Hergün | Yenilmez Ordu Manevra yaparken Yazan: Muhittin Birges eçende bir Alman dostumla ko - nuşuyordum; bu Almanyadan yeni gelmiş bir mühendisti; kumandası- mın altında üç yüzden fazla amele bu - lunan büu zat, amelenin — yavaşlığındar, wazifesini ifa ederken bir Alman işı e nisbetle gösterdiği noksanlardan bahse- diyor ve bunu Türkiye için bir zâaf a'ö- meti olarak telâkki ediyordu. Hayalını hep Almanyada ve Alman amelesi için- de geçirmiş olan Bir mühendisin, bizim memleket amelesinin teknik noksanlu - rından şikâyet etmesi ve bır maden İşi gibi teşkilâtlı çılışma meselesinde bu ©-| melede istediklerini bulamaması — gayet tabii idi. Bu zata, Alman işçısı gibi 1: sade Türkiyede değil, Avrupanın başk memlekellerinde de bulamıyacağını te - min ettiklen sonra, dedim ki: — Fâkat, bu bahsettiğiniz köylü ame- lenin başka meziyetleri vardır. İşte ya - waş olduğunu gördüğünüz bu insonlar hayat mücadelesinde Çok sert ve çetin şeylerdir. Biliyor musunuz ki, cihan har- binde Almanya ile birlikte yanyana har- betmiş olan beş milletten, Diktat (1) im- za etmiyen yalnız Türkiyedir? Ömrünü, yer altındaki galeriterde ge- çirmiş ve zihni yalnız toprağın içindeki esrar ile meşgul olan bu zatın bu hâdise- den haberdar olduğunu zannetmiyordum. 'Tahminim gibi çıktı. — Türkiye Diktat imza etmedi mi? Diye hayretle sordu. «Evet'» cevabile iseyi bir kere daha teyit ettiğim za- manda hayreti büsbütün arttı. — Nasıl oldu da etmedi? Diye izahat istedi. Kısaca şu cevabı verdim; ? .) — Bü yavaş gördüğünüz insanlar, siz- den sonra üç buçuk sene daha harbet - tiler ve bu üç buçuk sene içinde bir yan- dan insanlar öldüler, bir yandan dâ or- duların miktarı arttı. Bu suretle Türki- ye, galip devletlerin istedikleri Diktatı #mzalamak şöyle dursun, bilâkis onlara kendi istediklerini imza ettirdi. Tavşan- la kaplumbağa hikâyesini bilirsinz! Cihan harbimin cehennemlerini genç bir nefer olarak tanımış ve sonra da kâ- bus altında senelerce boğulan bir ne- sil içinde yaşamış bu Alman üzerinde bu gözler derin bir tesir yapmıştı. Bana, bu gırrı izah edecek bir takım sualler sor- du, ve ben de ona bir takım şeyler an - lattım. O dinlerken ben hissediyordum ki bundan sonra amelesine karşı daha fazla bir hürmet ve hattâ muhabbot gös- terecektir. SAa * İki gün sonra & hayatını Tür- kiyenin büyük mücadelesi içinde geçir- miş eski bir dostu: birlikte yemek yi- yorduk. Manevralardan bahsederken bir- birimize bir takım hik: er anlattık; | ben de bu hikâyeyi anlattım. 'I*urkiyenmW mücadele tarihini benden çok yakın bi- len bu dostum bana dedi — O zata şunları da süyliyebilirdin: Türk, kendisi için lâzım olan bir mü - cadeleyi tuttuğu zaman ancak onun muzafle; bu mücadele, eti ile neticele - örpler — vardır. Fakat, bu, ya muvakkat bir kaybediştir; yahut ta, Türk bunu kendisı için tutul - ması elzem bir cidal saymamıştır. Sonra, bu eski arkadaşla eski ve yeni tarihimiz üzerinde düşündük; hangi hâ- diseyi ve hangi mücadeleyi bu ölçü ile ölçtükse, neticeyi bu kaidı uygun bul duk: Türkün tutmıya gördü bir cidal ancak onun muzafferiyeti — ile nihayet bulabilir. Aksi halde harp ve ci- dal, onun muzafleriyeti tahakkuk edim- €iye kadar mutlaka devam edecektir' Misal isterseniz Çarlıkla Türkiye ura- sındaki mücadelenin tarihine bakmız. Tterk bunu «Moskofla» mücadele diye tattu ve Çarlık yıkılıncıya kadar Rusya ile hakiki bir sulh yapmadı! Hakikaten Türk, kendi içinin duygu- ları itibarile çok yumuşak bir adamdır. Sıcak bir yaz akşamının gölgeleri mra- sında vadilerden süzülüp giden bir ka- val sesi ne kadar yumuşaksa Türkün ru- , hu da o kadar yumuşak ve tatlıdır. Fakat, | bu yumuşak ruh, bir mücadeleyi tuttuğu zaman birdenbire iş değişir; eyedi Dü- vel!» bir araya gelse, Türk «Daşım da da- (Devamı 3 üncü sayfada) (1) Galip tarafından cebren imza et. tirilen muahede, Resimli Makale: Amerikanın meşhur milyarder bankacısı Morgan hatıra- larında ismini söylemek istemediği bir seder: «Fıtraten bedbindi, hayatı hep kara görürdü, büyük mu- SON POSTA BC Fazla ihtiyat zarardır $& İhtiyat dalma iyi arkadaşından bah- dir, fakat izam edildiği zaman bir kara duman halinde insanın gözünü bürür, önünü görmesine mâ- ni olur ve bütün irade kuvvetini selbederek adamı hareket- harebede olduğu gibi mütareke ve buhran yıllarında da: der. İngilterede 1937 senesinin Ferhadı İngümreniıı en zengin maceraperesti olan Olafielâ manoklu, güzel nükteli| hikâyeleri, şarkıları ile bütün eğlence| mahallerinin tanınmış bir simasıdır. Nice zengin kadınlar, dullar, uvlcnn-f de yirmişer hizmteci besliyen Leydiler, kendisile evlenmeğe — talib olmuşlarsa | da, Olafield, hepsini reddetmiş, çocuk- luk arkadaşı ve sevgilisi, lâtiverd göz- lü, Tepiska saçlı (Ceni) sini âramakta devam etmiştir. Zira yıllar var ki onun | 1 kaybetmiştir. Deli âşık, bir türlü endan vazgeçememektedir. Bunun için Ferhad gibi yollara düşmüştür. 1921 denberi yedi defa yaya olarak İngilte- reyi dolaşmış, 250 bin kilometre yol al- mıştır. | Bülbüllerin zürraa kazandırdıkları para Kuşların zürraa yaptıkları büyük Tikleri gösteren bir istatistik neştedilmiş- Ür. Bu istatistiğe göre yavru bir bülbül günde 50 ürtil yemektedir. B'naenaleyh içinde beş yavru bulunan bir bülbü vasının her gün imha ettiği tırtılların yısı 250 ve ayda 7500 ü bulmaktadır. Her tırtılın her gün imha ettiği meyva ve yap rak kendi vücüudüne muadil olâuğundan bir ay içinde 225,000 meyva telef ediliyor demektir. Eğer bu meyvaların beherinin kiymeti on para üzerinden hesab edile- etek olsa beş bülbül yavrusunun bır ayda | zürraa kazandırdığı para yekünu 56.222 | kuruşu bulmaktadır. İSTER İNAN İSTER Bir arkadaşımız sahil vilâyetlerimizden birinde dolaşır- m gerisine geçerek yemek ısmarlamış. Fakat yemek kabı ile bi sineğin de birlikte geldiğini ve sinekleri <ovmak için de bir garsonun mâasa yamında mevki aldığını görmüş. Arkıdqım:ı Mmütehayyir, sebebini sormuş: ken bir lokantaya uğramış. Bir masan: İSTER Bu zamanda iş mi görülür, der, azami ihtiyata ria ederdi, neticede bütün servetini kaybetti, beş parasız öldü. |lif kitapları okumağa vermiş ve bir |mi altında kendi maceralarını tasvir e- 'et ten âciz bir hale getirir. Bu vaziyete düşmüş olan bir adamın önüne çıkan ilk uçu- rumdan yuvarlanacağı, yuvarlanmadığı takdirde dahi ca- mid bir cisimden ibaret olacağı muhakkaktır. * l HERGÜN BİR FIKRA | a <i iriâzam olmak içini. Genç bir şair, bir gün şairi özüm | , ziyarete gitmişti. — Ben de, dedi, ileride kendim: şa- iri âzüm demelerini istiyorum. Buntun için ne yapmalıyım? — Ben kendime şairi âzüm dedirt- mek için ne yaptımsa onu yapmalısı- mz? e Siz bunun için ne yaptınız? — Hiç bir şey yapmadım. * Haydutluktan Müellifliğe Yükselen adam Lehistanın en kanlı haydudlarından Piazeki cumhurreisi tarafından bir ka- rernamte ile affa Mmazhar olmuştur, Pia-| zeki on sene evvel ölüm cezasına mah küm edilmişti Hükmün infaz edileceği esnada Polonyanın istiklâl mücadelesin- de büyük hizmetleri görüldüğü için ö- lüm cezası on beş sene küreğ tahvil e- dilmişti. Piazeki hapishanede kendisini muh' det sonra da bizzat bir romarnı vaı_m:ıga' başlamıştır. «Büyük İvanın Sevgil | den bir eseri meydana getirimi seri umum tarafından fevkalâde rağbe- te mazhar olması üzerine ş vakkuf» namı altında ikinci bir esi ha neşretmiştir. Bilhassa bu ikmei eseri Polanyada büyük edebi harekete sebeb olmuş ve bütün münekkidler; muharrir- ler günlerce, aylarca bununla meşgul ol- muşlardır. Bu vaziyet karşısında Polanyanın belli başlı teşekkülleri, âlimleri cumhurreisi- ne müracaat ederek artık çete reis, Pia- zekinin öldüğünü ve şimdi müellif Pia- zekinin yaşamakta olduğunu söyliyerek affını rica etmişlerdir. Cümhurrelisi de efkârı umumiyenin bu talebini tervic e- derek eski haydud, yeni mücellifi serbest bırakmıştır. “Karı mı, canlı değirmen mi,, Nevyorkta Spa isminde birisi 15 yaşın- da bir kizla evlenmiş, iki üç sene yaşa- dıktan sonra mahkemeye müracaat ede- rek boşanma talebinde bulunmuştur. İstidasında şöyle demektedir: «Karım 15 yaşında iken onunla evlon- — ee — Evlerden, demi — Salhaneye yak ikte bir küme | nihayet bir çokları İNAN İSTER İpnotizma sayesinde Evlenmeye kalkan Doktor yakalandı aabdülhan 43 yaşlarında Hindli bir göz doktorudur. Gayet kuvvetli gözleri vardır. İpnotizma yani uyutabilme kud- retine maliktir. Kurbanlarnı uyutarak mücevherlerini aşıran bu yaman dok- tor, son günlerde Belgradda, genç bir “|kızı uyutarak, kendisile evlenmeğe ic- bar ederken suç üstünde yakalanmış- tır. Z Kadınlar tırnaklarını sifâh diye kullanmaktan vaz geçtiler Eskiden kadınlar kavga odince bir- Birlerinin saçlarını çekerler ve tirnak- ların; silâh gibi kullanarak birbirleri- nin yüzlerini gözlerini tırmalarlardı. Bugün ise erkekler gibi bıçak, tabanca vesaireyi pek âlâ istimal ediyorlar, İşte buma canlı bir misal: T kadım kocasının sevgilisi zan - nettiği genç bir kadın komşusunu bı - çakla yaralamış, yaralanan genç kadın da tabancasını çekerek rakibini yere sermiş. Üçüncü bir kadın ilk yarala - nanın lehinde kavgaya müdahale ede- rek tabanca atan kadını bıçakla bir da ha yaralamış, fakat bu kadın ağır yara almasına rağmen tabancasile kadını da cansız olarak yere sermiş. dim, Neyim var, neyim yoksa, pisboğaz. hğr uğruna sarfettim. Kazancımı doan- durmaya, şekerlemeler ve çikolata ile sucuğa verdi. Dayanamadım... Ben kar: mı âldım, yoksa canlı bir değirmen mi?..» İNANMA! işler, bazıları ise: ın da ondan, cümlesile izah etmişler ve da: — Hayvan pisliğinden oluyar, cevabını vermişler. Arkadaşımız düşünmüş: *— Her üçü de doğru, diyor. İNANMA! üçüncü | Ağıstos - 20 — Sözün Kısası Serbest Delilerden: Aksi £ ni — Sana söylüyorum, herif! İşitmiyi musun? Buyurun, bayım! — Senin, o patron olacak keratâ) çağır! a Efendim.. patron biraz meşguldü Bir emriniz varsa, bana söyleyin. İ — Meşgul ne demek? Patronun vazi fesi müşterilerin arzularını karşılama tır. Yoksa tenezzül etmiyor mu? — Estağfurullah, efendim. Fakat Tül lye memurları gelmiş de, kazanç del terlerine bakıyorlar. ni al da, bak. e balıklar yüzüyor. Siz utâfi maz mısınız? — (Bir şey göremediği için, götsd! susar.) — İyi bak. Dibindeki tortuları BÖ de, sonra utanmadan puslaya yazdığ! on kuruşu sil. ( Yanındakilere) Bir büf dak su, iki çeyrek.. üstelik de dünya KÂ dar mülevvesat yut.. memlekette bel diye yok ki! * — Kondüktör müsün, nesin? Gel bi raya! , — Şu onluğu değiştir. — Bayım, nesi var onluğun? — Ben senin mütalcanı sormad) Değiştir diyorum, işte o kadar, Bik$ii usandım, sizin kumpanyanızın doî.ınd' rıcılığıldan! Şimdi de, müşteriye d€ para sürmeğe kalkışıyorsunuz. Utanil be! * — Efendi! O camı kapat, Siz hava ı lacaksınız diye, ilâlemi dondurm#! t aldınız? , bu sıcakta.. — Sus! Nasihat miyorum!. — Kör müsün, delikanlı — Ne oldunuz, bayım — Daha ne olacağım Ayağımın — Affedersiniz. — Aİ dileyeceğine yolda yürümesi? öğren! * Bu misalleri daha çoğaltabilirim. ra, «aksi» nin, tiynetini belli etmes! çin her günlük hayatta vesile eksik &€ ğildir. O, herkese çatmak için bher ziyetten istifade eder, Yüzüne dikkatle bakın, o saat ,mll tanırsınız. Suratı asık, kaşları çatık, € gakları acı veyahud ki ekşi bir şey nemiş gibi buruktur. Renginde Bö? tabil bir esmerlik, safra kesesinin iy! " Temediğini gösteren, toprak çeşnisi vardı (Devamı 3 sayfada) » BU GÜNK! # AY . Hava kısmen bulütlu (Yeşilköy meteololoji — islasyon! alınan malümata nazaran memlel zin hava yaziye - ti): Dün hava akşa- ma kadar hafıf bulutlu — geçmiş, Tüzgâr cenubu |garbiden saatte 10 kilometre le esmiştir. Barometre tazyiki: 759,6 sür'al- sühunet derecesi 18, en fazla ist tigraddır. Şarki Karadeniz alçak tazyik sahası bugün cenubi ya çekilmiştir. Bugün havanın memieketimizi” ,L mali şarki mıntakaları ile Karadt'7 ei yılarında bulutlu ve yağışlı olma$k — g mıntakaların kısmen bulutlu M"',l tü rüzgârın ekseriyetle ınrbiîk;::,,# |Trakya ve Eğe mıntakaları! um"' lice, diğer mıntakalarda ise ortâ te esmeti muhtemeldir.