Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
MUSİKİ DAVASI —— İçkili yerler alaturka musikiyi öldürüyor mu ? Bestekâr Sadettin, Hakkı Süha ve Peyami Safaya cevap veriyor İa OA Bir âlaturka Bestekâr Sadeddinin gazetemizde çıs kan Türk musikisine dair yazısı üzerine, Peyami Safa ve Hakkı Süha Gezgin ken- disine cevab verdiler. Hakkı Süha Gezgin ezcümle şöyle di- yordu: «San'at yapmak ve para kazanmak ay- Ti ayrı şeylerdir. Tarih, büyük san'atkâr- ların san'atı daima para kazanmak için bir âlet yapmaktan üstün tuttuklarımı göstermektedir. Üstelik memlekette mu- siki, edebiyat ve resimden çok daha fuaz- la para getiren bir vasıtadır.» Hakkı Süha, bu fikirlerini birçok mi- sallerle teyid ettikten sonra gene san'a- ten manasını beliğ bir şekilde ifade eden bir fıkra ile makalesine nihayet vermek- tedir. Peyami Safa, Türk halkının alatırka musiki üstadlarının konserlerine daima büyük bir rağbet göstermiş olduklarını söylemekte ve meyhanede çalınan musi- kinin Türk musikisini yaşatacak bir âmil değil, bilâkis öldürecek bir vasıta oldu- ğunu ilâve etmektedir. Makale şu cümle ile bitmektedir: «Pek yakın bir istikbalin Türkleri, bu meyhane zırıltılarına ne alaturka, ne de musiki diyeceklerdir.. Bilâkis, bu sesin içinde müilliye ve musikiye benzer bir şey kaldıysa, içki, onu da san'at tarihinin en şerefsiz mezarlarına doğru ite, kaka sürüp götürüyor.> Bugün, bestekâr Sadeddinin bu metv- zu etrafında kendilerine verdiği cevabı neşrediyoruz. * Bazı müzmin yaralar vardır ki, arzet- tiği bünyevi vehamet karşısında en ma- hir operatörler bile o yaraya parmak do- kundurmaktan çekinirler. Bu, bence Türk musikisi davası karşısında hatır- lanacak en kuvvetli misallerden biridir. Rakı içenlerin musiki dinlemesini, ya- hut dinliyenlerin rakı içmesini bugünkü musikinin sefaletine hamlederek san'atı kurtarmak ve ıslah etmek kaygusile mu- sikiyi içkiden ayırmak istiyen ünlü edib- lerimizden Peyami Safa ve Hakkı Süha- nın bu endişeleri samimi olsa bile tav- siyeleri bizi gayeye ulaştırmaya kifayet etmez sanırım. 30 ağustos tarihli Son Postada da çı- kan yazımda sayın ediblere cevab verir- ken, esasta kendilerinden ayrılmadığımı «ben buna muarız değilim. Çünkü Türk musikisinin ayakta durabilmesi için içki Musiki heyeti şişelerinden ve masalarından istianeye muhtaç olmadığına - herkesten evvel kendim - kâaniim. Fakat, bugünkü yek- linde rağbet gören musiki arzu edilen sahalarda rağbet göremiyor ve eleman- larını aç bırakıyorsa, bu aciz ve kusur san'atkârın omuzlarına mi yüklenecek» | demiştim. Bu sözlerimle bugünkü ümu- mi durumun sebebini anlatmak istemiş- tim. Halbuki ben ne çalıcı ve ne de okuyu- İcuyum ve ne de eserimin çalındığı ve o- kunduğu yerlerden bir telif hakkı al- maktayım., Ben eserlerimi yalnız ülusal rejimin işaret ettiği gaye uğruna tev - cihe çalışıyorum. Bu eserler, notaları ve plâkları ile intişar sahasına çıktıktan sonra istiyen bunları dilediği yerde oku- yorsa ben buna ne karışırım. Bir musiki eserini, sahibinin arzusu hilâfına ve mü- saadesi haricinde istemediği yerlerde o- kunmasını men'e salâhiyeti varsa o va- kit mesele değişebilirdi. Halbuki bu, dün- yanın hiçbir tarafında vaki değildir, ve vukuuna da imkân yoktur. San'atkârın hakkı telif aramak sure- tile vaki olacak şahsi müdahalesi de mak- sadı temine kâfi gelemez. Bu, işin dış yüzüdür. Asıl mesele ise iç yüze âlddir. Yani musikinin islahı ve bir disiplin altına alınması mütalea edil- mek isteniyorsa, bizi hedefe ulaştıracak yol bu münakaşa edilen yol değildir. Bu suüuretle muarazada bulunmak bir kör dö- vüşünden ileri gidemez ve san'at ta bun- dan bir şey kazanamıyacağı gibi bittabi ediblerimiz de şu müdahalelerinden do- layı övünemezler. Hepimizi gayeye götürebilecek en kı- sa ve verimli yola gelince: - Bu da ibence Türkün ruhuna, özüne hitab edecek ve onun yüksek ve karak- teristik - vasıflarını hakkile ifade edebi- lecek her türlü musiki san'at eserlerinin bidayeten salâhiyetli bir inceleme ve seçme bürosundan geçtikten sonra ya- yıltılması yoludur. Güzel san'atlar sayısına dahil ve ülu- lerinden biri olan musikiyi, inkılâbın en kuvvetli ve canlı mataryeli tanıyacak ve rejimin en büyük ve müessir telkin va- sıtası sayarak işe başlıyacak olan bu bü- ronun göreceği işler pek çoktur. Bu meyanda musiki şunun bu - nun manasız, gramersiz berbad güfte- lerinden de kurtulur. Böylece — musiki- K — GÖNÜL İŞLERİ' | Okuyucularıma Cevaplarım Ankarada Bay (S. S.) e: Hâkimin Müsaadesini almak şartile yaş haddini doldurmadan evlenmek mümkün olduğu gibi evlenme beyan- namelerinin müddetlerini kısaltmak ta mümkündür. Fakat hâkimin böyle bir müsaadeyi vermesi için kuvvetli sebepler görmesi lâzımdır. * «Kaş» da Bay (S. C.) ye: Bana şimdiye kadar bu şekilde hiç bir müracaat yapılmamış olduğu içir size verilecek faydalı hiç bir malümat mevcut değildir. * Aksarayda Bay Ahmet Hulüsiye: Dağ dağ üstünde durur, ev ev üs - tünde durmaz derler bilirsiniz. Mesele çıkmadan evvel cezri karar almak el- bette müreccahtır. * Fatihte Bay «P. K.» ya: Sevgi birdir; tecezzi kabul et - mez, ya vardır, ya yok. Aşk başkadır. Merhamet gene başka. Hangisi hangi- sine galip gelir, tayin edilemez. Bu, bir karakter meselesidir. . - -. f —- | _4 — & S P B - sal terbiye müesseselerinin en 'önemli- | SON POSTA HÂDİSELER KARSISINDA Hocanın destisi Nasrettin hocanın ağzı dar bir des . tisi varmış.. Hocaya gelir öte beri so - rarlarmış. Hoca bunlardan cevap vere- bildiğine cevap verir, cevap vereme - diğine de: — Şu senin derdini anlat da bir kâ - gida yazayım! i Dermiş. Dertli, derdini anlatır, hoca da kâğıda yazar, yazılı kâğıdı ağzı dar destiye atarmış. Hoca cevap versene! denilince hoca: — Hele bekle, mukabelesinde bulu- nurmuş. Yazdım, destiye âttım.. Destiden cevabı çıkacaktır. İlk zamanlarda destiden cevap çı - kacağına inananlar olmuş.. fakat des - tiye atılan suallerin hiç birine cevap çıkmadığı anlaşılınca, dertleri |kâğıda yazılıp destiye atılanlar hep birden ho- caya gitmişler: — Hoca, demişler, bu senin yaptığın ye geldik. Sen derdimizi dinledin, kâ - gıda yazdın, destiye attın.. Fakat des - tiden cevap çıkmadı, Hoca gülmüş: «— Ben sizin derdinize deva olabi - lecek olsaydım, hiç derdinizi kâğıda ya- zar da destiye atar mıydım? O ağzı dar destiden cevap değil, sizin derdiniz ya- zılı kâğıt bile bir daha çıkamaz.» Herhangi bir işin Cemiyeti Akva - ma, yahut ta bir komisyona havale e - dildiğini duysam Nasrettin hocanın bu hikâyesini hatırlarım; ve kendi kendi. me: — Bu işin bir hal şekli olsaydı Cemi- yeti Akvama, komisyona havale edilir miydi? Derim. Şimdi Akdeniz meselesi için de kon ferans toplanacağını duyduğum zarman gene ayni hikâyeyi hatırladım, ve: — Bu Akdeniz meselesini halletme- nin çaresi olsaydı, dedim, bir komis - yon toplamaya hiç hacet kalır mıydı? Ka *” “İsmet Hülüsi * mize işaret edilen yolda bir. veçhe ve in- sicam verilmiş olur. Bu suretle düzenle- nen musiki mevzuatı - beklenen - ilerilik randmarnını vermeğe başlar. Bilhassa yeni nesle- birçok emeklerle telkinine çalışılan asıl fikir ve hisler de bozulmaz. Halk mahalle destancıları- nın bayağı neşriyatından da kurtarılmış olur. Âyni zamanda san'at eserlerinin kontrolu gibi san'at müntesiblerinin. de tasnif ve tensikile de iş bir kat daha ta- mamlanmış olur. Böylece san'atkârlar ilim ve tekniğe ehemmiyet vermeğe a- lıştırılacağı gibi musikimiz de şahsi ve nefsi zevklere kurban olmaktan kurtarı- lır. Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar kendi kendine bırakılmış zavallı bir meslek yoöktur. — Halbuki bu meslek erbabı inkılâbımı- zın en mühim ve mutena kısmını tamam- lamak vazifesini üzerlerine almış bulu - nuyorlar. Türk musikisinde inkılâp başlamıştır. Yalnız rejimin yüksek irşadları ile gar- sedilen bu san'at fidanı daha henüz mey- va çağına girmiş değildir. Yukarıdanberi izaha çalıştığım şekil ve mahiyette alınacak tedbirler bu nazik fidanın çabuk boylanması ve semere ver- mesi için alınması mutlak icap eden ted- Fsint 8 n L — ARADIKLARIMIZ | Bir otomobilim Var | Yazan : Salâhattin Enis Başka bir yazımda bu nakil vasıtası için «ölüm silindiri» tâbirin kullanmış- tım, ÖO zaman bu- nu — kullanırken bendeki ruhi ha - let, tel dolaptaki ciğere yetişemiyen kedinin ona: «Pis ve kokrmeuş!..» de- mesinden — fark - sızdı. Serde gaze - tecilik var ve arkamda yumurta küfesi yok, ya... Bu yazımda da onun lehinde bulunacağım. Her şeyden evvel şu noktayı itiraf et- mem İâzımdır: Onun koltuklarındaki kuş tüyü yumu- şaklığı, ne sizin apartımanınızdaki kol- tukta; ne benim evimdeki kanapede var- dir. İnsan onun içine oturmuyor, adetâ cehennemi sıcak bir havada serin bir banyoya nasıl tatlı bir mesti iles gömü- lürse, tipkı o mestiye benzer bir haz ile oraya gömülüyoör. - — Sokaklardan - geşiçinin: esen - rüzgâr- dan, durüşünun - bir. teylân - duruşundan farkı yok.-Pırıl pırıl camiları, gicir. gicir döşemelerile ey benim -nuru didem oto- mobil!.. Bir de siz; bünün -yanında pay- tonu, kupayı, talika arabasını düşününüz ve göz önüne getiriniz. İki beygirin güç- lükle çektiği bu acayib gerdünenin için- deki insanin sallantıdan barsakları ağzı- na gelir, tekerleklerin gürültüsü kulak- ları sağırlaştırır, sert ve dik kanapelerin- de ise insan nasıl oturacağını şaşırır. Ö- tomobilin rahatlığı, sür'ati yanında bu hal ve şeklile bu vasıtalara pekâlâ bir egerdünei azab» diyebiliriz. Filhakika diyeceksiniz ki fena yollar- da otomobil de zıplamalar yağiyor ve | sallanıyor; öyle sallantıya can feda ol- nedir? Biz sana derdimize deva ol di-| sun!,. Böyle sallantıda insan sarsılmıyor. Rahatsız ve sersem olmuyor; bilâkis ya- tağı kuştüyü, yastığı küştüyü, — yorganı kuştüyü, hafif bir hamakta hüuzuz ve neş'e içinde sallanır gibi derin bir haz ve inşirah duyuyor. Sonra diyeceksiniz ki arabanın teker- lek gürültüsü olduğu gibi bunun da kor- na gürültüsü var. Daha iyi ya... Onun kornası, yalnız kendisine yol açmakla kalmiyor, üstelik halk, bir kalantorun da gelmekte oldu - ğunu onun sesinden anlıyor, o, bu sesile kendisine yol açıyor, herkesten üstün bir mürur hakkı kazanıyor. Ey otomobil, ey irice bir eşek kamet ve cesametinde ve fakat kalbinde on beygirin, on sekiz beygirin kuvvetini taşıyan medeni ve madeni hayvan!.. Sefil arabayı, biçare atı, zavallı eşeği, kimsesiz katırı, ve ni- hayet bu sürü sürü iptidai vasıtaları se- fil ve perişan bıraktığın ve bu yüzden geçinen yüzlerce ve binlerce ve binlerce aileyi muzmahil ve mahvettiğin için yer- den göğe kadar haz ve iftihar duyabilir- ,'sin, Devir senin, devran senin, an senin, şan ve itilâ senin, hulâsa her şey senin... Senin kornan önünde, tekerleğin önün- de, şasinin önünde, gözleri kamaştıran keskin fenerlerin önünde hepimiz rüküa kapanmalı, secde etmeli ve senin bir fen mucizesi olduğunü kabul eylemeliyiz. Onun için şoförüme kat'i tembihim şu- dur: Yağmurlu havalarda caddelerde, yağ- murların husule getirdiği gölcüklerin üs- tünden hızlı geç. Aman, — merhamet tanıma!.. Bilemezsiniz. bu, ne güzel bir manzaradır. Böyle yerlerde, otomobi- limin penceresine doğru lütfen başımı çevirir ve bakarım. Otomobilimin lâstik- lerinin fırlattığı zifosun, etrafta husule getirdiği panik, çok enfes ve eğlencelidir. O zaman sokakta yürüyen şu ufak tefek kimseler yok mu, öyle bir kaçışır, bir ka- çışır, bir kaçışırlar ki gülmekten kırılı- rım. Bununla beraber munsifane olarak söyliyeyim ki ben, çok demokrat bir ada- mım: Caddelerden geçerken, herkesin niçin bir otomobili olmadığını düşünerek çok zaman yüreğimin için için sızladığını duyarım. Ve sonra şu geçtiğim caddenin sağ ve sol kaldırımlarındaki karıncala- rın birer otomobili olduğunu tahayyül (Devamı 9 uncu sayfada) -Bir otomobilim olsaydı “Yazan : İsmet Hulüsi — Bir ötomobilim olsaydı! , Diyordum, komşu evin bozuk düzen gramofonunda bir ses çıktı: - «ÂAh olamaz, ah olamaz!» — Hay zembe - reği kırılasıca! Dedim ve pen- ceremi — kapadım. | Bir otomobilim olsaydı ben ne olurdum? İşte şimdi bunu düşünüyorum. Herhalde bü*- tün yaşayışım değişirdi. Bir otomobil ba- na bugünkü hayatımda eksik olan hef şeyi temin ederdi. Bir otomobilim olsaydı, en lüks apar- tımanda oturur; en mükemmel lokanta* da karnımı doyurur, en iyi terzinin dik- tiği kostümleri giyer, en mühteşem ba- lolarda eğlenir, ve en güzel- kadınlarla kur yapardım. — Bütün bunlar paraya mütevakkıf! Diyeceksiniz. Hayır bütün bunlar pâ- raya değil bir tek lüks otomoabile müte- vakkıftır. Paraya mütevakkıf olan şey:» yalnız o otomobil.. Bir kere otomobili; al- dıktan sonra ötesi kolay. Meselâ bir lüks otomobilim olsaydı. Lüks bir apartıman kiralamaktan çekin- mezdim. Aylığı vermesem de apartımali sahibi istemiye cesaret edemezdi. O, şöy" le düşünürdü: — Lüks otomabili olan bir adam apar- tımanın kirasını iç edecek değildir yal.. Lokantaya girerdim. Karnımi doyü- rurdum. Garsonu çağırırdım. Elimi cebi- me sokardım: — Cüzdanımı acaba otomobilde mi u- nuttum, Bir bakıversene, ğ Garson giderdi. Otomobile bakar; dö- nerdi: — Yaok bayım, — Şu halde evde bırakmış olacağım.. Bir telefonunuz varsa telefon edeyim. Yediğim yemeğin parasını vermeden 10- kantadan çıkmam yal!. Garson ellerini uğuştururdu: — Âman bayım ne zarar var, bir baş- ka zaman verirsiniz, Lokanta sahibi gelir, bir kabahat işle” miş gibi ezile büzüle: — Rica ederim bayım. Ne münasebet başka zaman ödersiniz. — Peki, veririm, yarın geçerken veri- rim. — Her ne vakit isterseniz, lokanta $İ- zin! Otomobilime biner. Uzaklaşırdım. Ta- bit bir daha da o lokantaya uğramazdım: Şehirde lokanta kıtlığı mı var? Ertesi günü de bir başkasına giderdim. Elbiselerimi en iyi terzi dikerdi. Tabil taksitlerini ödemezdim ve terzi icrayâ müracaat edemezdi. Çünkü benim gibi lüks otomobilli bir adamdan sened iste“ miye yüzü tutmazdı. En muhteşem balolara giderdim. Ney€ gitmiyeyim? Ne para lâzım, ne pul, n© de bilet! Lüks ötomobil balo verilen ye” rin kapısında durduğu zaman bilet so0f* mak münasebetsizliğini yapmıya kil kendinde cesaret bulur ki? En güzel kadınlarla kur yapabileceğimı şunun bunun kavun karpuz yiyebilece” ği, su içebileceği kadar basit bir şey. C: tomobil bu.. Hani miknatıs iğneyi nasil çeker. * : Bir otomobilim olsaydı, dünyanın e» mes'ud adamı olürdüm. Bugün Boğazâ yarın Floryaya, öbürgün Avrupanın bik mem hangi şehrine giderdim, Tramvaya binenler gözümde küçülürler, yaya gezeh ler hiç görünmez olurlardı, Bir otomob” lim olsaydı, ben bugünkü İsmet Hulüsir bu İsmet Hulüsilikten çıkar, büsbütü? başka bir İsmet Hulüsi olurdum. Sayın kariim.. Otomobilim olı'nadl_ğıua sen de sevinmelisin. Çünkü benim bir © tomobilim olsaydı, sizi güldürmek ..içın mevzu aramak işini bırakır, gönlügğı__ eğlendirecek yer aramak sevdasına şerdim. Ve senin velinimetim olduğunu inkâr eder, seni otomobilimin tekerlef” leri altında ezmek için fırsat kollardım İyi ki-otomobilim yok! ' t . İsmet Hulüsi zek çekerse otomobil de öylece güzel kadın!