Tarihten Sayfalar: Kubilây Han Herkes Kubilâyın ölümüne ağlıyor; Moğol ülkesinin bu kısmındaki binlerce çadırdan hıçkırıklar yükseliyordu. Fakat karısı onun ölümü: 9 inanamıyordu: «Sesi gök kubbeye vuran, elleri üç yaşındaki bir ayı- mın ayaklarına benziyen bir yiğit nasıl olur da Durbanlara yenilir? » diyordu. Yazanı: Turan Ci ğildi. Fakat K— EDEBİYAT Müstehcen nedir? , Yazan:ı Halid Fahri Ozansoy e Bova doğru bir |mahkemeden beraet kararı almamış sanın bütün ilim ve san'at 'HADİSECER KARSISINDA! Yağmurun dedikleri İşte bir kelime ki hayatta hududunu | Ma cemiyetin ka: rına göre az çok tayin etmek kabil, fakat edebiyatta?.. Ah işte © zaman ne nazik, ne ince meseledir bul Çok kere basit bir görüşle bir şaheseri adi bir behname ile bir tutmak, | | ayni ahlâk terazisinin kefelerine oturtup y li kı i e bugün, bütün dünya istiyorsun? € odun kömür al dem Cengiz iri ya nun dedesi Pe VA: ki bütün da, iriyarı, kuvvetli recede heybetli olm nun adı Kubilâydı d ayni ağırlığı bulmak 1 bunları birbirinden ay nasıl tayin edebil. İlim sahasında mosele yok. Maddenin sefaletini ortaya dökebilir, ince - cısının, Lawere $ı» İsimli ron Biraz sonra gene ildir» gürültü Tık, tık, tıklar vi gösterli aftan ruhi tereddi bi üli sebeplerini döktor Freud' tadan kaldıramamış! , tahlil hat fevkindedir. K ara İng meml, rin Ku ratlü aa çöp gibi erlik taslıyam enecek — kimse kesten kuv- zine uyarak misalle: le anlatır, de hiç bir m maz, en kapal (eğer bir pa: bıniza veyi in is'e gid , hastalanıp or: Mlif, ( matbı N ler anlatılırdı. Çad lere terci obaya yayılan bu arsıulusal bir eleri koca odun- olan ocak - l vücuduna nlar sıçrar ve Fakat o bun- — Efendim, bu da ka mevzu yok mu idi?.. Doğrusu bu dere- e bundan sonra yaka cesi de kepazelik! Diye söylenenler öksik olmaz. Böyle - lhassa insan ruhuna bakmaktan ürkenlerdir. Bir kısmı da ri- yakârdırlar. Ah köpürüp isyan edişleri de, nihayet, açık bir kapı- nın eşiğindeki feryadlarıdır. Ancak ka- çekildiler en Ti mi ve veya ak, bilhassa muteriz lerin samimiyet derecesile i kavrayışlarını ölçmek lâzım Bazan realist bir eserin etrafındaki gü- rültü çoğalabilir. Hattâ mahkemeler de işe karışabilir. Her memleketin edebıyat tarihinde böyle hâkimler karşısına sü - rüklenmiş eserler ve müellifler vardır. Böyle vaziyetlerde de ilim ve san'at bil. gisine güvenilen münekkitlerin hükmü ve reyi, hâkimlerin hükmünden evvel gelir. Eserin ilmi veya edebi hüviyeti taayyün edince tabiatile takibat durur ve İnsan zekâsı tazyikten Kurtulur. Çünkü gemiyetin bozuk taraflarını, insan ruhu- nun sefaletlerini uluorta tahlil eden san'atkârın üslübu, samimiyeti ve eseri- nin yüksek manası hiç şüphesiz onun le- hine bir delil teşkil eder. Zaafları ve ru- bi sefaletleri gösterirken neticede ahlâkf bir gayeye ulaştığı tasdik olunur. Bunu tasdik etmiyen cemiyet, muhakkak ki fi- kir itibarile çok geri kalmış demektir. Nasıl ki Fransada Gustave Flauber" im ve san'at olsun, bu vaz ifa edebilmelid rinde satakları, h ereddileri varsa ne lemeli? Ulu bir or! dikenler ve sarmaşıklar da 1 çerken onları görmeden ve eli yırmadan nasıl geçebiliriz? İşte da insan cemi desiz ve n san'atkâr ti içinde ayni yolcu va- m? Gözlerini kör Mi geçsin? Halbuki bu daha tehli- |kelidir. Çünkü o sarmaşıklarla, diken - lerin bizim ayaklarımıza dolanmasına ve belki bizi bir çukura düşürmesine mâni olamaz. San'atkâr işte bu tasfi maktadır. Yalnız şunu da s yazılmış eser- ler bu kiymetin dışındadırlar. Zira onlar da san'at gayesi yoktur; üslüp, tahlil ve fikir yoktur. İnsanların behimi hisl, en adi bir görüş ve | Yüksek san'at eserle: ise bataklık GÖNÜ Arasında Yaş meselesi... cum bay « S. A. » Kendilerine Bir erkek oku; bir genç kızla sevişiyor. kalsa bugün evlenecel lerinin muhalefetile karşılaşıyorlar. Bu muhalefetin bir tek sebebi vardır: — Kız ile erkek ayni yaştadır Okuyucum soruyor — Kadın hılkaten daha çabuk yıp> rar, ihtiyarlar, erkeğin daha genç ol- ması lâzım, bu izdivaç seni mes'ut et- mez, cevabını alıyor, ve bu defa da bana dönüyor: — Doğru mudur? Geçenlerde eski İngiliz «Baldvin-in istirahata çekilmesi mü » nasebetile İngiliz gazetelerinde haya- tının bir hülâsasını okumuştum, refl- kası ile hemen hemen ayni yaşta bu- lunduğunu öğrendim. Geçenlerde ölen sabık başvekili z cumhur reisi Doumergin refikasının da kocası ile yaşıt olduğunu biliyorum, gene bir kaç ay evvel ev - lenmiş olan sabık PFransız bağvekili L İSLERİ! n de kendi ile evlendiğin yaşında bir gazetelerde gör- lhılar bir erkeğin yaşça kendi- t büyük bir kadınla evlenmesini ünç bulurlar, fakat kızla erkeğin ayni yaşta bulunmasında hiç mahzur görmezler, bilâkis yekdiğerine hiç de- ğilse yakın olmalarını faydah telâkki ederler. * Eski zamanlarda olsaydı okuyucu - mun li etrafında düşünürken ailesi- ni haklı bulurdum. Bugün ayni neti- ceye varamıyorum. Zaman değişmiş- tir. Bugün fen çocuk yapmayı kadın için bir yorgunluk, çabuk ihtiyarlama sebebi saymıyor, çocuk yapmayı fiz - yolojik bir vazife telâkki ediyor, &l - zem buluyor en sıhhat şartları da değişmiş- nda bir kadın 80 yıl evvel ihtiyardı, bugün orta yaşındadır, yarın genç telâkkı edflecektir. İktisadi şart- kis erkeği fazla yormaya başla- dı, kadın yarın kocasının kendisinden genç olmasını istiyecek. lar bili TEYZE Biktim Bana şeyleri | artık darılma » mektepler aç be gidecek, gerçi beyaz amma onlarla üşümesin, Tık, tık, tık.. penceremden çekil! bu son.. Bunu şağı yukarı bir he- p yaptım. Sana altı yüz lira lâzım. — Aman kış yağmuru ne olursun ba- a bir akıl öğret, bu kadar parayı nere- den bulayım? — TNiş tık, tık.. — Tık, tık, tık; diyeceğine cevab ver- sene! Yağmur birdenbire durdu. Anladım; ©o da bu müşkül sualin cevabını vermek- ten âcizdi. da İsmet Hulüsi —Ki Laeaarme kurtuluş yolunu bize gösterirler. Arala - rındaki fark, düz bir ova ile yalçın bir dağ arasındaki fark gibidir. Hâkem işte bunu ayırt etmekle mükellefi Müsteh- cenin hududu başka türlü tayin edile - mez. Halid Fahri Ozansoy Casusların İşine yarayacak Yeni bir keşif Güvercinleri muayyen zamanlarda açılıp kapanan otomatik mini mini fo- tograflarla teohiz ederek duşman hat- larının resimlerini aldırmak usulü yeni değildir. Fakat güvercinleri birer hey- in içine koyarak köpek sırtına tak mak.. bu suretle insanın gitmeye cesa- ret edemiyeceği kadar tehlikeli yerle- re yollıyarak orada gene otomatik şu- rette açılan heybeden bıraktırmak u - Bulü ilk defa kullanılmaktadır, harp casuslarının işlerine yeni bir keşif.., İşto yarayacak Sabahi n görünce, böcekler maz bile uyandığı t tabildir. H lerde onun yeyip i Moğol kabilelerinden birinin reisi o « Hambukay Hakan Çin ülkesine git - rada bir kız a: rdu. Bu sırada ©- iladılar ve cenubi Çin imparato- m er. Bu i mcı vardı. Çünkü — bir müddet evvel onun casusluk için Moğol he" giden zab i Kubilây Ha « dürtmüştü. | baş kaldıran göçe- belere h 8 ir ceza tatbik ederlerdi. Bu esiri de ayni şekilde cezalandırdılar: ağaçtan bir eşeğin üstüne çivilettiler, Esirin oğulları Çinlilere harp açtılar ve bu harbe Kubilây Hanla kardeşini de sürüklediler. Kubilây Han başkumandan oldu — ve büyük Çin ordusu Moğol atlılarının kor- kunç hücumları karşısında darma dağın olarak bir çok mal ve para bıraktı. Moğol kabileleri henüz aralarında bir- leşerek büyük bir devlet kurmamışlardı. Bu yüzden aralarında vakit vakit harp- ler olurdu. O kadar ki kabileler arasın - daki kinler bir türlü sönmek bilmez; her biri, diğerini yere vurmak için fırsat gö- zetirdi. Durban miş, nu yal ru Cu run, Moğollara ülk nin Çinlile kabilesi Kubilây Hanla kar - deşlerinin d 1. Onlarla mertçe boy ölçüşemiyorlardı; bütün kuvvetleri- nin de Kubilây Han gibi, vande bir adamın varlığı nsanların üs n ibaret ol- y Han Çin seferinden henüz dönmüştü. Bütün kabilesi bu kârlı akın- dan memnundu. Kubilây Han da ava çık- mişti. Moğol ânin sonsuz gibi görü- nen ovalarında, bu ovalarının kenarları- ni bir duvar gibi kuşatan sarp dağlarda avlanıyordu. * Kubilây Hanın yanında ancak yüz ki- & kıdar_vırdı. Bataklığın kenarından geçiyorlardı. Birdenbire karşıdan, çalı - lıkların gerisinden bir kaç yüz atlı çıkı- verdi. Kubilây Han vaziyeti tetkik için bir an atının dizginlerini çekerek durdu. Yanındakilerden bir kaçı birden deh- getle mırıldandılar: — Durbanlar... Kubilây Han müsait bir üzere sola baktı; oradan da yüzlerce atlı çıkıverdi. Kubilây Hanın adamlarından bir kaçı kaçmak için atlarını geri sürdüler. Dur- banlar hücuma geçince diğerleri de kaç- (*) Zenginlik ve kudretile meşhur e- lan Kubilây Han, Cengizden sonra tah- İta geçenlerden birldiş tılar, Kubilây Han kendisini yapayalnii buldu. Bir insan ne kac iriyarı ve c küvvetli, ne kadal lsun elbet böylt h olan yüzlera inu anladı ve arkasınıl dığını görünce atını sağa sürdü kald , de çırpındı; ve ölüm k Sazlar raştı; büyük z çektikten son bildi, oradan yaya olara! r uzaktan onu gördüler. Fa 3 n rastgele bir a dam sandılar: — Atsız, bir Moğol k kovala sandılar. l arları yükselen çi arasınd? ses ölümünü ilân etti. Cengizin babası Jisukey Batur âdetı göre Kubilây Hanır götürmüş: — Başın Demişti. Kubilây Hanın karısı bu haberi hay « retle karşı — Olamı rısına yas yemeğ Bunda bir yanlışlık vari Benim kocam ölmemi Dedi. Sonra büyük £ ilâve etti — Sesi gök kubbe yaşında y yaklarına benziyen bir yiğit nasıl olu Du l Geç kaldıysa bunun bir Görece tir, inançla bağıra bağırs vuran, elleri ÜŞ nlara yenilir sebebi — vardır. niz ki yakında çıkıp g eden bir k bir dağ olsa — Zavallı Diyorlardı. Halbuki kalbile nDAa:! o söz yordu. Sevdiği adamdan ©- — Ben sağım!... Diye sanki gizli bir ses gelmişti. ü. Bunlar çadır * lara doğru dörtnal yaklaşı . On * ların ardında iriyarı bir çamur içinde bütün ağız * lardan ayni haykırış yükseldi: Kubilây Hant.. düşmanlar gittikten son” ğa dönmüş, kurtarmışt rüsünü de © ştü. Turan Can ı ve atını Bir esrarkeş yakalandı Galata Karaoğlan sokağında Zühtü faminde birinin üzerinde bir miktar ©* Tar bulunmuştür. Suçlu hakkında tah* Ülrsi dit