10 Sayfa * Son Posta , nin edebi tefrikası * 7 İçimdeki sevinç azalmıyor, artıyor. Beğendiğim, hoşlandığım — bir dekor — içindeyim, yanımda Mazlüm var.. daha ne isterim? Elimde hâlâ Mazlümun elin! duyar gibi oluyorum... Gibi diyorum, çünkü Mazlüm elime elini bir dokundurdu, bir. çekti. Ama insanın gizli bir hülyayı sürdürmesine kim mâni olabilir! Velev- ki bBu hülyayı yaratan tek kişi değil, iki kişinin müşterek harcketleri olsun... Gönül Mazlüma arkadaşlarının kim- ler olduğunu sordü, Mazlüm açık bir cevap vı edi, vermedi, müphem bir ledi. Ahbap davet edeoeğgni söylediğine sanki pişman olmuştu. İlk andaki coşkunlukta söylediği söze ab- lamın fazla ilgilendiğini görünce dura- ladı... Ona hak veriyorum, daha doğrusu duygusunu anlıyorum. Önün kiskanç- lığı durup duruürken, sebebsiz yere pat- lak veriyor; Gönülün kendisinden baş- ka birile, birilerile meşgul olması ca- nını sıkiyor; bu ihtimal onu kıskandırı- yor. İhtimal kıskananlar çok seven erkek- Jerdir, OÖtelden geç vakit çıktık, Yenimahal- lJeye doğru yürüdük. Mazlüm sekiz on adımda bir bir arkadaşına selâm veri- yor. Her selâm verdiği zabit te alıc: gö- zile bir kere Gönüle bakıyor. Ben, her zaman ve her yerde oldu - ğüm gibiyim: Ablamın yanında silik bir gölge... Birdenbire önümüzde genç bir as - teğmen durdu: — Mazlüm dedi, iki saattenberi seni arıyorum. Mazlüm bize tanıtmak mecburiyetin- de kaldı: — Arkadaşım V Ben, on iki yaşında bir kız. çocuk ftavrı ile çenemi göksüme yaslayıp boy- numu büktüm. Gönül otuz beşlik şuh bir kadın durumu ile elini uzattı; Veysi Şakırtılı bir reveransla - mahmuzları şakırdadı, çizmeleri şakırdadı, kalbi, gönlü, göz şakırdadı - ablamın elini kapıp sıktı. Üç dakika ya “konuştular ya konuşmadılar, Gönül asteğmeni da- Vet etti: — Her gün bizi gelip bulabilirsiniz, beraber gezeriz. — - Mazlüm dudaklarımı ısırdı. Ben herhalde bu asrın kızı değilim, ölürdüm de, yeni tanıdığım bir erkeği ablam gibi davet edemezdim. Abiam ol- gun bir genç kız... Onun benden daha #utumlu olması lâzım, o ise çok cümert davranıyor. Bence doğru değil Mazlü- mün da benim fikrimde olduğunu halin- den anlıyorum Olan oldu, tamir edilmez artık; bu elbise potu değilki... Dönüşte Gönül: — Bay Veysi çok sevimli, dedi, Mazlüm gayri ihtiyari bana sokuldu: — BSevimlidir, diye cevap verdi... Sonra koluma girdi ve benimle ko- nuşmağa başladı: — Ankarayı beğendin mi Sevim? * — Çok beğendim Mazlüm; Ankara elkin ediyor, beni samimi iyük bir kardeş, anam ba - bammış gibi kendine çekiyor, bağrına bastırıyor... Ankaraya ayak bastım ba- salı maneviyalımda büyük bir kuvvet duyuyorum... — Coşkunluk! — Ben manen coşmaz mıyım - sanı- | | | | yordun? — Herhalde Ankaranın maneviyatı- na bu derece iyi bir tesir yapacağını ummuyordum. — Hissiz, duygusuz muyum ben? — Bilâkis, zeki ve anlayışlısın... Hem Ankarada maddi hazdan fazla manevi zevk duymak için senin kadar şlı olmağa da lüzum yok- tur, ben de senin kadar coştum... — Hem tevazu gösteriyor, hem ilti- bu beğenmiş ol- mes'üt etti.., Büzel şehri duğunu beni ZZarif ve nazik bir ktzsın Sevim, Otelimize geldik. Kulaklarım Maz- lumun söylediklerile çınlıyor, Bu za- — Mana kadar benimle bu kadar candan, — bu kadar güzel konuşmamıştım. Ya- Te Yazan: SELÂMİ İZZET tağıma yattım ve o sözleri için için tekrarlıyarak yudum yudum yeniden içime sindirdim... Bugünün hatırasını gönlüme sindir- dim, bu hatıralar benimle beraber ih- tiyarlıyacak... Halbuki bu saadeti ablama borçlu- yum; ondan arta kaldı. Gece yemekte dikkat ettim, Mazlum kendini topladı; kendine geldi. Ablam hiçbir şeyin farkında değil- di, gülüp söylüyordu; fakat kapıdan giren erkeklerin de birini kaçırmıyor, her girene bir kere dikkatli bakıyordu. Uzuün boylu genç bir binbaşı pek hoşu- na gitti, asker üniformasının erkekle- re çok yakıştığını uzun uzun anlattı ve sözüne: ; — Şık erkek demek, âasker esvabı gi- yen erkek demektir! diye nihayet verdi, Mazlum dinliyor gibiydi. Ablam su- sunca sözü başka şeylere döktü... Bu sefer benimle konuşmadı. Bu se- ferki derdini benim teselli edeceğime pek aklı yatmadı galiba, bunun - için beni çocuk buluyor... * Odamda güzel bir gece geçirdim. Sabahleyin nâl seslerile" uyandım, Toprakta demir sesi duymak hoşuma gider... Ankaranın havasında Türk zaferinin destanları esiyor. * Sabahleyin teyzemle beraber soka- ğa çıktık. Cumhuriyet Halk Partisinin önünden geçerken birdenbire gözlerim yaşardı. Kapının önünde başında kal- pağı ile Mustafa Kemali gördüm. İlk Millet Meclisinin vatanı kurtaran top- huluğu gözlerimin önünde canlandı. Kaldırıma diz çöklüm... — Ne oluyorsun Sevim?.. — Biırak teyze... Mazlum da benim duyduklarımı duymuş... Mademki ben de oğlunun duydükla- rını duyuyorum, bir şey söylemiyor ve dinliyor. Ankarayı hayli dolaştık. Ben coşup eğlendim, o sanki oğlunun söy- lediklerini tekrar ediyormuşum gibi susup dinledi. * Öğle yemeğinde ben gene anlatmak, Ankara intibalarımı uzun uzun söyle- mek istedim, fakat baktım ki, pek din- lemiyorlar; sevincimin kanadları zede- | , (Arkası var) lendl Bir Doktorun Günlük Notlarından Kan tükürme Birçok sebeblerden olabilir. Pakat bil- hassa gençlerde kan tükürme yüzde yü- ze yakın bir Ihtimal ile veremin başla. miş olduğunu gösteren fena bir alâmet- tir. Cuama (©) Kan tükürmeler bazan âdeta kan kus- ma şeklinde başlar. Genç erkek veyahut kadın hiçbir Arâzı mütekaddime göster- meden birdenbire peyda olan bir gicik- tan sonra bazan yarım kiloya yakın kan çıkardığı vakidir. Ondan sonra bu şid- det azalır ve kan tükürme şeklinde de- vam eder, Umumiyetle kan tükürmek derecel ha- raretin artmasile refakat oderse yani hasta bir taraftan öksürerek kan tükü- rürken akşamları -derecet hararet 37 ve yahut 37,5 a kadar tereffü ederse bunu iyi bir alâmet saymayız.. Eğer kan tü- kürme ateşsiz olursa 0 zaman hastanın çabuk salâh kesbedeceğini ve tatbik e. dilecek tedavi tarzının çabuk — mücssir olacağını istidlâl ederiz. Herhalle her ne zaman ve her ne şekilde olursa olsun sön derece ehemmiyet vermek lâzım ge- len bi sinyaldir, Gerçi bazı kalp hastalıklarında ve ve- remden başka bazı eiğer nefes börüsü Hltihaplarında da ağızdan kan gelebilir. Fakat bunlar nisbeten nadirdir. Maat- teessüf kan tükürme ve yabut kusmada || dalma veremi hatıra getirmek lâzımdir. Kân tükürme veya kuzma vak'alarında goktor gelinciye kadar hastayı kat'l bir koymak Jüzımdır. — Tasta ki- k, konuşmuyacak ve az çok ikla yatacak — Parça parça buz yutturmak ve göğsün üzerine buz kesesi koymâk ik yapılacak tedavllerden sayılır, Bundan sonrası doktora aittir. ( u nolları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kelleksiyon yapınız. Bıkıntı zamanınızda ba notlar bir dokler gibi imdadınıza yetişebilir. İSON POSTA| | nın TARİHİ TEFRİKASI Giv yüzünü elleri içine aldı, sessiz, sessiz ağlamaya başladı, dayısı Derebeyinin oğlu, en ziyade, Givin aleyhinde bulunanların.. kâhinlerin, hekimlerin ve bazı ileri gelenlerin de- dikodularını önlemek için ne yapmak icab ettiği; şündü. Bu adamlar, Gi- vin, sihirbazlık kuvyetile yaşadığını.. bunun yaşamasının kasabaya felâket getireceğini.. kuyuya yanmış kireç dö- külerek Givin öldürülmesini öne sü- Tüyorlardı. Derebeyini de, bu fikirleri- ne meylettirmişlerdi. Termek.. hasta yatağında yatan basını, bir müddet daha, beklemiye ik- na etmek için yanına girdi. Daha söz söylemesine meydan kalmadan, ordu kumandanı geldi. Hududdan giren.. Çermişe gelinciye kadar sıkı bir taras- sud altında bulunan ve Hurap ismin- deki rehberleri birkaç gün evvel yaka- lanıp getirilen şüpheli iranlıların ka- sabaya geldiklerini.. sızıltısızca yaka - lanmaları için tertibat alındığını * ve tuzağa düşürülmek üzere bulundukla- rını haber verdi, Derebeyi.. bu haber önünde, yabancı İranlılara karşı köpürdü. Bu vesile ile de, işkence kuyusundaki Givi hatırladı. Bir türlü ölmiyen bu delikanlının ku- yudan çıkarılarak Yaşamasının sırrını anlamasını.. sonra, halkın zihnindeki onun sihirbazlık kuvvetile yaşadığı kanaatını silmek için, onu, herkesin ö- nünde, işkence direğinde idam ettir- - kasabaya gelen İranlıların tev- iden sonra yaptiracağı lahkikatın neticesini bildirmesini de ordu kuman- danına emretti. Termek.. birbirini takib eden hâdi- seler arasında, böyle yeni bir vaziyet. le ka şınca ağzını açıp bir söz lemiy kân bulamadı. Öyle y hinler, bugün, derebeyinin hastal, meydana çıkarmak için, bi din önündeki gösteriyorlardı ranlılar gelmi y be- meydanlıkta — kehanet Kasabaya, şüpheli İ- e- yakalamak üzere bu- Ortada Givin aleyhinde | Rüstem onu teselli etti Dadısının dizine yatarak bir saat hülyaya daldı yaşayabildiğisi sordular. — Delikanlı, sasusluk isnadımı bir daha- reddet- t. Kuyuda, kemik kemirerek kar- nni doyurduğunu. toprak emerek susuzluğunu giderdiğini —iddia et - t.. bu — cevaplar, tahkikata me - mür olanları memnün etmedi. İş- kencelerle tehdit edildi. O, söylediği şeyleri tekrar etmekte bir mâna bula- madığı için cevap vermemekte ısrar etti. Nihayet, Idam cezasının tatbikini bektemek üzere kale kumandanına tes- Him olundu. * Giv.. kale bodrumundaki hücresinde son günleri! likle geçi sonra idam meydanı- na nası| götürüldüğünü.. işkence dire- ğine ne suretle bağlandığını.. ölümle karşı karşıya geldiği anda celiâdin vu- rulması, halkın kaçışması karşısında gözlerinin nasıl hayretle açıldığını.. he- le kendisinin sesini işidince ne kadar . sevindiğini anlattıktan sonra sustu, Bir müddet daldı; kaldı Rüstem.. yegeninin ne düşündüğünü.. bir sürü dedikodular dönü Bu şerajt dahilinde kız kardeşini memnun ini temin et- * Giv.. Tomrisin, birkaç gündenberi, verdiği fena haberleri düşünmiye dal. mıştı. Birdenbire, kuyunun yukarısın- da sesler duydu. Kuyunun ağzındaki |faaliyete hayret etti. Biraz sonra, ku- |yunun ağzındaki taşın kaldırıldığmı görünce bayreti daha ziyade arttı. İlk hareketi, gözlerini yukarıya kaldır: mak.. görünen sema parçasına bakmak oldu. Karanlığa alışmış olan -gözleri, bu kadar az bir aydınlıktan bile ka- Maştı. Biraz sonra, iplere bağlı olan kı kemerin kendisine doğru indiğini gör- dü. Kalın bir ses te: Delikanlı! Kemeri sarkıttık. Hay- di.. Onu koltuklarının altına geçir! Se- ni kuyudan çıkaracağız. Dedi, Giv.. ne için çıkarıldığını düşünme- ye lüzum görmedi. Ziyaya, temiz ha- vaya çok muhtaçtı. Çürümüş.. lime li- me olmuş kaftanını.. çizmelerini giydi. Kayışı, derhal koltuklarının altına ge- çirdi. Bir an evvel kuyudan çıkmak için, onların çekmelerini beklemeden «Haydi.. Çekin!s diye bağırdı. Biraz sonra da kendisini yukarıda, muhafız- ların arasında bulunca, kamaşan göz. lerinde sevinç lem'aları parladı. Elteri arkasına bağlanırken, buna, dikkat bi- |le etmiyordu. Derin ve uzun nefeslerle temiz, tatlı havayı teneffüs ediyordu. Giv.. karmakarışık saç, sakal ve bı - yıklar Perişan, berbat kıyafetile. şaşkın yürüyüşü ile serseri bir sarhoşa İbenziyordu. Müuhafızlar, onu götürür- ken, eski halini hatırlıyorlar.. iki aylık bir kuyu yaşayışından soönra ne ber- bat bir şekle girdiğino hayret ediyor- lardı. Givi.. ilk evvel isticvap ettiler. Ca- susluk meselesini bir daha kurcaladı- lar. Kuyuda, uzun zaman he suretle Hüi İi c ne kadar acı bir hatıranın arkasından sürüklendiğini an! — Giv! Tomrisi mi Merak etme! Yer; ciheti de düşünürüz. dedi. Gi nü elleri içine aldı. Sessiz sessiz ağla- mıya başladı. Rüstem.. yeğeninin tasvir ettiği dil- ber, vefakâr bir kızı çok takdir ettiği için Givin hicran ve ızlırabını haklı buldu. Onu, uzun tesellilerle teskin et- imiye çalıştı. , TOMRİS.. ZAVALLI TOMRİS! Rüstem.. bir müddet dinlendikten.. Esas No, Yeri 664 Büyükdere, Büyükdere caddesinde Eski 204 i nasıl iztirapla, ümitsiz- | yanındakilerin kıyafetlerini düzelttik- ten ve Hurapın evinde bıraktığı atını aldıktan sonra, Givle, kumandan ye Midyadan gelen hizmetçilerle beraber yola koyuldu. O, en kestirme yoldan Zabulistana gitmek istediği için, İra- Tun merkezinden geçti. Orada, İran hükümdarı Keykâvsın sarayına uğra- 'dı. Tazimat ve ubudiyetini arzetmek bahanesile hükümdarın cereyan eden hâdiselerden haberdar olup olmadığını anlamak istedi. Keykâvs, oğlu Siyâveş hakkında doğru şey bilmiyordu. O- nun, karısı ve kızile beraber, Miâya hükümdarının gazabına uğradığına.. bu suretle öldüğüne kanaat getirmişti. (Arkası var) Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi ola neczaneler şunlar- dır; İstanbul cihetihdekiler: Aksarayda: (Sarım), Alemdarda: (Ab- dülkadir), Beyazıtta: (Cemil), Bamatya- da: (Teofilos), Eminönünde: (Salih Ne- cati), Eyüpte: (Hikmet Atlamaz), Fener- de: (Roytall), Şehremininde: (Hamdi), Şehzadebuşında: (İ. Halll), Katagüm- rükte: (Arif), Küçükpazarda: — (Yorgi), Bakırköyünde: (İstepan). Beyoklu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâsuda), Tepe- başında: (Kinyoli), Karaköyde: (Hüse- yin Hüsnü), İstiklâl caddesinde: (Limon- elyan), Pangaltıda: (Nargileciyan), Be- şiktaşta: (Ali Rıza), Sarıyerde: (Osman!. | Adalar ve Anadolu cihetindekiler: Üsküdarda: (Ahmediye), Kadıköyünde: (Himmet), (Rifat), Büyükadada: (Halk), Heybelladada: (Tanaş). Depozitosü TL — No. su Nev'i Arsa, 176 M2 Yeni 281 Adresi yukarıda yazılı arsa peşin para ile ve açık arttırma usulile satılacaktır. İhale 30/8/987 pazarcesi günü saat andadır. İsteklilerin depozito akçesile şubemize gelmeleri, (707) Yeri öy, Karlaltepe mahal « sokağı, Yukarıda adresi yazılı ev peşin para No. su 5 İle ve açık arttırma suretile satılacaktır: İhale 27/8/937 Cuma günü saat ondadır. İsteklilerin bildi meleri. — (706) 'en gün ve saatte depozito parasile birlikte şubemize gel * —— I Devlet Demiryolları ve Limanları işletme Umum idarösi ilânları l Muhammen bedeli 46400 Jira olan 800 ton katran yağı 1/10/1937 Cuma günü saat 15 de kapalı zarf usulü Ile Ankarada Nafıa Vekâleti bir caktır. da satın alına” Bu işe girmek isteyenlerin (3480) liralık muvakkat teminat ile kanunun tâ” relsliğine vermeleri lâzımdır. yin ettiği vesikaları ve Nafıa müteahhitlik vesikasını saat 14 de kadar Devlet Demiryolları Malzeme ve tekliflerini aynı resindek merkez komisyonü Şartnameler (232) kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde nlılmı““'"î