Bu edam ve inanılmıyacak ş Tagiliz tarihine kafızam en kuvvetli adam öla- vak- geçmiştir. bilirdi Tomas, tonun Cam kırıklarının meydan Bir çok ekolüse tik doktrimleri exzber Çacil) | baştan başa Aris- metafizeğini veş cümlesinj su gibi erberlemişti. Nonesuch söykiye- ve Bombardo.un İsmine trombon denilen bu ç pesten çalarken yüksekten, yüksekten çalarken de pesten sce çıkarır. n biri, bir kış günü evinin merdivenlerinde, terkedilmiş bir çocuk bulmuştu. cuk © Yamanki Çocuğu aldı büyüttü. Petresburcıa Ço amtm vali Rusya Çarının yaveri ve Rus imparatorluğu mua en kuvyetli konağı (1577-1771) Londra köprüsünü süsleyen dünyanın en garip ve en muhteşem Bu bina Hollandada yapılmış, Londraya taşınmış ve tahta kurulmuşlu, Bütün binaya konağıdır. parçılarile yapıştırılarak lek bir çivi bile vurulmamıştır. çıkardığı bir cinayet Hizmetçi diyoıı ki : “ Birdenbire bir kaç silâh sesi duyduk. Odadan içeriye girince Maks'ı oluk gibi kan akar bir halde gördük ağzından Bir tagiliz polisi her zaman, her şey -| ren polis kilitli kapıyr kırarak içeri: ( Şüphe eder. İşte böyle müdekkik po - | -| dular. Sobada ve ocakta yanmış kâüğit - trden birj bir sabah Londrada Ne' mu:kağmdın geçerken bir 'duvar di- el kırık cam parçaları gördü ve şüp- 'Ndi. Çünkü şehir o kadar temizdir ki, #tmaz, Poliş bu yüzden derhal etrafı ataştır - üşını yukarıya kaldırdı ve önün- rîı“!’duku binanın 3 âncü katındaki pen (n-lzuden birinin kırık olduğunu gördü dahâ tetkik edip etrafı dinledik- & lî: Nra hemen binanın, kapısını çal - ıu*& ses çıkmadı. Bir sokak söprüntü- Üi burada bir bahriyelinin nişanlısı Öi Madam Naylor iszminde bir kadı - biri “Arduğunu söyledi. Komşulardan Bolise şöyle bir ifade verdi: Vel, mîd“"uî katta oturanlar bir gece ev- harg, ı(&'Oyıı son haddine kadar açmış - ah apıa Mgulardan biri, âdeta üç el si- hu rı' dığını duyar gibi oldum. Sonra bu At irhı:da verilen temsil sandım. Fakat g,._m L__"ax daha geçince bir cam şan - Şittim.. İşte o kadar.. Bir bü * Çiktı: 5%_—" Bazetelerde şöyle bir havadis Tiş bir “cudu kurşunla delik deşik edil- v #dam, bir çit arkasında bulun « faktul, vaktile mücevhercilik Z kadın ticareti yapmakla şöh- ü İngiliz ve Amerikan polisinin ı"'—"heı Max Kossel isminde bir Müştur. den, b GU Dulan l': k yi BYdütün u .“ık:;ıh beyjıı kadın taciri, Maksın bu B MAĞ N* işi vardı? Bu anlaşılamamış- n Navloru istievaba karar ve - hgiliz hiç bir zaman sokağa bir şey | girdiler ve ortalığı karma karışık bul - lar, hawlular, ve yatak çarşafları gördüs ler. Fakat, görünürde şüphe edilecek hiç bir şey yoktu. Polislerin eline, görlerden birinin tâ arkasına kaymiş, bu yanmaktan kurtulmuş olan bir mektup geçti. Mektupta Madam Naylorun hiz - metçi adresi yazılıydı. Ele geçirilen kız dedi ki: — Camı, Madam Nay rinden Kasner isminde bir k Hastalanmıştı, bunalıyordu. Biraz hava alayım diyerek yumruğunu cama salla- dı. Polis memurları hizmetçi kızı gafil av- lhıyarak, hanımının ismim-öğtenmişler, bü iz-üzerinden yürüyerek, pek. Çok şeyler bildiği anl gibi söyletmişlerdi: — Hanımım, Madam Betronun, daim; tın bastonla gezen bir âşığı vardı: Vernon sık sık eve gelirdi. Bir gün hanımım evde yokken, Vernan gene geldi ve bana ha- nımım ağzından bir mektup — yazarak Maksı davet etmemi emretti. Daha Maks gelmeden, bu hâdiseden biraz evvel gelen hanımımla beni aşa - ğıdaki odaya yollıyarak, kün mertebe hızlı açmamızı söyledi. Der- ken Maks geldi. Doğru yukarıya — çıktı. Biz aşağıda bu işle meşgulken, başımı- zın üzerinde bir boğuşma, arkasından da bir kaç silâh sesi ve bir düşme patırtısı duyduk. Korkudan tir tir titriyerek bek- Jeştik, Sonra, birbirimizdem cesaret ala, (Devamı 11 ânci sayfada) süretle radyoyu müm- F an kızı sıkıştırarak bülbül | 3 zle şahsiyeti oldu eyler Bu adam Nevyorkun meşhür. Astorya ötes Bir. keçi, içmeden, dea daha fazla alır. biç vu bir deve- yel cülük etmiştir rile kark def. Ve bütüm bu zamanda da aşağı yukarı ise çıka 800,000 #örelsüdür. Tam 38 sena aamisöe- Günde vasati p çıkmışbır. olarak asanali- kilemetrelik yol katetmiştir. Yazan: Moris Rönar Harding, ma; abanm gözleri dönm nın — Üüzerine ş içiyor, başını kaşıy gene gitmişti. Issız odada Har kulak Simonson ölü ses: vardı arl Damağa baş- 1. Dinlec z adım durdu. Etrafı k nin içinde, küçük Bu yolunu 1 görünüyordu mmiyeti tren an bir noktad Döndü, gibi t bire nal oluşu idi. lâmbayı ndürdü, bir h DA Bekledi. Birden- dü. vaşlad Müthiş tle Harding yu: | ğunu sall Lüsi, diye mırıldaândi, bü- sef w doğru yaklaşı y Harding derhal istasyona koştu oturdu. Lâmbayı yaktı. İçmeğe başladı. Arkadaşı Simonson içeri girince, süh- te bir gülüşle: — Ne o, dedi, çabuk dâ; Simonson cevab vermedi. rak — Saat 22, dedi, bu akşam nöbetçi sensin değil mi? Evet. — O halde ben yatmağa gidiyorum. Harding yalnız kalınca düşündü: Lüsi, şimdi babasının - çiftliğine dönüyordu Lüsi, sevgilisi Simonson ile buluşmuş, ©- nünlâ kucaklaşmışlar Ve artık memnun, mest, evine dönüyordu. Ayağa kalktı. Gözleri kararıyordu. De- rin bir kin duyuyor, kıskançlıktan boğu- luyordu. Bu;aralık, tuzaklan- madeni bir ses, bir marıltı duyuldu. Gittikçe artı- yor, vuzuh peyda ediyorda, Hanı zifesini hatırladı, dışarı çıktı, 28 nu ralı trenin geçeceği yere, makasa g Biraz sonra tren müdhiş bir gürültü i geçti, karanlıklarda kayboldu. lün! Saate baka- Harding öylece kalmıştı. Şaşkın - şaş- | * kın bakıyordu.. Etrafını tekrar gessizlik kaplamıştı. Fakat içeriden bir mırılt duydu. Gitti, kulağını pencereye dayadı. Simonson uyurken sayıklıyordu: — Lüsi., Canım-Ruhum. Harding haykırmamak için dudakla- rını isırdi. Kendini toparladı. Nerede aralı ekepres gelecekti. Ondan nn beş dakika sonra da 25 numaralı ekspres . Harding tekrar makasa gitti Bekledi. Filhakika, 39 numaralı tren, biraz sonra geldi, bir fırtına gibi geçti. Harding eli makasta, duruyordu. Çekti, makas açıldı, itti, makası kapattı. —Ne tuhaf şey. Bir hareketle, yüz metre ile- rideki raylar açılıp kapanıveriyordu. Ne tuhaf!... Ya kapanmazsa? Yahut kapa- rap ta açılmazsa?, Harding dur Müthiş bir - fikir.., Korkunç bir fikir-... Hiç olur mu? Ne için olmasın? Herkes kaza zanneder... Lâkin, arkadaşlık hisleri?,, Hayır... Harding rayların açılıp kapandığı nok- taya gitti. Bir şeyler yaptı. Döndü, son- ra, istasyon binasına koştu, Simonsonun odasına daldı, kaldırdı: KORKU HİKÂYELERİ — Dinmeyen Çığlık — Çabuk. Koş... Makas bozuldü.. Simonson uyku sersemi fırladı. Sordu: — Saat kaç? Tren ne zaman geçecek? — Saat 23,9.Altı-dakika Bonra - geçi- yor.. Koş, makasa bak.. Ben burada kolu hareket ettirmeğe uğraşırım. — Çabuk.. Çabuk... — Peki, sön projeklörü yak ta bana çevir!. Fırladılar. Harding projektörü yaktı. Rayların birleştiği noktaya koşan — Si- mohsonun gölgesini gördü. Biraz sonra makasa varmiştı. Eğildi, bakıyordu. Kü- ranlıkta kalmış olan Harding seslendi: Ne var? — Taşlar sıkışmış, işlemiyor. monson ellerini Trayların arasına soktu, taşları ayıklamağa başladı. İşini bitirince seslendi. Oldu. Kolu çek! Harding cevab ver — Çekiyorum... İşlen kolu çekmemişti 'or. Yalan söylü- du, Seslenerek ilâve etti: Daha dikkatli bak.. Başka bir şey olmasın? — Bakıyorum.. Yok! — Bir dahâ bak.. Trenin gelmesine iki dakika kaldı.. Kol işlemiyor.. Simonson ,projektörün - ışığı rayların arasına bakıyordu. Fakat şey yoktu, Harding Rayın altına bak., Sakın orada dâa altında, bir , İbir taş sıkışmış kalmış olmasın? Simonson, asabileşmiş, iki elini birden Jarın arasına sokmuştu. Bu aralik. trenin gelmekte olduğunu bildiren zil duyuldu. Harding, makasın kolunu çek- ti. Müthiş bir feryad duyuldu. Kapana tutulmuş bir hayvan feryadı!.. Simon- sonun elleri, bileklerinden, iki ray ara- sında sıkışmış, kalmışlı. Tren, bir cane- var gibi saldırıyordu. taham- mül! edemedi, projektörü söndürdü Gör- mek istemiyordu, fakat Simonson fer- yad ediyordu. Onu da duymamazlık — demezdi. Tahmininde aldanmıştı. Her şeyin sessizce - olup bitivereceğini zan- netmişti. Trenin iki canavar gözü yıldı- Harding manzarayı görmeğe Nakleden: Fikret Âdil rım gibi göründü, bir cehennem — ağzı Bibi âteşi bir anda yanından gelip geçti kayboldu. Soğuk bir feryad duyuldu. Kulaklarını ,kapadı. Fakat hayret, fer« yad devam -ediyor, gene duyuluyordu. Tren geçmişti, Simonsonun feryadı hâ- lâ devam ediyordu. Öyle bir feryad ki, çöldeki köpekler- toplanıp beraber ulu- salar daha acı olamaz. Fakat arlık her şey bitmedi mi? Harding makastan ay- rildi. Feryadı tekrar düydü. Kafasını kolları ile sararak istasyona koştu. Si- monsonun feryadları onun peşini bi mıyordu. Hâarding, kapinın yanındeki baltayı aldı. Bekledi. Simonson nerede ise gelecek değil miydi? Baltanın sapını öyle sıkıyordu ki, parmakları hareket edemez. hale gelmişti. Dışarı çıktı. Bir elinde balta, bir elinde fener rayların arasından yürümeğe başladı. Fakat bu ne bitmez yoldu? kaa bite ven Rayların traversleri ona, çıkm miyecek, ebediyete giden bir gibl geliyordu. Yürüyordu. Yü Nihayet Simonsonun yanına geldi. Kol- ları kopmuş, hayret evet yerde yatıyor- dü. Ölmüştü. Ağzından tek kelime çık- miyordu. Dünyada bunun kadar sessiz bir cesed tasavvur edilemezdi. Fakat Harding onun feryadını duymakta do- vam ediyordu. üyordu Harding, arkadaşının cesedinin başın- da ayakta duruyor, gözleri yuvadan uğra mış, kafasının içinde, cesedin feryâd e- dişini duyuyordu. Parmakları gevşedi. Balta elinden yere düştü. Bacakları tit- redi, sırtından soğuk bir ter döküldü. Harding, arı sokmuş bir at gib aklarını toslakla: içindeki korkunç feryaâ: tırnakları ile tutup atmak isted.. İmkân mı var? Simonson eskisinden daha fazla iyordu. rladı. Koşa koşa a döndü. Dolaptan şişe m kilo içti. Lâki fetyadlarını şını a soka- isti i çı Simon- son, susmak şöyle dursun daha şiddetlendirmişti. (Devamı 11 inci sayfada)