İngiliz esirler viski Bu vak'anın üzerinden bir çeyrek Saat geçmemişti ki «Ribera» vapuruna tesadüf ettik. «Ribera» nın süvarisi iyi Ve babacan bir adamdı. Kendisi bir İn- Biliz nakliye kafilesinin peşine düşmüş olan bizim «Königsberg»r kruvazörü- Müzü görmüş. Onun pençesinden ya- kasını dar kurtarmış amma bu sefer de «Emiden» le burun buruna gelmiş. Aksayışark sularında seyrisefainin Son şekli hakkında bu babacan adamla Uzun uzadıya lâf attık. Nihayet bana dedi ki: — Artık bu sularda fazla mikdarda Vapura tesadüf edeceğinizi ummuyo- Tum, Çünkü «Emden» o kadar çok ge- Mi batırdı ki İngilizler artık hiçbir va- Pürun limandan çıkmasına müsaade €tmiyorlar, Sigorta primleri de o kadar Yükseldi ki kimse gemisini ve hamule- Sini sigorta ettiremez bir hale geldi... Bu haberler bizim için çok ehemmi- Yetli şeylerdi. z ları öğrendiğimize göre « Kö - higsberga kruvazörümüzün talihi bi - Zimki kadar yaver gitmemiş ve Zenk- r limanında «Pegasus» ismindeki İn- Biliz kruvazörünü batırdıktan sonra © d_" korsanlık harbi için denize açılmış, lâkin kömür bulamamış ve Alman doğu Tikasında «Rufigi» nehrine girmeğe Mecbur kalmış. İngilizler de onu bu Tehirde tahrip etmişler. i Tevazudan ayrılmadan iddia edebi - irim ki şayet «Königsberg» de de tec- Tübeli ve emektar bir Çin suları müte- biş 4 bulunsaydı, hani abdi âciz gibi kakdeniıı:i demek istiyorum, muhak - ki o felâket başına gelmezdi. Gel- ?e2di çünkü her şeyden evvel krova- k ARufigi» ye girmezdi. Her ne ise biz Endi işlerimize gelelim: > “Ribera» da bir hamüle bulunmadı- Bindan, mürettebatını «Markoman - î:'y“ Bönderdikten sonra vapuru ba- tdık. «<Emdense dönünce süvarimiz ©n «Müller» esirlerin «Martornanyar- N «Giyfevali» vapuruna nakledilme- SÜ emretti ve beni de «Giyfevalire Yari tayin etti. 'l_hl'hmınyıı daki İngiliz esirler m tedarik etmeğe muvaffak olmuş- " Yemek zamanı idi ve hava da pek Sicak olduğundan güvertede bulunu - Yardum, Ç'&" Mürettebata hizmet eden bir inliye bakıyordum. Bu adam ırkına bi bir çeviklik ve bir maharetle hiz- * görüyor, her tarafa yetişmeğe uğ- “iyordu. Bir aralık bir İngiliz tayfası 'ül:;’hm omuzuna vurarak çorbayı Gök- h)uü. Çinli de çorba kâsesini yakalar alamaz İngilizin kafasına geçird! ve Dil bir kıyamettir koptu. Şimdi her- ::;Süğa kalkmış, birl övüşü h U, Çinliler İngilizlerle döv » hemen hepsi de sarhoş olan İngiliz- ise hem Çinlilerle, hem de araların- îî birbirlerile yumruk teati ediyorlar- milülâsa bir yumruk, tokat sille ve tek- Sarhı BMurudur gidiyordu. Nihayet bu "ıakoş heriflerden üçünü zincıre vur- bild Süretile bu gürültünün önünü ala- “dik; kavga da yatıştı. İ ll’muddo( zarfında yolumuza başka Vapur çıktı: «Foyle» şilebi... )'lr: da tıpkı diğerleri gibi evvelâ zi- ni » Sonra mürettebatın tahliyesi ve ayet: h;ıfummv .. diye denizin dibini boy- ümek Safhalarını geçirerek bu — fant Fi.v_a veda etti, belki işe yarar bir Xul.::ıuruz diyerek (Minikoi) adası aü A gelmiştik. Bu ada İngiliz hâ- k .ğelı altındadır ve biliyordum ki elen î'nm fener kulesi, Kızıldenizden e €r gemiye mevkiini tayin etti- ; Onun için bu fener kulesi civarı Nit bir Bgeçiddir, Bi ğkım_ tahminimde de yamlmamı- wn-d":ee.v_ym birçok posta vapuruna a ü'" ettik, Lâkin süvarimiz Fon Pn 'ılâh Bemilerde kadın ve çocukla- İ Unması ve kargaşalık osnasında düşiü düşüp boğulmaları ihtimalini nerek bunlara dokunmak iste- datmi ON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu tedarik etmeğe muvaffak olmuşlardı, sarhoş heriflerden üçünü zincire vurunca hepsi yatıştılar — Kaptan geminizi batırmak mecburiyetindeyim “Kendisi böyle şeyleri sevmezdi. Biz de o nefis avlara el sürmedik ve geçip gitmelerine göz yumduk. Bir gece yeniden talihimiz gülümser gibi oldu ve daha ilk seferini yapan (5500) tonluk «Buresk» şilebine tesa- düf ettik. Vapurda (5000) ton kömür vardı. Hem de Asya İngiliz filosuna mahsus birinci nevi, halis kardif kö- mürü... «Emden» İngiliz kömür vapurunun (50) metre kadar yakınına sokuldu ve kendisine düdükle durmasını emrettik. Doğrusu tamam bir ay bizi idare ede- cek mikdarda kömür bulacağımı üimid etmediğimden eBuresk» te bu kadar kömür ele geçirince âdeta bayram et- tim; çocuk gibi sevindim. Kömür şilebi ayfası «Gryfevale» vapuruna nakledildi ve bu yüzer (üse- râa kampı) nın süvariliğine de küfür- baz kaptan tayin olundu. Kendisine va- purunu (Koşin) e muayyen bir rota takib ederek sevketmesini ve bu rota- dan inhiraf edecek olursa vapurunun mutlaka torpitolanacağını da ilâve et- tik. İngilizler ne de olsa centilmen deniz- cilerdir. Bizden ayrılırken «Emden» i selâmladılar ve birkaç gün sonra ken- dilerinin «Malabar» sahilinde sağ ve salim karaya ayak basmış bulundukla- rına dair bir telsiz aldık, Hepimiz, zabit ve nefer mütbiş su- rette yorulmuş, istirahate muhtaç bir hale gelmiştik. Gece dememiş, gündüz dememiş çalışmış, didinip durmuştuk. Vakıâf elde ettiğimiz avlardan yiye- cek, içecek gibi şeyler elde ediyor, taze kumanya buluyorduk amma bunları o vapurlardan «Emden» e nakletmek ko- lay olmuyordu. Hele benim gib! şişko- lar için çok yorucu oluyordu. Kumandası altında bulunanların da- ima rahat ve konforlarını düşünen Fon «Müller» herkesi biraz dinlendirmek için «Maldives» adalarına yol vermeğe karar verdi. Oraları çok 1ssız yerler ol- duğundan kuş uçmaz, kervan göçmez sulardı. Bu sularda tenha bir limana sığınacak olursak hem mürettebat biraz dinlenecek, hem de Mmakineleri- mizi elden geçirebilecektik. «Maladives» de küçük bir koyda «Markomanyar da (600) ton kömür aldık. Sonra biraz daha cenuba inerek «Diego Garsia» adasının önünde funda demir ettik, (Arkası var) Bir tek tüp sizin bu Bugünkü program 20 Ağustos 987 Cuma İSTANBUL Öğle meşriyatı: 12,90: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hava- dis, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neçriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi. 19.80: Radyo- fonik komedi: Yorgi Dandini. 20: Pasıl saz heyeti, 2030: Ömer Reza tarafından arabea İadylev. 2045: Rası! sas heyeti, (saat fyarı). 21.15: Örkestra. 22.15: Ajans ve borsa habar- leri, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. YARINKİ PROGRAM 21 Ağustes 83? Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Hava- dis, 13,00: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi. 19,80: Konle- rans: Doktor Sâlim Ahmet (Hareketlerimizi | tanrim eden müessirat). 20: Cemal Kâmll | vo arkadaşları tarafından Türk musiklal ve halk şarkıları. 20,30: Ömer Rıza tarafından | arabca söyler. 20,45: Belma ve arkadaşları | tarafından Türk muzikisi ve halk şarkıları, | (Baat aşarı). 21,15: Orkestra. 29.15: Ajans ve borsa haberleri. 22,80: Plâkla sololar, o. pera ve öperet parçalaı I ğ Yeni neşriyat Talkımla Salkım — Hikâyeci Bekir Sıdkı | M hikâyesini bir araya toplıyarak kitab ha- ünde bastırmışlır. Hikâyeler özlü ve oriji- nal memleket hikâyeleridir. Çığır — 52 ncl sayımı çıkmıştır. Çağlayam — Anlalyada çıkan bu aylık fi- kir ve edebiyat mecmuasının 15 inci sayısı intişar etmiştir. Siyasi İlimler — 76 nci sayısı taniınmış pro- fesör ve yazıcıların makalelerile çıkmıştır. Diş Tabibleri Mocmuası — 76 ncı sayısı Intişar etmiştir. Yarım Ay — 61 inci sayısı zarif, renkli bir Kapak içinde çıkmıştır. neticeyi almanıza kâfi gelecektir. Bugün ilk iş olarak bir RADYOLİN alınız ve — bitinceye — kadar günde üç defa — kullanınız. Bu —müddettin — sonunda dişle- rinizin evvelkinden çok daha par- ı lak, çoök daha beyaz ve Çok daha temiz olduğunu göreceksiniz. RADYOLİN ile muhakkak - sabah, her yemekten - sonra yahut hiç değilse günde üç defa fırçalamak şartile. akşam ve Yüksek kalbli aslanla saf deve ve kurnaz tilki Bir Hitnd Eisanesi Hindistan ormanlarında yüksek Evvel zaman içinde Hindistan orman- |larında yüksek kalpli bir aslan yüşıyor- du.. Aslanın maiyetinde bir siyah karga İle bir tilki ve bir çakal vardı. Bunlar hem «aslan padişah» a hizmet ediyor, hem de onun artıklarile geçiniyorlardı.. Günün birinde etrafı keşfe çıkan siyah karga, çok uzaklarda kımildayan bir şey gördü.. Hemen gerisin geriye uçarak ra- porunu ve müşahedesini <aslan padi- şah> a bildirdi.. Az sonra A müşahe- de raporu çakaldan geldi. Çakal, dört a- yaklı ot otlayan bir hayvanın buralara yaklaşmakta olduğunu söyledi. Son ve en kat'i raporu tülki getirdi: Bu tarafa yaklaşmakta olan dört ayaklı, ot otlayan hayvan iki hürgüçlü bir deve idi.. Âz sonra deveyi «asları padişah> 1n huzuruna getirdiler. Deve, hayvanlar şahının karşısında üç defa secdeye var- dı. Bel kırıp, gerdan oynattı. Kervanla giderken yorulduğunu, biraz dinlenmek için gölgelik bir yere uzandığını, sonra da kervanı kaybettiğini anlattı. Hayvan- ların şahı aslan padişaha sığındığını bil- dirdi.. «Aslan padişah» kendine has azameti- le ve büyük kalplilikle deveyi affetti: — Sen, dedi, benim ülkem içinde ser- bestçe yaşayabilirsin!. Ben sağ kaldığım müddetçe senin kılına kimseler - ilişe- mez!, Bü sözlerden çok sevinen deve göne üç defa bel kırdı ve gerdan oynattı.., Bü suretle aradan bir müddet geçti. Bir gün aslan padişah bir fil sürüsile |harbe tutuştu.. Onlarla kahramanca dö- vüştü.. Hattâ birkaç fili «hakü helâk» e gordi.. Fakat kendisi de ağırca yaralan- dı. Yaralı ve hasta bir halde güçlükie inine dönebildi.. Bu vaziyet aslandan zi- yade anun malyetindekilerinin canını sık tı.. Aslanın eli boş dönmesi onları aç bi- rakmıştı.. Büyük kalpli aslan bu işe pek üzüldü, Maiyetini etrafına toplayarak: — Hiç canınız sıkılmasın, dedi. Yakın- larda bir av görecek olursanız bana ha- |ber verin!. Ben haşta ve yaralı da olsam |gene onu parçalar, sizin hisselerinizi ve- ririm.. Tilki, çakal ve karga as'anın huzurun- | dan çıktıktan sonra başbaşa verip konuş- | mağa başladılar. İlk söze başiryan karga |oldu: — Uzağa gitmeğe, yorulmağa ne ha- cet, dedi. İşte önümüzde mükemimel bir Av duruyor.. Bu devenin bize ne faydası var?. Padişahımız onu parçalasa, hem kendi karnını doyursa, hem artıklarını bize verse daha iyi olmaz mı? Çakal karganın bu fikrine itiraz etti: — Hayır, dedi, bunu düşünmek b boştur. Padişahımız deveyi himayesi « tına aldı.. Açlıktan geberse verdiği sözü geri almaz!.. Tilki de, kurnaz kurnaz gülerek, karıştı: — Sizler amma da budalasınız hal, de di. Kurnazlık ne güne duruyor?, Biz öy- le bir şey yapmalıyız ki padişahımız ver. diği sözü geri almadan deveyi parçala- yabilsin!. Bu üç kapı yoldaşı, başbaşa vererek, aralarında uzun müddet konuştular. Ko- nuşma sonunda, evvelâ aslan padişahın söze | 7a Rusçadan çeviren: H. Alaz kalbli bir aslan yaşıyordu bu husustaki fikrini öğrenmeği muvafık buldular.. bu işe kargayı memur ettiler, Karga aslanın huzuruna girdi: — Padişahım, dedi, biz hepimiz açlıli tan bitap düştük. Av aramak için uzak» lara gitmeğe ne dizlerimizde, ne de kas nadlarımızda derman kalmadı. Fakat siz Allahın çok aziz bir kulu olduğunuz için Allah size acıdı avınızı ayağınıza kadat gönderdi... Aslan, sordu. Karga: — Ben deve kulunuzu kasdediyorum, dedi. Onun aramızda yaşamasından bile mem ne fayda bekliyorsunuz?. O tama- men bize yabancı bir mahlük.. Aslan padişah karganın bu fena halde kızdı ve kökredi: — Taş kalpli gaddarlari. Siz yalnız kendinizi düşünen birer «ekendıni be- Benmiş» ten başka bir şey değilsiniz!. Sizde yüksek kalpliliğin bir zerresi bile yok.. Hayvanlar padişahının verdiği sö- zü tutmaması görülmüş bir şey midir?. Yıkıl karşımdan!. — Küstahlığımı affet padişahım. Pa- kat benim çok eskiden bildiğime göre bir cemiyeti kurtarmak mevzuu bahsol- duğu zamanlar ferdler her zaman feda edilebilirmiş!. Aslan, karganın bu son sözlerine cee vab bile vermedi. Karga mahcub bir hal de hayvanlar padişahının yanından çık- ti ve konuşmasının sonunu - bildirmek üzere arkadaşlarının yamına geld.. On- lara aslanın cevabını bildirdi. Tilki bu cevaptan hiç müteessir madı: — Peki, dedi, şu halde başka türlü ha reket ederiz. Arkamdan geliniz', Ben bir plân düşündüm. Hep beraber devenin yanına gittiler. İlk.söze başlıyan tilki oldu. Güya karga«s ya hitab ediyormuş gibi şunları söylemes ğe başladı: — Dostum karga, dedi, sen pekâlâ bi lirsin ki biz hepimiz aslan padişahın 1â- tuf ve inayetlerine sığınarak geçinip gi- diyoruz. Fakat bugün efandimiz de muh- taç bir haldedir. Hasta ve yaralı olarak yatıyor. Tabit bu halinden ötürü ava da gidemiyor. Şimdi ona yardım etmek bi. ze düşüyor.. Çakal ile karga âdeta bir ağızdan ce- vap verdiler: — Padişahımızın bu düş da ona yardım etmiyen, çak hayvanıdır, dediler. 'Tiüki sözüne devam etti: Şu Halde, dedi, aslanın yanına gi- derek hepimizin, onun sıhha! ve afiyeti in kendimizi fedaya 1 o kimi kasdettiğini kargadan teklifine ol r olduğumuzu <den kimi beğenire in ve açlığ 'Tilki ©6 kadar mü: Ih misafir Ibine en ufak Dördü beraber aslamın yanına gittiler.. Hep birlikte üçer defa yere kapandılar. İlk söze başlıyan karga oldu: — Padişahım, dedi, biz büraya nankör olmadığımızı isbata geldik.. Senin bu ka- ra günlerinde sana yardım etmek istiyas (Devamı 11 inci sayfada)