30 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

30 Ağustos 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ Son Posta , nın edebi tefrikası 117 Yazan; SELÂMİ İZZET — Yandaki odays geçelim, mi7,. düşman olmuştum. Ama hayır, Gönül — Geçelim Berna, de Bernaya acıdığı için ne yapacağını Berna kapının yanındaki duvarı ter-| şaşırmış - olacak.. oBernada puslayı cih etti, duvara arka veren kanapeye 0-| kaybetmiş, hem hastalıklı, hem âşık, turduk. Bir elini dizime, bir elini deşhem ümitsiz, üstelik aşkını takviye €- elimin üstüne koydu: diyorlar... Ama bir türlü inanamıyor, — Sevim, dedi, senden akıl danışa-İinanmak İstemiyor. Bugün de bana ge- tağım.., Tiyor, benden kuvvet istiyor. Benden Gözlerimi dört açtım: âlacağı cevaplar onü bir kere daha ha- — Sen aklı başında adamsin... — Zannettiğiniz kadar değil... Sen © © gösterdin. Bugün de senin kardeşce na- © öihatine mühtacım... Beni bir delilik “yapmaktan kurtarırsın belki; t — Delilik mi yapacaksın? * Gülümsüyor, işi alaya vuruyordum ama, bir tehlike karşısında olduğumu Bamıştı. Onu, Gönül ile başbaşa gördü. güm günkü hissiyatımda aldanmadığı- mı anlıyordum. Bir anda, ablamdan için Için dilediğim özürü geri almağı ve ge- ne ona için için düşman kesilmeği kur- © (dum. Herkes, hattâ Mazlum bile neyse © ama, bu hasta çocuğu Taha* bırakmalıy- © dı... Yeryüzünde bu derece kalbsiz !n- sanların yaşamaları insanlık namma Şaşılacak şeydi. Mademki insan natık ve müdrik olan bir hayvandır, ablamın #draki nerede kalıyor?... Kalbi, merha- meti demiyeyim, fakat idraki olan bır insan, Berna gibi bir adamın gönlü ile oynar mı?. Bu düşünceler bir saniyede beynimi kurcaladı; ama hep gülümsüyorum. © Berna da gülümsüyor, Gülümsüyor a- © ma, yüzündeki kıvrımlar» ağlıyormuş © hissini veriyor: Her gülüşü sanki kal - © binde yeni bir yara açıyor. Hem söylemek, hem de söylememek — İster gibi, önüne bakarak, gözlerini -is- » karpinlerinin ucundan ayırmadan de. vam etti: E — Belki de aklımdan geçen bir deli- İkten başka bir şey değildir ...Ne bile- yim... Bir zamanlar bastaydım, hoya- İ tımdan ümidi kesmiştim... Aşk şöyle dursun, dostluğa bile inanmıyordum; beni arkadaş gibi olsun sevemezler, ne- rede kaldı ki, âşık gibi sevecekler di- yordum. Herkesten uzak duruyor, ken- dimi kimseye alıştırmıyordum. Bugün- &e hissiyalım değişti... Artık iyileştim, hele ciğerlerimde hiç bir ârıza kalmadı, © doktorlar çok uzun yaşıyacağıma sened . weriyorlar... Bu sözün nereye varacağını anlar gi- bi oluyor, mevzuu değiştirmek istiyo. yorum: — Ne mutlu sana Berna, doğrusu se- vindim, bana büyük bir müjde veri - yorsun.. O söylediklerimi duymuyormuş gibi anlatıyor: i -— Hayatımın kurtulduğuna şükredip bu sandete kanaat getirmeliyim değil mi?. Doğrusu budur. Fakat insan bir — türlü doymak bilmez, saadete kanaat- © kâr değildir, her zaman elde edemiye- © ceği şeyleri ister, gözü orlardadır ve onları elde etmedikçe mes'ut. olduğunu anlıyamaz... Bunları sana, uzun za - yeandır gönlümde beslediğim, bir türlü dışa vuramadığım bir emelimi izah için anlatıyorum... Kalbimde bir sır va Se- vim, senelerdenberi bağrımda büyüt- tüğüm bu sır bir emeldir. Bir emel ki, © artık gizleyemiyeceğim. Senelerdenbe. (© ri bir kızı seviyorum Sevim... Ne der- | e Bu suale ne cevap verebilirdim! Ne âivebilirdim — Hakkındır dedim, elbette ki seve- | cektin. Sevmişsin, iyi ya. ; — Peki âma ona bu aşkımı ifiraf e- ir miyim?. Onunla evlenmek is * i söyler o da kabul ederse ev- Jenebilir miyim . Ne de olsa hayatımı güç kurtarmış olan bir adamım... Ev- Jenmeğe hakkım var mı? | Bernanın hali yürekler acısı, o ko-| muşurken yüreğim parça parça oluyor, 'bu merhameti: tesiri altında: — Neden olmasın? dedim. Tekrar gözlerimin önüne, Gönül ile başbaşa konuşmaları geldi. Herhalde Gönüle aşkını ima etmiş, Gönül de onu kırmamak, özmemek için ümit verecek bir tavır takınmış olacak... Bu ümidi oj gece Bernanın gözlerinde okumuştum. | Bern fad üzerine ablama yata kavuşturacak. — Demek bu saadet hakkımdır öyle bana her zaman, her fırsatta kardeşlik mi? — Elbette..; SON POSTA /SON POSTA İ | | TARİK | i TEFRİKASI Dalikanlı oserbestisine (okavuşunca rahat mi duracaklı? Onun bütün işi gü- cü kızının peşinde koşmak olacak.. bel- ki de babasını, kızını almak için olmasa bile kendisinin hapiste yatmasının in» tikamını almak. bahanesile harbe sü- — Demek ben de evlenebilirim, bir rükliyecekti, Samın kuvvetleri ile başa yuva kurabilirim? — Tabii, — Demek beni de seven bulunur? — Neden bulunmasın Berna? İstik- sezmiştim, kalbim küt küt atmağa baş-| bali kimse bilmez, fakat bugün de sana kimse: Evlenemezsin, sevilemezsin, yu- va kurmağa hakkın yoktur diyemez... e Kolunu kanadını kırıp onu yese dü-| KIZını çok sevdiği için onu öldüremez- şürmemeğe çalışmakla beraber; kaça- maklı cevap veriyorum. « İstikbal kimse bilmez» sözüm nazarı dikkatini celbetti: — Doktorlar beni temin ettiler Se-| © halde, işi geciktirmiye vakti yoktu. vim... — Şu hâlde tereddüt etme, hayatını düzelt, evlen, mes'ut ol — Benim de gayem bu. — Sevdiğin kız aşkından haberdar mı? Ona bir şey ihsas ettin mi? — Zannediyorum; onunla da şimdi seninle konuştuğum gibi konuştum, ayni şeyleri konuştuk. Birdenbire ürperdim: — Ne... Zaman?.. Çok oldu mu? — Hayır, Korktuğum başıma geliyordu. Ber - nanın Gönülü sevdiğini bildiğim halde, konuşmamızın - sonunda Gönül ismi söyleneceğine emin olduğum halde, bel ki başkasıdır, ümidile övünüyordum. Malümya insan korkunç hakikatlerden daima kaçar; korkunç hakikatlere göz yumar... Her an, biraz daha somurttuğumu, kaşlarımın biraz daha çatıldığını his - ediyordum. Berna gözlerini bana dik- miş, soracaklarımı bekliyordu. Sorma- mı istiyordu. Nihayet sordum: — Herhalde Gönülü sevmiyorsun de-| yere yakin bulunduğuna zahib olacak.. ilmi? Berna atıldı, iki elime sarıldı; — Ta kendisi dedi, Gönülü seviyo »| ki dünyayı boylıyacak. rum, senelerdenberi Gönüle âşığım... Kendimi tutamadım; — İşte bu olamaz, işte bu imkânsız! Bunu âdetâ haykırdım, Berna kısık bir sesle mırıldandı: — Neden imkânsız olsun Sevim? Gözlerini sinirli sinirli kırpıştırıyor- du: — O bana cesaret verdi, ümidimi art- tırdı. Biraz evvel, daha şimdi siz de., — Ben söylediklerimi geri almıyo - rum Berna... Evlenmek, sevmek, sevil. mek, hakkındır, Saadete müstahaksın, Jâyiksin... Ama Gönülden vazgeç... Bu sevdayı kalbinden söküp at... Geç kal madan hislerinden rücu et... — Öyleyse bir bildiğin var?, — Hiç bir bildiğim yok. Ablam nişanlandığını gizlendiğini istediği için söylemiyordum. (Arkas var) Nöbetçi Eczaneler a. gece nöbetçi olan eczaneler şunlar - İstanbul cihetindekiler. Aksarayda: (Ziya Nur). Alemdarda! (Eşref Neşet). Beyazısta: (Haydar). Sa. matyada: (Rıdvan). Eminönünde: (A- minasya). Eyüpte: ( Wif Beşir). Fenerde! (Vitali). Şehremininde: (Nazım). Şeh - zadebaşında: (Hamdi). Karagümrükte: (Kemal). Küçükpazarda: (Hulüsi), Ba - kırküyünde: (İstipan). Beyoğlu cihetindekiler: Tünelbaşında: (Matkoviç), Yüksekkal - dırımda: V2 gözimel Galatada: (Mer- kez). Tal : (Kemal - Kabul), Şişli- gele ii Beşiktaşta: (Süleyman Re- cep), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalarda: Üsküdarda: (İskelebayı). Sarıyerde: man). Kadıköyünde: (Moda), (Merkez), Büyüksdada: (Şinasi Rısa), Heybelide: (Tanaş). : tüzerine bir fevkalâdelik göstermedi. O, dı. Kulenin kapısı da gece gündüz çıkamazdı. Arazisi baştanbaşa istilâya uğrardı. O zaman, kendisi ülse bile ai- lesi esir olurdu. Zâ) de bu suretle gme. line kavuşurdu. Derebeyi.. meselenin cezri şekilde halli için husumet unsurlarını ortadan kaldırmaktan başka çare bulamıyordu. di. Zâli, göz göre göre öldürmekten de korkuyordu, Sam, yakında Zabulista- na avdet edecekti. Oğlunu tahliye et- mediğini görünce üzerine yürüyecekti. Derebeyi.. bir gün, işi esasından hal- ledecek bir çare buldu: Zâle, kendi eli- le firar imkânını hazırlamak. bu su- retle onun vücudünü ortadan kaldır. mak... Derebeyi.. bir gün, Zâli muhafazaya memur olan gardiyanı çağırdı. Ona, Zâ- lin kule içinde gezmesine müsaade et- mesini.. onunla ahbab olmasını.. bir gün de kaçmıya teşvik etmesini söyledi. Zâl. hiç şüphesiz kaçmıya can ata- caktı. O zaman, kendisine mes'üliyet gelmemesi - için pencereden uçuruma İnmesinden başka çare olmadığını.. bu- nun için de uçurumun dibine kadar u- zanacak ipi temin edeceğini bildirme- sini tenbih etti. Derebeyinin kurduğu plâna göre ha- pishane gardiyanı, Zâle öyle bir ip ve. recekti, ki bu ipin ucu, uçurumun di- bindeki kayalıklardan çok yüksekte ni- hayet bulacaktı. Delikanlının firar te- şebbüsü gecenin en karanlık bir zama- rında cereyan edeceği için o, ipin ucu- na geldiği zaman zeminden ne kadar uzakta bulunduğunu anlıyamıyacak.. kendisini bırakıp koyuverecek.. böyle- ce kayalar üzerinde hurdahaş olup öte- Zâl, uçuruma yuvarlanınca, gardiyan ortalığı ayaklandıracak.. Zalin kim bi- lir nasıl, bir ip temin ettiğini, bununla uçuruma sarktığını.. fakat ipin uzun - luğunun yere kâdar inmesine kâfi ge- lememesi yüzünden, zemini yakın zan- nederek uçuruma atlayıp öldüğünü her tarafta anlatacak. Havadis ağızdan ağıza yayılacak ve Samın kulağına ka- dar gidecek.. O da Sama, oğlunu tahli. ye etmek üzere iken böyle feci bir hâ- disenin cereyanından çok müteessir bu lunduğunu biüldirdeek.. Bu iki yüzlü si- yâsetle meseleyi arzusuna muvafık bir sekilde kestirip atacaktı. * Gardiyan.. Zâlle çoktanberi ahbaptı, Delikanlının aştığı kesesinin sayesin - de epeyce de paralanmıştı. Derebeyin - den aldığı emir hoşuna gitti, Bu vesile de Zâli güzelce sızdıracağını düşüne - tek sevincinden uçtu. Zâl.. İranın muyaffakiyetlerini işit - tiği gündenberi serbest bulunmadığı - na.. memleket şenliklerine işlirak ede. mediğine,. Hele Rüdabeyi elde edecek çarelere baş vuramadığına üzülüyordu. Odasındâ dolaşırken can sıkıntısından oflayıp pufluyor.. pencereden büyük bir hasretle ufuklara bakıyor. yatağında geçirdiği zamanlarında binbir izlırap- ia kıvranıyordu. Gardiyan.. derebeyinden aldığı emir zaten aldığı paralar mukabilinde Zâlin her istediğini getiriyordu. Fazla bir yaptığı varsa o da oda kapısını açık bi- rakması idi. Zâl.. gardiyanın bu son hareketini manalı görmedi, Beş aylık alışkanlığın gardiyanda büyük bir emniyet husule getirdiğini.. oda kapısını bu yüzden & çık bıraktığını tahmin etti. Oda kapı - sınm açık bulunmasına da bir kıymet vermiyordu. Aşağıda muhafızlar va -İtip ondan da mühim bir vurgun vura - -İcaku Ondan-sonra “daryardiyanlığı bi » | Zâl gardiyana bir kese mücevher gösterdi: - Beni buradan kaçırabilirsen bütün bunlar senin olacak! dedi palı duruyordu. Anahtarlar da gardiya- nın belinde*sallanıyordu. Kaçamadık - tan sonra bu serbestliğinin faydas. var- dı? Zâl. gardiyanı para ile bu kadar yu- muşamış görünce büyük bir servet va « dile onu büsbütün elde edeceğine ihti- mal verdi, kend: kendine; — Ne olur? Şu adamın, bit de firar cihetinden fikrini: yoklasam.,. Gözle - rini kamaştıracak, tamamı tahrik ede- cek bir servet vâdedersem belki yola gelir. Dedi, Kapıyı açık bıraktığı günün akşamı, gardiyan kendisine yemek hazırlamı - ya geldiği zaman, iş arasında onunla konuşmuya başladı. Sözü döndürüp do- laştırdı, memleketinde çok zengin ol « duğuna.. böyle iken burada, bu kulenin taş odasında süründüğüne getirdi. Gar- diyanın kendisini dikkatle dinlediğini, acır gibi kendisine baktığını görünce büyük bir ümide kapıldı. Fikrini yavaş yavaş açmıya başladı: — Arkadaş! Benim buradan kurtul » mama bir yardımcı bulsam onu ihya e- derdim. Yanımda neyim varşa verir. O adam isterse memleketime de beraber götürür. onu orada servet, eğlence içinde yaşatırdım. Deyince gardiyanın gözleri parladı. ZAl, gardiyanın bu halini para hırsına verdi, Halbuki o, derebeyinin emrini yerine getirmek için Zâle nasıl âçıla - cağını düşünürken delikanlının kendi » liğinden firar teklifinde bulunmasına sevinmişti. Zâl, gardiyanın itiraz etmeden, uysal bir vaziyette dinlediğini görünce daha ziyade hararetlendi. Gardiyanı hırs - landırmıya koyuldu. Ona bir çıkın al- tınla bir kese mücevherat gösterdi: — Bak! firarımı temin edersen bun. ları sana veririm. İstersen beraber ka- çarız. Nimruzda sana ev, bahçe, iste - diğin kadar para veririm. Bütün ha - yatını rahat, zevk ve safa içinde geçi - rirsin, Deyince, gardiyan yapma bir mah - zunlukla boynunu büktü: — İyi söylüyorsun asılzadem, amma bu işi başarmak güç. Senden gördü - güm ltuflara mukabil seni kaçırmak islerdim. Pen, o zaman burada dura - mazdırn: fakat senin vâdini tutacağın- dar, banı her türlü yardımda bulu - macağından emin olduğum için seninle beraber gelirdim. Gelgelelim kaçmana imkân göremiyorum. Kapıdan çıkamaz- sın. Orada muhafızlar var. Kapınm içinde, merdivenin ağzında her zaman nöbetçi var. Kuleden çıkamazsın, ki... — Neden çıkamayayım? Sen, gider, iki at satın alır. Şehrin dışında bira - Baçlık içinde onları saklarsın. Gece ya- rısından sonra kulenin kapısını kilitle- meden çıkar, beni dışarıda beklersin. Ben, nöbetçinin bir delgn zamanını kollar.. onun üstüne atalırım. Boğazını sıkar öldürürüm. Ondan sonrası kolay, Hiç merak etme.. Bu işi ben çok kolay- lıkla başarırım. 5 Gardiyan, Zâlin bu fikrini m bulmadı. Bunda, muvaffak olamamak, nöbetçinin atik davranmasile işi sarpa sardırmak tehlikesini buldu. Biraz dü- şünür gibi durduktan sonra, — Bak, bir cihet var. Şu pencereden uçuruma sarkmak.. Orada yere inerek kayalar arasından sıvışmak. Bu da teh- likeli birsiş. İpten kaymayı zannederim beceremözsin. Sen de benim kadar cüsselisin. — İplen kaymak benim için işten bile değil,, Fakat uçurumun dibine yetiş - mek güç. Burası pek derin bir şey.. Ne kadar uzunlukta bir ipe ihtiyaç görü - neceği belli değil, Sonra, uçurumun içinden nasıl çıkabilirim. Gardiyanın gözleri bir defa daha par- ladı, İş yoluna giriyordu. Hem altın çi- kmı ile mücevherat kisesini alacak. Hem derebeyinin arzusunu yerine geti e ği İmei <İe k rakacak.. doğduğu kasabaya çekilip 0- rada evlenecek, rahat rahat yaşıyacak- tı, Gardiyan Zâle uçurumdan ne suret- le çıkılabileceğini.. hangi istikameti ta- kip ederek nereye çıkacağını. kendi « sile nerede buluşacağını anlattı. Sonra, pencereden uçurumun dibine kadar o - isn mesafeyi çok İyi bildiğini, kendi - sinde, tam zemine yetişmese bile üç metre kadar yakinine uzanabilen bir ip bulunduğunu söyledi ve: — Benim bir arkadşım o vardı. İpe tırmanıp çıkmasını çok severdi. En bü- yük eğlencesi şu pencereden kendini sârkitması,. Uçurumun dibine inip tek- rar çıkması idi, Bu arkadaşımın yaptığı şeyleri göre göre, söylediklerini dinli. ye dinliye uçurum dibinin ne halde ol- duğunu öğrendim. O, geçen sene bura- dan ayrılarak kasabasına gitti. İp ben- de kaldı. İp, evvelce daha uzundu. Bir gün bana lâzım oldu da bir parçasını kestim. Dediğini gibi kestiğim kısım üç metre kadar bir şeydi. Fazla değil, bel- ki daha az. Mademki ipten kayabili * yorsum; Üç metreden aşağıya da atlıya- bilirsin. Orası düz bir kaya imiş. Dedi. (Arkan ver) Bir Doktorun Günlük ee Notlarından () Saçların Hıfzıssıhhası Vr mp Başta saçların diplerinde, yıkandıktan sonra, kepek yapmaması için arasıra &j- kol esansı ve giiserinden mürekkep olan ve piyasada Biryanlin denilen madde » lerden sürmek muvafıktır. Gilserin - 5 gram Bsans dö bergamot miktar kâd, 4 — Bedra yağı, Vazelin, Bir mikdar lavanta, Bundan bir damlayı bir baş fırçasma sürerek bütün saçları oğuşturmalıdır. Baş yıkandıkları sonra tercihan par- maklarla iylee havalandırmak çok sık ve bahusus medeni *ebaklar kullanms- mak başı ziyadan mahrum etmemek, saçları çok islak bırakmamak, tabiati malüm olmıyan saç sularını kullanma - mak, saçları mihanik! çekişiirmemek lâzımdır, (9) Bu notlari kesip saklayınız, yahut Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL resimlerin bütün hakları mübfuz ve gazetemize aittir. ABONE FİATLARI Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. Posta kutusu: 741 İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon: 20203 de inizi

Bu sayıdan diğer sayfalar: