tamamile serbeslik. Lâ . n ben kaçıp kurtulmadan evvel yer- yatan cesedlerin muayenesini bah- Tiyelilerime emrettim. Öyle ya! Bun - In arasında henüz canlı olanlar bu - nabilirdi. Halbuki zahmetimiz bey- üde imiş ve Hindliler işlerini temiz Börmüşler. Nöbetçileri bir dipçik darbesile yere Yiktıktan sonra kalblerine birer hançer d"dırm:ş!:m Tamam yirmi üç zesed Saydım. Hepsi de İngiliz ve Malezyalı Olmak şartile yirmi üç ölü.. Biz ölü saymakla meşgul iken küçük grup Avrupalı kampa girdi. Bun- hr emin bir ilticagâh arıyan yabancı. lardı ve hepsi de sivillerden ibaretti. lara tercüman olan zat: — Bize yârdım edemez misiniz? di- sordu. Rovelveriniz var mı? — Evet, cevabını verdim, kampa gel- îîim zaman gilâhlarımı muhafaza et- âsilere Yeni gelenler silâhlarımı kendileri- vermekliğimi söylediler, Reddedin- & öldürülmü aüüsbek n BON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu birer hançer saplamış, bırakmışlardı Elektrikli tel mâniasını geçip biraz yurudükten sonra feh erini istediler, Buna da müsaade etm dim. Kendilerini üsera kulübeleri-|künet avdet etmiş, sinirler yatışmıştı. ne kapatlım ve: Asâba gelen bu sükünetle beraber ara. — Burada kalınız, dedim, bir kılınıza mızda bulunan Lehliler ve Alsas Lo- bile halel gelmez. Ben kampın kuman-|renliler gibi yarım Almanlarda deh- dasını der'uhde ettim. Biz Almanlarım, /şetli bir endişe uyandığını görüyor- âsilerle bir alış verişimiz yok. Onların|dum, İsyana sanki Hindliler - değil isyan hareketlerine de iştirak etmiyo-|de bu adamlar kalkmışlardı ve ilk he- ruz. Lâkin şimdi müsellâh bulunduğu- | yecan dakikaları geçtikten sonra şimdi muzdan İcabında sizleri muhafaza ve| tiril tiril titriyorlar, şiddetli cezalara müdafaa ederiz. Sizin için yapılacak| çarpılacaklarını zannediyorlardı. Öyle yegüne şey rahat rahat ve sükünetle|hissettim ki ellerinden gelmiş olsa bu bulunduğunuz yerde kalmaktır. korkak herifler kaçmama mani olacak- Kamptan kaçıp kurtulmak yolu ba-|lar, Maksadları da isyana teşvik cür- İsitti ve hiç şüphe yok ki ben fırsattan imünü şahsım etrafında toplamak ve İistifade etmek fikrinde idim. Zaten|kendi aziz canlarını kurtarmak düşün- karar verdik. Şimdi artık kampta sü- kmîpb kalmak benim için tehlikeli i-|cesinden ibaretti, (Arkası var) di. İsyanda oynadığım rol meydana çı- AT YA A kacak olursa er bana her halâe| Bir öotomobilim var! eyvallah demiyeceklerdi. Ya kurşuna (Baştarafı 6 ıncı sayfada) dizilecek veyahud da ağır hapis cezası-| ederek bunun husule getirdiği mahşeri na mahküm edilecektim, Binaenaleyh | manzarayı hayalimde canlandırır ve o za- herçi badâbad kaçıp kurtulmak benim | man tereddüdsüz hükmümü veririm: için farz olmuştu. «Johan> ile diğer ye-| — Otomobil mi?.. O, benim gibi efen- di kişi benimle birlikte kaçmıya karar | diler için... Yayan yürümek mi? Bıra- vermişlerdi. kın, karıncalar rahat rahat yürüdükleri Başbaşa verdik ve geceye kadar sab-| yollarda yürümelerine devam etsinler... rederek geceleyin tabanları kaldırmıya Salâhattin Enis RADYO Bugünkü program € Eyiğl 937 Çarşamba İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 1250: Hava- dis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,380: Könfe- rans: Beyoğlu Halkevi namina — (Müzik), 120 Bimen Şen ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Bay Ö- mer Riza tarafından arapça söylev, 20,465: | Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri 22,30: Plükla sololar, Opera ve operet Par- çaları. YARINKİ PROGRAM $ Eylâ 1837 Perşembe İSTANBUL Öğle beşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 1250' Hava- dis. 13.0$: Muhtelif plük neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dang musikisi, 19.30: Spor musahabeleri: Eşref Şefik tarafından, 20: Badi ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve ahik şarkıları. 2030: Bay Ömer Riza tarafından Arapça söylev. 20.4â: Bayan Emel ve arkadaşları tarafındâan Türk müşikisi ve hülk şarkıları, (saat âyarı). 2115t Orkes- tra, 2215: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plükla sololar, opera ve öperet parçaları. İstanbul Defterdarlığından : Sizi günlerce ıstırab çekmekten kurtarır. En' şiddetli baş, diş, adale ağ- rılarını, üşütmekten — mütevellid bütün santi ve sızılan — keser. rekleri yormaz. İcabında günde 3 kaşe ahnabilir. Senelik muhammen kıymeti Lira Kuruş Beyoğlunda Hüseyinağa mahallesinde Pire Mehmet so- kağında kâin eski 6 yeni 2 sayılı ev; 234 Büyükderede Tepebaşı sokağında kâin 17 sayılı ev: 1& Yukarıda yazılı malların bir senelik icarı 10/9/93? Cuma günü saat 14 de ihale olunacaktır. İcar bedeli dört müsavi taksitte ve taksitler peşinen - tahsil olunur. Taliblerin yüzde 7,5 pey akçelerini muayyen vaktinden evvel yatıra- rak mezkür günde Defterdarlık Milli Emlâk Müdürlüğünde müteşekkil — satış komisyonuna' müracaatları. " (Mj (561D SAD Yazan: Andr& Thörive — Alınız, bunlar sizin için... Yüzünde hiçbir mana yoktu. Yaşı da sanki belli değildi. Hakiki ismini kimse bilmiyordu. Ona sadece mareşal diyorlar- di. Mareşal Louis,, Ceblerinde polislere ve jandarmalara gösterilmek içim bir sürü vesikalar vardı. Fakat o, ne bir efendi ve ne de bir şahsiyetti. Sadece topal bir adamdı... O kadar! Sen Jermen bulvarında dolaşır ve gö- rülmemeğe çalışarak izmarit toplardı. Üstü başı toz içindeydi. Omuzuna geniş bir kayışla bağlı bir gaydayı yanından hiç ayırmazdı. Kocaman ayakkabıları, yürürken, bu muntazam ve kibar cadde- de müz'iç gürültüler çıkarırdı. Bir kâhya gibi geniş adımlarla, fakat biraz topallıyarak yürür ve gözünün bir tanesini kırparak öbürile etrafı gözet- ler,, ve vakit vakit eğilerek bir sigara artığını yoldan alır ve parmakları ara- sında kararmış ucunu ezerek geri kalan kısmı, eski avcı ceketinin sağ - cebine atar.. Mareşal Louis ne mütevazı ve ne de mağrurdu. Caddede dosdoğru yürür ve ayakkabılarının gürültüsüne aldırış et- mezdi. İnsanların dizinden yukarısına bak- mazdı. Bu itibarla caddedeki lekelerden, atılmış kâğıd parçalarından, köpek- lerden ve mösyölerle madamların temiz kunduralar giymiş ayaklarından başka bir şey görmezdi. Kimseye yol vermez; çünkü herkes on- dan tiksindiği için çekilerek ana yol ve- rirdi. Yolun bir köşesinde bir izmariti almak için eğildiği vakit kendini lüks bir oto- mobilin yanında gördü. Daha doğrulma- dan arkasından alaylı bir ses duydu: — Hey, dostum, bir dakika dur!. Bu güzel bıyıklı, uzun kirpikli ve bir generali andıran şoför Pransua idi. Ma- reşal ona bakınca, şoför ilâve etti: — Dur sana istihkakını vereyim!. Sonra otomobilin arka tarafına geçe- rek, mösyönün sigara tabağındaki bir avuç izmariti avuçladı.. Mareşale bun- ları verdikten sonra şoför: — Dur madamınkinleri de vereyim! dedi.. Mareşalin cebi dolmuştu. Bir şeyler mırıldanarak şoförden müsaade istedi. O zaman Fransua gülerek cebinden bir sigara çıkarıp ona uzattı: — Al bunu da yak! Fakat bu san ha!.. 'Topal bu söz üzerine küçük gözlerinin içile gülerek: — Ah, domuz yavrusu! diye mirildan- di Şoför kasketini sallayıp: — Çek bakalım şimdi! dedi. Taliin Bir adam kendinden Ayrılan Karısını vurdu Ceyhanın Adatepesi köyü civarında oturan Ayıcı — aşiretinden — Murad a. dında birisi 8 aylık karısı olan ve bu kere kendisinden ayrılarak bir arada yaşayamıyacağını söyliyen Ayşeyi Cey handa handa, karnından ve sağ böğü - ründen bıçakla ağır surette yaralamış - tır. Murad, suçu işledikten sonra kaç - mak isterkan elindeki bıçağıyla bir - likte halk tarafından yakalanmıştır. Ya ralı Ayşe Adana memleket hastanesine getirilerek tedavi âaltına alımmış vö Mu' rad da adliyeye teslim edilmiştir. AKA » Çevirenı Falk Berçmen Bir hattra... Bir hatıra.. açık olsun!, Nereden geliyordun böyle?! Mareşal elile şöyle bir işaret çaktı. Bu« nunla: <«Serseriler ne geldikleri ve ne de gidecekleri yolu bilmezler!; demek isti- yordu. — Sen şark eyaletlerinde muydu? — Evet, Komerside.. — Ha, şimdi hatırladım.. Seni oralar da görmlüşlüğüm var.. Mareşal anlaşılmaz bir sesle dandı. — İşin, gücün yok mu? — Hayır, dolaşırım köyle. Canım ne- resini çekerse oraya giderim.. Şoför bu kadar konuştuğuna canı sı- kıldı. Onun böylelerine karşı pek merha- meti yoktu. Küçük mösyöyü bekliyordu. |Ondan sonra madamı gezdirecekti. Deminki soğuk tavrını alarak topala: — Hadi, bahtın açık olsun! diye ho- müurdandı. Sonra yerine geçip yerleşti. 'Topal henüz uzaklaşmıştı, ki arabanın yanına on iki yaşlarında bir çocuk koşa- rak geldi ve şoföre birden sordu: — Kimdi 0? Bir dilenci mi? — Evet, M Robert! İzmarit toplı- yan bir serseri.. Ona otomobildeki izma« ritleri verdim. İyi yaptım değil mi? — Ona bir paket vermediniz mi? Doğ- rusu iyi yapmadınız. Bana yirmi frank verin.. — Nasil? — Yirmi frank verin, diyorum. Bit meteliğim yok.. Ona vereceğim, çabuk — Fakat bunlar merhamete lâyık in- sanlar değil... — Canım çabuk olun, çabuk!. Robert yirmi frangı, aceleyle şoförün elinden alarak koşmağa başladı. Topal çok uzaklaşmamıştı. — Mösyö! Mösyö! Şeför size bunları vermeğe unutmuş! Durun? Taopal durdu ve döndü. Çocuk ana yak« laşmıştı. Elindeki paraları avucuna dol- durdu. Mareşal, teşekkür etmeksizin a- vucundaki küçük servete baktı. Ağzın- da, şolfürün verdiği izmaritlerden — biri vardı. Robert sordu: Sigara içmiyor musunuz siz? Bana tütün yasak!, Yarın size bir kutu sigara vermek için sizi nerede bulayım? Mareşal, elinin tersile ağzını sildi, Son« ra titrek bir sesle: — Lüzumu yok çocuğum, lüzumu yok! — Niçin.. Küçük, ona, zengin olanların muhak- kak sefaletin ve medeniyetin ıstırabları- na lâkayd kalmadıklarını anlatmak isti- yordu.. Yanyana beş on adım yürüdüler. Son- ra mareşal küçük arkadaşına elile işaret ederek: — Biraz bekleyiniz!. deyip uzaklaştı Birkaç dakika geçince döndü, Kirli elinde iki tane kocaman sigara tutuyor- du. Sigaraları çocuğa uzatarak: — Alınız, bunlar sizin için.. Bir hatı- ra. Bir hatıra.. Ve gözünü memnuniyetle kırptı. Şimdi, kunduralarını — takırdatarak, neş'eli ve biraz da mağrür bir halde, sa- dakanın ağırlığından kurtulmuş gibi ser- best serbest yürüyordu., bulundur. homur Yarınki nushamızda: Randevu Yazan: İsmet Hulüsi