30 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SONİ'VPOSTVA” h 30 MUSİKİ| İthamlara cevap Yazan: Bestekâr Sadetlin Kaynak Bugünlerde, musikimiz, gene hücum- lara uğrayıp durmaktadır. Bazı edibleri- miz, bugün halka dinletilen şarkılarm bzstelerinde san'at kıymeti bulamıyor- larmış. Ben, bugün ağızlarda dolaşan nağme- 1 len çoğunun bestekârı bulunmak sıfa- t >, bu ithamdan şahsıma bir tariz his- Bi çıkarıyorum. Bu ediblerden her biri, bugünkü mu- s'kimizi istihfafkâr birer sıfatla anıyoı- lar. ' Kimisi «bahçe musikisi», kimisi «alkı- lik musiki», kimisi «emezbaha musikısi» diyor. Bazıları musikimizi iğneli fıçıya ben- z-'iyorlar, Bazıları da, musik'mizin ar- tık ilerlemek imkânlarından mahrum bu- lunduğunu iddia ediyorlar. Musiki, dünyanın her köşesinde, insan- avın ruhlarma, hislerine vuran bir san'- â. Hi Halbuki, musikimize verilen istihfaf- kâr sıfatların, ve musikimiz aleyhinde Ortaya atılan iddiaların bolluğundan an- laşılmaktadır ki, musiki bizde maalesef br çok kimselerin Truhlarına, hislerine Geğil, kafalarına ve çenelerine vurmak- tedır. Bin düşünüp bir söyliyecekierine, Lbir düşünüp bin söylüyorlar. Bu mevzu etrafında intişar etmiş bü- tün ithamları, iddiaları dikkatle okudum. Fakat niyetlerini, arzularını sezmek im- kânını maalesef bulamadım. Musikimizin, içki içilen yerlerden kal- dırılmasını mı istiyorlar? Ben şahsan büna muarız değilim. Çün- kü alaturka musikinin, ayakta durmak İicin, içki şişelerinden birer kol değreği- na, ve içki masalarından biter desteğe muhtaç olmadığına kaniim. Fakat eğer, bugünkü şeklinde rağbet gören musiki, diğer 'şekilde rağbet gör- mez, ve elemanlarını geçindirmezse, aciz ve kusur gene bestekârın ve san'atkârın omuzlarına mi yüklenecek? Musikimizi, içkisiz mahfellerde, mahal- lerde dinletmek yolları da denenmedi de- ğil, Bir çok değerli san'atkârlar, bir mey- hane sahnesine çıkmamak için bir çok güçlüklere göğüs ' gerdiler. Bu san'at fedailerinin en başında Nev- resi hatırlıyabiliriz. Belediyenin yardı- mile sahib olabildiği bir çukura beş dos- tunun omuzunda götürülmükten sonra rabbilut sıfatını alâan koca san'atkâr, bir içkili gazino sahnesinde. mızrap sâaliama- mak için bütün ömrünü sefalet içinde geçirdi. Fakat musikimiz, Nevresin bu muka- vemetinden, bu asil teannüdünden, bu san'atkârâne fedakârlığından, bu yolda çektiği kahırlardan, - Nevresi vaktinden çok erken kaybetmekten başka ne kazan- f dı? Ne kazanabilirdi? Bilmem, müsikimizin bugünkü haline bir Hilâliahzarcı gözile bakan bu edibler, bu suale cevab bulabilirler mi? Bir heyecan nehrini, dilenilen yere a- kıtabilmek için ona bir yol, bir yatak aç- mak lâzımdır. : Halbuki mecrası ve hedefi malüm ol- mıyan musikimiz bugün, her bulduğu boşluğa akan bir serseri sel halindedir. Bu vaziyette, o ediblerin, bugünün bes- tekârlarını tenkid etmeleri bence, titiz bir. müşterinin, arabasını henüz tâmir görmemiş bir yolda süren hir şoföre sar- sıntıdan 'şikâyete kalkışmasına benzer. Ben buna rağmen, bilâtevazu söyliye- bilirim ki, bugünün bestekârı, bugünün san'atkârı, bu toprağın yetiştirdiği kıy- metlerin en fazla iftihar vericileri ara- sında sayılmalıdır. Çünkü musiki, bir milletin ruhi ihti- yacını doyurmakla mükellettir. Bugün, elemanları iyi seçilmiş çalgılı gazinoların dolup boşalmasından da an- laşılmaktadır ki, : bugünkü musikimiz, -eksiklerine, kusurlarına rağmen- halk indinde müteber sayılmaktadır. Yan, va- zifesini lâyıkile görebilmektedir. Bu da gösterir ki, bugünün musiki ae ae — İ 08 00 & GÖNÜL İSLERİ | b & Akhşam güneşi Tehlikelidir Teyzeciğim, Kanıği Ben 40 yaşında, saçları beyazlanmış bir adamım. Evliyim, Üç tane de ço- cığun babasıyım. Mali vaziyetim mü- Bait, dişardan bakanlar tarafından mes'ut sayılırım, fakat değilim. Bu- nun tek bir sebebi var; karımı sevmi- yorum. -Hayat aşk çılgınlıklarından kurtul- ma safhasıma girmiş bir erkek için artık bu mesele sayılmaz, diyebilirsi- niz, netekim ben de öyle diyorum, bir şey söylemeksizin, kimseye şikâyet etmeksizin çekip gidiyorum. Fakat kalbimde birdenbire fırtına koptu: Ben 15 yil evvel başka bir genç kız- la evlenecektim, ona bir şey söylemek- sizin aşkını kalbimde saklıyordum. Kendisinin de ailesinin de müvafa - katini alabilirdim. Almadım, o zaman parasızdım, o da fakirdi, korktum. Aradan zaman geçti, ben başkı bir kızla evlendim, o başka bir erkeğe vardı. Birbirimizi tam 15 yıl kaybet - sik. Beni biliyorsunuz, söyledim. ""-s'ut değilim, ona gelince: Şimdi zengin bir adamın karısıdır. İki çocuk annesidir. Ve sanırım ki mes'uttur. Bunu tesa « ÜYüfen uğradığım bir ailenin salonunda gördüğüm zaman öğrendim. Nezaket . icabı bir kaç cümle taat' et- tik. Gözlerinde derin bir tecessüs var * dı. Karımı sordu, çocuklarımı sordü, görmek istedi. Müphem bir cevanla karşıladım. -İstemiyorüm - görmesini, » #anışmalarını.. “küçük düşeceğim.. tim, bu tesadüften bedbaht oldum. rTınızın yaptıkları gibi sormıyacağıra, ne yapayım, demiyeceğim, biliyorum ki yapılacak hiç bir şey yok.. hayatımı mahvetmiştim, yalnız bunu söylemek var, dert yanmak var.» Yukarıya aynen geçirdiğim bu mek- tubu İzmirden aldım. Okuyucum ben- den tavsiye istemiyor, bundan dolavı kendisine müteşekkirim, beni müşkül bir vaziyette bırakmamış oldu, fakat kendisine sormak isterim: Sevdiğini sandığı 15 sene genç kızı alsaydı slacak mı idi? Şimdi bu aile salonunda gördüğü - nüz mütebessim bir genç kadındır, bir salon kadınıdır; bu kadın alnının ar- kasında ne saklıyor, evinde nasildır bilir misiniz? «Aziz okuyucum, gönlünün bu masa- lını eskiden okunup ta bir kenara a- tılmış bir roman say, karının siması ar- kasında çocuklarının yüzlerini görme- ye çalış ve unutma: Aksam - güneşi- tehlikelidir. .a banâ öyle geliyor ki Demin mes'ut olmadığımı söylemiş- sonra büsbütün Teyzeciğim, size bir çok okuyucula- * evvelki muhakkat mes'ut TEYZE HÂDİSELER KARSISINDA Meyvalara dair Sordular: — Meyvayi memnua niye derler? Cevap verdim: — Bir kilosu altmiş kuruştan fazlaya satılan meyvalara derler. * Karpuz lezzetli bir meyvadır. Fakat kar, buzun içinde durmuş olması şartile,, * Ayyaşa sordum: — Rezakiyi sever misin? Cevap verdi: — «Ez»>» i olmazsa severim, * İncir, meyvaların içinde çiçekten en fazla hoşlanananidır. Lâleyi göster, he - men ağacından kopup içine düşsün! * Plâjlarda yenilecek en münasip mey - va bence kara üzümdür. * Oğlum, öğle sıcağında bağa girmiş; ü- züm yiyordu.. seslendim: — Güneşte üzüm koparıp yeme, diye sana kaç defa tembih ettim. Oğlum cevap verdi: geniş kenarlı hasır şapkami var. * Bahçemde bir çok yemiş ağaçları var. Bir dostum gördü: — Bahçeye korkuluk koysana! dedi. bahçede geziyor. * va var, ÂAdıni sordum, — Bu meyvanın adı nedir? Güldü: lar bile bilirler. Ben de güldüm: — Ben de onun için sana sordum ya! * Manava gittim.. — Sizin dükkânda armüt mı? Manav yüzüme baktı: biz onun adına müşteri deriz. * Oğlum komşunün bahçesinden elma koparmış.. darıldım: — Koparmadım. Dedi, kızdım: — Yalan söyleme, dedim, çok fena şeydir. Sordu: — Baba yalancılık mı daha fena, yoksa hırsızlık mı? İsmet Hulüsi yalancılık san'atkârları, bu muhterem ediblerden birinin söylediği gibi, meyhaneci ile or- tak çalışmıyorlar. Bilâkis onlar, musiki zevkleri, asgari ile azami arasında değişen muhtelif din- leyicilerj aynı çatı altında mümkün mer- tebe tatmin etmenin çarelerini araştırı- yorlar. Ve buluyorlar da... Ve unutulmasın ki, onlar, çok güç işi görürken, henüz rotası çizilmemiş olan musiki teknesinin içinde istikametlerini, sade kendi hislerine, tecrübelerine, iz'an- larına istinad ederek tayin ediyorlar. E- ğer onlar, bu keşmekeş içinde hem de bir meyhane çatısı altında, zevkierinin ruhlarına yular takmamış sarhoşlardan tutun da, zevkleri kıldan ince kesilmiş dinleyicilere varıncaya kadar, her çeşid müşterinin yüzünü güldürebiliyorlarsa, bu tenkide değil, takdire lâyık bir zafer- dir kanaatindeyim. : Unutulmasın ki, san'atkâr, eserlerile geçinmek mecburiyetindedir. Bugün, bir çalgılı gazinoda, musiki din lemek için 50 lira masrafa girmekten çe- kinmiyenler bile var. Halbuki, içkisiz yerlerde verilen san'- atkârâne konserlerin ellişer kuruştan sa- tılan biletleri müşteri bulamıyor. Hem birinci musiki ziyafeti her gece müşteri buluyor, ve bu ikincisi ayda yıl- da bir defa çekildiği halde rağbetsiz ka- liyor. Binaenaleyh, biz, san'at kıymeti üstün eserler verebilmek için, kalabalığa hitab eden nağmeler de yaratmak zaruretinde- yiz, Faraza Yanık Ömer bizi besliyor. Biz de sondan kazandığımızla san'ati besle- miye çabalıyoruz. Yani bu ediblerin aşa- Bilik buldukları halk eserleri, san'a: kıys” — Güneşte yemiyorum baba, başımda — Lüzumu yok, dedim, karım her gün Komşumun bahçesinde bir cins mey - bilmiyorum. Kendisine — Bilmiyor musun, bunun adını aptal- bulunmaz — Arada sırada bulunur, dedi, fakat Deniz ve Denizcilik : Okyanus derinliklerinde » x» * 1872 de İngilizlerin Çellenger gemisinin yaptığı seyahat dört sene tehlikeler içinde geçti ve dört yıl Okyanuslarıdaki hayat ve hayvanlar tetkik edildi Yazan : 400 senedenberi gemiler dünyadaki de- nizlerin her köşesine, her bucağına girip çıkıyorlar ve bugün, buzlu kutup mınta- kaları hariç olmak üzere, haritası çıka - rılmamış derinlikleri ölçülmemiş deniz parçası kalmamıştır diyebiliriz. Lâkin Okyanusların dibindeki hayat ve hayvanlar meselesine gelince (Oseanoğ- 'rafi) ismi verilen bu fen henüz pek ye- nidir ve bütün fenlerin en genci olup yaşı henüz yüz rakamını dolduramamış- tır. 1872-76 yılları araşında İngiliz donan - masına mensup «Çellencer» — ismindeki buharlı korvetin dört sene süren tetkik üzere denizlerin derinlikleri ölçülmüş, Okyanusların yatakları ve derinliklerde yaşıyan hayvanların mahiyeti öğrenil - miştir. Bu işi bir kelime ile'anlatmak için di- yeceğiz ki bugünkü denizciliğin en bü- yük yardımcılarından birisi olan- (derin sular iskandili) çok ehemmiyetli bir de- niz fennidir ve bu fennin ehemmiyeti gün geçtikçe anlaşılmaktadır. İnsan oğlu Okyanusların - yataklarına kablolar döşemeği - düşündüğü zaman kabloyu döşeyeceği yerin mahiyetini iyi- ce tetkik etmek istedi ve işte İngilizlerin Çellencer sefinei hümayunu bu - yüzden sefere çıkarıldığı gibi (oseanografi) ilmi de böyle doğmuş oldu. (2306) tonilâto maimahrecinde ahşap bir korvet olan «Çellencer» heyeti sefe- riye emrine verildiği zaman gemide bir lâboratuvar, mükemmel bir fotoğraf ka- ranlık odası ve daha bir.çok fanni tertibat vücuda getirilmiş, muhtelif derinlik - lerden alınacak suların hemen tahlili için icap eden âletler büyük -bir itina ile te- darik ve yalpadan kırılıp müteessir ol - mıyacak bir,şekilde mevkii mahsuslarına. yerleştirilmişti. . Üst güverteye iskandil âletlerini idare edecek (18) beygir kuvvetinde bir bu - har makinesi konulması da ihmal edil - medi. O zamanlar iskandil için piyano teli kullanmak henüz bilinmediğinden kuvvetli demir ve kendir halatlar bu iş- te kullanılacaktı. Her şey hazır!.. Her şey hazırlandıktan sonra- «Çellen- cer>» 1872 yılı ikinci teşrininin on beşinci günü (Sehecrness) limanından yola çıktı ve (Portsmut) a uğrayıp pusulalarını da kontrol ettirmeyi ihmal etmedi. Artık bütün dünya ilim âleminin dört gözle beklediği bu fenni sefere başlamış oluyordu. Geminin süvariliğine İngiliz bahriyesinin en meşhur denizcilerinden kaptan (G. Nares) tayin edilmişti. Diğer zabitler ve efrat ta en güzideleri arasın- dan seçilmişti. Çellencer fena hava yüzünden dokuz gün iskandil yapamadı ve ilk iskandil işi İspanyada (Vigo) nun batısında yapıldı. meti üstün olan eşerlere velinimetlik e- diyorlar. . j Zira maalesef, bu üstad ediblerden bi- risi gibi «havada ağır ağır sallanan tem- kinli, vakur edali) musiki arıyanlarımız, bugünün san'atkârlarını rağbetlerile ya- şatabilecek mikdarda değildirler... seyahati sırasındadır ki, ilk defa olmak ' Ahmet Cemalettin Sarac;ığlu a İngiliz korveti (Lisbon) limanını zİ- yaret ettiği zaman Portekiz kralı gelip resmen gemiyi ziyaret etmişti. (Çellincer) iskandillerine devam et- tikçe tuhaf ve acayip deniz mahlükları da elde ediliyordu. Gözleri fırlak acayip balıklar, o zamana kadar görülmemiş de- niz hayvanları, fosforlu bir ışık saçan mahlükat korvetteki âlimleri olduğu ka- dar, bu keşifler duyuldukça, bütün dün- yayı hayret ve taaccüp içinde bırakıyor- du. İskandil kolay bir iş değil Denizde iskandil öyle zannettiğin ka « dar.kolay bir iş değildir, aziz kari... Bir kere yelkenli bir teknenin iskan dil yapmasına hemen hemen imkâr, yoktur. Çünkü yelken Üzerinde bir ge“ mi , mıhlanmış gibi bir noktada dura * maz. Halbuki iskandil yapan bir gemi - nin istenildiği zaman seyyar, istenildiği zaman sabit olması lâzımdır. yor ve makinesini çalıştırmax de uzun sürüyordu. dan ibaretti. Geminin provası rüzgâra karşı: olmak üzere staper ediliyor, sonra termometre- kandil denize indiriliyordu. İskandil salıverilince Çellencer yavaş yavaş ilerliyor ve bu suretle denizin di- bini taramak mümkün oluyordu. merak ve kaynaşma oluyordu. Bü 'suretle Atlas'Okyanusunda da İs * künet ve intizamla çalışmasına devam €“ diyordu. 'bir yelkenliyi kurtardı. mışlardı. Çellencer bu boş ve direksiz tekney$ rastgelince onu yedeğine aldı ve bir 1 mana getirdi. (Bermuda) yakininde he yeti seferiye iki kıymetli” termometre kaybetti. Bu âletler (3865) kolaç derin: liğe inince suların tazyikinden içeriye doğru —çökmüşler, — parçalanmışlardı. (Bermuda) 'dan (Halifaks) a gidildi V€ yolda (golf strim) cereyanı geçildi. BU - cereyan üzerinde yapılan tetkikler göSt terdi (golf strim) günde kırk mil sür'atl4 akmaktadır ve takriben (60) mil genis” liğindedir. : Sıcaklık — derecesine — gelince strim) akıntısı suları Okyanusun kon” şu sularından vasati olarak sekiz derect daha sıcaktır. : Gönüllü sürgünler (Çellencer) bu dört senelik bilgi seyâ* (goll hatinde takip ettiği rotalar bir harita U* ; Sadattin Kammak (Devamı İl inci sayfada) Bu itibarla seyahatinin büyük bir kis '« mını yelkenle yapan' «Çellencer» iskani * dil başladı mı yelkenlerini mayna edi *” süretile seyrediyordu. Sonra iskandil ameliyesi . Bu gemide yapılan en derin su iskan- dil başlangıcından sonuna kadar üç saat devam etmişti. İskandil ameliyesi şun « ler, derinliklerden su nümüunesi- almıya mahsus şişelerim takılı bulünduğu is « İskandil gemiye alınınca zuhur edecek - tuhaf ve atayip hayvanlariı görmek için - zabitan ve efrat “arasında umumi- bir kandiller yapıldı. Heyeti seferiye sü - Çellencer bu uzun tetkik sevahati €S“ * nasında «Varuna» isminde (1300) tonluk - Bu geminin fırtınadan mizena ve ana direği uçmuş, yelkenleri parçalanmıştı. - Tayfa gemiyi terkedip filikalarla kaç ** aA W A & ” B L -- avyor — isi #4 isi H HH m ö M M Öü

Bu sayıdan diğer sayfalar: