- istihsal mevzuları vardır. Hergün | Şarktan Doğan nur Yazan: Muhittin Birgen (Baş tatafı 1 inci sahifede) lunan bir memleket, bir hamlede halle- diverdi. Bu hâdisenin, henüz inkılâp ve istihale halinde bulunan ve ötedenberi garbin her nevi mamulâtının müstehliki olduğu halde şimdi milli bir sânayi ya. ratmak için uğraşan bir memlekette ce - reyan edişi, bilhassa dikkato lâyıktır. E- ğer bu haber doğru ise. kendi kendileri- ne kifayet için uğraşan diğer memleket- lere Türkiye güzel bir misal olarak gös - terilmek icap eder.» n Bir kaç cümlesini tercüme ettiğim bu makale, Türkiyedeki son kararı — böyle hararetli cümlelerle ve «şarktan gelen bir nur» diye tasvir ederken ve onu garp için, bilhassa halen iki yüz elli kalem tahdit nizamı içinde yaşıyan Avusturya için bir misal olmak üzere gösteriyor, * Der Morgen gazetesinin, Avusturya na- Mmıina bu hâdiseye gıpta ile bakması ve Türkiyedeki kararı «şarktan gelen bir Nur» şeklinde tasvir etmesi sebepsiz de- Bildir. Şu dakikada Avrupada harici mü- badele sistemini Türkiye kadar temizle- miş, hakikaten pek az memleket vardır. Hattâ umumi bir tahdit sisteminden son- ra bu kadar umumi bir temizleme ya - pan bir memleket hiç yoktur. Bunun için bu şeref Türkiyenindir. Henüz memlekette yeni bir sınai is - tihsal hayatı uyandırmıya çalışan Tür - kiye, bu işi kayıtsız ve şartsız yapmış ve dahili istihsal faaliyetini müdafaa ede - tek tedbirlerini almamış değüdır; fakat, bu karar ile, kendisinin enternasyonal mübadele vaziyetini kuvvetl bir slindir- den geçirerek tamamen tesviye etmiş, da. hili piyasada muayyen ve muntazam hareket imkânlarını temin eylemiştir. Bu bakımdan, Türkiyenin bu kararı, çidden EBıptaya değer bir hareket olur. * Morgen gazetesinin bu güzel sözlerini ve bunun Türkiyeye verdiği şerefi, biz iki şeye borçluyuz: Bunun biri, memle - | ketin sahip olduğu iktısadi kudret, di ğeri de bu kudreti ve onun faaliyetleri- ni idare eden Celâ! Bayarın başarıcı ze- kâsı. 'Türkiyenin Iktısadi kuvvetlerinin Xti - çük olmadığı muhakkaktır. Hudutları içinde muhtelif iklimler yaşıyan, nizam ve inzibat içinde çalışmasını bilir bir halk kütlesi jile meskün olan Türkiyede benüz büyük tabiat zenginlikleri göze çarpmıyorsa da her hangi sahada olur - sa olsun çalışıldığı zaman mahsul veren 'Türk milleti çalışıyor ve mahsul alıyor. Bay Hitlere göre, bir memleket bir fabrikadır; bu fabrikada siyasetle an - eak, baştakiler meşgul olurlar; onlar si- yaseti yaparlar, ötekiler de çalışırlar ve £ âstihsal ederler. Tıpkı fabrikanın umümi idaresile müdürlerin meşgul olmaları gi- 'bi. Eğer bu lürüş: bazı şartlar dahilirde, doğru bir görüş ise Türkiye de böyle bir *tarla ve fabrika halindedir: Siyaseti mü- dürler yapıyorlar ve halk ta istihsal ile meşgul bulunüyor. İktısadi işlerimizin idaresine gelince, bu noktada Celâl Bavara memleket çok borçladur. Nafiz görüşü, derin arayışı, ,doğru buluşu ile Türkiyenin tarlasını ve fabrikasını idare eden bu umum! mü - dür, yedi senedenberi hassas parmakla- rile, bir yandan memleket iktisadiyatı - Hin nabzint tuta tüta, öbür taraftan da muhit$ yoklrya yoklrya işleri o tarzda mm ki, bugün Türkiyenin harici ve ahili piyasasında kuvvetle göze çarpan » bir imkişafa kadar gelmiş bulunuyo - raz. Eğer bu inkişaf olmasaydı, şu son kararı almıya kimse cesaret edemezdi. Celâl Bayar, bu kararın alınmasını ar- kadaşlarına teklif ederken elbet netic-- den emin bulunuyordu. Bizce o tahdit - ler ve memnuiyetler artık maziye alttir. Eminiz ki Celâl Bayarın ince zekânı, şimdi memlekete yenı şeyler hazırla » makla diğer bir merhale hamlesinin ta- SON' POSTA 'Resimli Makale: Ve belediye icraatı — K Talu asreddin hoca bir ev yaptır” mış. Bina tamam olunca, ahe bablarını çağırmış, göstermiş, reylerir Di sormuş. Biri demiş ki: — Ev güzel ama, merdiven yerindt — değil.. sağda olmalı idi. Hoca merdivenin yerini değiştirmiş. Bir diğeri; — Pencereler poyraza nazır, kışıfi odaları ısılamazsın, lodos tarafına ge“ çirden iyi olur, buyurmuş. Hoca poyraza bakan pencereleri öt dürmüş, lodos cihetinde yenilerini aç- tırmış, Hâsılı her kafadan bir ses çıkmışi hoca hepsini dinlemiş; herkesin diledi" ğini yapmış. Sonunda bakmış ki ev bir şeye benzemiyor. Ahbablarını bir dahâ toplamış: — İşte, demiş, sifn istediğiniz e€ Muhatabımıza karşı kabul edeceğimiz hareket tarzının ölçüsü pnun bize yaptığı muamelenin ayni olamaz. Her şeyden evvel ciddi, dürüst, vekarlı ve sözümüzde samimi olacağız, ancak bumdan sonradır ki karşımızdakinin hare- ketine mukabele edebiliriz. İnsan hayatında ciddiyete ol- duğu kâdar lâtifeye de, lâübaliliğe de cevaz vardır, fakat Bazı kimseler liübı!iliğ.i kendileri için bir meslek yap" —mışlardır. Hiç tanımadıkları ile iki dakika içinde dost olur- lar. Kırk yıllık dastluğun bile müsaade etmiyeceği hadde kadar çıkarlar, Bu gibi adamların uyandırdıkları his sade- ce bir tiksinmedir. Seviyece kendilerinin üstünde olanları SÜOÜz Amerikada Motörlü diş Fırçaları çıktı l Vi Amerikada piyasaya çıkarılan elek- |trikli diş fırçaları, bizi artık diş macu- |nundan kurtaracak gibi görünüyor. Bu Jnun için fırçanın sapında bulunan kü- çük motörü işlelmek kâfidir. Bu suret- le dişler güzel güzel oğuluyar, diş et- ı:erıne de mükemmel bir masaj yapılı- yöor. Başka fırçâlarla karışmasın diye de bu elektrikli fırçaların sapları — renk renktir. Yıldırım hücumuna uğrayan bir. köylü Macar gazeteleri Macaristanda bir köylünün yıldırımlar tarafından dur madan takip edildiğini yazıyorlar. Köy lü Daslantany köyünde bir ev yaptır - mış. Ve kapısına da 23 yakamını köy - muş. Eve girip henüz yerleşirken müt- hiş bir bora Çıkmış, yildirimlardan hiri evine isabet etmiş, çatısını çöktürmüş. Adamcağızla karısı ölümden güç kur - tulmuşlar. Aradan on beş gün geçince, köylü |çatıyı tamir edip yeniden eve girdik -| şeyi okuyup yazabilmektesiniz. ten sonra gene müthiş bir yağmur baş- lamış, bir yıldırım, gene eve isabet et- İmiş, üç hayvanı ile beraber eşyasının bir kısmını yakmış. Adamcağız bu ikinci — yıldırımdan | yük bir bina henüz ikmal edilmeden yerleştikten çöküvermiş ve içinde çalışmakta bulu- ve Üüçüncü —defa eve sonra ayni hâdise ile karşılaşınca Köy- Jüler kendisini bir kenara çekmişler: — Bu 23 rakamı sana uğursuz geli- yor. ÂArtık evden vazgeç! Demişler ve eşyasını başka bir eve taşımışlar. . Zavallı köylü yıldırımların er geç| yango çekiliyormuş. Ve biçare Fillerin burada da kendisini korkmaktadır. bulacaklarından kızdırır, kendisinden aşağı olanları da başma çıkarır. AR | | | -| hepsi de bir ölçü ile kullanılır. ASINDA Gökyüzünde Tayyare Dumanından bir çicek * * KERGÜN BİR FIKAA Sürurinin cevabı Meddah Süruriyi dostları bir balos ya götürmek istiyorlardı. Sürurinin simokini yoktu. Balomun yapıldığı 0- telin metrdotelini kandırdılar. A - daman iki simokini varmış, birini a - hp Süruriye giydirdiler. Süruri, metrdatelir simokini arkasında balo- da göründüğü zaman simukinin ne suretle ve kimden tedaerik edildiğini duyanlardan biri. yanına Sokuldu: * — Buranın metrdoteli sizsimiz de - ğil mi? Dedi, Süruri hiddetlendi, Fakat hiddetini belli etmeden eevap verdi. — Hayır, ben değilim, fakat kendi- sini-beş dakika evtel gördüm. Yeni bir garsöna ihtiyacı olmadığını söy- tüyordu. Buraya kadar boşuna zahmet etmişsiniz. . Japonyada ışık Saçan gözlük İcat edildi — Japonyak — bir göz doktoru, ge- Tayyarecilik bugünlerde alanıldiği- Ve büyük bir tekâmül devresi geçiri- yor. İşte yukarıda gördüğünüz resim- de de dört tayyare bir araya gelerek kuyruklarından saçtıkları dumanla ha- celeyin — veyahut vada bir çiçek şekli vücud İsaslele karanlık bir oda - dir. Ha a Götiekişler: da, işığa — hacet kalmaksızın oku « yabilmek için ye- ni bir gözlük icat etmiştir, Gözlük - de, adesenin içine Torbalı civarında arılar bir at öldürdüler İzmir gazeteleri geçen gün Torba - lıda Aslanlar köyünde geçen garip bir EE hâdiseden bahsediyorlar. — Hâdisenin gömülmüş ampul- kahramanları sayılamıyacak kadar çok ler vardır. Pil cep bir sürü arı ile beş amele, bir kadın ve te — taşınacaktır. iki attır. Ameleler ile kadın ve iki at Düğmeye — basuar köy -yakmında bir bataklığın kurutul- basmaz, ampüller ması ameliyesinde çalışırlarken bir - yanmakta, bu su- denbire büyük bir vızıllı duyulmuş ve retle — istediğiniz akabinde de arı yığını zavallıların ü - zerlerine hücum elmiş. Ne yapacakla - rını şaşıran ameleler, kadın ve iki at tabanları kaldırıp kaçmağa, — bağırıp baykırmağa, arılar da peşlerine düşüp bepsini ayrı ayrı sokmağa başlamışlar. Köyden bunların âvazını işiten köy - iüler evlerinden fırlamışlar, fakat « - rıları görünce gene evlerine, kaçmış - lar.. Nihayet amelelerle kadın birer kapıya sığınarak ölümden kurtulmuş- lar.. fakat atlardan biri arıların soktu- ğu iğnelerden şifayap olamayıp derhal nallarını dikmiş.. Amnelelerle kadın yüzü gözü, kolu, bacağı şiş bir halde yataklara seril - mişler. Kadın şimdi hâlâ başını yaslık- tan, kaldıramıyormuş! Ölürken zengin olan amele Viyanada inşa edilmekte olan bü - nan işçilerden biri enkaz altında ezil- mişti. Filler ismindeki bu işçinin cese- di çıkarılınca cebinde piyango bileti bu- lunmuştur, İşin garibine bakın ki bu bi na çökerken belediye dairesinde de pi- biletine de birinci ikramiye olan 30 bin Avusturya şilini isabet etmiştir. teb için ya otobüs, a İSTER İSTER İNAN İSTER İNANMA! Menemende oturan bir arkadaşımız anlattı: «Şehrimizin «12,000» nüfusu olmasına rağmen bir or- tamektebi yoktur. Her sene ilkmekteblerden çıkanlarla sayısı en aşağı 50 tane artan bir çocuk kafilesi ortamek- yahud da trenle İzmirin Karşıyaka- sına gilmek mecburiyetindedirler, “Yaz günlerinde vazi- yet gene kabili tahammüldür. Fakat kış günlerinde ço- cuk mektebin ilk dersine yetişebilmek için evinden ka- ranlıkta çıkar, geri döndüğü zaman ortalık gene karan- hktır.» İSTER İNANMA! İNAN budur. Arzularınızı yerine getirdim: Şimdi müsaade edin de bunu yıkılı kendi istediğim gibi bir ev yaptırayım! İstanbul belediyesi, şu bir kaç hafta içinde, çoktandır alışmadığımız bir fae aliyet gösterdi; icraatta bulundu. Hef birini bir türlü itirazla karşıladık. Hâ- lâ orta çağ üsuülile yük taşımakta te- merrüd eden hamalın, eti sineklerin pis temasları altında kokan kasabın, balıklarmın meşkük tazeliğini maşra- ipa ile su serperek muhafazaya çalışanı balıkcının, vapurdan, tramvaydan atlır | yan haytanın hattâ serseri sokak kedi* sinin fuzul! avukatı kesildik. Allahtan ki, belediye, Nasreddin ho- ca gibi, her birimizin hatırını, gönlünü İyapmağa yanaşmadı. Yanaşsaydı, ane |dan önce hepimizi tiksindiren İstanbur lun iğrenç manzarasından daha sittin .sene kurtulamazdık. Niçin böyle yapıyoruz? Çünkü iti- anlığın esas hususiyetlerindef biridir, Ve çünkü dünya kuruldu ku- rulalı, - herkesi birden memnun etmiş hiç kimseye tesadüf edilmemiştir. Fransızlar: «Hem âlemi, hem de kendi babasını memnün etmek muhal* dirt» derler. Bu yabancı darbımcselin doğruluğunu son -beledi hâdiseler bus rada da teyid etti. Çok şükür ki, azim denilen kıymetli lâey, kuru gürültüye pabuç bırakmaz: Türkiye Cumhuriyetinin ikinci şehrin? temizlemeğe azmedenler, şunun bunun karşı koyması ile, tuttukları yoldani şaşmıyacaklardır. Yerinde vaki olacak ikaz ve irşadların ise her zaman mak* bule geçeceklerinden şüphe etmiyelim. — Akliselimin haklı tenkide değil, uka- lâlığa tahammülü yoktur. * Z z —e M n eee aameearamme ee vc0P Kızıl derililerde diş hastalığı yokmuş! Amerika âlimlerinden birinin yap “ tığı tetkiklere göre dünyanın en sıhhat- H adamları yerli Amerikalılar, yıll5 kızıl derililerdir. Kızıl derililerde hiç bir zaman di$ hastalığı denilen bir hastalık —yoktufe — Bunlar daima av eti ve balık ile ge “ — çindikleri için dişleri kal'iyyen bozül” mamaktadır. Kızıl derililerde kel bir adama Tast” — lamanın da imkânı yoktur. Çünkü yef” H Amerikalılar daima başı açık dola$” tıkları için saçları sağlam kalmakta “ — HAVA * TA KA Havcalar çok rütubetli gidiyor ğ Dün hava gene açık geçmiş, fakat TW —— fubet derecesi yüksek olarak kaydedil miştir. Hararet derecesi €en fazla ©28, en az 19 olarak tesbit edilmiştir. Rüzgâr — yıldız- dan — saniyede *7 metre ile esmiş - tir. Hava tazyiki 7158 e yükselmiştir. PEe